OluÅŸturulma Tarihi: Mart 29, 2004 00:00
Galatasaray teknik direktörlüğü sırasında aldığı başarılı sonuçlarla Türk futbolunun unutulmazları arasına giren Jupp Derwall, otobiyografisini yazdı. ‘‘Futbol Basit Bir Oyun Değildir’’ adıyla İş Bankası Kültür Yayınları'ndan okura sunulan kitapta, Derwall'in Türkiye anıları da yer alıyor.ÜNLÜ Alman spor adamı Jupp Derwall, anı kitabında, Galatasaray yönetimince unutulan oturma ve çalışma izninin kendisine
Beşiktaş Kulübü İkinci Başkanı ve aynı zamanda Yabancılar Şube Müdürü olan kişi tarafından verildiğini açıklıyor. Derwall, ismini vermediği polisin işlemden sonra gülerek ‘‘Aslında Beşiktaş için en iyisi sizin Türkiye'ye girmenize hiç izin vermemek’’ diye takıldığını yazdı. Derwall'in kitabında olay şöyle yer alıyor:ÖNCE SUÇLARINI SAYDISık sık yurt dışına gidip gelen ve Türkiye'ye girişlerinde hiçbir sıkıntı çekmeyen Derwall, bir gün Yabancılar Masası'ndan taahhütlü mektupla davet alır. Yardımcısı Ahmet Akcan'la birlikte gittiği Yabancılar Masası'nda şubenin en üst yöneticisine ait olduğunu hissettiği görkemli bir odaya alınır. Odaya hızlı adımlarla giren omzu kalabalık üniformalı kişi Derwall'e ‘‘Aman tanrım’’ dedirtecek soruyu sorar:‘‘Ne kadar hapiste kalmak istersiniz Herr Derwall?..’’Derwall'in şakayla verdiği yanıtı dinlerken gülümser. Ardından ona suç listesini sayar:'Oturma izni için dilekçe vermeyi unutmuşsunuz. Çalışma izni için başvurmamışsınız. İki kez Yabancılar Masası'na davet edildiğiniz halde gelmemişsiniz. Ayrıca bir yabancı ve konuk işçi olarak çalışma ve oturma izniniz olmadan ülkemizde üç aydan fazla oturmuşsunuz. Pek çok kez yurtdışına çıkıp yine geri dönmüşsünüz ve antrenör olarak Galatasaray'da çalışmışsınız. İnanılır gibi değil.''Derwall, bu kez tüm formalitelerin takımının yaptığını söyleyerek kendini savunur ancak ikinci şaşırtıcı soru gelir hemen:‘‘Beni tanıyor musunuz, Herr Derwall? Kim olduğumu bilmiyor musunuz?..’’Bu soruya hiç hazırlıklı olmayan Derwall, kekeleyerek özür diler. Üniformalı kişi devam eder:‘‘Bir seferinde maçtan sonra takımınızla birlikte Levent'teki bir tenis kulübüne akşam yemeğine gelmiştiniz. Başkanımla ben -ikimiz de Beşiktaşlıyız- dans pistinin gerisinde bir masada oturuyorduk. Siz Ahmet'le birlikte masamıza gelip bize selam vermiş, kendinizi tanıtmıştınız, sonra da birlikte sohbet etmiştik. Her türlü husumeti ve rekabeti bir yana bırakıp öyle sportmence yanımıza gelmeniz çok hoşumuza gitmişti, çok memnun olmuştuk.’’Aynı kişi, yüzünde gülümsemeyle sürdürür konuşmasını:‘‘Ben Beşiktaş'ın ikinci başkanıyım, Buna ne diyeceksiniz bakalım?..’’İçtenlikle gülümseyen polis müdürü, Derwall'e çay ve süt getirttikten sonra pasaportunu isteyerek bir yıllık çalışma ve oturma izninin hazırlanması talimatını verir, bıyık altından gülerek de şöyle der: ‘‘Bilmem doğru mu yapıyorum Her Derwall? Siz bizim başımızı fena ağrıtıyorsunuz. Aslında Beşiktaş için en iyisi sizin Türkiye'ye girmenize hiç izin vermemek olurdu...’’DERWALL'İN ANILARINDAN KISA KISADillere destan İstanbul trafiğiAslında sevimli, anlayışlı, yardımsever insanlardı. Her şeye ‘‘peki’’ demelerini engelleyen bir kişilikleri vardı. Düşüncelerini açık seçik ortaya koyuyorlar, söylediklerinden kolayca dönmüyorlardı, hele kendilerinin haklı olduğuna inandıkları zaman hiç. Yani iyi diplomat değildiler.Başkasına uymak, herkesin kolay yapabildiği bir şey değildir. En çok da
trafik kurallarına uyulmuyordu. O dillere destan Ä°stanbul trafiÄŸi, trafik polisi milyonlarca ÅŸoförü kendi hallerine bırakınca daha iyi iÅŸliyordu. Ä°nsanların trafik iÅŸaretlerine uymaktan daha önemli iÅŸleri vardı.Dünyanın ‘‘en futbol hastası ülkesi’’nde olduÄŸumu düşünürdüm. Pazarda satıcılar bir yandan bağırarak mallarını satarken, bir yandan da laf sokuÅŸturmayı hiç ihmal etmezlerdi: ‘‘Ne olacak bu Galatasaray'ın hali Bay Derwall?..’’ Biri ‘‘Cimbom kaput’’ diye bağırır, öbür yandan baÅŸka ses gelirdi: ‘‘En büyük Fener, baÅŸka büyük yok!..’’Â
button