Güncelleme Tarihi:
Dünya tenisinin kadınlardaki iki numarası Naomi Osaka'nın Fransa Açık Tenis Turnuvası Roland Garros'tan çekildiğini açıklaması spor dünyasında bir deprem etkisi yarattı.
Geçtiğimiz hafta Çarşamba günü Osaka, Fransa Açık'taki zorunlu basın toplantılarına katılmayacağını açıkladı. Basın toplantılarının oyuncuların zihin sağlıklarına zarar verdiğini ve dikkatlerini dağıttığını söyleyen Osaka, her sporcunun turnuvanın başında imzaladığı sözleşme gereği ödemek zorunda kalacağı para cezalarının da zihin sağlığı konularında çalışan bir hayır kurumuna bağışlanmasını umduğunu söyledi. Hatta Patricia Maria Tig karşısında ilk turda aldığı galibiyetten sonra da gazetecilerin karşısına çıkmadı.
Osaka 15.000 dolar para cezasına çarptırılırken, Fransız Açık'ın organizatörleri Avustralya, Wimbledon ve ABD Açık'ın da desteğiyle yayımladıkları açıklamada, Osaka'nın medyayla ilgili sorumluluklarını yerine getirmediği takdirde turnuvadan men edilebileceğini duyurdu.
Bunun üzerine Osaka, 2018 yılında Serena Williams'ı yenerek şampiyon olduğu ABD Açık Tenis Turnuvası'ndan bu yana zaman zaman uzun depresyon nöbetleriyle mücadele ettiğini belirterek "Bence şu an turnuva, diğer oyuncular ve benim sağlığım için en iyisi çekilmem olacak, böylece herkes Paris'te oynanan tenise odaklanabilecek" açıklamasıyla Fransa Açık'tan çekildi.
SPORCULARDAN DESTEK YAĞDI
Osaka'nın turnuvadan çekilme kararının ardından birçok tanınmış sporcu sosyal medya ve basın toplantıları aracılığıyla genç sporcuya destek mesajları yağdırdı. Osaka'nın yanında olduğunu açıklayanlar arasında kadın tenisinin önde gelen isimlerinin yanı sıra NBA yıldızı Stephen Curry, Olimpiyatlarda aldığı 23 altın madalyayla tarihe geçen yüzücü Michael Phelps gibi farklı alanlardan tanınmış sporcular da vardı.
Osaka'ya destek verenlerin başında kendisi de birkaç yıl önce bir Fransa Açık krizi yaşamış olan Serena Williams geliyordu. 2018 yılında Fransa Açık yetkilileri, Williams'ın damarlarındaki kan pıhtılarına çözüm olarak giydiği tulumla korta çıkmasını yasaklamıştı. Williams, maç sonrası basın toplantısında, muhtemelen bu olaya da gönderme yaparak, "Naomi'nin yanındayım. Keşke ona sarılabilsem çünkü neler yaşadığını biliyorum" diye konuştu.
Efsanevi tenisçi Martina Navratilova da Twitter mesajlarıyla Osaka'ya desteğini açıkladı. Navratilova, "Naomi Osaka için çok üzgünüm. Gerçekten iyi olmasını diliyorum. Sporcular olarak vücudumuza iyi bakmamız gerektiğini öğreniyoruz ve belki de zihinsel ve duygusal açılar biraz kısa kalıyor. Bu mesele bir basın toplantısına çıkıp çıkmamaktan çok öte. Bol şans Naomi-hepimiz yanındayız!" yazdı.
"GAUFF'A SORULAN SORU, OSAKA'NIN DAVRANIŞINI AÇIKLIYOR"
Osaka'nın kararı genç neslin de desteğini topladı. Tenisin yükselen yıldızlarından Coco Gauff Osaka'nın "kırılganlığına hayran olduğunu" belirterek meslektaşına güçlü olma çağrısı yaptı. Aslına bakılırsa sadece bir gün önce Gauff'un basın toplantısında maruz kaldığı muamele, Osaka'nın neden basın toplantılarına çıkmak istemediğini çok net bir biçimde ortaya koyuyordu.
Toplantıda, 17 yaşındaki Gauff'a bir muhabir, vatandaşları Serena ve Venus Williams'la karşılaştırılmanın nasıl bir şey olduğunu sordu. Ancak kullandığı ifadeler sosyal medyada büyük tepki çekti. Muhabirin, "Çoğunlukla Williams kardeşlerle kıyaslanıyorsun. Bu belki de siyah olduğun içindir. Ama tahminimce yetenekli ve Amerikalı olduğun için de olabilir. Sen ve Serena arasında bir final izleyebiliriz. Bu ümit ettiğin bir şey mi? Yani, siz kızların arasında 22 yaş var ya hani…" şeklindeki sorusu özellikle sosyal medyada çok tartışıldı. Birçok kullanıcı "Coco Gauff'a sorulan bu soru Osaka'nın basın toplantılarını neden boykot ettiğinin de kanıtıdır" yorumunu yaptı.
MEDYADA SEVİLEN BİR İSİM AMA…
Aslına bakılırsa dünyanın en başarılı sporcularından olan Osaka, aynı zamanda medyada oldukça popüler bir isim. Aktivist bir yanı da olan Osaka, ABD'de siyahların uğradığı ırkçı adaletsizliklere gösterdiği tepkilerle, hatta Esquire dergisi için kaleme aldığı George Floyd hakkındaki makalesiyle akıllarda ve manşetlerde yer etti. Ama medyayla yakın bir ilişkisi olması, basın toplantılarında rahat edeceği anlamına da gelmiyor. Hatta turnuvayı bırakırken yaptığı açıklamada Osaka, dünya basının karşısına çıkmanın kendisinde "kaygı dalgaları" yarattığını söyledi.
Bu durum Osaka'nın yaradılışı ve kişiliği kadar, basın toplantılarının dinamikleriyle de ilgili görülüyor. Örneğin İngiliz Guardian gazetesinin ödüllü spor yazarı Jonathan Liew'ün kaleme aldığı köşe yazısı basın toplantılarındaki sorunları bir gazeteci gözüyle ortaya koyması açısından dikkat çekici...
Liew, "Bu beyhude zorunlulukların binlercesine katılmış bir gazeteci olarak ilk içgüdüm doğal olarak Osaka'ya sempati duymak oldu. Ancak kınama ve öfke korosuna bakılırsa bazılarımız bu konuda gerçekten çok derin hisler besliyor. Bazılarımız için belli ki basın toplantıları bir yaşam biçimi. Onlara göre, canımızı alabilirsiniz ama bir sporcuya 'Ee bugün sahada olmak nasıl bir duyguydu?' diye sorma hakkımızı elimizden alamazsınız" yorumunu yaptı.
Bir köşe yazarının Osaka'ya "şımarık prenses" yakıştırması yaptığını da hatırlatan Liew, başarılı tenisçinin kararının "tehlikeli bir emsal" yaratacağı yönündeki görüşleri de eleştirdi: "Bu tehlike ne olabilir? Bütün dünyada basın, görülmemiş bir saldırı altında. Bazı ülkelerde gazeteciler işlerini yaparken öldürülüyor. Paris'te ise tenis muhabirleri haberlerini kendi kelimeleriyle yazmak zorundalar. Bu ikisi kıyaslanamaz bile."
"SEKS SEMBOLÜ OLARAK GÖRÜLMEYE HAZIR MISIN?"
Basın toplantılarının eskiden sporcularla kamuoyu arasındaki iletişimi sağlamak için etkili olduğunu söyleyen Liew, "Fark etmediyseniz söyleyeyim, bu durum bir süredir böyle değil. Sporcularla kamuoyu arasında artık doğrudan kanallar var ve o kanallar biz değiliz. Osaka'nın bir eğlendirici ve kurumsal marka temsilcisi olarak konumunu belirleyen şey tenis oynaması, penceresiz bir odada oturup kendini orta yaşlı adamlara anlatması değil" ifadelerini kullandı.
Bu nedenle günümüzde sporcuların basın toplantısına katılan muhabirlerin birçoğunun dedikodu, öfke, gözyaşı, kişisel trajedi gibi içerikler peşinde koştuğunu belirten Liew, "Bu esnada genç sporcunun çoğunlukla zafer ya da yenilginin yarattığı duygular eşliğinde dünyanın en samimiyetsiz ortamında, arkasındaki sponsor logoları eşliğinde bir grup yabancının sorduğu en kişisel sorulara yanıt vermesi bekleniyor" derken özellikle kadın tenisi söz konusu olduğunda durumun daha da beter olduğunu sözlerine ekledi.
Kadın tenisçilere geçmişte, "Bir fotoğraf paylaştığını gördüm. Çok güzel bir kadınsın, uzun vadede bir seks sembolü olarak görülmeye hazır mısın?", "Sen artık bir poster kızısın, özellikle İngiltere'de. Bu hoşuna gidiyor mu?" gibi cinsiyetçi sorular sorulduğunu da hatırlatan Liew, "Biz bu hikayenin iyi adamları değiliz. Artık güç sahibi de değiliz. Dünyanın en iyi sporcularından biri basınla konuşmaktansa bir grand slam turnuvasını terk etmeyi yeğliyor. Bu durumun o kişi hakkında ne söylediği kadar bizim hakkımızda ne söylediğini de sorgulamalıyız" diyerek iğneyi gazetecilere batırdı.
KLİŞE VE CİNSİYETÇİ SORULARIN SONU GELMİYOR
ABD basınında da benzer yorumlar yer aldı. The Athletic'in yazarlarından Kavitha A. Davidson gazetecilerin sporcularla doğrudan iletişim kurabilmesinin basının görevini yapabilmesi için gerekli olduğunu vurguladı ancak sporculara basın toplantılarında sorulan ve performanslarıyla hiç ilgisi olmayan soruların yarattığı korku halinin de altını çizdi.
"Senin için ne iyi gitti/ne kötü gitti?", "(Bir çiftler maçıysa) Aranızdaki kimya nasıldı?", "(Serena Williams konuşuyorsa) Venus'a karşı/Venus'la birlikte oynarken hala geriliyor musun?" gibi klişe soruları sıralayan Davidson, Osaka'ya da kaybettiği bir maç sonrası bir galibiyetinin sorulduğunu yazdı. Serena Williams'a 14 yıl sonra sorulan "Maria Sharapova'nın güzelliği gözünü korkutuyor muydu?" gibi cinsiyetçi soruları da hatırlatmadan geçmedi ve şu notu düştü: Williams ile Sharapova 22 kez karşı karşıya geldi, bunların 20'sinde Williams korttan galip ayrıldı.
Kamuoyunda zaman zaman sporcuların beden ve zihinden oluşan insanlar değil de, izleyenleri eğlendirip soruları cevaplamak zorunda olan kuklalar gibi görüldüğünü belirten Davidson, "Bunun sonucunda yılın en önemli üçüncü turnuvası, en iyi denebilecek, ne zaman korta çıksa reytingleri uçuran oyuncusundan mahrum kaldı" ifadelerini kullandı ve ekledi:
"Sporcular bize zamanlarını borçlu değiller ve geleceğini bildikleri soruları ezberden basmakalıp sözlerle cevaplamaları büyük bir komedi. Bir sporcu sadece para cezası ödememek için oradaysa, bunun kattığı değer nedir? Eğer cevabının önceden belirlenmiş olduğunu tahmin ettiğiniz bir soru soruyorsanız, acaba gazeteci olarak işinizde iyi değil misiniz?"
"DÜŞENE BİR TEKME DAHA"
Alex Krishner, Slate için kaleme aldığı makalede, "2021 Fransa Açık'tan alınması gereken ders, büyük sporlarda basın toplantılarının yarattığı sıkıntıya değmediğidir. Spor medyasının ve sporcuların yeni bir iletişim biçimi bulmasının zamanı geldi" diyen Kirshner Osaka'nın açıklamasındaki şu sözleri hatırlattı:
"Çoğu zaman orada oturuyoruz ve bize daha önce defalarca sorulmuş olan sorular bir kez daha soruluyor. Ben kendimi benden şüphe duyacak insanlara maruz bırakmayacağım. Bütün bu basın toplantıları düşmüş bir insana bir tekme daha vurmaktan başka bir şey değil."
Bu söylediklerinin bütün basın mensuplarını kapsamadığını da ifade eden Osaka, daha sonra yayınladığı açıklamasında tenis muhabirlerinin çoğuyla dostane bir ilişkisi olduğunu belirterek, "yaralamış olabileceğim tüm 'cool' gazetecilerden özür diliyorum" dedi.
Basın toplantılarında kişisel bir bağ kurmanın mümkün olmadığını belirten Kirshner, yeni bir formata ihtiyaç duyulduğunun altını çizdi.
Masanın bir tarafında oyuncuların bir tarafında basının olduğu oturma düzeninin bile ortamı bir performans alanı haline getirdiğini ifade eden Kirshner, sorunun son birkaç yılda daha da baskın bir hale geldiğini, bunun en net örneğinin de NBA maçlarından sonraki toplantılarda kaybeden takıma gelen, "Hey, neden bu akşam kötü oynadınız?" soruları olduğunu yazdı ve The Athletic'ten Jason Lloyd'un şu sözlerini hatırlattı: "Podyum (sporcuların oturduğu alan) tamamen manasız. Tek amaç şov yapmak."
Diğer yandan Osaka'nın çok daha az ünlü meslektaşlarının da kamera karşısına çıkabilmek için can attığını belirten Krishner, bu nedenle basın toplantılarını ortadan kaldırmanın söz konusu olamayacağını da ifade etti.
TENİSTE OYUNCU MEDYA KARŞISINDA BİR BAŞINA
hurriyet.com.tr’nin tenis yazarı ve deneyimli tenis antrenörü Engin Kratzer ise Osaka'nın kararını hem sporcu gözüyle hem de basın mensubu gözüyle değerlendirdi.
Kratzer de Osaka'nın "düşene bir tekme daha vurmak" sözlerini hatırlatarak, işini çok iyi yapan muhabirler olduğu kadar kötü sorular soran muhabirler de olduğunu söyledi.
"Kulüp içindeki basit bir turnuvada ya da bir ulusal turnuvada bile yenilen oyuncu seyircinin önünden geçmek istemez. Maç bitmiş, oyuncu duşunu alıp üzerini değiştirmiş, gelmiş oraya oturmuş. Kaybeden oyuncuya, 'Neden yenildin, bir çözüm bulamadın mı?' diye sorulmasını herkes kaldıramıyor" diyen Kratzner, tenisin çok bireysel bir spor olmasının da buna katkıda bulunduğunu belirtti.
Birçok sporun basın toplantısında birkaç oyuncu ile antrenörün hep birlikte basının karşısına çıktığını hatırlatan Kratzer, teniste ise tek başına olmanın yıpratıcı bir faktör olduğunu vurguladı.
Osaka olayı özelinde sürecin diyalogla halledilebileceğini de belirten Kratzer, doğrudan ceza yaklaşımını yanlış bulduğunu söyledi.
ERKEK TENİSÇİLERDE DURUM FARKLI MI?
Söz konusu kararı alan kişi Osaka değil de Rafael Nadal, Novak Djokovic gibi bir erkek tenisçi olsa krizin daha yumuşak çözüleceğini de sözlerine ekleyen Kratzer, federasyonlar arasındaki farka dikkat çekti:
"Geçmiş deneyimlerimden biliyorum; WTA bir holding gibi yönetiliyor. Bir CEO var, yönetim kurulu var ve bunlar tenisçinin hissiyatını anlayabilecek insanlar değiller. Erkek oyuncuların federasyonu Profesyonel Tenisçiler Birliği (ATP) olsaydı iş daha farklı olurdu çünkü orada oyuncular daha fazla söz sahibi. Örneğin, ATP'nin bir oyuncular konseyi var ve bu konseyin başkanı şu an Djokovic."
Bunun dışında WTA'de ABD etkisinin baskın olduğunu da hatırlatan Kratzer, Osaka'nın ABD'de yetişmesine rağmen müsabakalarda Japonya'yı temsil etmesinin de olumsuz bir önyargıya yol açmış olabileceği yorumunu yaptı.
Diğer yandan basın toplantılarının milyar dolarlık bir sektör olan tenis sporu için vazgeçilmez önemde olduğunu da ifade eden Kratzer, "Sponsorlar oyuncunun arkasındaki panoda, üzerindeki tişörtte logosunu görmek, görünmek istiyor. Böyle şeyler onlar için önemli" ifadelerini kullandı.