Güncelleme Tarihi:
Mustafa Denizli hocam; Bu mektubu sana elden de ulaştırabilirdim. Herkese açıklamamın nedeni, camianın iyiliği için.. İşin ciddiyetini ve boyutlarını, milyonlarca Fenerbahçe taraftarı da paylaşsın istedim. Kızma, darılma, alınma..
Hocam;
Galatasaray kafilesi Atatürk Havalimanı'nda törenle karşılanıp, futbolcular çiçeklere boğulduktan 7 saat sonra, takımınızın Ankara'daki maçını terkeden 8 yaşındaki bir taraftarınız, üzüntüsünden hüngür hüngür ağlıyordu. Hepimizin gözleri doldu, duygulandık..
Hocam;
UEFA Kupası şampiyonu ve Süper Kupa'nın sahibi Galatasaray'ın maçına 10 bin kişi gelirken, sizin Şükrü Saraçoğlu Stadı'ndaki 32 bin seyircinizin büyük bölümü biletlerini karaborsadan aldı. Ankara'daki maça girerken de canları çıktı. Çocuğu, genci, yaşlısı, kadını erkeği hepsi, formalarla, bayraklarla oradaydı.. Başarı dışında, hiçbir karşılık beklemeden..
Ama, işin tadı artık kaçtı hocam.. Bu insanlar yıllardır manen ezile ezile, patlama noktasına ulaştı. Kendilerini ezik hissetmeye başladı. Agresif bir kişiliğe büründü. Her sene, bunun dozu artıyor. Çünkü rakipler, kulaç farkıyla değil, jet hızıyla arayı açıyor.
Hocam;
Fenerbahçe futbol takımının başına, tam yetkiyle geçtin. İstediğin oyuncuları aldırdın. Başkanın Aziz Yıldırım Bey, tesis yaptırdı, stadı büyüttü, transfer için milyonlarca dolar harcadı. Karşılığında gördüğü; ne yazık ki taraftarından farklı değil hocam.. Bunları bir yenilgiden ötürü yazıyorum sanma. 270 dakikanın analizini yapıyorum. Kaldı ki, bu 270 dakikanın 180'inden başın dik ayrıldın. Ancak sen de biliyorsun, eleştiri yolun başında ve tren kaçmadan yapılır. Tekerlek kırıldıktan sonra, yol gösteren çok olur.
Hocam;
Kaleci Rüştü dışında, savunman tam bir felaket. Onların arkasına atılan her top, taraftarın yüreğini ağzına getiriyor. Hiçbirinin manevra kaabiliyeti yok ve ağırlar. Kademe anlayışları sıfıra yakın, devamlı pozisyon hatası yapıyorlar. Sorunun, sadece ön libero değil. Bunların hepsi sorun. Bu gidişle, kaleci Rüştü de bunalıma girecek. Gençlerbirliği maçında bunun ilk belirtilerini gördük zaten..
Hocam;
Galatasaray'ın orta sahasında ‘‘üç bücürler’’ diye tanımlanan, Okan-Suat-Emre var.. Topu kaptığınızda, onlara iade etmekten başka çareniz kalmıyor. Çünkü, adamı canından bezdiriyorlar. Takım dara geldi mi, 8 kişi sahanın her yerinde prese başlıyor. Peki, senin takımında pres yapan oyuncular kaç tane hocam? Kanat oyuncuların randıman veriyor mu? Bunlar, dinamizm içinde, kulvarlarında gidip geliyor mu? Ofansta ve defansta yeterince katkı sağlıyor mu? Orta saha oyuncularının pres güçleri ve yardımlaşma anlayışları ne ölçüde? Forvet ve gerisindeki sürpriz elemanların, takımın kollektif yapısına uygun mu? Yoksa, kişisel becerileriyle, kafalarına estiği gibi mi oynuyorlar?
Bunları iyice düşün.. Sorulara yanıtın olumluysa, tartışalım.. Değilse, bana gönül koyma.
Hocam;
Tüm bilgini, tecrübeni, becerini konuştur. Bu futbolcuları ölesiye çalıştır. Formasının değerini idrak edemeyen sahte profesyonelleri, arenaya çıkarma. Terinin son damlasına kadar akıtmayanların, kendisine bakmayanların, sahada topu ısırmayanların biletini, kim olursa olsun acilen kes..
Kalipso Kralı Metin Ersoy'un şu şarkısını da aklından hiç çıkarma: ‘‘Vakit yok, gemi kalkıyor artık.. O gemide bir de ben olsaydım.. Açık denizlere yol alsaydım..’’
Bu sezon, ezeli rakiplerinizin seyahat ettiği bu gemiye binmeniz için son şans.. Binin o gemiye, siz de açık denizlere yol alın.. Olağanüstü taraftarınızı da, yeniden eski onurlu günlerine kavuşturun..
Unutmayın ki, ya bu gemiye, ya da kariyer olarak hep birlikte, Yahya Kemal'in ‘‘sessiz gemisine’’ bineceksiniz..
Tercih hakkı sizlerin hocam!