Oluşturulma Tarihi: Mayıs 06, 2006 00:00
Kendi cinsiyle beslenen yarasalar var mı?
Soru: Büyük kuşlar küçük kuşları avlar, uçan böcekler diğer uçan böceklerle beslenir. Yarasalar da kanatlı olduğuna göre diğer yarasa cinslerini avlar mı?
Yanıt: Yarasalar, memeliler içinde gıda çeşitliliği açısından en zengin mönüye sahip hayvanlardan biridir. Yarasaların en yaygın cinsi meyve ve böceklerle beslenir. Ancak nektar, polen, yaprak, balık, kan ve diğer yarasalarla beslenen cinsleri de vardır.
Diğer yarasaları avlayanlar Yeni Dünya türleri içinden Vampyrum spectrum ve Chrotopterus auritus; Eski Dünya türleri içinden Cardioderma cor, Megaderma lyra ve Nycteris grandis ve Avustralya’da yaşayan Macroderma gigas’tır. Bu türler, diğer yarasalardan başka kurbağa, kertenkele, kuş ve sıçanlarla beslenirler. Diğer kuşlarla beslenen kuşlardan farklı olarak, yalnızca yarasa ile beslenen yarasa cinsi yoktur.
Av çeşitliliği, mevcut mönünün yansımasından başka bir şey değildir. Ayrıca bu, gelişmiş bir cinsin davranış esnekliğine bir örnektir. Etobur yarasalarla böcek yiyen yarasaların diş yapıları aynı olduğu için bunların böcek yiyen yarasalardan evrilmiş olması büyük bir olasılıktır.
Bunların içinde en fazla dikkat çekeni Vampyrum spectrum’dur. Bunlar Yeni Dünya türleri içinde en iri yarasadır. Kanat açıklığı yaklaşık bir metredir ve uzun köpekdişleri vardır.Genellikle küçük kuş ve kemirgenlerle beslenir. Ancak diğer yarasaları avladığı da görülür. Yarasaları avlamak için çok gelişmiş olan koku duyusundan yararlanır. Gözüne kestirdiği yarasanın üzerine hızla iner, kanatlarıyla avını sarar ve kafası ile boynunu ısırır. Avını hiçbir parçası kalmayınca kadar yer -kürkü, dişleri ve tüyleri de dahil olmak üzere.
Uranyum nasıl zenginleştiriliyor?
Şu sıralar dünya kamuoyunda en çok merak edilen fiziksel yöntemlerden biri uranyumun zenginleştirilmesi. Peki zenginleştirilmiş uranyum nedir?
Parlak gümüşümsü renginde bir metal olan uranyum, çelikten 2,5 misli ağırdır. Elementlerin periyodik sisteminde uranyumun sayısı 92. Yani atom çekirdeğinde 92 proton var.
Uranyum doğada, %99,3 oranında U 238 izotopu olarak bulunmakta. 238 sayısı, atom çekirdeğindeki protonların ve nötronların toplamıdır. Demek ki U 238, 146 nötron içermekte.
Doğada bulunan uranyumun %0,7’si U 235’dır. İkisi de radyoaktiftir, ancak ilkinin yarılanma ömrü çok uzundur. U 238’in yarılanma ömrü 4,5 milyar yıl, U 235’inki ise 704 milyon yıldır. Gerek nükleer santrallerin çalıştırılması gerekse atom bombasının üretimi için U 235 kullanılır. Uranyumun zenginleştirilmesi, U 235’in yoğunluğunun arttırılması demek. Zenginleştirilme sonucunda ortaya çıkan ürün, doğal uranyumdan daha az U 235 içermekte. %0,3’ten az U 235 içeren uranyum, zenginleştirilmiş uranyumdur.
İki yöntem
Uranyumun zenginleştirilmesinde iki yöntem kullanılmakta. Difüzyon ve santrifüj yöntemi. İki yöntemde de uranyum ilk önce "gaza dönüştürülür" ve flüor (F) ve uranyum heksaflüorid (UF 6 ) ile tepkimesi sağlanır. U 235’li UF 6 , U238’liden biraz daha hafiftir. Saniyede 700m hızla dönen bir santrifüj içinde ağır moleküller, hafiflerine kıyasla daha fazla dışa doğru uçar.
Bu şekilde belli belirsiz bir ayrışma meydana geldiğinden yöntemin tekrarlanması gerekir. Difüzyon yönteminde, ayrışma, daha hafif molekülün, UF 6 ’yı geçiren bir zardan hızla "saçılmasıyla" gerçekleştirilmekte. Bu yöntemde de randıman düşük olduğu için, işlem aşama aşama tekrarlanır. %2’lik U 235 "zenginleştirilmiş uranyumdur" ama bundan bomba üretilebilecek %90’lık U 235 elde etmek için çok sayıda işlemin yapılması gerekmekte.
Astım sadece alerjik bir reaksiyon mu?
Yanıt: Son yapılan araştırmalar bilim adamlarının kuşkularını doğruluyor. Astım, toz, hava kirliliği ve çevrede alerji yaratan maddeler karşı bağışıklık sisteminin bir reaksiyonudur. Alerji oluşturan maddeler spazmları tetikler ve hava yollarının daralmasına yol açar. Genetik yatkınlığı olan kişilerde bu rahatsızlığın daha sık görülmesi, doktorların genetik nedenlere odaklanmasına yol açıyor. Ancak genetik yatkınlık yalnızca yanlış genlere sahip olmak anlamına gelmiyor. Tam tersi erken çocukluk çağında Ğhatta anne karnında- yaşanan bir olay o kişiyi yaşam boyu astıma mahkum edebiliyor. Bilim adamlarına göre fetüs veya yeni doğan bebek kritik dozda kirliliğe maruz kalırsa, bu durum bağışıklık sisteminin aşırı reaksiyonuna ve bunun sonucunda da hava yollarında kalıcı daralmalara yol açar. Bu durum bebeği tozlara ve kirliliğe karşı daha duyarlı hale getirir. Çözüm, bu olay meydana gelmeden önce bebeği önlem olarak aşılamaktır. Böylece astım tümüyle engellenmiş olabilir.
Astımın semptomlarını gidermek ve enflamasyonun baskılamak için başvurulan konvansiyonel tedavi kortikosteroid solumaktır. Ancak bu yöntem hastanın akciğerlerini düzeltmez. Öyle ki kriz geçse bile hava yollarının tıkanıklığı devam eder. Ayrıca hasta kendini iyi hissettiği için steroidleri kesince sorunlar yeniden başlar. Bugün kronik çocuk hastalıklarının başında gelen astım, 14 yaşının altındaki çocukların hastanelerin acil servislerine başvuru nedenleri arasında üçüncü sırada.
Bilim adamları, ayrıca, tamamen farklı bir tedavi stratejisi gerektiren değişik bir astım türüne dikkat çekiyor. Cincinnati Çocuk Hastanesi’nden bilim adamları son günlerde akut astım şikayeti ile kendilerine başvuran hastalarda bir gen grubu tespit ettiler. Bu astım türünün en önemli özelliği, hastanın konvansiyonel ilaçlardan fayda sağlamamasıydı. Şimdi doktorlar bu hastalığın biyokimyasal yolunu keşfederek etkili ilacı bulmaya çalışıyor.
Astımın en popüler açıklamalarından biri de "hijyen varsayımı"dır. Bu varsayıma göre aşırı temiz ortamlarda yaşayan çocukların bağışıklık sistemleri bir süre sonra zararsız maddelere karşı aşırı reaksiyona girerek, çocuğun kendi vücuduna yönelir. Normal bir bağışıklık sistemi reaksiyonunda, akyuvar hücreleri patojenlere saldırması için antikor üretir. Zararsız bir madde astım ile ilgili bağışıklık sistemini tetikleyince, sistem histamin denilen bir maddeyi salgılayarak tepki verir. Bunun sonucunda bronşiyol adı verilen minik pasajlar kasılıp daralır.
Hijyen varsayımının da tamamen doğru olduğu söylenemez. Örneğin Brezilya’da en fazla astım vakası, yoksul kentlerde görülüyor. Doktorlar bu kentlerde yaşayanların, kirli hava ve sudaki aşırı miktardaki virüs ve mantarlara maruz kaldıkları için bağışıklık sistemlerinin gereğinden fazla yük altında kaldığını düşünüyor.
Genetik çalışmalar, bu hastalığın niçin bazı insanlarda görüldüğünü, bazılarını hiç etkilemediğini araştırıyor. Southampton Üniversitesi, Oscient Pharmaceuticals ve Schering-Plough’dan bilim adamları ortak çalışmalarının sonucunda ADAM33 adını verdikleri bir geni ayrıştırmayı başardılar. Bu genin astımlılara özgü akciğer yapısının oluşumunda önemli bir rol oynadığı düşünülüyor. ADAM33’ün bronşiyal pasajlardaki düzgün-kas hücrelerinin üretimini hızlandırdığı ve bunlardaki enflamasyona ve aşırı duyarlılığa yol açtığı düşünülüyor. Kaslardan oluşan bu iç kaplama, sigara dumanı ve hava kirliliği gibi alerjenlere aşırı reaksiyon göstererek duyarlılaşıyor ve spazma yol açıyor. Bu durumda ilaçlarla ADAM33’ü baskılamak mümkün olabilir.
Bilim astımın nedenleri ve tedavisi üzerinde odaklanırken, halk sağlığı uzmanları astımları, başta tüylü halı ve perdeleri kaldırarak evlerini hastalığı tetiklemeyecek şekilde nasıl düzenlemeleri gerektiği konusunda eğitiyor.