Christoph Daum, ‘‘Evet, bizde
Fenerbahçe ve
Galatasaray'dakiler ölçüsünde tecrübeli, pahalı, star oyuncular yok. Neredeyse hiçbir yıldız topçumuz yok’’ diye söze giriyor.
‘‘Ama...’’ diye virgülü koyduktan sonra ekliyor:
‘‘
Beşiktaş'ın çok önemli bir yıldızı var. O yıldız da ekip ruhudur. Biz takımdaşlık ruhuyla bütün kuvvetimizi seferber ederek oynuyoruz. Bu, fantastik birşey...’’
Alman hocaya göre, Beşiktaş'ın ligin ilk yarısında yakaladığı başarının en büyük sırrı, oyuncular arasında takımdaşlık ruhunun yaratabilmiş olması.
Daum'a göre, İlhan Mansız ve Tümer gibi yeni oyuncuların yaptıkları sıçramanın gerisinde, bu ekip ruhunun onlara açtığı imkanlar yatıyor:
‘‘İlhan büyük bir ilerleme kaydetti; benzer şekilde Tümer de... Ronaldo da bence belki Türkiye'deki en iyi yabancı oyuncu. Ama bu oyuncuları star yapan da bu ekibin içinde olmaları, bu ekip ruhundan beslenmeleri.’’
Daum, takımının içinde bulunduğu durumu şöyle değerlendiriyor:
‘‘Çok sıkı çalışıyorlar. Disiplin tam. Aralarındaki dostluk ve saygı ilişkileri çok iyi durumda. Herkes birbirine kenetlenmiş durumda. Lig ve kupa için büyük bir iddiaya sahipler. Şu an Türkiye'nin en kuvvetli takımı biziz.’’
Daum, Beşiktaş'ı 1994-96 yıllarında da çalıştırmış, iki yıl içinde bir lig şampiyonluğu bir de Türkiye kupası başarısına imza atmıştı.
YAMALI BOHÇA BULDUM
O dönemdeki Beşiktaş'la, 2001 yılında yönettiği takım arasındaki fark ne?
Daum, önce 1995'e dönüyor:
‘‘İlk geldiğimde, karşımda çok uzun zamandan beri birlikte oynayan topçular buldum. Rıza, Büyük Metin, Büyük Ali, Feyyaz, Recep ve Sergen gibi. Birbirlerini uzun zamandır tanıyorlardı. Yeni katılan genç oyuncular da bu oturmuş ekibe kısa zamanda, kolaylıkla intibak edebiliyorlardı. O dönemde takımı devraldığımda, başarıya ulaşmak için yapmam gereken, sadece bazı küçük ayarlamalardı. Bu açıdan işim kısmen kolaydı.’’
‘‘Ancak bu ikinci gelişimde karşımda tamamen farklı bir tabloyla karşılaştım’’ diye devam ediyor Alman hoca:
‘‘Takım, doğrusunu söylemek gerekirse, bir yamalı bohçayı andırıyordu. Ben gittikten sonra gelen Rasim Kara bazı değişiklikler yapmıştı. Daha sonra Feldkamp, Brigel, Toschak, Scala, hepsi kendi fikirlerini getirmişlerdi. Bugünkü takım, sonuçta pek çok farklı fikrin bir karışımı olarak karşımızda duruyor. Biz de şimdi bu malzemeden yeni bir yapı inşa etmeye çalışıyoruz ve katetmemiz gereken daha uzun bir yol var. Ama iyi bir yolda gittiğimizi söyleyebilirim.’’
BASINI KAALE ALMIYORUM
İlk yarıda alınan sonuç ne kadar başarılı olursa olsun, Daum, ikinci yarı için iddialı, yüksek hedeflere kendini bağlamaktan dikkatle kaçınıyor.
Burada ilginç olan, Daum'un son haftalardaki bütün galibiyetlerden sonra takımı övmek yerine, takımın yetersizliklerini vurgulaması, hatta ‘‘bu ekiple şampiyonluğu garanti edemem’’ gibi kötümser demeçler vermesi.
Bu açıklamaları, her seferinde spor yazalarının kendisini hedef alan ‘‘takımın motivasyonuna gölge düşürüyor’’ şeklindeki suçlamalarına yol açıyor.
Daum'un tepki yaratan bu çıkışları, oyuncuların ‘‘havalanmalarını’’ önleyip, onları daha çok çalışmaya teşvik etmeye, biraz da rakip takımlara ‘‘şaşırtma’’ vermeye dönük taktik çıkışlar olarak da görülebilir.
Alman hoca, bu çıkışlarıyla, galiba basın aracılığıyla yönetim üzerinde takımın takviye edilmesi yönünde bir baskı kurmaya da çalışıyor.
Daum, önce takımın moralini bozduğu yolundaki eleştirilere yanıt veriyor:
‘‘Ben, gazetecileri kaale almıyorum. Ben Beşiktaş için birşey inşa etmek durumundayım. Benim gerçekleştirmek istediğim hedef gazetecilerin kanaatlerinden çok daha önemli. Kaldı ki, son haftalarda her seferinde kazandık. Bu durumda benim takımın motivasyonunu düşürdüğüm iddiası da boşlukta kalır.’’
Daum, ‘‘Hala şuna inanıyorum. Takımın biri savunmada, diğeri forvette iki oyuncuya daha ihtiyacı var. Sadece içinde bulunduğumuz anı düşünmek gerekiyor. Hep geleceği düşünmemiz lazım’’ diye devam ediyor.
Ardından şu soruyu yöneltiyor:
‘‘Örneğin, bazı oyuncularımız kırmızı kart görür ya da başka bir nedenle takım dışında kalırlarsa, ne yapacağız?’’
Yanıtı kendisi veriyor:
‘‘Her ihtimale karşı hazırlıklı olmamız gerekir. Birinciliği hedefliyorsanız, en küçük ayrıntıları bile düşünmeniz gerekir. Yönetim, bu takviyeleri yapar ya da yapmaz... Kendi bilecekleri iş. Ben bu oyuncuları kendim için değil, Beşiktaş'ın geleceği için istiyorum.’’
BAŞARI SARHOŞLUĞU
Daum, daha sonra Türkiye'deki spor camiasına, kamuoyuna dönük şu genel eleştiriyi getiriyor:
‘‘İnsanlar, en büyük hatayı başarı anında yapıyorlar. Çünkü rehavete kapılıyorlar. Bu Türkiyede gördüğüm önemli bir sorun. Yıllar önce Türk milli takımı, Almanya'yı 1-0 yendi. Kutlamalar günlerce sürdü. Sonraki maçta İstanbul'da Finlandiya'ya 3-1 kaybettiniz. Başarı kazanıldığında, herkes 'en büyük biziz' diye havaya giriyor, kutlamalara başlanıyor. Sonra da hep birlikte aşağı düşülüyor. Oyuncularıma da şu mesaji veriyorum: ‘‘Bırakmak yok daha çok çalışacağız.’’ Ben vaadlerde bulunmak yerine çalışıp sonucu sahada görmek isterim. Benim takımıma onlardan hiç beklenmeyen, herkesi şaşırtan ekstra şeyler yaptırmak istiyorum.’’
Görüleceği gibi, Daum, ikinci yarıda takımın temposunu daha da yükseltmeyi hedefliyor.
Daum'un devraldığı yamalı bohçadan, şu an Türkiye'nin başarıya odaklanmış, yüksek moralli, ekip ruhuyla yükselen en kuvvetli takımını yarattığı inkar edilemez.
Bu ortak başarıda, teslim edelim ki, Daum ile Beşiktaş arasında metafizik düzlemde kurulmuş olan özel ilişkinin oynadığı rol inkar edilemez.
Daum, bu ilişkiyi şöyle anlatıyor:
‘‘Ben kendimi Beşiktaş'la ve oyuncularımla yüzde yüz değil, yüzde yüzün üstüne çıkan bir çizgide özdeşleştiriyorum. Bu sözcüklerle ifade edebileceğiniz bir his değil. Bu, Beşiktaş'ın atmosferinin içinden yükselen çok ayrı birşey.’’
Beşiktaş'ın atmosferinin içinden yükselen, sözcüklerin ötesindeki şey ne?
Galiba, o da ‘‘ruh meselesi...’’ demek istiyor.
SERDAR’A ‘PEKİ SANA YARDIM EDECEĞİM‘ DEDİMSerdar Bilgili geçen mart ayında benden acil yardım istedi. ‘‘Şu an hiçbir takımı çalıştırmak istemiyorum. Bütün teklifleri geri çevirdim’’ karşılığını verdim. Bana ‘‘Bak, biz arkadaşız, yardımına gerçekten ihtiyacımız var’’ dedi. Ben de ‘‘peki, sana ve Beşiktaş'a yardım edeceğim’’ dedim. Çünkü Türkiye benim için özel bir ülkedir, Beşiktaş özel bir takımdır. Diğer Avrupa kulüplerinden gelen teklifleri geri çevirdim. Çünkü bu ülkelerle Türkiye ile olan yakın, duygusal ilişkim yok’’ dedim.
Bilgili ile aramızda uzun zamana dayanan bir dostluk var. Ben Beşiktaş'tan ayrıldıktan sonra da hep temas içinde olduk. Bizimki, zamana dayanıklı bir dostluk. Futbol aleminde çalışıyorsanız, bu tür dostluklar çok önemlidir.
DAUM’DAN KONGRE KONUSUNDA HASSAS MESAJDaum, Beşiktaş kulübünün Mart sonunda yapılacak olan kongresinin takımın yakaladığı havayı, çıktığı zemini etkilemesi olasılığından tedirgin oluyor mu?
Alman hoca, ‘‘Şu an için yekvücut olmamız çok önemli. Çünkü birlikte güçlü olursak, hiç kimse bizi etkileyemez’’ diyor.
Daum, ‘‘Serdar Bilgili ve ekibinin yeniden aday olmaya karar verip, vermeyecekleri hakkında bir fikrim yok’’ dedikten sonra şöyle konuşuyor:
‘‘Aslında takımın etkilenip etkilenmeyeceği bizim sahada alacağımız sonuca bakar. Sonuçlar iyiyse mesele yok. Ama ligde bugün bulunduğumuz konumda olmazsak, o zaman güçlük olacaktır. O zaman biz de kongreden etkilenebiliriz. Bilmiyorum, bunu gelecek gösterecek. Ben şu an iyimserim ve sadece kendi kontrol ettiğim bölüm için, takım ve teknik ekip adına konuşabilirim. Biz güçlüyüz. Bu arada, oyunculara ödemelerin zamanında yapılması da kuşkusuz önemli.’’
Belli ki, Daum, kongrede çetin bir rekabetin yaşanması halinde, kongre atmosferinin takıma yansıtılmamasını istiyor.
AB önce kendine baksınBeşiktaş'ın Alman teknik direktörü Daum, Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğini kuvvetli ifadelerle destekliyor ve bu konuda şunları söylüyor:
‘‘AB'ye tam üye olması için herkes Türkiye'ye yardım etmeli. Türkler, duyguları, stratejileri ve vizyonları itibarıyla zaten yıllardır Avrupa pazarı ile bütünleşmiş durumdalar. Kanımca, biz de AB olarak Türkiye'ye yapabileceğimiz bütün yardımı yapmalıyız, bilgi ve tecrübemizi Türkiye'den esirgememeliyiz. Avrupa olarak Türkiye'ye büyük yargıç edasıyla yaklaşmamalı, 'Türkiye şunu yapsın, bunu yapsın' diye diretmemeliyiz. Her seferinde aday ülkelerin eksikliklerinden söz etmeyi bırakıp, biraz da Avrupa olarak kendimize bakıp, AB içinde bazı şeyleri değiştirmemiz gerektiğini görmeliyiz. Ben de tecrübem, bilgim ve bütün kalbimle Türkiye'nin tam üyeliği için elimden gelen herşeyi yapmaya hazırım.’’
Almanya’dan uzak kalmak istiyorumDaum, hakkında sürmekte olan kokain davasının seyri söz konusu olduğunda infialini kontrol edemiyor ve şöyle konuşuyor: ‘‘Ben almam gereken ölçüde sorumluluğumu kabul ettim. Bununla yetinmediler, benim sorumluluğumun ötesine geçtiler. Bir sürü söylentilerden yola çıkarak, hakkımda olmadık iftiralar ortaya attılar. Ben sorumluluğumun gerektirdiği cezayı ödemeye hazırım. İddialarla ilgili hiçbir kanıt ortaya koyamıyorlar. Mahkemeye bir takım tanıklar getiriyorlar. Getirdikleri tanıklar peri masalları anlatıyorlar. Böyle giderse 500 tanık daha getirebilirler. Bu takdirde dava daha 2-3 yıl daha sürebilir. Ben, mahkemenin adil bir şekilde görülmesini ve süratlenmesini istiyorum.’’
Daum, kendi ülkesine kırgınlığını şu sözlerle anlatıyor:
‘‘önümüzdeki yıl Almanya'da çalışmayacağım kesin. Ne yapacağım konusunda kesin bir kararım yok. Bana bütün bu yapılanlardan sonra bir süre Almanya'nın uzağında kalmak istiyorum.’’
YARIN: SERDAR BİLGİLİ MART AYINDA ADAY OLUYOR MU