Oluşturulma Tarihi: Şubat 04, 2006 00:00
Evrim hızına göre de bize en yakın olan primat şempanze
Maymun ve insanda kalıtımın ne hızda değişime uğradığını karşılaştıran Amerikalı bilim adamları, şempanzenin bize goril ve orangutandan daha yakın olduğunu buldular. Araştırmalar insandaki mutasyonların en yavaş bir şekilde
gerçekleştiğini göstermiş. Bu moleküler saat şempanzelerde neredeyse insandaki kadar yavaş işlemesine rağmen, goril ve orangutanlarda çok daha hızlı çalışmakta.
Evrimin hızını belirlemeye çalışan Georgia Teknoloji Enstitüsü’nden Navin Elango ve arkadaşları moleküler saat konseptinden yararlanarak, bir DNA sekansındaki mutasyon sıklığını incelemişler. Mutasyonların çokluğu, gelişimin uzunluğuna işaret etmekte. Bu incelemeler sonucunda şempanzedeki moleküler saatin, insandakinden yalnızca %3 oranında daha hızlı işlediği anlaşılmış. Oysa goril ve orangutanın moleküler saati bizden %11 oranında daha hızlı. Evrim hızıyla ortaya çıkan şempanze ve insan yakınlığı, kalıtım analiziyle elde edilen %98’lik benzerlikle kanıtlanmakta diyor bilim adamları.
İlk kara canlıları kulaklarıyla mı nefes alıyordu?Balıklardan ilk dört ayaklı canlılara (Tetrapodlar) geçişi simgeleyen Panderichthys’ın, kulağından nefes aldığı saptandı.
Panderichthys isimli canlının bulunan fosilinin kafatasını inceleyen İsveçli biyologlar, hayvanın kulağından da nefes alabildiğini buldular. İlk kara canlılarına çok yakın olan suda yaşayan bu hayvanın kafatasında balıklara özgü bir soluk deliği saptanmış. Çok büyük olan bu delik ilk kara canlılarının orta kulağına benzemekte. Bu bilgiden yola çıkan araştırmacılar kara canlıların orta kulaklarıyla nefes aldıklarını düşünüyorlar.
Karada yaşayan canlıların kulaklarındaki ortak nokta, sesleri sinir uyartılarına çeviren bir iç kulaktan ve orta kulaktan oluşmasıdır.
Orta kulak havadaki sesi yakalayarak titreşimleri iç kulağa iletiyor. Bunun için de kulak zarı ve kulak kemikçiklerinden yararlanmakta. Oysa balıklarda sadece içkulak vardır ve duymaya değil sadece nefes almaya yarar.
Dört ayaklılara geçiş
Bilim adamları karaya çıkan canlılarda orta kulağın ne şekilde evrildiğini kesin olarak bilmiyorlardı. Panderichthys kafatasını inceleyen araştırmacılar Martin Brazeau ve Per Ahlberg şimdi bu soruya bir yanıt getirdiler. Panderichthys evrim biyolojisinde balıklardan, ilk dört ayaklı canlılara (Tetrapodlar) geçişi simgelemekte.
Araştırmacılar bu nedenle Panderichthys fosilini, balığa benzer ataları ve karada yaşamış olan torunlarıyla karşılaştırmışlar. Bu karşılaştırma sonucu elde edilen verilere göre Panderichthys’in soluk deliği suda yaşayan atalarına karşın çok daha geniş ve düz hatlıydı.
Bu yapı sayesinde bol miktarda su soluyabiliyorlardı. İlk kara canlılarının soluk delikleri de aynı yapıdaydı ve bununla hava soluyorlardı diyor bilim adamları.
Fakat Panderichthys’in aksine ilk kara canlılarında, kulak kemikçiği bulunan bir orta kulak, üzengiyi oluşturmuştu. Üzengi kemiği içkulakla bağlantılı olduğu için de ilk kara canlılarındaki orta kulak hem işitmeye hem de soluk almaya yarıyordu. İşitmek evrim süresince git gide daha önemli bir hale gelince sonunda kulak zarı gelişmiş ve hava deliğini tamamen kapatmıştı.
Uppsala üniversitesi bilim adamlarının konuyla ilgili yazıları Nature Online dergisinde yayımlandı.
Kılları, filin ne yediğini söylüyor
Kuyruk kılının analizi ve hareketleri, filin yedikleri hakkında bilgi veriyor. Utah Üniversitesi’ndeki araştırmayı yöneten Thure Cerling, bunun fillerin davranışlarını anlamak ve hayatta kalmalarını garantilemek için yeni bir yöntem olduğunu açıklıyor, Proceedings (PNAS) dergisinde.
Kenya’daki Samburu Parkı’ndaki filleri inceleyen bilim adamı, kıllardaki karbon ve azot izotoplarını analiz ederek, uydu navigasyonuyla da dolaştıkları bölgeleri takip etmiş.
Kıl analizlerine göre yedi filden altısı aynı şeylerle (çalı, dal ve ot), beslenmiş, sadece bir fil geceleri tarlalara dalarak mısır ve daha fazla ot yemiş.
Filler, beslenme, güvenlik ve seks gibi üç nedenden dolayı başka bölgelere gidiyorlar diyor "Save the Elephants" vakfından Lain Douglas Hamilton. Erkek filler için özellikle de iyi beslenmek çok önemli.
Dişiyi tavlamak istiyorlarsa çok iyi yemelidirler. Bu da onları tehlikeli olmasına rağmen tarlalara girmeye zorluyor. Araştırmacılara göre fillerin ne oranda mısır gibi kültür bitkileriyle beslendiklerinin saptanması önemli. Çünkü bu şekilde hem ekine verilen zarar hesaplanabilecek hem de hayvanların koruma alanları daha iyi ayarlanabilecek. Ve böylece fillerin tarlalara girip çiftçiler tarafından vurulmaları da önlenebilir, diyor bilim adamları.