Güncelleme Tarihi:
‘‘Trabzonspor'u Dünya Kulübü yapacağım’’ diyordu.. Ne var ki, icraatlarıyla söyledikleri tam anlamıyla çatışıyordu.. Beşiktaş'ta oynamayan Recep'i, Galatasaray'da çimlerin rengini unutan Feti'yi, Altay'da kızağa çekilen Ünsal'ı, Barcelona'lı diye yutturulan, Gençlerbirliği'nin yedeği Seyit Cem'i alan; bizzat kendi kulübü forma vermediği için Antalyaspor'a kiraladığı Mehmet İpek'e bel bağlayan o değil miydi? Ya, bir sezon önce, ununu elemiş, eleğini asmış Özkan Sümer'den medet uman? ‘‘Dünya Kulübü’’ böyle mi olunuyordu?
‘‘Söz gümüşse, sükût altındır’’ lafına hiçbir zaman itibar etmemişti. Etseydi, altının gümüşten kıymetli olduğunu bilirdi. O konuştukça, işler daha fazla sarpa sarıyordu. Defolu mallar ortaya çıkmaya başlamıştı. Bir-iki talihli hafta, ufuktaki tehlikeyi ve acı gerçekleri sadece erteleyebilirdi, o kadar..
Artık, Trabzonlu sessiz.. Başkanı gibi, asbaşkanının da, ‘‘ben söyleyeyim, yutan yutar’’ şeklindeki demeçleri, safları bile kandırmıyor. Futbola ‘‘aşk derecesinde’’ tutkulu olan, onunla yatıp kalkan, kulübünün başarısını herşeyden üstün tutan bu insanlar, konuşmuyor.. ‘‘Sessiz gemi’’ limana yanaştı, şehrin biricik sevgilisini almak için bekliyor. O kalkışta, ne mendil, ne de bir kol sallanacak..
Meçhule giden geminin limandaki yolcuları, yıllardır masallarla uyutulduğunu bilecek. Kendisine yol göstermeye çalışanların ‘‘hain’’ ilan edildiğini, dalkavukların ‘‘alkışlarla’’ ödüllendirildiğini de.. Ama, bu ortama nasıl adım adım yaklaştığını bir türlü çözemeyecek..
Çözenler, suskun kaldıkları sürece...
* * *
Yukarıdaki satırlar, 4 Kasım 1998 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayınlanan yazımın özeti.. Everton'un kurtarıcısı Campbell gitmeden, Trabzonspor lige havlu atmadan aylarca önce yazılmış.. İsterseniz, şu andaki görüntüye de bir bakalım:
‘‘Bezgin, moralsiz futbolcular.. Abandone olmuş bir takım.. Şaşkın bir teknik direktör.. Ortada görünmeyen, tek adam sistemine dayalı bir yönetim.. Sürekli kandırılmaktan bıkan, futboldaki çöküşü kabullenemeyen, kontrol altına alınamayan ve yakıp-yıkan bir seyirci.. Koltukları sökülmüş, harabeye dönen bir stat..’’
İşte, ortadaki enkaz.. Yıllardan beri süregelen başıboşluk, yönetimsizlik, günü kurtarma politikaları, Karadeniz'in efsane takımını böylesine hazin bir tabloyla karşı karşıya bıraktı.. Peki, bu enkazı kim kaldıracak? Kim bu işe talip olacak? Aklı başında insanlar, kulübü bu noktaya getirenlerin, hiç olmazsa ‘‘çekilme onurunu’’ gösterebilmelerini diliyor..
8 yıl önce yitirdiğimiz çağdaş İtalyan yazarı Alberto Moravia, ‘‘Onur, en şiddetli vuruşlarla karşılaşıldığı halde uyuyabilen, ya da küçük bir tırmalamayla ölüm haline gelebilen garip bir yaratıktır’’ demiş..
Bu tanımlamanın hangi bölümünü seçtiklerine, enkazcılar karar verecek.. Tercih hakkı onların!