Güncelleme Tarihi:
Nefes alışverişi...
Bu iki unsur hayat fonksiyonlarımızın aksiyonudur...
Mesela koma halinde olan bir hastanın hayati durumundan hemen haberdar olmak için bu iki unsuru kontrol ederiz...
Bu işin çok uzmanı olmaya gerek yok. Biraz bilgi sahibi olmak yeter...
Kontrol edersin, ters bir durumda gerekli merciyi haberdar edersin...
Ambulans yerine polisi bile aramak durumun ciddiyetini kavramış olmanın etkisindendir...
Ligin ilk yarısında oynanan Bursaspor - Diyarbakırspor maçının sonrası Diyarbakır'ın kent olarak nabzı yükseldi, nefes alışverişi hızlandı...
Anlayacağınız tehlike çanları çalmaya başladı...
Federasyon ne yaptı?
Uyudu!
Herkesi kaderiyle baş başa bıraktı...
Futbol Federasyonunun bölge müdürlükleri yok mu? Var...
Bir tanesi Diyarbakır sınırları içerisinde olmak üzere birçok ilde müdürlükler mevcut!
Demek oluyor ki karşılaşma öncesinde istihbarat yapılabiliyordu!
Çıkan olayların o gün planlandığını ve oluştuğunu kimse söyleyemez...
Kısaca sevgili T.F.F. kimseyi kandıramazsınız!
Bursasporlu futbolcuları taşıyan polis midibüsünün yol boyunca taşlanması olayların ne kadar planlı olduğunu gösteriyor...
Hadi biz yalnızca yeşil sahada kalalım ve o taşların içeri hangi yollarla girdiğini soralım?
Fakat kime?
Futbol Federasyonuna mı?
Yoksa güvenlik önlemi alanlara mı?
Yazılarımda sürekli belirttiğim gibi olay çıkartmak isteyen çıkartır...
İmkân vermeyeceksin!
Ya önlem alacaksın ya da oynatmayacaksın!
Eğer buna çanak tutarsan sonuçlarına katlanırsın...
Sadece Türkiye için değil tüm dünyada buna engel olabilecek bir sistem yok...
İtalya'da da oluyor başka ülkelerde de...
İngiltere yıllarca bunun mücadelesini verdi...
Baktı olmuyor, kabuğuna çekilip takımlarını Avrupa kupalarına göndermedi...
Önlem aldı!
Bu kavganın etnik yönü çok büyüktür...
Evet doğru...
Ancak İstanbul'da sahaya bıçak atılıyorsa, Diyarbakır'da taş atılmasını yadırgayamazsın!
Neyse konumuza dönelim...
Federasyonun yapacağı karşılaşmayı tarafsız sahada oynatmaktı...
Yapmadı. Ne kadar önlem aldığını da gördük...
Alamazdı da zaten!
Biraz geçmişe dönelim...
Hatırlayın UEFA 2003 yılında Galatasaray ve Beşiktaş'ın Şampiyonlar Ligi'ndeki son maçlarını can güvenliği nedeniyle Almanya'da oynatmıştı...
Haklı olup olmadıklarını düşünmeden veya olay çıkmasını beklemeden kendilerince önlem aldılar...
Belki hiç olay çıkmayacaktı...
Ancak ağır bir karar bile olsa önlem aldılar...
Bizimkiler ne yaptı...
İzledi...
Taş geldi ve 15 dakika sonra karar verildi...
Çok merak ediyorum...
Abitoğlu diyor ki “hakemim yere düşmüş bayrağım yere düşmüş bayrak bizim namusumuz”…
Sevgili Abitoğlu, senin hakeminin elindeki bayrak namusunuz anladık. İstiklal Marşı nedir?
Islıklandığında neden durup düşünmediniz!
Neden o maçı başlattınız?
Zaten maç yarım kalacak gidişat o yönde…
Şanslı kişi kim olacak diye beklendi!
Peki, Allah korusun atılan taşlardan ölen olsaydı ne olacaktı?
Hadi Allah korudu kimseye bir zarar gelmedi!
Allah korusun demekten başka yapabilecek neyimiz var ki?
Taşları gördünüz!
Görev uğruna maça gönderilen gazeteci kardeşimizin gözü kör olursa hesabını kime soralım?
Ne diyelim?
İnşallah sigortası vardır!
Ondan sonra çıkıp marka değerinden bahsediyorsunuz. Hadi canım oradan!
Kamil Abitoğlu maçı tehir etmeden 20. maddeden, Bursaspor’un hükmen galibiyeti konuşulmaya başladı…
Diyarbakır’daki olaylar ne kadar organizeyse, buna çanak tutulması da o kadar organizedir!
Diyelim Diyarbakır hükmen mağlup ilan edildi, 5 maçta tarafsız saha cezası aldı…
Lig’den de atalım kurtulalım…
Zaten istenen bu değil mi?
“Bakın gördünüz mü sizi kimse istemiyor” denecek...
Bursaspor’da sütten çıkmış ak kaşık değil…
Bursa’dan çıkan Fenerbahçe otobüsünü taşlamak için pusu kuranlar şimdi duygu sömürüsü yapmasın…
Ve en önemlisi Bursa’da kafası yarılan Diyarbakırspor taraftarını unutmadık!
Şimdi mi canınızın kıymetini anladınız?
Sizinki canda Diyarbakır’ın ki patlıcan mı?
O zaman verilen cezaları da araştırın bakalım neler çıkacak önünüze!
##
Spikersiz yayın istiyorum!
Lig Tv bir kaç haftadır maçları çift spiker ile anlatmaya başladı...
Tek sprikerin yaptığı yorumlar fazlasıyla can sıkıcı ve iticiyken bu sayı ikiye çıkmakla birlikte sıkıcılığını da ikiye katladı...
Bunu sadece Lig Tv için söylemiyorum. Türkiye'de maç anlatım sistemi, spikerin kendini ne kadar ön plana çıkarabilirim çabasıyla doğru orantılı...
Ülkemizde çok kez karşılaşma sonrası söylenen enteresan cümleler ve kelimeler manşetlere taşınıyor...
Hal böyleyken merak ediyorum hangi maksatla bu anlatım modeli benimsendi? Çok ilginç...
Sevgili idareciler seyir zevki nedir?
İki adet spiker geçmiş ekranımın karşısına 90 dakika boyunca bir saniye boşluk bırakmadan konuşuyor...
Konuşuyorda konuşuyor... Gerekli, gereksiz...
Sanki birbirleriyle yarışıyorlar!
Banane kardeşim X takımın hangi dakikalarda gol yediğinden veya attığından?
Demek hakkım var öyle değil mi?
Futbol bu her an herşey olabilir...
İllaki gereksiz yorumlar ve istatistikî bilgilerle 90 dakikalık seyrin zehir edilmesi mi gerekiyor?
Örneğin dün akşam Fenerbahçe - Antalya maçında Güiza için yapılan yorum, traji komik...
"Hüzünlü bakışlı Güiza!"
Allah aşkına bunun futbolla yakından uzaktan ne ilgisi var?
Futbol sahasında Yılmaz Vural'ın attığı taklalar ile bu yorumlar arasında hiç bir fark yok....
Yapılan tamamen şov!
Bir futbol sever olarak. Yalnızca izlemek istiyorum!
Madem böyle iki spikerle oluyor, ben de sessiz maç izleme hakkımı istiyorum...
Yalnızca tribün seslerinin olduğu, arka planda gereksiz konuşmaların olmadığı duru bir maç...
Ben kendi pozisyonumu da değerlendiririm yorumumu da yaparım...
En azından kendi başını isteğime göre ağrıtmış olurum!