Güncelleme Tarihi:
Geçtiğimiz hafta sonunda dünya evine giren Hırvat tenisçi eşi ile İstanbul’da erken bir balayı yapma fırsatı bulduklarını ifade ederek şunları söyledi:
Avustralya Açık’ta 5 setlik bir final. Kapalı kort – açık kort tartışması. Federer’i yenmek niye bu kadar zor? Bugüne kadar 10 maçın 9’unu Federer kazandı. Bunun arkasında neler yatıyor?
Federer çok özel yetenekleri olan, yenmesi zor bir sporcu. Ortaya koymuş olduğu oyun da son derece atletik ve hızlı. Pek çok tenisçiye kıyasla oyununu çok hızlı bir şekilde değiştiriyor. Gerçekten kendisi oyunu en hızlı oynayabilen tenisçilerden. Bunu da kendi avantajına kullanmayı çok iyi biliyor. Müthiş bir deneyimi var. Neyi ne zaman yapması gerektiğini çok iyi biliyor. Dolayısıyla maç esnasında onun taktik değişikliklerine her zaman hazır olmanız gerekiyor. Aklınızdan hiçbir zaman çıkarmamanız gereken şey Federer’e karşı hem zihinsel hem fiziksel olarak çok güçlü olmanız gerektiği. Geçtiğimiz son birkaç yıla baktığımızda da kendi stilini biraz daha geliştirdiğini ve daha agresif oynamaya başladığını görüyoruz. Sayıları daha kısa sürede bitirmeye çalışıyor. Bunlar onu yenmeyi zorlaştıran faktörler. Son Avustralya Açık finaliyle ilgili olarak da çatı açıktı kapalıydı tartışmaları oldu ama ben kapalı kortlarda oynamayı sorun etmiyorum. Tabi benim için sürpriz oldu, dışarısı 37-38 dereceydi bir anda 23-24’ler oldu, yine de iyi bir performans ortaya koyduğumuzu düşünüyorum.
Geçen yıl burada şampiyon olmuştun. Bu aradan geçen bir sene içerisinde sportif ya da özel ne değişiklikler oldu?
Sportif anlamda gerçekten gelişme kaydettiğimi düşünüyorum. Çok çok fazla olduğunu söyleyemem belki ama önemli adımlar attım. Bir Grand Slam kazanmak, ilk 10 arasında yer almak, bunlar gerçekten başarılması kolay işler değil. Zihinsel yaklaşımımda, odağımda, aynı zamanda maç içerisindeki toparlanmamda belki küçük küçük değişimler yaptım ama büyük resme baktığınızda oynadığım tenisin yüksek seviyede olmasına yardımcı oldu. En iyi tenisimi oynadığım sürece yenemeyeceğim rakip olduğunu düşünmüyorum. Ve gerçekten önde gelen isimleri yenebileceğimi düşünüyorum. Yıl içinde tenisimi en düşük seviyesinde oynadığım da oldu en yüksek performansımı sergilediğim de. Ama bu 12 aylık süre içerisinde aradaki farkı kapattığımı düşünüyorum. Bugün gayet iyi seviyede tenis oynadığımı düşünüyorum. Bu da benim açımdan cesaret verici bir şey. Hala gelişme sağlayacağım şeyler var, önümüzdeki dönemin de benim açımdan olumlu geçeceğini düşünüyorum.
Teniste üst klasmana baktığımızda sana göre daha medyatik oyuncular var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Kariyerim için Bob Brett’le çalışıyordum. Hem antrenörlüğümü hem menajerliğimi yapıyordu. Özellikle gelişimime, tenisime çok fazla odaklanmıştık. Çok fazla şeyi kafama takmıyordum. Medya için bir şeyler yapayım popülerlik kazanayım diye bir düşüncem yoktu. Tabi ki bunu da seviyorum. Sosyal medyada taraftar tabanımı oluşturmak adına çok fazla vakit geçiremedim. Genel olarak baktığımda gayet iyi bir taraftar bazımın olduğunu düşünüyorum. Büyük turnuvalarda insanlar beni daha fazla tanımaya başladılar. İnsanlar beni tanımaya başladıkça seviyorlar. Bence bu da son derece olumlu bir durum. Önümüzdeki yıl veya kariyerimin ilerleyen yıllarda özel hayatımdan bazı şeyleri paylaşabilirim. Çünkü beni sevenler bunları da öğrenmek istiyorlar. Ama normal olan bir şey var ki bazı oyuncular diğerlerine göre daha popüler. Ben görece daha küçük bir ülkeden geliyorum dolayısıyla çok büyük bir atmosfer yaratmak çok da kolay değil bunun etrafında ama bu çok da kafama taktığım bir şey değil açıkçası. Ben tenisime, oyunuma odaklanıyorum, olabileceğim en iyi tenisçi olmaya çalışıyorum. Bunlar benim önceliklerim.
Toprak kort sezonuna Monte Carlo’da başladın ve çeyrek final gördün. Sanırım orda dizinden bir sakatlık yaşadın. Sakatlığın ne durumda? Şimdi İstanbul’dasın ve adım adım Roland Garros’a yaklaşıyorsun. Toprak kort sezonunu nasıl değerlendiriyorsun?
Evet, küçük bir sakatlık yaşadım. Bu da kortta en iyi performansımı sergilememi etkiledi ama şansım yaver gitti ve bugün kendimi gayet iyi hissettim, dün de iyi hissettim, antrenmanımı yaptım, acı hissetmedim. Doktorlarla kontrollerimizi de yapıyoruz, çok önemli ciddi bir durum yok. Bu da benim açımdan gayet sevindirici tabi. Geçtiğimiz yıl bu döneme bakacak olursak İstanbul benim için müthiş bir başlangıç oldu. Yani yakaladığım formun başlangıcı oldu. Roland Garros’a, daha sonra Wimbledon takip etti. Tabi ki toprak ve çim birbirinden çok farklı zeminler ama toprakta iyi bir performans sergilediğiniz zaman sizi çime de iyi hazırlıyor, Wimbledon’a moralli gidiyorsunuz. Dolayısıyla bu yıl da bu formu korumaya ve İstanbul’da en iyi performansımı sergilemeye çalışacağım. Sonrasında da Fransa Açık’a giden yolda da ve sonrasında da iyi performans sergilemeye çalışacağım. Dolayısıyla bu doğrultuda İstanbul’daki turnuva formumu yakalamam açısından çok büyük anlam ifade ediyor ve ciddi anlamda da motive edecektir.
Dünya 1 numarasını hedefliyorum demiştin. O hedefin hangi noktasındasın? Bununla ilgili İstanbul’un kariyerindeki yeri nasıl?
Mutlak hedefim dünyanın 1 numarası olmak. Oyuncu olarak da çok ciddi gelişmeler kaydettiğimi, yıllar içerisinde çok fazla şey öğrendiğimi söyleyebilirim. Müthiş antrenörlerim oldu, bana çok büyük yardımlarda bulundular. Ürettikleri şeyler için de borçluyum onlara. Hem bir kişi olarak hem tenisçi olarak onlara minnettarım. Bu yıllar içerisinde gelişme kaydederken, özellikle son 10 yıl için bunu söyleyebilirim ve önümüzdeki döneme bakarken de aynısını söyleyebilirim, eğer sağlığım yerinde olursa tabi, bu deneyimimi de ve bugüne kadar edinmiş olduğum bilgileri de kullanarak kendimi daha fazla geliştirmiş olacağım. Mevcut durum itibarıyla baktığınızda sezonun başında Avustralya Açık’ta son sete gitti, Wimbledon’da da iyi bir performans sergiledim. Bu gerçekten bana özgüven veriyor ve en üst noktaları hedefleme konusunda da bana güç veriyor. Tabi ki hedefim öncelikle ilk 5 arasında olmak ve 1 Grand Slam daha kazanmak ama şunu da biliyorum ki bu gerçekten çok da kolay bir şey değil. Çünkü pek çok aynı sınıftaki tenisçinin de aynı hedefleri var. Çok ciddi bir rekabet ve çok da talepkar bir şey tabi ki. Odağınız her zaman korumak, performansın seviyesini korumak, her turnuvayı en yüksek performansınızla oynamak.. Bu çok da kolay bir şey değil. Çünkü en üst düzey tenisçiler arasındaki farkları çok ufak şeyler yaratıyor. Roger ve Rafa’ya baktığınız zaman her bir turnuvada bunu yapmaya çalışıyorlar. Her bir turnuvada korta çıkıyorlar ve o farkı yaratmaya çalışıyorlar. Dünya 1 numarası olmak hedeflerimden bir tanesi tabi ama üzerimde baskı yaratmıyorum. Bu benim mutlak bir hedefim tabi ki ve gün be gün bunun üzerinde çalışıyorum ve umarım bunu gerçekleştirebilirim. Ama bunu yapmaya çalışırken de bu yolculuğun tadını çıkarmaya ve kaydedebileceğim en güzel gelişmeyi kaydetmeye çalışacağım. Sorunuzun ikinci bölümüyle ilgili olarak da şunu söyleyebilirim, benim için her turnuva çok önemlidir. Çok fazla turnuva oynamıyoruz baktığınızda bir yıl içerisinde. Ve bir iki maç her zaman farkı yaratan maçlar oluyor, size o özgüveni veriyor, yolunuza devam etmenizi sağlıyor, iyi tenis oynamanızı sağlıyor. Dolayısıyla bu haftayı iyi oynarsam bu 1 haftanın gücünü daha sonra oynayacağım turnuvalar için kullanacağım. Umarım geçtiğimiz yıl yakaladığım o müthiş form grafiğini İstanbul’la beraber yeniden yakalarım.
Davis Cup’ın yeni formatı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Aslında ben bu değişiklikten yanayım. Son yıllarda bazı değişiklikler yapılmasından bahsediliyordu ama ITF tarafında hiçbir gelişme olmamıştı. Dolayısıyla ben bu format değişikliğinden yanayım. Ve benim kanaatim şudur ki üst düzey tenisçileri çekecektir ve alt düzeydeki tenisçilerin de daha serbest olmasını sağlayacaktır. Onun ötesinde burada para ödülü de çok ciddi bir fark yaratacak tenis birlikleri, tenis federasyonları için. 2016 yılına geri dönüp baktığımızda Davis Cup’ın finalini oynadık ve küçük bir ülke olarak Hırvatistan olarak tenis federasyonunun her ne kadar bütçesi az olsa da bu sonuçla beraber, bu sonuçları elde ettiğiniz zaman sonraki 2-3 yılın bunun etkileri sürüyor ve genç tenisçiler de daha iyi koşullarda tenis oynama şansı buluyor. Yeni kortlar inşa ediliyor, yeni tesisler yapılıyor, yeni antrenörler.. Ama bu olmuyor baktığınız zaman. Günün sonunda yani kendinize şu soruyu sorduğunuz zaman “Neden tenis oynuyorum?”. Tabi ki ben ülkem için, ülkemi gururlandırmak için oynuyorum ama ülke ve federasyon bundan çok fazla bir şey edinemiyor. İşte o yüzden bu formatın değişikliğin yapılmasını desteklemem bu söylediğim şeylerden ötürü.
Sürekli gelişim kaydeden bir oyuncusun. Yalnız kaldığın zamanlarda kendini geliştirmem gereken dediğin noktalar var mı? Bunlardan bahseder misin?
Aslında bu bahsettiğiniz yıl içerisinde çok fazla değişiklik arz eden bir şey çünkü tenis bir kesinlik, netlik oyunu değil. Çünkü nereye giderseniz oyunda çok fazla değişiklikler oluyor. Bazı haftalar servisiniz iyi oluyor bazı haftalar forehandiniz daha iyi oluyor bazen de o günlerde çok fazla iyi hissetmediğiniz vuruşlara odaklanmak istiyorsunuz, o yönleri geliştirmeye çalışıyorsunuz. Ama genel olarak sıklıkla kendime söylediğim şey şudur: her zaman odaklılığı koruyor olmam lazım ve korta çıktığım, kortta olduğum her anda %100 odaklanmam gerekiyor derim kendime ve bunu geliştirmem lazım. Belki de bu genç tenisçiler için, hatta profesyonel tenisçiler için de tavsiye olabilir bu. Daha önce yıllar önce gençken her zaman antrenörlerinize çok fazla güveniyorsunuz, “şöyle – böyle yapman lazım” diyorlar. Tabi ki bunun bir sakıncası yok baktığınızda ama size yani %100’ünü ortaya koyman lazım demek zorunda da değiller. Bunu sizin kendiliğinizden yapıyor olmanız lazım. Yani acaba elimden gelenin en iyisini yaptım mı sorusunun cevabına her zaman evet cevabı veriyor olmanız lazım ve en ufak bir şüphe bile olmaması lazım aklınızda. Dolayısıyla bu açıdan değerlendirdğinizde her zaman gelişmek için şansınız vardır elinizde.
Federer 36 yaşına geliyor. Avustralya Açık’ı kazandı. Cilic 36 yaşında kendini nerede görüyor?
4 Grand Slam kazanan birisi olarak görüyorum kendimi (gülüşmeler). Bilemiyorum açıkçası o yaşa uzun bir süre var ve umarım o yaşta da hala üst düzey tenis oynayabiliyor olurum diye ümit ediyorum. Ve tabi ki daha yaşlanacağım yıllara da baktığımız zaman 35, 36 gibi, yavaş yavaş kendinize şu soruları soracaksınız artık: “hala en iyi tenisçilerle rekabet edebiliyor muyum?”. Bu sorunun yanıtı evetse ben de aktif olarak tenis oynuyor olurum.
Geçen haftasonunda yaptığı evlilikten sonra yeni eşinin İstanbul’a gelip turnuvayı takip edeceğini duyduk bu doğru mu? Ve Evli olarak size burada vereceği desteğin nasıl bir motivasyonu olacak? Farklı olacak mı? Bi de gerçek balayını yaz aylarında yapmayı planladığını biliyoruz ama İstanbul için erken bir balayı diyebilir miyiz?
Evet kendisi geliyor. Kesinlikle erken bir balayı diyebiliriz (gülüşmeler). Boş bir tarih bulmak çok kolay değil, sezonumuz öylesine yoğun ki ve evlendikten sonra dedim ki “Ben İstanbul’a kendim gidicem, gidiyorum”. Sonra konuştuktan sonra dedi ki “ artık yalnız başına gidemezsin” dolayısıyla kendisi de gelecek. Beni gerçekten hep çok desteklemiştir. Her zaman yanımda olmuştur. Bu da bana çok güç vermiştir. İç huzuruma da çok ciddi katksı oluyor. Evet, göreceğiz bakalım burada işler nasıl gidecek bu hafta. Daha güçlü mü olacağım? Tabi ki ben de böyle umuyorum. Tabi ki motivasyon anlamında da çok büyük katkısı olacak bana.
13 yaşında vermiş olduğun küçük bir röportaj var, “Bir gün Wimbledon’da olacağım” diye ve oldun da, finale de yükseldin, peki bundan sonraki başka Grand Slamler için daha büyük iddiaların var mı?
Evet, tabii ki var. Yani bu röportaj, söylemiş olduğunuz röportaj, hala ebeveynlerimin evinde duvarda, yani oradaki odamda duvarda asılıdır. Dolayısıyla o günlerde benim için çok büyük bir motivasyondu tabii ki ama şimdi baktığınızda, Grand Slamler tabii ki çok özel turnuvalar, kazanması çok özel ve ben onu bir kez de yaşamış birisiyim. Gerçekten müthişti, inanılmaz ve bunun, bir Grand Slam kazanmanın da Hırvatistan’daki etkisini görmek de olağanüstüydü. En büyük başarılarından biriydi baktığınızda Hırvatistan Spor Tarihi’nin, dolayısıyla beni karşılamaları, memleketimde, şehrimde beni karşılamaları olağanüstüydü, hala aklımdadır yani Amerika Açık’tan sonra aşağı yukarı 40 bin kişi benle birlikte kutluyordu, yani aşağı yukarı 5 bin kişinin yaşadığı bir kasabadan geliyorum ben, düşünsenize müthiş bir duygu bu tabii ki. Bu sizin bir ömür boyu hatıralarınızdan çıkmayacak, anılarınızdan çıkmayacak bir şey ve farkı yaratan şeyler de bu oluyor işte hayatınızda ve size olağanüstü bir motivasyon veriyor daha ileriye doğru adımlar atmanız ve kendinizi daha fazla geliştirmeniz noktasında...
Üç Büyükler; Federer, Nadal ya da Djokovic karşısında mı stres yönetimini daha rahat yapabiliyorsun, yoksa onlara nazaran daha ismi duyulmamış raketler karşısında mı? Bir de kortta bir totemin var mı?
Aslına bakarsanız genellikle son derece rahat birisiyimdir, yani bazen tabii, yani maçlar öncesinde birazcık gergin olabiliyorum ama genel olarak değerlendirdiğinizde rahat birisiyimdir. Bir gün önce, bir gece önce, maçtan önce veya işte büyük Grand Slamlerin finallerinden önce bile gerçekten çok rahat hissediyordum kendimi. Gerçi belki çok kolay gelebilir kulağa ama benim için herhangi bir maçtan farklı değildi, sadece tabii daha özel bir durum, yani işte farklı bir oyuncu, önemli bir rekabet var ama günün sonunda baktığınızda yine aynı düzeyde en iyi tenisinizi oynamaya çalışmalısınız ve ben kendimi rahat hissettiğim zaman zihnim de çok rahat oluyor ve o zaman en iyi performansımı sergiliyor oluyorum. Yani totem anlamında, yani öyle çok spesifik bir totemim yok, yani her gün, yani her maç öncesinde rutinlerime sadık kalıyorum ama yani özel bir totemim yok açıkçası...
Son şampiyonluğunuzu İstanbul’da kazanmıştınız, o tarihten bu yana tekler zaferiniz bulunmuyor, yine İstanbul’dasınız, bu durum sizde bir ekstra motivasyon yaratıyor mu? Teşekkürler...
Evet, yani bir ekstra motivasyon yarattığı gerçek ve baktığınızda da yani kazanmış olduğum bir turnuva var, dolayısıyla bu da bana müthiş bir motivasyon sağlamış olacak. Geçen sene kazanmış olmanın tabii ki anlamı var ve İstanbul’da olmak da yeniden çok güzel ve unvanımı korumak için korta çıkacak olmak da çok güzel. Gerçekten turnuvayı büyük bir sabırsızlıkla bekliyorum. Umarım bir kez daha kupanın sahibi olurum, şampiyon olurum İstanbul’da ve kariyeriniz boyunca çok fazla turnuva oynuyorsunuz ama turnuvaları kazanmak çok sık olan bir şey değil. Yani ben kendime bile dönüp baktığım zaman, son 18 ayda gerçekten çok başarılı olmama rağmen sadece bir tane şampiyonluğum var. Dolayısıyla burada da şampiyonluğu yeniden kazanmak isteyeceğim ve kazanmak için de elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım.
Dünya 1 numarası hedefi için, şimdi şöyle, Federer toprak sezonunu atlıyor. İşte rakiplerden Rafael Nadal, Djokovic vesaire sakatlık sıkıntısı olan oyuncular var. Federer’in toprak kort durumu var, atlaması... Sanki bu sene yukarılara tırmanmak için uygun bir sene gibi görünüyor. 2018 içinde 1 numara hedefi gerçekleşebilir mi? Böyle bir durum söz konusu olabilir mi, rakiplerin de durumunu göz önünde bulundurarak?
Bakalım, göreceğiz. Bence şimdi bir an evvel buna başlıyor olmam lazım. İstanbul’dan başlamam lazım bu hedefi gerçekleştirmek için. İyi oynamam lazım ve yılın sonuna kadar da iyi oynamayı sürdürmem lazım ki 1 numaraya ulaşabileyim. Ama bu hedef, günün sonunda baktığınızda gerçekten önemli bir hedef ve geçtiğimiz sezon, geçtiğimiz sene, son 2 seneye baktığınız zaman, tenis dünyasında değerlendirdiğiniz zaman son 3 yıl, 4 yılda Nishikori, Djokovic, Roger Federer, Rafa, büyük oyuncular bunlar, büyük tenisçiler... Yani bunun olabileceğini çok fazla düşünemezdiniz. Yani onların oradan düşeceğini ve ilk 10’da yeni tenisçiler göreceğimizi düşünemeyebilirdiniz. Dolayısıyla ben kendi açımdan da durumu değerlendirdiğimde tabii ki önemli bir fırsat olduğunu düşünüyorum ve çok sıkı çalışmalarımı sürdürüyorum ve elde edeceğim sonuçlarla birlikte ve kariyerimdeki kaydetmiş olduğum gelişmeler sayesinde şu anda mevcut durumumdayım. Bundan da en iyi şekilde istifade etmeye çalışacağım ve tabii ki sıralamada daha üstlere tırmanmaya çalışacağım.