Devrim Sağıroğlu: Utanç

Güncelleme Tarihi:

Devrim Sağıroğlu: Utanç
Oluşturulma Tarihi: Ekim 01, 2000 00:00

Devrim SAĞIROĞLU
Haberin Devamı

BİR sporsever olarak, her uluslararası atletizm şampiyonasında utanıyorum. Yarabbim, biz niye bu spor dalında Dünya'nın en yeteneksiz insanlarıyız diye.. Sorarım size, atletizmde Türkiye'den daha geri kalmış bir ülke var mı? Allah aşkına açın haritayı, bakın. Komşularımıza, komşumuz olmayanlara, bizden daha fakirlere, ekmek bulamayacak kadar aç insanların bulunduğu ülkelere bakın. Canınızın istediğine bakın.

Ayıptır beyler, ayıp.. Yıllardır bizi uyutup, her şampiyonada yüzümüzü kızarttınız. Yalnız atletler değil, onları yetiştirdiğini sananlar, fakirlik edebiyatı yapanlar, yöneticiler, hepiniz.. Herkes ahkam kesiyor, kimse birşey yapmıyor. ‘‘Bir atletizm şurası toplansın’’ diyorum, birdenbire aklıma ‘‘toplanacak olanlar zaten, Türk atletizmini bu hale getirmiş kişiler değil mi’’ sorusu geliyor ve düşüncemi rafa kaldırıyorum. ‘‘Biz niye bu kadar geriyiz’’ diye kafa patlatıyor, çözüm getiremiyorum. Üstelik, yenileri görünce öncekilere haksızlık yaptığımı anlıyorum. Eskisinden çok daha geride, ‘‘zavallı’’ bir durumdayız. Bunlar, Ekrem Koçak ve Cahit Önel'in mezardaki kemiklerini sızlatıyorlar.

SEYİRCİN NEREDE?

Bir zamanlar hiç olmazsa, İsmail Akçay, Veli Ballı, Hüseyin Aktaş, Mehmet Terzi gibi ‘‘maratoncular’’ yetiştiriyorduk. Şimdi bir tane maratoncumuz var mı? Ya orta mesafe koşucumuz, sprinterimiz, atıcımız, atlayıcımız? Uydurma bir yarış kazanan, hemen ağlama edebiyatına başlıyor. Yılmaz Sazak kaç tanesine kucak açtı. Açtı da ne oldu? Onun parasına, emeğine, özverisine saygı gösterdiler mi? Gittiler, aylarca yurt dışında kaldılar. ‘‘Çalışıyoruz’’ deyip, yiyip içip yattılar. Gelelim çalıştırıcılara.. Hangi biri, hangi atleti geliştirdi? Eskiden Sermet Timurlenk diye çok yetenekli bir 800'cümüz vardı. Çok rahat 1.45.00 koşabilecek kapasitedeydi. Adama, kollarını ve vücudunu kullanarak yer kapmayı bile öğretemediler. Atletizme nasıl başladıysa öyle bitirdi ve kayboldu gitti.

Sonra da Olimpiyat yapmaya talip oluyoruz. Ne Olimpiyatı? Maraton dışında (çünkü elemesiz) bir tane finalde koşacak atletin yok. Çeşitli spor dallarının yapılacağı statlar ve salonları dolduracak olimpik seyircin yok. Bunları geliştirmeye niyetin de yok. ‘‘İsteyenin bir, vermeyenin iki yüzü kara’’ demişler. Olimpiyat verilmeyen bize, bunu vermeyenlerin yüzü kara mı, ak mı, iyice bir düşünelim!

NOT: Bu yazı 12 Ağustos 1997 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayınlanan yazımdan, nokta, virgül değiştirilmeden, başlığıyla birlikte aynen kopya edilmiştir. Değişen ne oldu? Atılacak tek bir satır gördünüz mü? Ne acıdır ki, bu yazının 10 yıl sonra bile hiç değişmeyeceği kuşkusunu duyuyorum. Yazıya ekstradan bir olumlu cümle dahi ilave ettirmeyenlere, Türk atletizmi adına yazıklar olsun!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!