Güncelleme Tarihi:
Bu nedenle, Olimpiyatları izlerken sporcuların performansları kadar öykülerine de ilgi duydum. “Katılmak önemli” diyenlerle “kazanmak önemli” diyenler arasındaki farkları anlamak istedim.
* Eşref, elinden gelenin en iyisini yapmış
Erkekler çekiç atmada dördüncü olan 22 yaşındaki Türk sporcu Eşref Apak’ı izlerken de bunları düşünüyordum. Apak, finale kaldığı gün TRT’ye demeç veriyordu. Ne spiker ne de kendisi madalya alacağına inanmıyordu. Mühim olan finale kalmaktı. Kompleksimizi aşmamız için bu bize yetmişti. Devlerin yanında biz neydik ki…
İngilizce’den apartma ve her duyduğumda ne demek istendiğini bir kere daha anlamadığım şu cümleyi kurup duruyorlardı: “Elimizden gelenin en iyisini yapacağız”. Neden? Neden “yapmanız gerekeni” değil de “elinizden gelenin en iyisini” yapıyorsunuz?
Apak dördüncü oldu. Madalya alabilirdi ama almak istemedi. Alabileceğine inanmadı. Apak’ı ve rakiplerini izlerken komplekslerimizden sıyrıldık, gözümüzde büyüttüğümüz dünya devlerinin de geçilebileceğine inandık ama o inanmadı. Dördüncülükten sonraki açıklamasında da aynı şeyleri söylüyordu: “Ben elimden gelenin en iyisini yaptım, gücümü son noktasına kadar kullandım”.
* Taner, yapması gerekeni yaptı
Apak, 22 yaşında çok genç bir sporcu. Finalde yarışan en genç sporcuydu. Ondan üç yaş daha genç olan 19’luk halterci Taner Sağır, birkaç gün önce 77 kiloda dört olimpiyat, beş dünya gençler rekoru kırarak şampiyon olmuştu. Sağır, şampiyonaya gelmek için gece gündüz çalışmış, sakatlığını gizlemişti. Şampiyonaya gelme nedeni, ‘Naim ve Halil ağabeylerinin rekorlarını kırmaktı’.
Sağır Türkiye’nin en kötü yönetilen (şu sıralar en kötü liginin lideri) işletmelerinden TCDD’nin sporcusu. Beslenmesi için ayda 1.5 milyar lira harcaması gerekiyor. TCDD ona ayda 250 milyon lira ödüyor. Son üç ayda bu parayı da alamamış. ‘Koskoca’ bakan Mehmet Ali Şahin araya girmiş de Olimpiyat öncesinde 750 milyon lira cep harçlığı verilmiş.
Sağır başaracağına inandı ve başardı. Elinden gelenin en iyisini değil, yapması gerekeni yaptı.
Eşref Apak ne yaptı? Dördüncülük sonrasında akıllara zarar açıklamalarına bir tane daha ekledi. Apak’ın antrenörü Artun Talay, öğrencisinin büyük bir yetenek olduğunu, artık ona yetmediğini, dünyanın en iyi antrenörleriyle çalışması gerektiğini söylemişti. Spiker, Apak’a bu konuda ne düşündüğünü sordu. Yanıt konusunda ancak ‘trajikomik’ yorumu yapılabilir: “O bırakırsa ben de bırakırım.”
Neden bırakıyorsun? Talay’a haksızlık yapıldı da sen buna karşı tavır mı koyuyorsun? Hayır!Tam “elinden gelenin en iyisini” yapmaya çalışan birinin yanıtı. Tek başına bir şey olmayı beceremeyen, başına gelen iyi ya da kötü şeylerin arkasında kendi aklı ve bilgisi değil, şans, kader, tesadüf ve ‘başka insanlar’ olduğunu düşünen birinin yanıtı.
* Duyguyla akıl, akılla hırs, duyguyla hırs
Talay, Milliyet’ten Şaziye Karlıklı’ya verdiği röportajda, öğrencisini şöyle anlatıyor: “Eşref Apak, Naim Süleymanoğlu gibi alanında üç milyarda bir çıkacak bir yetenektir. Ben bu yeteneği bir yere kadar getirdim. Artık ona hiçbir şey kazandıramam. Bundan sonra dünyadaki sayısı 7-8’i aşmayan antrenörlerle çalışmalı.”
Eşref Apak, antrenörünün “babasından da öte” olduğunu söylüyor. Ona ulvi anlamlar yüklemeye çalışıyor. Antrenörünün yalnızca onun yeteneğini keşfedip yol gösteren biri olduğunun, her şeyi kendisinin yapması gerektiğinin (ve yaptığının) farkında değil.
Antrenör Talay, aynı röportajda çok önemli bir açıklama daha yapıyor: “Antrenörlük hayatımda duyguyla hırsı yan yana getirenlerin kaybettiğini gördüm. Duyguyla aklı ya da akılla hırsı yan yana getirmeniz gerekiyor.” Oysa öğrencisi duyguyla hırsı yan yana getiriyor.
Talay’ın şimdi yapması gereken öğrencisine düşünsel anlamda da yol göstermek. Öğrencisini “beni bunlar dövdü” diye şikâyete gelen küçük çocukların zihinsel seviyesinden uzaklaştırmak ve olgunlaşmasını sağlamak. Aksi halde “genetik harika” olarak düşündüğü öğrencisi “elinden gelenin en iyisini” yapmaya devam edecek ve yeteneğini yurdunun topraklarına gömecek.