Dede, Türkçeyi bu kadar iyi konuşan Amerikalı da kim!

Güncelleme Tarihi:

Dede, Türkçeyi bu kadar iyi konuşan Amerikalı da kim
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 20, 2002 21:57

Murat Murathanoğlu (44) 10 yıldır Türk basketbolunun vazgeçilmez yüzlerinden. Avrupa Kupaları'nı ekran başındaki milyonlara anlatırken ABD'de geçirdiği yıllardan kalma aksanı telaffuzla basketbolseverlerin kulaklarında yer etti.

Şu anda Türk Basketbolunu Geliştirme Vakfı (TÜBGEV) Genel Koordinatörü Ali Özsoy'un yardımcısı. Vakıf 31 Temmuz-4 Ağustos arasında İstanbul'da Efes Pilsen World Cup'ı düzenliyor. Murathanoğlu da bu projeyle ilgileniyor. Bu mini dünya kupasına Türkiye, Yugoslavya, Brezilya, Bulgaristan, Kanada, Çin, Cezayir ve Angola katılıyor. Ancak Murathanoğlu ekonomik kriz yüzünden ABD'ye dönüş planları yapıyor. Birkaç yıl içinde eşi Kıvanç ve çocukları Mert ile Mısra'yı alıp bir NBA takımında oyuncu izleme uzmanı (scout) olarak görev almayı düşünüyor.

İlkokulda ABD Chicago'ya gittiniz. Türkiye'ye 1983'te döndünüz. Ama Michael Jordan'ı izleme şansını da kaçırdınız değil mi?

-Benim şansım öyledir zaten. Ben Chicago'dayken Chicago Bulls, savunma ağırlıklı, sert basketbol oynayan, şehrin imajını sahaya yansıtan bir takımdı. Ben döndüm, Jordan Chicago'ya geldi. Sonra Illinois Üniversitesi'nde okurken üniversite takımı çok önemli değildi. Ben mezun olduktan sonra Kendall Gill, Nick Anderson gibi iyi oyuncular geldi. Takım final four oynadı.

Illinois'da ne okudunuz?

-Babam makine mühendisiydi, kardeşimle ikimiz inşaatçı olduk. Suudi Arabistan'da, sonra Chicago'da çalıştım. 1982'de dört ay askerlik için Türkiye'ye geldim. Kalabalık diye bir dönem ertelendi. Üniversiteden bir arkadaşım Eczacıbaşı altyapısında basketbol oynamıştı. ‘‘Askerliğini beklerken git onlarla dört ay çalış. Senin gibi adama hemen kucak açarlar' dedi. Aydan Siyavuş randevu verdi. ‘‘Şu Amerikan basketbolunu çok iyi bilen çocuk sensin demek’’ diye karşıladı beni. Üç-dört ay Eczacıbaşı'nda Aydan Ağabey'le birlikte çalıştık. Sonra Ali Şen, Aydan Ağabey'i Fenerbahçe'ye aldı. O da beni askerdeyken F.Bahçe'ye transfer etti. Sabahın erken saatinde Ali Şen'in yazlığına gittik: ‘‘Tamam, başlıyorsun. Git ABD'ye bir Amerikalı oyuncu bul’’ dedi. Ama 1983'ün sonunda Ali Şen istifa etti. Aydan Ağabey de Efes Pilsen'e gitti.

Siz ne yaptınız? Efes'e gittiniz mi?

-Babam ‘‘Oğlum böyle altı ayda bir başkan değişirse bu iş yapılmaz’’ dedi ve bu işi hobi olarak yapmamı önerdi. Ben de Paşabahçe'de ihracat bölümünde Ortadoğu ve Afrika sorumlusu olarak çalıştım. Tanzanya, Zanzibar, Kenya, Yemen, Sudan, Mısır gibi ülkelere gidip bardak sattık.

Bir de Amerikalı oyuncu getirme işiniz var...

-F.Bahçe'ye Alan Hardy diye Los Angeles Lakers'ta oynamış bir oyuncu getirdim. Ama ilk antrenmanda Aydan Ağabey'le arasında bir soğukluk oldu. Aydan Ağabey'in inadı tutunca ABD'de yaz liginden Winford Boynes'u alıp geldim. Çok da ucuz bir fiyata geldi. Bundan sonra her Amerikalı transferinde bana güvenmeye başladı. Son istisna kendi izleyip getirdiği Anthony Mason'dı. Almamasını, onunla geçinemeyeceğini söyledim.

Mason'la ilgili bıçak hikayesi doğru mudur?

-Mason antrenmanda kasatura çekmiş. Tabii bu olaydan sonra geri yollandı. Ondan sonra en azından bana danışmaya başladı.

Televizyonda maç anlatmaya nasıl başladınız?

-Efes Pilsen, Merter fabrikasında sezon öncesi barbekü partisi verirdi. Onlardan birinde Çetin Çeki'yle tanıştık. TRT'deydi o zaman. Spikerliğe onun sayesinde girdim. Ama Türkçem çok kötüydü, ilk birkaç maç Çetin Çeki'yle birlikte sabahladık. Devamlı durduruyor, kullandığım İngilizce kelimeleri düzeltiyordu. Çok ince ayrıntıları bana o öğretti.

Amerikan aksanlı Türkçeniz nasıl karşılandı?

-Biraz değil fazlasıyla Amerikanca konuşuyordum! Sağolsunlar annem ve babam Türkçeyi unutmama hiçbir zaman izin vermediler. Evde kardeşim Sinan'la bana İngilizce konuşmak yasaktı. Evde özel pazar kahvaltıları yapılır, Gönül Yazar'ın Neşe Karaböcek'in plakları dinlenirdi. Babam İstiklal Marşı'nın 10 kıtasını ezberletmişti. Ama üniversite ve iş hayatında Türkçemiz darbe aldı. Hatta spor yazarı Kahraman Bapçum'un torunu ‘‘Dede, Türkçeyi bu kadar iyi konuşan Amerikalı da kim’’ demiş.

Türkiye Ligi ve Avrupa Kupaları maçlarını anlatmaya nasıl başladınız?

-1992'de Show TV kuruldu. Kuruluş döneminde bana kasetten bir sürü NBA ve NCAA maçı anlattırdılar. Test yayınında da bu maçları yayınladılar. Sonra Efes Pilsen'le, ertesi yıl Ülker'le anlaştılar. Yurtdışı maçlarla birlikte spikerlik beş günümü almaya başladı. Kadrolu oldum. Türk takımlarının ve özellikle Efes'in iyi sonuçlar aldığı bir dönemde maç anlatmam da bir şanstı.

Bir süre sonra maçları İsmet Badem'le birlikte anlatmaya başladınız. Bu işbirliği ne zaman başladı?

-Yunanistan'da anlattığım bir maçta yanıma geldi ve ‘‘Her taşın altından sen çıkıyorsun. Sevmem böylelerini’’ dedi. Birkaç hafta geçti. İspanya'daki bir maçtan önce röportaj yapmam lazımdı. Ama salon o kadar büyüktü ki anlatma kabinine yetişmeme imkan yok. Benim yerime röportajı o yaptı. Sonra maçta da benimle birlikte yorum yaptı. Çok beğenildi. Ardından birlikte Asist programını yaptık. Hele magazin bölümlerinde o çok ustaydı. Birkaç kelime İngilizcesiyle inanılmaz işler başarırdı.

Sanıyorum eşinizle de bir süre CINE 5'te birlikte çalıştınız. Eşinizle orada mı tanıştınız?

-Kıvanç'la nerdeyse 20 yıldır çtanışıyoruz. O zaman F.Bahçe'de basketbol oynuyordu ve takımın yılıdızıydı. Dereağzı'nda köpeğini gezdirirken gördüm ve çarpıldım. Önce çok iyi dosttuk. Hatta ayrı ayrı nişanlandık. Ama sonra tekrar bir araya geldik. Yaşım ilerlediği için evlenir evlenmez çocuk sahibi de olduk. İki çocuk için büyük fedakarlık yaptı. Şimdi 16 aylık Mısra biraz daha büyüyünce tekrar çalışmak istiyor. Bir dönem steps hocasıydı. Öyle daha serbest bir şey yapmak istiyor.

TÜBGEV'de devam edecek misiniz?

- Türkiye'nin bu durumuyla insan geleceğinden emin olamıyor. İki sene önce Cine 5'le kontratımı yenilemiştim. Ama İktisat Bankası krizi çıkınca Erol Aksoy paramı ödeyemeyeceğini söyledi. Böyle şeylerle karşılaşabiliyorsunuz bu ülkede. Bu yüzden kızım Mısra biraz Türkçe'yi öğrendikten sonra ABD'ye geri dönmek gibi bir düşüncemiz var. Zaten orada iyi bağlantılarım var, oyuncu izleme uzmanı olarak çalışabilirim.

Madalya alırsak şaşırmam

Türkiye'nin Dünya Şampiyonası'nda başarı şansı var mı?

-Bakıyorum da futbolu da gördükten sonra şansın yaver gittikten her şey mümkün. Futbolda favoriler elenince yol açıldı. Burada ekol takımların ne yapacağı çok mühim. Onların erken elenmesi işleri çok değiştirir. Örneğin Yugoslavya'nın elenmesi yolumuzu açar.

Hangi derece iyi sonuç diye değerlendirebilir?

-İlk defa katıldığımız şampiyonada ilk beş iyi sonuçtur. Olimpiyatlara katılma hakkını elde ederlerse çok iyi. Ama madalya da olursa şaşırmam. Çeyrek final makul bir hedef.

Tanımadığımız basketbol stillerine karşı oynamak zorluk yaratacak mı?

-Bu mini World Cup'ı da bu yüzden düzenledik. İlk davet ettiğimiz takımlar Çin, Brezilya, Arjantin ve Porto Riko'ydu. Latin Amerikalılar sambacı bir basketbol oynuyorlar. Örneğin Brezilya'nın vicdansız şutörleri var. Bizim antrenörler asla müsaade etmez. Porto Riko'nun bütün oyuncuları NCAA'de oynamış, yani o sambacı tarza disiplin ve savunma anlayışını eklemiş. O deli ruha disiplin ve sertlik de ekliyorlar. Bunların içinden Brezilya İstanbul'a geliyor.

Milli takım geçen seneki oyunun üzerine neler eklemeli?

-Geçen sene bir kere şampiyona Türkiye'de düzenlendiği için halkın büyük bir bölümü Harlem maçı gibi sonuçlar bekliyordu. Bu oyuncular üzerinde büyük stres yarattı. Geçen seneye göre Hidayet ve Mehmet Okur tecrübelerini artırdı.

GELENEKSEL HALE GETİRECEĞİZ

Türkiye ilk kez Dünya Şampiyonası'na katılıyor. Biz de bu şampiyonaya katılmaya hak kazanmış sekiz takımı İstanbul'da özel bir turnuvada bir araya getirdik. Arjantin geleceğini bildirmişti. Ama oyunculara ulaşamadıklarını söylediler ve aflarını istediler. Onların yerine son anda Bulgaristan'ı bulabildik. Sonuçta Amerika Şampiyonası'nda ilk üç sıraya giren takımları, Asya şampiyonunu, Afrika ve Avrupa'nın en iyi ilk iki takımını bir araya getiren bir ön turnuva bu. Şimdi bu turnuvayı geleneksel hale getirmeye çalışıyoruz. Önemli olan ilk turnuvanın iyi geçmesi.

20 YIL ÖNCE TÜRKİYE'DE KİMSE NBA'Yİ BİLMEZDİ

Bundan 20 sene önce NBA'yle ilgili bir şey söylediğimde herkes ağzı açık bakardı. 1987'de TRT'de haftada bir, banttan maç özeti veriyorduk. Sonra 1990'larda canlı yayın yapmaya başladık. Şimdi Bahçeşehir'de oturuyorum. Playofflarda Hidayet'in oynadığı maçlarda saat 04'e doğru pencereden baktığımda nerdeyse evlerin yarısında ışık yanıyor. Bizden birinin işin içine girmesi NBA'yi müthiş gündeme getirdi.

DENİZ GÖKÇE İLE ŞİYAVUŞGİL POLEMİĞİ

Siyavuşgilli derdi bana Deniz Gökçe. Bu Türkiye'nin şartlarıyla ilgili bana ilk uyarı oldu. Rahmetli Siyavuş beni uyarıp her şeyimi ortaya dökmememi tembihlemişti. Deniz Gökçe de belki haklıydı. Çok hayrandım Siyavuş'a. Çünkü basketbolu inanılmaz biliyordu. Amerika'da da çok çevrem var ama onun gibi bir basketbol beyni görmedim. Pratik zekası çok yüksekti. Basketbolu çok iyi biliyordu. İkisi bir araya geldiği zaman Avrupa'nın sayılı antrenörlerindendi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!