Faruk Bildirici
Oluşturulma Tarihi: Eylül 18, 2011 00:00
Yargıtay Başkanlığı sırasında hükümetle yıldızı barışmamıştı. O yüzden Hasan Gerçeker’in emeklilik sonrası Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu başkanlığı sürprizdi. Futbol tutkusunu, Gençlik Spor Genel Müdürlüğü’nde 16 yıldır benzer görevlerde bulunduğunu bilmeyenler için tabii... Şimdi şike operasyonunu dikkatle izliyor, muhtemelen son sözü onun başkanlığındaki kurul söyleyecek
Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu Başkanı olduktan sonra o defterleri (
Fenerbahçe taraftarlığı) kapattım. Bunlardan kendimizi arındıramazsak ‘Hakimim’ diyemem kendime. Bırakın tuttuğunuz takımı, en yakınınızın bir işi bile olsa kanun, hukuk neyse onu yapmak zorundasınız. Kulüp açısından değil de Türk sporu için insan üzülüyor. Bu olaylar, Türk sporunda yara açıyor. Bu yeni başlamış bir olay değil. Almanya odaklı bir dava vardı, bu şike soruşturmasının gölgesinde kaldı ama o da devam ediyor. Tahkim Kurulu’nda onun dosyalarına bakıyoruz. Sıkıntı şundan kaynaklanıyor: Nisan ayında yeni bir yasal düzenleme yapıldı, şike yapmak ve teşvik primi vermek adli bir suç haline getirildi. Eskiden tek başlı olay iki başlı hale geldi. Böyle bir düzenlemenin yapılması temelde Türk sporu için güzel aslında. Fakat bir kanun yanlışsa değiştirilir, Allah’ın emri değil. Bu bir strateji meselesi. Ortalık durulur, ondan sonra yine yanlış görülen şey değiştirilir. Bakarsınız uygulamada sakıncalı sonuçlar çıkar, değiştirirsiniz. Ama bunun zeminini ve zamanını iyi ayarlamak lazım. Şikeyle teşvik biraz daha farklılaştırılabilir mi bunlar tartışılıyor daha çok.
YARGISIZ İNFAZ OLMAMALISpor hukuku daha çok disiplin hukuku. Öyle olay olur ki adli yargılama sonucunu beklersiniz. Ama deliller sonuca ulaştırabilecek netlikteyse beklemek zorunda değilsiniz. Bu son olayda savcılıktan gelen belgeleri görmeden değerlendirme yapamam. Ama şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim: TFF’de idealist bir yönetim kurulu var. Federasyon Başkanı’nın bana görev önermesi de iyi niyetinin göstergesi. Demek ki güzel şeyler yapmak, tarafsız kurullar olmasını arzu ediyor. Onun için onların değerlendirmesine de saygı duymak gerek. UEFA’nınki de aslında ceza değil, bir tedbir kararı. Elbette hiç kimseye yargısız infaz yapılmamalı. Deniliyor ki, kanaate göre karar verilir! Zaten hakimler de vicdani kanaatine göre karar veriyor ama o kanaatin oluşması için de birtakım belgeler ve bilgiler olması lazım. Bir de şu var; doktorun amacı hastasını iyileştirmek. Aşırı dozda ilaç verirse anlamı kalmaz. Burada da iyileştirmek için her şeyi dozunda vereceksin. Ceza da veriyorsan dozunda olacak.
ÇOCUKLUĞUM
İdman çantamı pencereden kaçırırdımAslında spora voleybolla başladım. Ama gönlüm hep futboldaydı. Bir de voleybolda pasör oynuyordum, boyum pek müsait değildi. Bir-iki sene lisanslı oynadıktan sonra futbola geçtim. Amatör kümedeydi oynadığım takımlar. Ankara’da Ulus’ta doğdum büyüdüm. İsmet Paşa semti denir mahallemize. Kaçak gidiyorduk antrenmanlara. Annem fazla top oynarsak okumayız diye korkuyordu. İdmana giderken çantamı pencereden balkona koyar, çıkınca oradan alır giderdim. Annem bakardı çünkü çantayı götürüyor muyum diye. Neyse onu mahçup etmedik, okulu da bitirdik.
HUKUK FAKÜLTESİ
Arınç arkadaşım olduğunu söylemedi
Eniştem hakimdi, en son Sungurlu’da ağır ceza başkanlığı yapmıştı. Herkesin ona saygı gösterdiğini, toplumdaki ağırlığını görürdük. Annem dedi ki, “Oğlum seni böyle cüppeyle kürsüde görmek istiyorum”. Kafamda sabitleşmiş bir meslek seçimi de yokmuş, annemin yönlendirmesiyle hukuk yazdım. Kazandım Ankara Hukuk Fakültesi’ni. Fakültede spor kulübünün yöneticisiydim. Voleybol oynadım, futbol takımında da yer aldım. Sosyal yönden de çok faal bir talebeydim.
Sinema derneğimiz vardı. Çok güzel bir arkadaş grubumuz vardı, evlerde danslı toplantılara giderdik. Öyle yetiştik, ufkumuz genişti. 68 dönemi, biliyorsunuz hareketli yıllardı. Fazla siyasetle ilgilenmedik. Arkadaşlarımdan cezaevlerine düşenler, vurulanlar oldu. Hiç oldu gitti insanlar. Bülent Arınç ile aynı dönemdeniz de pek tanışıklığım yoktu onunla. Zaten o da arkadaşım olduğunu söylemedi. Demek kendisinde bir iz bırakmamışım. Bugünkü Danıştay Başkanı, Yargıtay Başkanı da bizim devreden. Onları tanıdığını söyledi.
SAVCILIK
İçim parçalanırdı cezalar çok ağırdı1974’te savcı olarak göreve başladığım Doğubayazıt sıkıntılı bir bölgeydi. Bizim zamanımızda terör yoktu ama kaçakçılık vardı. Jandarma yakalayıp önünüze getirirdi. İçimiz parçalanırdı ama yapacağınız bir şey yok. Cezalar da çok ağırdı, sonra değişti Kaçakçılık Kanunu.
CEZA KURULU
Hükümetler değişti ben kaldımEskiden Türkiye’de sporun en üst disiplin organı Merkez Ceza Kurulu’ydu. Bu kurulda genellikle Yargıtay üyeleri görev yapmış. Yargıtay’da aynı dairede çalıştığımız Sıraç
Aslan Bey, 1995’te beni kurula aldı. Bizim ceza kurulunu bir saysam şaşarsınız. Biri ben, biri Mustafa Birden, emekli Danıştay Başkanı. Diğeri Barolar Birliği Başkanı rahmetli Özdemir Özok. Altı yıl önce Gençlik Spor Genel Müdürlüğü Teşkilat Yasası’nda değişiklik yapıldı, Tahkim Kurulu kuruldu. Gençlik Spor Genel Müdürlüğü Tahkim Kurulu’nun oluşumunda da başkandım. Güzel olan şu: Çok kişi bilmiyor çünkü kurallar neyse onu uyguladık. Önemli dosyalara baktık. Halterci kızların, Süreyya Ayhan’ın, basketbolcuların dosyası vardı. Bir sürü kulübün soruşturmalarına baktık. Kamuoyunda hiçbir spekülasyon konusu da olmadı. İşimi aksatmayacak şekilde bu işi yapabildiğimi görünce 16 yıl devam ettirdim. Hükümetler geldi geçti, genel müdürler değişti. Hiçbiri benden vazgeçmedi. Niye? İşimizi doğru yapmaya çalıştık. Tabii her yaptığımız yüzde 100 doğrudur deme şansına sahip değiliz. Ama bir güven verdik.
HRANT DİNK KARARI
Bazen kamu vicdanı kabul etmezYargıtay 7. Ceza Dairesi’nde tetkik hakimliği yaptım. Zor bir daireydi. 1995’te Yargıtay üyesi seçildikten sonra 9. Ceza’ya verdiler. En sansasyonel davalar, Hrant Dink davası, Öcalan davası, Aczmendiler, Hizbullah, DEP ve HADEP davaları bizden geçti. Hrant Dink’e ceza davası kararı geçende de sorulmuştu. O zaman Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi konusu Türkiye’de bu kadar özümsenmiş değildi. Artık bunu tartışmak, doğrudur yanlıştır diye değerlendirme yapmak da istemiyorum. Bazen öyle bir karar verirsiniz ki, pozitif hukuk öyle emrediyordur ama kamu vicdanında onu kabul ettiremezsiniz. O karar oybirliğiyle çıktı daireden, Genel Kurul’da da çok az karşı oyla çıktı. Bugün olsa ne düşünürdüm? Şimdi bir şey diyemem. Olayları hep koşullara göre değerlendirmek gerekiyor.
YARGITAY
Hükümetle farklı pencerelerden baktıkYargıtay Başkanlığı’nda belirli dengeleri korumaya çalıştım. Hani nehirleri tersine akıtamazsınız derler. Hukuk sistemimizde de öyle. Bir şeyler olacaksa önleme imkanınız yok. Onlar belirli bir strateji çizmiş, bunu gerçekleştirecekler. Halk da seçmiş göreve getirmiş, irade o şekilde tecelli etmiş. Farklı pencerelerden baktığınız zaman da elbette farklı söylemler ortaya çıkıyor. Yargıyla ilgili düzenlemelerin yargı bağımsızlığını sağlamayacağını düşündüğümüz için referandumda karşı çıktık. Yoksa yargı sistemi aynen kalsın, 12 Eylül sistemi devam etsin demedik. 12 Eylül de bağımsız yargı sistemine darbe vurmuştu. Şimdi kurul genişletildi, bu bizim de istediğimiz bir şeydi. Ama kurul kararlarının yargı denetimine tabi olmasını istedik, onu sağlayamadılar. Meslekten atılmalar dışında yargıya gidilemiyor. Artık bunların dışında kalmak istiyorum. Biz artık sporun sorunlarına girdik.
ERDOĞAN’A VEDA
Kendimiz için bir şey isteyemeyizHiçbir zaman demagoji yapmadım. Kapalı kapılar arkasında başka açıkta başka türlü konuşmadım. Hayatım boyunca ilkem buydu. Başbakanla da farklı görüşler ortaya koyduğumuz, çeliştiğimiz konular oldu. Ama son görüşmemiz gayet olumluydu. 160 yeni arkadaşımız geldi, onları bağrımıza bastık. Fakat onları oturtacak yerimiz yoktu. Bunu anlatınca Emekli Sandığı binası bize verildi. Biz hakim ve savcı olarak kendimiz için bir şey isteyemeyiz. O zırhlı aracı da ben istememiştim. 1996 model bir Mercedes’ti makam aracımız. İkide bir yolda kalıyordu. O aracı tahsis ettiler bize. İyi de oldu. Şimdi, benden sonra gelen arkadaş kullanıyor.
MEDYATİKLİK
Hukuk matematik zeka gerektirir
İyi hukukçu olmak için matematik zekanın olması gerek insanda. Hukuk tamamen mantığa dayanır; olayları, koşulları ortaya koyup bir sonuç çıkaracaksınız. Belki lisede fen kolu mezunu olmam hukukçuluğumun gelişmesinde büyük rol oynadı. 40 yılımı vermişim bu mesleğe. Bir iz bırakmış olmak insana mutluluk veriyor. O kadar önemli davalara baktık, o kadar riskli işlere baktık, şu güne kadar Allah’a şükür diyeyim en ufak bir kötü muameleyle karşılaşmadım. “Emekliliğimde konuşurum” diye espri olsun diye söyledim. Fazla medyatik olmayı seven bir insan değilim ama medyatik olmaktan da kurtulamadım. Siyaseti hiç düşünmedim.
BİLGİSAYAR
Anılarımı yazmak içimden gelmediBilgisayarı kendim öğrendim, kursa falan gitmedim. Emekli olmadan önce bir hatıra kalsın diye kitap yazma uğraşına girdim. Bu bana bilgisayarımı ilerletme olanağı sağladı. Daha çok geceleri yazıyordum. Eşim şikayetçiydi biraz. “Bak kitabı sana ithaf ettim” dedim, gönlünü aldım. Türk Ceza Kanunu yorumu açıklamalı, iki ciltlik bilimsel bir kitap olarak yayınlandı. Anılarımı yazmayı düşünmedim. Hep güzel yönlerini alıp da kötü yönleri yazmazsanız kendinize saygısızlık olur. Kötü yanları yazarsanız bu sefer başka türlü olur. Onun için anılarımı yazmak içimden gelmedi.