Doğa

Güncelleme Tarihi:

Doğa
Oluşturulma Tarihi: Nisan 08, 2006 00:00

400 milyon yıl önce dört ayak üzerine kalkıldı
/images/100/0x0/55eb601ef018fbb8f8bd0fcf

Semender ve kertenkelelerle bir hareket analizi yapan Amerikalı bilim adamları, dört ayaklı ilk kara hayvanlarının 400 milyon yıl önce günümüz hayvanlar gibi yürümüş oldukları sonucuna vardılar.

Kedi veya köpek gibi dört ayak üzerinde yürüyen hayvanların hareketleri benzer fiziksel özellikler gösterir. Hayvan yürüdüğü zaman bedenindeki ağırlık noktası adımın başında yukarı doğru hareket eder ve adımın ortasında en yüksek seviyeye ulaşır. Ve bu aşamada hayvanın yürüyüş hızı minimum seviyededir.

İkinci adımda ağırlık noktası aşağı iner ve hayvan hızlanır.

Koşma sırasında ise tam tersi bir durum söz konusu. Hayvan adımın ortasında ya da atlama sırasında en hızlı konuma ulaşıyor.

Canlı fosil gibi

Ohio Üniversitesi’nden Stephen Reilly ile birlikte çalışan araştırmacılar üç tuatara veya diken taşıyan (Sphenodon punctatus) sürüngenini ve altı semenderin (Ambystoma tigrinum) hareketlerini incelemişler.

Bu hayvanlar son 225 yıl içinde çok az evrim geçirdikleri için canlı fosil gibidirler.

Araştırma sırasında tüm hayvanlar, üzerinde basınç algılayıcılarının bulunduğu bir platform üzerinde yürütülürken filme alınmış.

Araştırmacılar daha sonra verileri analiz ederek hayvanların ne hızda hareket ettiklerini hesaplayıp, adım sırasında beden ağırlık noktasının ne şekilde hareket ettiğini izlemişler.

İki tip özellik

Bu şekilde iki türde de tipik yürüme ve koşma özelliklerinin bulunduğu görülmüş. Reilly bu çalışmadan, 400 milyon yıl önceki kara hayvanlarının bile aynı hareket motiflerine sahip oldukları sonucunu çıkarmış.

Bununla birlikte deney hayvanları için hız önem taşımıyordu. Yürürken de koşarken de hep yavaş hareket ediyorlar çünkü. Oysa köpek veya at koşmaya başladığında önemli ölçüde hızlanmakta.

Araştırmacıların tahminlerine göre sürüngenlerin hızlanamamaları yürüyüş biçimiyle ilgili. Hayvanlar daha çok aşağı ve yukarı doğru hareket ettikleri için öne doğru hareket için gerekli enerjiyi kaybediyorlar.

Ultrasonik ses çıkaran kurbağalar

Cin’de yaşayan bir kurbağa türü ultrasonik sesler çıkarıyor. Çinli ve Amerikalı bilim adamlarının Nature dergisindeki yazılarına göre, kurbağalar insan kulağı için duyulmaz olan seslerle, dağlardaki derelerde hoplayıp zıplayan hemcinslerine bile ulaşabiliyorlar.
/images/100/0x0/55eb601ef018fbb8f8bd0fd1


Bugüne kadar ultrasonik seslerle sadece yarasaların, bazı kemirgenlerin ve deniz memelilerin anlaşabildikleri biliniyordu. Bu yüzden Şanghay’ın batısındaki Huangshan’ın dağlık bölgelerinde yaşayan Amolops tormotus kurbağalarının bu ilginç davranışları bilim adamlarını şaşırttı.

Illinois Üniversitesi’nden Albert Feng birkaç yıl önce, bir nehir kenarında duyulan kuş seslerinin aslında kurbağa sesi olduğunu fark etmişti. Kurbağalar tuhaf ötüşleriyle dişileri cezp etmeye çalışıyordu.

Son araştırmalar sırasında bilim adamları erkek kurbağaların ayrıca ultrasonik sesler de çıkardığını buldular. Ultrasonik sesi algılama yetisi ayrıca daha uzak bir bölgede yaşayan Odorrana livida kurbağasında da görülmekte. Ancak bu kurbağanın ultrasonik sesler çıkarıp çıkarmadığı bilinmiyor henüz.

Çekirgeler, farelerin görevini üstlenmiş

Fareler ve diğer küçük memeliler, meyvelerini yedikleri bitkilerin çoğalmasını sağlıyorlar. Farenin bulunmadığı Yeni Zelanda adalarında, bu rolü çekirgeler üstlenmiş. Victoria Üniversitesi’nden Catherine Duthie, George Gibbs ve
/images/100/0x0/55eb601ef018fbb8f8bd0fd3
Kevin Burns, Science dergisinde, adadaki doğal ayıklanma yaygın sorunlar için alışılmışın dışında çözümler üretiyor diyorlar. Dünyanın en izole kara parçası olan Yeni Zelanda, olağanüstü nişler için gerçek bir hazinedir. Duthie, diğer araştırmacılarla birlikte parmak büyüklüğündeki uçma yetisi olmayan ağaç çekirgesini (Hemideina crassidens), Yeni Zelanda’da yetişen 19 bitkinin meyvesiyle beslemiş.

Böcekler meyvelerle birlikte çekirdeklerini de yiyorlar ve çekirdekler hayvanın sindirim mekanizmasından zarar görmeden dışkıyla yeniden toprağa karışıyorlar. Fakat ne var ki bu çekirgenin birçok türü 19.-20.yy’da insanlar tarafından Yeni Zelanda’ya getirilen yırtıcı memeliler yüzünden tehdit altında. Oysa çekirgeler, bitki dünyasında dolayısıyla da adalardaki ekosistem için çok önemli.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!