Güncelleme Tarihi:
Altı mekan, 41 konser, 400'ü aşkın müzisyen. İstanbul Caz Festivali işi büyüttü bu yıl. 'Hizmette sınır olmasın' türü bir felsefeyle, caz ve onun hısmı olan müzik türlerinden özgürce tercih yapmak isteyenler için, değişik bir tabldot hazırlanmış.
Pop, rock, blues, salsa, rumba, roman, neo-klasik, mistik, acid, groove, retro... Her tür ve türevi içinde kucaklıyor bu festival. Sizin için mutlaka bir şeyler var sepetin içinde.
Salı günü perdeyi, ünlü film ile şan ve şöhrete ulaşan Blues Brothers açıyor. Elbette ki filmin devamını vesile kılarak turnedeler. Kadro orijinal, repertuar Chicago, müzik son derece eğlenceli. Bir çift siyah 'muhtar gözlüğü' edinmek elzem tabii ki.
Ella’Nın anısına
Önce, festivale adını ve ruhunu veren, ana ekseni görelim. Bu yıl, belki öncekilerden de fazla, eski-yeni büyük isimler geçidi var. Bunların en 'tarihi' ve önemli olanı, herhalde, Jazz Legends'in Ella Fitzgerald anısına düzenledikleri konser. Ekibin başında, son 40 yılın en önemli tenorcularından, Count Basie Orchestra'nın has adamı Frank Foster var. Ekip mensupları, caz tarihindeki portre galerisi: Piyanoda 'baba' Tommy Flanagan, vibrafonda Modern Jazz Quartet'ten Milt Jackson, davulda Grady Tate, trompette Carnegie Hall Orchestra'nın önderi Jon Faddis, trombonda 'birinci hamur' Slide Hampton ve vokalde ipek gibi pırıltılı Marlena Shaw var. Böylesi bir beraberliği kolay kolay bir kez daha yakalamak mümkün değil. Festivalin en 'nostaljik' gecelerinden birinde, 9 Temmuz'da. Üstelik, aynı konserde açılışı ünlü trompetçi Terence Blanchard’ın beşlisi yapıyor.
Üçlüler de önemli bu yıl. İlkini 8 Temmuz akşamı CRR salonunda izleyeceğiz. Yanında Ray Drummond (bas) ve Billy Hart'ı (davul) getiren, caz deneycisi Kenny Werner'i değişik bir piyano manzarası içinde tanıdıktan sonra, caz tarihine damgasını vuran üç usta, yüzyılımızı müzik süzgecinden geçirecekler. Cazın belki şu andaki en yaratıcı, en üstün basçısı, 'sonu gelmeyen melodilerin adamı' Charlie Haden, alto saksofonda 'cool'un abidesi' Lee Konitz, ve son 40 yıldır gerçekleştirdiği bütün muhteşem çalışmalara rağmen ne yazık ki hakettiği övgüyü bulamamış bir deha, Paul Bley.
Aynı gece, bu müziği bir tatlı ile noktalamak istiyorsanız, yolunuz Gramofon Cafe'ye düşmeli. Orada Slide Hampton ve Grady Tate'i, bizim bas ustamız Hakan Behlil ile nota tokuştururken bulacaksınız.
İkinci önemli gece, 13 Temmuz'da. Dünyanın en eski davulcusu, bir kez daha burada. Roy Haynes, 1940'lardan beri, Charlie Parker ve sonrasını gövdesinde toplayan bir efsane.
O gece Chick Corea'nın eski ekibinden John Pattitucci (bas) ile, piyanonun latincesi Danilo Perez'e eşlik edecek. Corea sürpriz demektir. Yanıltmaz.
MILES’IN İZİNDEN
15 Temmuz'daki gösteriyi, 'Miles'ın izinden' diye adlandırabiliriz belki. Ustanın iki has adamı, gruplarıyla onun açtığı arazileri gezecekler. Altonun en kişilikli seslerinden Kenny Garrett, derinlemesine gitmeyi sever. Daldı mı, kolay kolay çıkmaz. Dörtlüsü de çok umut verici. Ardından, 'Heart Of Things' albümü ile voltajlı günlere geri dönen John McLaughlin geliyor. Davulda Dennis Chambers. Tuşlularda, benzersiz bir ses ressamı: Jim Beard. Onun renklerini kimse (Lyle Mays hariç) tutturamaz.
Ve, yine aynı beşlide, Istanbul, son on yılın bence en parlak tenoru ile tanışacak: Gary Thomas.
Miles'ın izini sürenlerden bir diğeri, Dave Holland. Çizgisi hiç eğrilmemiştir. 9 Temmuz akşamı, güçlü bir beşliyle bir kez daha irtifa kazanacağız Holland'la birlikte.
Festivalin bu yılki Latin yüzü çok parlak. Birbirinden usta isimleri farklı ve beklenmedik bileşimlerde biraraya getiriyor.
10 Temmuz akşamı, Spyro Gyra'nın has elemanlarından Dave Samuels, Dave Valentin ve Eddie Palmieri ile Cal Tjader’i anacak. Palmieri, vardığı inanılmaz noktada, Bley gibi, festivalin en çok dikkat edilmesi gereken piyanistlerinden. Muhteşem!
Takviminize 16 Temmuz'u not edin. Ve lastik pabuçla izleyin. Çünkü Jesus Alemany (trompet) son yılların en parlak rumbası ile karşınızda olacak. Grubun adı, Cubanismo. Ekip, Küba'nın dip ve yüksek köylerinden çıkma, zıpkın gibi 15 müzisyenden oluşuyor. 25 yıldır salsa dinlerim, böylesine çok ender rastladım!
Peşinde, McCoy Tyner'ın muhteşem okteti, 'The Latin All Stars' var. Usta, yanında, saksofonun bir başka efsane ismini, Miles'ın 70'lerdeki gözdesi Gary Bartz'ı getiriyor. Steve Turre (trombon) ve Giovanni Hidalgo (konga) da cabası!
Bir başka karışım da göz kamaştırıcı: 11 Temmuz gecesi, Traffic grubunun taşıyıcısı Steve Winwood, 'Latin Crossings' ile karşımızda. Ekip, dinamit lokumu: Arturo Sandoval (trompet), Tito Puente (timbal), Oscar Cartaya (bas), Manuel Castrillo (vurmalılar) ve bir mucize gibi davul çalan 'El Negro' Hernandez.
Pop'ta yine alışılmışın ötesinde sesler var: Deep Forest ve Björk. Rüyalar alemi.
Caz-etnik bileşimleri açısından, tercihler muhtelif: '90'ların nihai sesi' Brooklyn Funk Essentials, Istanbul'un roman kesiminden Laço Tayfa ile kafa kafaya geliyor. Jack DeJohnette, üçlüsü ile vereceği konser ardından, Erkan Oğur'lu Yarkın Topluluğu ile yeni denemeler yapacak. Orhan Topçuoğlu ile Murat Verdi, Kani Karaca, Kubat ve Yıldız İbrahimova'yla 'Ritmİstanbul' projesini sunacak. Kudsi Erguner, caz ile mistik arasını arayacak. İlhan Erşahin, Wax Poetic ile kent coğrafyalarını tarayacak.
JAPON EFSANESİ KODO
Ritm gövdesi üzerinde unutamayacağınız bir yolculuk yapmak istiyorsanız, mutlaka ve mutlaka Japon efsanesi Kodo'yu yakalayın. Son 15 yılda onları sadece üç kez görebildim. Buraya gelmeleri bile başlı başına bir olay.
Cazın geleceğini merak ediyorsanız, öncelikle, 'yüzyılın son üçlüsü' diye tanımladığım Medeski, Martin&Wood'u dinlemelisiniz. Ardından, Roxy Club'daki programları izleyebilirsiniz: Vibes, Red Snapper, Coolbone ve Ben Neill, gelecek yüzyılın habercileri sayılabilir.
Önerilerimiz
Blanchard 4 + Ella Tribute
Konitz, Bley & Haden
Medeski, Martin & Wood
Cubanismo + McCoy Tyner
Red Snapper
Kodo
DeJohnette + Yarkın
Garrett + McLaughlin