Oluşturulma Tarihi: Temmuz 29, 2004 20:19
Deneme Bilim Merkezi yeniden açılıyor
Son altı senedir İTÜ Taşkışla'da, 600 bin öğrenci ve yetişkinin eğlenerek bilim deneyleri yaptığı Deneme Bilim Merkezi, bu defa yeni yerinde Eylül ayında yeniden bilim etkinliklerine ve başta öğrenciler olmak üzere herkese hizmet vermeye başlıyor. Bilindiği gibi Deneme Bilim Merkezi, Taşkışla’daki biten kira sözleşmesi rektörlük tarafından yeniden uzatılmamış ve yerini boşaltmak zorunda bırakılmıştı.
Merkezi işleten Bilim Merkezi Vakfı, Şişli Belediyesi’nin ve Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün desteğiyle ile Fulya’da yeni bir bilim merkezi projesini hayata geçiriyor. Bilim Merkezi, Eylül 2004’te Fulya’da hizmete başlayacak. Her gün düzenli öğrenci ziyaretlerine açık olacak merkez yine yaz okulları, sergiler, proje yarışmaları, bilim, çevre, uzay şenliği gibi aktivitelerle şehrimizin çekim merkezi olacak.
Bilim Merkezi’nin kuruluşuna katkıda bulunan bağışçılar için giriş kapısının yanında yaptırılacak plaket bölümünde her 5.000 $ bağış için bir ‘BİLİM ELMASI’ süresiz asılı kalacak. Bilim Merkezi’nin açılışında yapılacak basın toplantısında bağışçılarımız basına duyurulacak. www.bilimmerkezi.org.tr web sayfasında ‘BİLİM ELMASI’ bağışçılarının listesine ve bağlantılara yer verilecek.
‘BİLİM ELMASI’ bağışçılarına Bilim Merkezi hakkındaki gelişmelerin iletilmesi sağlanacak ve tüm Bilim Merkezi Vakfı organizasyonlarına bağışçılarımız davet edilecektir. Bilim Merkezi Vakfı kamu yararına bir vakıftır ve 23 Şubat 1998 tarihli 10700 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile vergi muafiyeti kazanmıştır. Vakfa bağış yapan özel yada tüzel kişilerin, bu bağışlarını vergi matrahlarından indirme hakkı vardır.
Bilim Merkezi'ni 2004-2005 yılı boyunca limitsiz gezmek için, aileniz ve/veya çocuklarınız için aile kartı ya da öğrenci kartı satın alabilirsiniz Aile Kartı: 40.000.000 TL. Öğrenci Kartı: 10.000.000 TL Telefon: 0212 296 5437; Faks: 0212 231 2250 www.bilimmerkezi.org.tr
Kıyı ve Deniz Jeolojisi sempozyumu
Jeoloji Mühendisleri Odası Yıldız Teknik Üniversitesi ve diğer kurumlarla işbirilği yaparak, Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryumunda, Kıyı ve Deniz Jeolojisi sempozyumu düzenledi. 13- 15 Eylül tarihleri arasında yapılacak sempozyumda, denizlerimiz ve kıyılarımızda yapılan jeolojik, jeoteknik ve mühendislik araştırma ve bulguları bilimsel platformda tartışıacak, bilgi ve değerlendirme alış verişi yapılacak. Sempozyumun bir amacı olarak da, araştırma merkezleri ve üniversiteler arasında bilgi akışını sağlamak olduğu açıklandı. Duyuruda, bildiri özetlerinin 1 Ağustos’a kadar gönderilebileceği belirtildi. Bilgi: denizsempozyum@yahoo.co.uk Tel: Ankara, 432 30 85, faks: 434 23 88
Dünyanın en büyük alerji ödülü Cezmi Akdiş’e
İsviçre’nin Davos Kenti’ndeki İsviçre Alerji ve Astım Araştırma Enstitüsü’nde (SIAF) Hücresel İmmünoloji Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapan Prof. Dr. Cezmi Akdiş Alerji Araştırma Vakfı’nın 33 yıldan beri 3 yılda bir; yaşam boyu bilime katkısı olan bilim adamlarına verdiği altın madalya ödülünü aldı.
1961 yılında Bursa’da doğan Profesör Akdiş, 1985 yılında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1987-1991 yılları arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı’nda Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji uzmanlık eğitimini tamamladı. 1994 yılında aynı Anabilim Dalı’nda İmmünoloji üst ihtisasını tamamladı. 1996 yılında İmmünoloji Doçenti olan Profesör Akdiş, 1993 yılından beri çeşitli zamanlarda İsviçre’ye giderek çalışmalarını sürdürüyordu.
1996 yılında SIAF’ta Hücresel İmmünoloji laboratuvarında çalışmaya başlayan Akdiş 1998 yılında SIAF’taki İmmünoloji Departmanı’nın başına getirildi. 2002 yılında Zürih Üniversitesi Tıp Fakültesi Deneysel İmmünoloji Anabilim Dalı’na Profesör olarak atandı.
Aralarında Sedat Simavi Tıp Ödülü, Professor Hans Storck Ödülü ve
Allergopharma Ödülü gibi büyük ödüllerin de yer aldığı yirmiden fazla yurtiçi ve yurt dışı ödül alan Prof. Dr. Cezmi Akdiş’in çoğu Nature gibi birinci sınıf bilimsel dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi bulunuyor. Birçok bilimsel derginin editör kurulunda da yer alan Prof. Dr. Akdiş, 2002 yılından beri Avrupa Alerjiloji ve Klinik İmmünoloji Akademisi Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapıyor.
İki Türkiye
Östrojen-testosteron hormonlarının yarattığı cinsel farklılığın, kadınlar aleyhine en keskin hatlarıyla toplumsal hayatta izdüşümlerinin görüldüğü ülkeleden biri Türkiye.
Şüphesiz bu göreceli bir kıyaslama. Doğuya bakarsak biraz sevinebiliriz, batıya bakarsak üzülürüz. Peki nereye bakacağız? Kendimizi, hálá birçok bakımdan ortaçağ ilişkilerini aşamamış Ortadoğu ülkeleriyle kıyaslamak istemem.
Mustafa Kemal’in devrimleri, ve en büyük devrimi laiklik sayesinde, Ortadoğu’nun yüzyıllardır süregelen toplumsal ve sosyal bataklığından kurtulabildi ülkemiz. Gözümüzü Doğu’ya çevirdiğimizde, yapmamamız gereken hemen her şeyi orada görürüz.
Ama, ülkemizde Ortadoğululuk ne yazık ki kesin temezlenemedi. Özellikle Doğu bölgelerimizde müthiş ekonomik gerililik ve ortaçağın aşiret ilişkileri nedeniyle, sadece kadınlar değil, erkekler de özgürleşemedi. Bu bakımdan ülkemiz, milyonlarca özgür birey olamayanların ülkesi.
Bu ilişkilerin süregelmesi, ülkemizde testosteron-östrojen ilişkilerini de ağırlaştırıyor.
Dolayısıyla, süregiden bu Ortadoğululuk ilişkilerinde okkanın en çok altına giden de kadınlar oluyor, zorlukları katmerleşiyor. Kızların okula gönderilmemesinden tutun, aile namusu infazlarına kadar, kadınlara yönelik ilkellik hemen her düzeyde dizboyu.
Bütün bunları biliyoruz, diyeceksiniz. Evet doğru. Ama yeterince bilincimize çıkartabildiğimiz inancında değilim.
İki Türkiye’yi çıplak olarak görmek gerek. Birinci Türkiye’de, Mustafa Kemal’in başlattığı harekátın ürünleri olan toplumsal ilişkiler var..
Kadın- erkek ilişkilerinde eşitlik arayışı. Kadınların özellikle üniversitelerde, akademisyen olarak Avrupa ülkelerini bile aşan oranı. Hatta üniversitelerde yönetici olarak varlığı. Alman üniversitelerinde bir rektör kadın bile anımsamıyorum.
Sadece üniversitelerde değil, iş hayatında da kadınların başarıları giderek artıyor. İrili ufaklı bütün şirketlerimizin yönetici kadrolarındaki kadınlara bakın... Onların hepsi birinci Türkiye’nin ürünleri... Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
İkinci Türkiye, Mustafa Kemal’in devrimlerinin gerçekleştirilemediği, gerçekleştirilmesinin önlendiği bir Türkiye. Burada, kadınlar her bakımdan eziliyor, horlanıyor ve dışlanıyor. Bugünkü türban tartışmasının altında biraz da, bu iki Türkiye’nin çarpışması, çatışması yatıyor!
Testostetorun (erkeklik hormonu) zaten doğal olarak varolan toplumsal güç ve üstünlüğünün üzerine, bir de dinsel siyaset-testosteronu da yüklendiğinde, ortaya hiç de hoş olmayan manzaralar çıkıyor.
Ülkemizde kadının adı hem kolay hem zor...
Editör