Seker Bayramı, Kurban Bayramı, Sevgililer Günü ya da bir başka gün için armağan aradığınızda, veya canınız istediğinde, ‘
diyet polisi’ ne derse desin, ağızda eriyen o güzel sütsüz çikolatalardan alabilirsiniz.
Besin değeri açısından incelendiğinde, özellikle siyah çikolatada, insanı mutlu eden maddeler yanında kolesterole yol açmayan maddeler de olduğu anlaşılıyor.
Yunanlıların, ‘tanrıların yiyeceği’ anlamına gelen ‘Theobroma’ adını verdikleri ağacın tohumundan elde edilmesi de, çikolatanın çağlar boyu taşıdığı ayrıcalığı gösteriyor.
Maya, Olmek ve Aztek halklarının ilaç yaptıkları kakao tanelerinden elde ediliyor çikolata. Mayalar’ın para olarak kullandığı kakao çekirdiklerini ilk kez Kristof Kolomb, İspanya’ya getiriyor.
16. yüzyılla 20. yüzyıllar arasında kansızlık, iştahsızlık, zihinsel yorgunluk, cinsel isteksizlik, ateş, gut, böbrek taşları, yanıklar ve bağırsak tembelliği gibi birçok derde deva olduğu düşünülen çikolata Avrupa’da büyük ilgi görüyordu.
Antioksidan deposu
Bugün bu tür doğrudan yararları olmasa da, çikolatanın beyni olumlu etkilediği ve yaşlanmanın olumsuz etkilerini geciktirdiği düşünülüyor.
Yani çikolatanın üzerinde efsaneler sürüp gidiyor, gördüğünüz gibi. Ancak bugün insanlığın elinde bu efsaneyi test edecek bilim gibi bir araç var.
Çikolata, oksitlenmenin hücre ve damarlara verdiği zararı önleyen antioksidanlar açısından zengin bir besin. Ama meyveler, sebzeler gibi başka yararları da olan öteki antioksidanlar yerine çikolata yemeğe kalkmamak koşuluyla.
Şekerli besinlerle karşılaştırıldığında en yararlısı çikolata diyebiliriz. Evet, şeker ve yağ içeriyor, bir parça çikolatada 200’ün üzerinde
kalori var. Ama sütsüz çikolatadaki yağ, stearik asit denilen doymuş bir bitkisel yağ ve zeytinyağı gibi tekli doymamış yağlarla aynı etkiyi yapıyor.
Kalbe dost
Sütlü çikolatada kandaki kolesterolü yükseltebilen doymuş süt yağları varken, sütsüz çikolatadaki tekli doymamış yağlar kolesterolü yükseltmiyor. Zaten kakao yağı da bitkisel bir yağ.
Çikolatadaki antioksidanlar, kandaki kolesterolün oksitlenerek damar çeperlerine yapışmasını önleyebiliyor ve böylece kalp krizi ve inme gibi tehlikeleri azaltabiliyor.
Dallas’ta, Teksas Üniversitesi Güneybatı Tıp Merkezi’nde yapılan araştırmalara göre, kırmızı şaraptakine benzer bir antioksidan etki yapan çikolata, kalp krizi yanında kansere karşı bile koruyucu olabilir.
Çikolata yanında çay, kırmızı şarap ve kimi meyve ve sebzelerde de bulunan bitki temelli güçlü antioksidanlara flavonoid’ler deniyor. Flavonoidler, kötü kolesterolün oksitlenmesini önlüyor ve kan plakçıklarının daha az yapışkan olmasını sağlayarak damar tıkayan pıhtıların oluşmasına engel oluyor.
Çikolatalı şekerleme üreticisi Mars şirketi için araştırma yapan bilim insanları, flavonoid miktarı artırılmış sütsüz çikolata yiyenlerin kan damarlarının, flavonoid düzeyi düşük çikolata yiyenlere göre daha sağlıklı olduğunu ileri sürdü.
Bu durumda, kalp hastalığına yakalanmak istemeyenler, şişmanlık gibi bir sorunları yoksa, doğal olarak yüksek flavonoid içeren siyah çikolatayı korkmadan yiyebilir. Öte yandan alkali ile işlem gören kakao tozu ve çikolata şurubunda ve sütlü çikolatada daha az flavonoid bulunuyor.
Mitler ve gerçekler
Tüm şekerli yiyecekler dişlere zararlı. Ama beden sıcaklığında kolayca eriyen çikolata, en azından dişlere yapışan maddeler katılmamış saf haliyle en az zararlı şekerleme türü.
Ulusal Diş Araştırmaları’nın da içinde bulunduğu üç merkezde yapılan araştırmalar, peynir gibi çikolatadaki yağın da dişleri şekerin zararlarından koruduğunu ve çikolatadaki taninin plak oluşumunu engellediğini ortaya koydu.
Çikolata yerine keçiboynuzu yeme önerilerine gelince, Teksas Üniversitesi’nde yapılan araştırma, keçiboynuzunda daha çok şeker bulunduğunu ve bu şekerin dişlere çikolatanın beş katı daha zararlı olduğunu gösterdi. Üstelik keçiboynuzu tat açısından çikolataya yaklaşamaz bile.
Sivilce yapmaz
Yanlış inanışlardan biri de, çikolatanın sivilce yaptığı ya da sivilceleri büyüttüğü görüşü. Öte yandan çikolatanın
yemek borusunda ciddi bir rahatsızlığa yol açabilecek mide reflusuna iyi gelmediği biliniyor. Migren ağrıları çekenlerse, çikolatanın ağrıyı dindirdiğini ileri sürüyor.
Gelelim bağımlılığa. Bilim insanlarına göre çikolata gerçekte bağımlılık yapmıyor. San Diego’da Sinirbilimleri Enstitüsü’nden farmakologlar, kakao ve çeşitli çikolata türlerinin beyinde normal olarak anandamide adlı yağlı bir madde ürettiklerini ortaya çıkardı. Bu madde, mutluluk duygusu veren marihuana gibi maddelere de yanıt veren beyin hücreleri alıcılarını uyarıyor.
Araştırmada, anandamide’in yarattığı mutluluk duygusunu uzattığı anlaşılan iki kimyasal madde daha görüldü.
Beyni ‘hızlandırıyor’
Çikolatada beyin etkinliğini hızlandıran başka maddeler de var: Bunlardan biri, erotoninin yapı taşı olan ve rahatlama duygusu yaratan triptofan; öteki depresyon geçirenlerin daha mutlu olmasını sağlayan ve amfetamin benzeri bir madde olan feniletilamin.
Aşık olanların beyni de feniletilamin salgıladığı için, çikolatanın afrodizyak olduğu bile ileri sürüldü. Belki de bu rahatlatıcı özelliği nedeniyle adet kanamaları öncesinde ya da sırasında hormonların etkisiyle gerginlik yaşayan kadınlar çikolataya yönelebiliyor.
Tadı ve kokusu cezbediyor
Araştırmacılara göre ise çikolata yeme isteği, kimyasal bir bağımlılık değil. Bir gruba sütlü çikolata, ötekine kakaodaki kimyasal maddeleri içermediği halde çikolata tadı veren beyaz çikolata verilen ya da bir bölümüne kakao tozu, ötekine undan yapılma kapsüller verilerek yapılan bir araştırmada, yalnızca beyaz ya da sütlü çikolata yiyenler, çikolata yeme isteğinin giderildiğini söyledi. NY Times’da yer alan habere göre, bu durum, kakaodaki kimyasal maddelerden çok, çikolatanın tadı, kokusu ve dokusu gibi özellikleri nedeniyle arandığını ortaya koyuyor.
Yine de, bu tür çikolata krizlerine kapılanların evde ya da işyerinde çikolata bulundurmamalarında yarar var. Çünkü fazlası gerçekten de beli kalınlaştırıyor.