Oluşturulma Tarihi: Mart 02, 2004 22:05
Yeni bir araştırmaya göre, Dünya Güneş Sistemi’ne yaklaşık 50 milyon yıl içinde katıldı; Dünya’nın Ay ve Mars’tan neden farklı bir kimyasal bileşime sahip olduğu da açıklandı.
Merkür, Venüs, Dünya ve Mars gibi gezegenlerin, daha küçük gezegenlerin birbirleriyle çarpışmaları sonucunda oluştuğu kabul edilir.. Ancak, gezegenlerin oluşumu konusunda çözülmemiş bir dizi sorun bulunuyor.
İsviçre Federe Teknoloji Enstitüsü’nden Alex Halliday, şimdi bu pek iyi bilinmeyen olaylar hakkında küçük bir açıklama getirdi.
Gezegenbilimciler, genç güneş sistemindeki (Güneş sisteminin ilk oluşum zamanları) girdaplı olayları, çeşitli radyoaktif zaman ölçümleriyle açıklamaya çalışır. Fakat yine de Dünya’nın neden Ay’dan ve Mars’tan farklı bir kimyasal bileşime sahip olduğu bilinemiyordu.
Ayrıca örneğin uranyum-kurşun zaman ölçümü dünya çekirdeğinin ve Ay’ın oluşumu için hafniyum- volfram zaman ölçümünden farklı bir tarih vermekteydi.
Hallidey, şimdi Dünya’nın oluşumu için farklı bir model sundu.
İyi karışmamış
Buna göre, diğer öncü gezegenlerin maddeleri, Dünya’yı oluşturacak ilk madde ile çarpıştıklarında, yerküremizin mantosuyla sanıldığı kadar iyi karışmamış. Halliday, öncü gezegenlerin de çarpışma sırasında doğrudan doğruya ağırküreyle birleşen demir çekirdeklere sahip olduklarından yola çıkıyor ve bu tahminle elde edilen verilerdeki bazı farklılıkları açıklayabiliyor.
‘Ay’ diyor Halliday, ‘olasılıkla ‘Theia’ adında bir öncü gezegenin çarpmasıyla oluşmuştu.’
Theia, Mars’ınkine benzer bir birleşimden oluşuyordu, yani kabuğu dünyanın kabuğuna göre daha fazla hareketli elementlere sahip olduğu gibi, daha fazla oksitleşmişti.
Ay ise önemli ölçüde Theia’nın silikat mantosundan oluşmuştur. Öncü Dünya da, tahmine göre, Mars’a benziyordu. Hızlı elementler daha sonraki çarpışmalarda yok olmuştur, diyor Halliday.
Bilim adamının hesaplarına göre, Dünya, Güneş Sistemi’nin oluşumundan sonraki, yaklaşık olarak 50 milyon yıl içinde gelişti.
Oksijene rağmen yaşam yok
Hubble teleskopu ilk kez Güneş Sistemi dışındaki bir gezegenin atmosferinde oksijen ve karbon saptadı. Ancak dev gaz gezegeninde hayat yok.
Bilim adamlarının HD 209458b olarak adlandırdıkları ‘Osiris’, atmosferinde hidrojen bulunan ilk güneşötesi gezegen. ‘Osiris’, kardeşi Seth tarafından öldürülerek parçalanan ve hiçbir zaman yeniden hayata dönmeyen bir Mısır tanrısının adıdır. Astronomlar bu yüzden asla canlı barındıramayacak olan dev gaz gezegenini bu şekilde adlandırdılar. Gezegenin üzerindeki sıcaklık 10.000 santigrat dereceye kadar ısınmakta, hatta alt tabakalardaki sıcaklık bile 1000 dereceye kadar yükselmekte. Osiris, güneşinin etrafında sadece 6,9 milyon kilometrelik bir mesafede dönüyor ve çevresini sadece dört dünya gününde tamamlamakta. (Dünyamızın güneşe olan uzaklığı 150 milyon kilometredir). Güneşine çok yakın olan Osiris’in dış atmosfer tabakaları bu yüzden hidrojeni kaynatacak kadar kızgındır. Oksijen ve karbon ‘hidrodinamik bir taşıyıcıyla’ tıpkı ses ötesi bir fırtına içindeki toz gibi uzaya savrulmakta diye açıklıyor Paris Astrofizik Enstitüsü’nden Alfred Vidal-Madjar. Araştırmacı için oksijen ve karbonun bulunuşu pek sürpriz olmamış.Bu iki element bizim güneş sistemimizde de sadece dünyada değil Jüpiter ve Satürn’de de var, ancak sadece atmosferin derinliklerinde su veya metan biçiminde. Osiris’te ise gazlar yumurta biçiminde bir kılıf oluşturuyorlar. Bulgu öte yandan dünya ve Osiris arasındaki 150 ışık yıllık bir mesafede de gezegen atmosferlerindeki kimyasal bileşim analizinin yapılabileceğini kanıtlaması açısından önem taşımakta. Bu da gelecekte üzerinde yaşam işaretleri bulunan bir gökcisminin bulunmasına neden olabilir diyor bilim adamları.