Çöl erkek, Nil Nehri dişi!

Güncelleme Tarihi:

Çöl erkek, Nil Nehri dişi
Oluşturulma Tarihi: Eylül 05, 1997 00:00

Haberin Devamı

Yeniden çöle dönmek istiyorlar

Ahmet Utlu, Kemal Gökakın, Ferhan Akgün, Feza Toker ve Reyan Tuvi'den oluşan Castrol Voyager ekibinin, Nil'in kaynağı'na ulaşmak için Mısır, Sudan, Kenya, Tanzanya ve Uganda'da yaptığı üç aylık yolculuk tamamlandı. Ekip, en çok Sudan'da çölden etkilendi. Bu 100 günlük maceradan unutamadıkları görüntülerin büyük çoğunluğu çöle ait. Ve hepsi yeniden çöle dönmek istiyor. O ‘‘büyük suya'' ulaşmak için çölden geçmek zorunda kaldılar ve çöle takıldılar. Müthiş bir deneyimdi. Cinsiyeti erkekti. Kendisine ait olmayan hiçbir şeyi barındırmayan çölün dili de bilinen hiçbir lisana benzemiyordu. Onların deyimiyle: Çölü ya çok seversin, ya da nefret edersin!

NİL'İN KAYNAĞI

Bunca uğraş, bunca sıkıntı geçtiği her yere hayat veren Nil için, Nil'in kaynağına ulaşmak için. Castrol Voyager ekibi, Nil'in geçtiği ülkeleri bir bir katedip, sonunda amaca, Nil'e ve belgesellerine ulaştı. Belgesel yakında yayınlanacak.

EKVATORU GEÇERKEN

Kenya, dünyayı güney ve kuzey diye ayıran çizgi, ekvator... Hayatın içindeki motorsikletli adam, sırtında çocuğunu taşıyan kadına adres soruyor. Kadın önce ürküyor ama sonra yardımcı olmak için elinden geleni yapıyor... Castrol Voyager ekibinin proje başkanı Ahmet Utlu. Onlar sonunda yolu buluyor.

TUHAF İNSANLAR

Ahmet Utlu, gazeteci ama gezgin ve proje başkanı. Kemal Gökakın

Siyasal Bilgiler mezunu bir önceki Katmandu projesinde kameraman ama şimdi ruhunu tatmin etmeye çalışan gezgin prodüktör. Ferhan Akgün kameraman. Feza Toker doktor, Antalya'da ‘‘kaplumbağa hamisi'' ama bu projede ses teknisyeni. Reyan Tuvi ise gazeteci, hepimizin arkadaşı, diplomalı belgeselci, ama bu projedeki tek kadın ve prodüktör asistanı...

İŞİ YAŞAMI

Kendini çok şanslı kabul eden Ahmet Utlu, yaşamak istediği gibi yaşayabilen, istediği şeyleri yapabilen nadir insanlardan biri. Bu tür projeler iş, ama kolay değil insanın hem sevdiği işi yapabilmesi hem de sevdiği gibi yaşayabilmesi...

Dört erkek bir dişi

Ben Reyan'ı tanırdım.

Reyan Tuvi...

67 doğumlu, İzmirli, Boğaziçi filoloji mezunu, gazeteci...

Güzel ve aynı zamanda elin adamlarıyla Afrika'ya gidecek kadar deli!

Fotoğraf sanatçısı Yusuf Tuvi'nin kızı.

Fotoğrafa yatkınlığını, görmediği neredeyse hiçbir ülkenin kalmadığını, elinde makinesiyle o ülkeden bu ülkeye gittiğini, seyahat etmeyi çok sevdiğini hep bilirdik.

Onunla Aktüel'de tanıştık, sonra da birlikte Tempo'da çalıştık.

Ama bir gün o herşeyi bıraktı, kendine yeni yollar aradı, kazandığı bursla İngiltere'ye belgesel okumaya gitti.

Sonra, geri geldi...

Kafasında yeni projeler...

O projeler olmadı ama o vazgeçmedi...

Farklı bir projeyi gerçekleştirmek üzere Ahmet Utlu'nun ekibiyle birlikte Afrika'ya gitti.

*

Sonra onları tanıdım...

Gazeteci Ahmet Utlu'yu proje başkanı, Siyasal mezunu kameraman Kemal Gökakın'ı prodüktör, aslen doktor ama Çıralı'da kaplumbağalarla birlikte bir yaşam sürmeyi tercih eden Feza Toker'i ses teknisyeni ve Ferhan Akgün'ü de kameraman olarak...

Hepsini müthiş sevdim.

Onlar, Castrol Voyager ekibiydi ve 5 ülke, 12 bin kilometre yol katedip 100 günlük macerayı gerçekleştirmişlerdi...

Amaçları neydi

Feza Toker: Benim için amaç ‘‘yol yapmak''tı. Daha doğrusu yol yapmayı seven insanlarla yol yapmaktı. Bu sözünü ettiğim şeyde geri dönmek var ama yol bitmiş olmuyor. Geldiğinizde, bulduklarınızla, size yeni sürprizler hazırlanmış oluyor, yeni yollar hazırlanıyor...

Kemal Gökakın: Çok sevdiğim bir şeyi yaptım ben. Bu benim ruhumun bir parçası. Ruhumu doyuruyorum. Ekip hoş, proje hoş, gidilen mekanlar hoş. Ama bunlardan en önemlisi bir iş var ortada. Kopup gitmece değil olay.

Reyan Tuvi: Ben ne bunun bir macera olacağını düşündüğüm için, ne de bunun bir seyahat olacağını düşündüğüm için gittim. Bir belgesel olacağı için gittim. Çünkü İngiltere'den belgesel okuyup geldiğimde insanlar o kadar benimle inatlaştılar ki, ‘‘Sen bu ülkede bir belgesel çekeceksin ha!'' diye. Ekibe o yüzden katıldım.

Birbirlerini nasıl buldular

Ahmet Utlu: Çok sert bir yol olacaktı, bir doktora ihtiyacımız vardı, ama doktoru doktor olarak götürebilecek lüksümüz yoktu. Biz bunları düşünürken, Feza çıktı geldi. Sanayide arabaları hazırlıyorduk. Kocaman bir sakal ve keçe yelekler giymiş olarak. Çıralı diye bir yerde kendini kaplumbağalara adamış bir adam, üstelik doktor. Yuvarlak gözlükleri var. Yandık dedim. Yüz vermedik, gider diye. Gitmedi. Halatlar var zor iş, ağır iş, romantizm yok bu işte dedik. Vazgeçmedi. Sonradan farkettik ki bizim için büyük kazanç onun olması. Hem doktorumuz oldu, hem de ses teknisyenimiz. Bu sene yine beraber gidiyoruz. Doktorun hikayesi böyle. Ferhan'a gelince, bileğine, yüreğine kuvvetli olan bir kameraman gerekiyordu. Bazen denk geliyor. İnsanları seçerken, bilmiyorsunuz başta kim ne çıkacak? Ferhan'ın yaptığı işler belliydi, o tamamdı ilk günden. Sonra aramızdaki bir kişi kadın olsa nasıl olur diye düşündük. Kemal ‘‘Abi yapma kadınları bulaştırmayalım bu işe. Gittiğimiz yer yeterince kadın dolu, onlarla zaten yeterince uğraşacağız'' dedi. Bense kadın unsurunun daha yumuşatıcı, geçişleri kolaylaştırıcı olacağını düşündüm. Kadınlar daha disiplinli, daha çalışkan, hisleriyle bizden daha önde. Sonra Reyan'la tanıştık. Dedim ki, bak ellerin nasır olacak, ayakların mantar olacak, kafan bitlenecek, yük taşıyacaksın, halat çekeceksin, ateş edecekler, ne bileyim belki tecavüze de uğrarsın. Onu korkutabildiğim kadar korkuttum. Ama evet dedi. Ve bizim için muazzam toplayıcı bir unsur oldu. Sürekli pozitif elektrik üretti. İşin yürümesinde, rahat gitmesinde çok önemli payı var. Hiç yorulmadı, hiç usanmadı. Bundan böyle, onsuz hiç bir projeye gitmem...

Kendilerine dair neleri keşfettiler

Kemal Gökakın: Zaaflarımı farkettim, nerede ne kadar iyiyim, ne kadar kötüyüm...

Reyan Tuvi: Uyum sağlayabilen bir insan olduğumu. Mesela temizliğe, suya dair hiçbir problemim olmadı. Gitmeden önce bütün kadın arkadaşlarım soruyordu, ‘‘Sen ne yaparsın oralarda'' diye. O ortamda kendinize bir hayat tarzı seçiyor, uyum sağlıyorsunuz. Benim zaafım da çok istemek galiba!

Unutamadıkları kareler

Feza Toker: Uçsuz bucaksız bir çölde bir ev silüeti ve birazdan o evden bir adamın maşrapayla bize kadar gelip su vermesi. Sadece su vermesi. Sonra da dönüp gitmesi...

Reyan Tuvi: Ben hayatımda ilk defa serap gördüm ve dedim ki kendime, ‘‘Aman Allah'ım 30 yaşındayım ve serap dedikleri serap değilmiş!''.

En çok etkilendikleri ülke

Reyan Tuvi: Benim için Sudan. Oradaki naifliği hiçbir yerde görmedim.

Ahmet Utlu: Bir kere her yer, her şey çöl, Sudan'da. 150 yıl önce nasıl bırakmışsanız öyle, belki plastik kovalara girmiş hayatlarına o kadar. Film seti gibi...

Kemal Gökakın: Sudan'a hiç gitmemiş biri için, Sudan Amerikalılar'ın terörist ilan ettiği bir ülke. Bizlerin şansı buydu. Hep farklı bir yanını gördük, görmeye çalıştık. Biz keşfetmedik, ayak uydurduk...

Bu proje bitmesin diyen

Reyan Tuvi: Ben! Benim için yaşadığım en kötü an, döndüğüm andı. Çok gerçekçi değildi, dönmek lazımdı, ama belki oraya alıştım bilmiyorum, hiç dönmek istemedim.

Yalnızlık...

Reyan Tuvi: Aramızda ilişkiler gelişti. Birbirimizden birşeyler öğrendik. Ben Ferhan'ın kot yıkamasını gördüm. Fırçayla kot yıkarmış. Ufak tefek şeyler gibi ama önemli. Birinin domates yemediğini, diğerinin zeytini sevmediğini öğreniyorsunuz. Bir aile oluyorsunuz. Ve bu yalnızlığı azaltıyor.

Feza Toker: İstanbul'da trafikte kaldığım kadar yalnız hiç kalmadım orada! Bir çölün ortasındayken bile. Oradayız, hissediyoruz, bir şey gerçekleştiriyoruz ve birlikteyiz.

Ya çöl...

Ahmet Utlu: Ya çöle aşık olursunuz ya da nefret edersiniz! Ona ait olmayan hiçbir şeyi barındırmıyor. Hiçbir şeyden etkilenmiyor. Çok sağlam karakter. Çöl, tuhaf bir şey...

Reyan Tuvi: Çok yumuşak görünüyor ama çok da canını acıtabilir. Eğer buna katlanabilirseniz ona gidersiniz...

Ahme Utlu: Çöl çok erkek.

Kemal Gökakın: Çok canlı, sürekli hareket ediyor. Kolları, yaşayan bir bedeni varmış gibi. Tepeleri yürüyor, değişken. Çok büyük. Bazen sizi ezebilen şeyleri farketmeniz çok güzel. Orada kendi başınıza kalıyorsunuz ve ne kadar güçsüz olduğunuzu hissediyorsunuz!

Tehlikeler...

Ferhan Akgün: Çok önemli bir şey olmadı, sadece beni inek tepti.

Kemal Gökakın: Bir uçak kazası geçirdim. Talihsizlikti. Çekim yapmak için uçak kiraladık. Hava müsait değildi. Nil'in kaynağını çekecektik. Sonra yukarıda uçağın motoru durdu. Böyle pojelerde bu hep olabilir. Ama bu İstanbul'da yaşamaktan daha tehlikeli değil! Hayır, o zaman da ‘‘projesi batsın'' demiyorsunuz, kamerayı koruyarak düşmeye başlıyorsunuz! Biz uçağı kırdık o kadar, makineyi kırdırmadık!

Nil...

Ahmet Utlu: O bir kadın. Kesinlikle. Doğurgan, üretken...

Reyan Tuvi: Müthiş renkler, kültürler. Nil bir yaşam!

Gökyüzü...

Ferhan Akgün: Çok değişken, bir takım ayarlar yapmaya çalışıyorsunuz, burada asla elde edemeyeceğiniz değerleri veriyor elinizdeki alet. Ayarı mı bozuldu diyorsunuz. Hayır, orada öyle. Alışık olmadığınız bir gökyüzü...

Kemal Gökakın: Gökyüzü Kenya'da olağanüstü. Lacivert gökyüzünde beyaz bulutlar. Kenya'nın buluduğu coğrafya buna uygun. Sudan'da ise farklı bir günbatımı var. Hem çöl, hem arazi yüzünden. Size başka hisler veriyor...

Sesler...

Ferhan Akgün: Sessizlikte deklanşör sesleri...

Ahmet Utlu: Bir kahve daha ver!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!