Cavcav Modeli

Güncelleme Tarihi:

Cavcav Modeli
Oluşturulma Tarihi: Nisan 18, 2003 20:41

Türkiye Süper ligi'nde Gençlerbirliği fırtınası esiyor. Galatasaray ve Beşiktaş'la birlikte şampiyonluk mücadelesi veren Anadolu takımının başarısının altında 'Cavcav Modeli' yatıyor. İlhan Cavcav 25 yıldır istikrarlı bir şekilde kulübün başkanlığını yapıyor. Gençlerbirliği Türkiye liglerinde borcu olmayan tek kulüp olmasının yanı sıra, altyapıya önem veriyor, yurtiçinden ve dışından genç ve yetenekli futbolcuları buluyor, futbolcu fabrikası gibi çalışıyor.

Galatasaray ve Gençlerbirliği... Onlar, Türkiye liglerindeki diğer takımlardan çok farklılar. Çünkü, modern bir şirket gibi yönetiliyorlar, kurumsallaşmaya önem veriyorlar, insan kaynaklarını öncelikli konu olarak görüyorlar. Motivasyon, liderlik, yaratıcılık, takım ruhu vb. yönetim jargonlarını uygulamaya geçiriyorlar. Türkiye Süper Ligi'nde bu yıl şampiyonluk mücadelesi veren Gençlerbirliği, 25 yıllık başkanı İlhan Cavcav'ın liderliğinde yeni bir 'rol model' haline gelmiş durumda. Halen Türkiye liglerinde borcu olmayan tek kulüp. Pek çok futbol kulübünün hayallerini süsleyen tesisleri var. Hem kendi altyapısından futbolcu yetiştiriyor, hem de yurtdışında bulduğu yetenekleri Türk ve dünya futboluna kazandırıyor.

İlhan Cavcav Gençlerbirliği'nin başına 1978'de geçiyor. İlk iş olarak altyapıya el atıyor. 1982’de Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü'ne başvurarak tesis kuracağı bir arazi istiyor. Ankara'da Atlı Spor Klübü yanında Atatürk Orman Çiftliği'na ait 20 dönümlük arazi 10 yıllığına kulübe kiralanıyor. Kötü durumdaki arazi düzeltiliyor. Bir çim saha ve 20 futbolcunun kalabileceği bir tesis kuruluyor.

1984'te dönemin başbakanı Turgut Özal'ın yardımıyla, tesis yapılması karşılığında, 40 dönümlük bir arazi ek olarak kiralanıyor. Bu araziye altyapıda yetiştirilecek futbolcular için dört bina, dört çim ve iki halı saha kuruluyor. Tesislere toplam 19 milyon 500 bin dolar harcanıyor. Cavcav 80'lerin sonunda ikinci planını devreye sokuyor. Türkiye liglerinde oynayan 'gizli yetenekleri' aramaya başlıyor. İkinci ve üçüncü ligde oynayan futbolcuları izliyor. Yetenekli gençleri Ankara'ya çağırıyor. Teknik bir kadro oluşturarak oyuncuları yetiştirmeye başlıyor. Ardından gözünü yurtdışına dikiyor. Afrika ülkelerine giderek yetenekli futbolcular buluyor, Türkiye'ye getiriyor. Gençlerbirliği'nde bir ya da iki yıl oynayan futbolcular fiyatlarını katlayarak diğer takımlara transfer ediliyor.

YETENEK AVI

İlk olarak 1992'de Mosche, Kusche ve Kona'yı Afrika'dan getiriliyor. İki yıl sonra üçü de yüksek rakamlarla transfer oluyor. Gençlerbirliği bu transferlerden dört milyon dolar kazanıyor. Cavcav, Afrika'da tanımadığı ülkelere bile gidip yetenekli futbolcuları bulduğunu söylüyor: ‘‘Biz Afrikaya'ya gittikten sonra başka kulüpler de oralara gitti. Bizim 100 bin dolara aldığımız futbolcuların değeri talep artınca bir milyon dolara yükseldi. Örneğin 1999'da 20 milyar liraya satın aldığımız Ceremi'yi iki trilyon liraya Real Madrid'e sattık.‘‘

Gençlerbirliği transferlerden kazandığı parayı yine futbolculara yatırıyor. Ancak transfer değil, eğitim için...

Cavcav, Anadolu'da izlediği maçlarda yetenekli genç futbolcuları Ankara'ya davet ediyor. Bu gençler şirketlerdeki 'yönetici adayı' mantığıyla hazırlanan bir süreçten geçiyor. Tek farkları yönetici değil 'futbolcu adayı' olmaları. Gençler tesislerde yatıyor, yemek yiyor, ders çalışıyor ve antreman yapıyor. Öğrenciler, futbol eğitiminin yanında normal örgün eğitimine de devam ediyor. Gençlerbirliği tesislerinde kışın bin 400 yazın iki bin 500 öğrenci futbol eğitimi görüyor.

Gençlerbirliği'ni yakından takip eden Sabah Gazetesi Spor Yazarı Hüsnü Çil, takımın başarısının altında istikrar, doğru teknik kadro ve eğitim yattığını söylüyor. Kulübün uyguladığı yönetim sisteminin Türkiye'de 'tek' olduğunu vurguluyor: ‘‘İş yalnızca tesis yapmakla bitmiyor, yönetmek de gerekiyor. Cavcav, kurduğu sistem sayesinde kulübe para ve sayısız yetenekli futbolcu kazandırıyor. Yalnızca futbolcu değil, teknik kadro ile birlikte çalışarak onların isteklerine uygun futbolcuları da buluyor.‘‘

Galatasaray'la da çalışan yönetim danışmanı, psikolog Prof. Dr. Acar Baltaş, Gençlerbirliği'nin mali olarak başarılı olduğunu ancak gerçek başarının 'şampiyonlukla' geleceğini söylüyor: ‘‘Futbol kulüpleri borçlarından çok kazandıkları kupalar ve maçlarla değerlendirilir. Bu nedenle Galatasaray'ın başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Borçları vardır ama yönetim başarısından bahsetmek için 'mali güç' hiç bir zaman önemli değildir. Gençlerbirliği (GB) daha yolun çok başında. Kasalarında para olması önemli değil. Önemli olan lig şampiyonu olması. Başarı için daha çok yol kat etmeleri gerekiyor.‘‘

Teknik ekibin başında yer alan Ersun Yanal, bilgisayar destekli olarak tüm maçları ve oyuncuları istatiksel olarak izliyor. Yanal'ın yanında dört kişilik yardımcı antrenör ekibi bulunuyor. Yardımcı antrenörler Cengiz Demir, vizörle maçları izliyor. Bilgisayar destekli maç analizini diğer yardımcı antrenörlerden Tolga Demir yapıyor. Dr. Burak Kunduracıoğlu takımın fizik kondisyonundan, diyetisyen Aylin Hasbay beslenmelerinden sorumlu. Ekipte ayrıca psikolog Ozanser Uğurlu, fiziksel kondisyonu artırım uzmanı Erdem Yörükoğlu da görev yapıyor. Cavcav, uzun zamandır birlikte çalıştıkları yönetim kurulu arkadaşlarıyla teknik kadronun çok uyumlu çalışması sayesinde başarıyı yakaladıklarını vurguluyor.

Gençlerbirliği'nin 'üç büyükler' olarak adlandırılan Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş gibi büyük taraftar kitlesi, reklam, marka, maç bileti gelirleri bulunmuyor. Buna karşılık son üç yıldır hiç borcu yok. Galatasaray'ın 120 trilyon, Fenerbahçe'nin 105 trilyon, Beşiktaş'ın 17 triyon lira borcu bulunuyor.

Gençlerbirliği, Türk futboluna kattığı değere karşın zor günler yaşıyor. Kulübün antrenman yaptığı ve futbolcu yetiştirdiği tesisler tehlikede...

Gençlerbirliği'nin tesislerinin bulunduğu Atatürk Orman Çiftliği'ndeki 60 dönümlük arazi aslında Atlı Spor Kulübü'ne ait. Atlı Spor Kulübü, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü'ne bağlı. 1980'li yıllarda 99 yıllığına Atlı Spor Kulübü'ne kiralanan arazi 1983'te Gençlerbirliği'ne de 10 yıllığına kiralanmış. 1993'te kontrat 10 yıl daha uzatılmış. Bu yıl süre dolduğu için Atlı Spor Kulübü tarafından arazinin boşaltılması için tahliye davası açılmış. Dava halen sürüyor.

Cavcav, büyük yatırım yaptıkları araziyi kaybetme aşamasına geldikleri için hükümetten destek istiyor: ‘‘Biz inşaata başladığımızda oradan bir kamyon tiner çıkardık. Çöplüğe benzeyen araziye koca bir sosyal tesis inşaa ettik. Şimdi burayı terk etmemizi istiyorlar. Bu noktada futboldan gelen bir başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan'ın yardımcı olacağını düşünüyorum.‘‘

GALATASARAY'DAN SONRA FENERBAHÇE DE ARAYACAK
Türkiye'de 'iyi yönetilerek' başarıya ulaşmış ilk futbol kulübü olarak Galatasaray (GS) gösteriliyor. Takım, 1984'te teknik direktör Jupp Derwal'in Galatasaray'ın başına gelmesi ile birlikte yeni bir yapılanmaya gitti. Altyapıya önem verildi, genç yetenekler yetiştirildi. GS, Derwall yönetiminde iki yıl lig şampiyonu oldu.

8O'li yıllarda yetiştirilmeye başlanan genç yetenekler 1996'da Fatih Terim teknik direktör olduğunda A takımda oynayacak duruma gelmişlerdi. Terim genç yeteneklere şans tanıdı. Emre Belözoğlu, Okan Buruk, Tugay Kerimoğlu, Bülent Korkmaz, Suat Kaya, Fatih Akyel altyapıda yetişerek takımda yıldızlaşan futbolcular oldu. Kulüp yönetiminin de desteğiyle sistem oturdu. GS, 1996-2000 yılları arasında üst üste dört yıl lig şampiyonu oldu, toplam 13 kupayı müzesine götürdü. Terim'in görevi bıraktığı 2000 yılında Galatasaray, hem Avrupa'da büyük başarı kazandı, hem de Türkiye'de tüm kupaları topladı. UEFA kupasını kazanmasının ardından Şampiyonlar Ligi şampiyonu Real Madrid'i yenerek Süper Kupa'yı aldı.

Kulübün kurumsal bir kimlikle bir dünya markası olduğunu söyleyen Arama Katılımlı Yönetim Danışmanlığı Kurucu Direktörü Doç. Dr. Oğuz Babüroğlu, 2002 yılından bu yana Galatasaray'ın bütçesini daha doğru yönetmesi ve yeni kaynak yaratan stratejiler geliştirmesi için arama konferansları düzenliyor. Babüroğlu şunları söylüyor: ‘‘Eskiden olduğu gibi kulüpler yalnızca bilet satışlarından gelir elde etmiyor. Artık marka oluşturuyorlar ve bir şirket gibi bu markadan gelir elde ediyorlar. Bütçelerini bir şirket gibi yönetmek zorundalar. Biz de bu amaçla arama konferansları düzenliyoruz. Galatasaray üyeleri, eski ve yeni yöneticilerle bilgi paylaşımında bulunuyoruz. Artık tüm takımlar bu yönde ilerliyor. Haftaya Fenerbahçe ile de çalışacağız.‘‘

Büyüklerin işleri de büyük

Büyük kulüpler yalnızca futbol ile uğraşmıyorlar. Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray sporun birçok dalında takım kurmuşlar. Tabi bu sporların yaşatılması için de harcamalar yapıyorlar. Büyük kulüp olunca büyük sorumluluk da beraberinde geliyor. Hem taraftarların isteğini karşılamak, hem de dünya turnuvalarında başarı sağlamak için transferler yapmak zorunda kalıyorlar. Bu transferler için milyon dolarlar ödüyorlar. Bu nedenle gelirleri giderlerini karşılamıyor. Gençlerbirliği'nin böyle bir ihtiyacı yok. Dışarıdan transfer yapmaya gerek duymuyor. Kurduğu sistemle istemediği kadar yetenekli futbolcuya sahip. Başka spor dallarında da faaliyeti yok. Bu nedenle gelir gider dengesinde başarıyı yakalabiliyor.

İstikrar ve başarı

Gençlerbirliği'nin başarısında istikrar yatıyor. Kulübün başında 25 yıldır aynı insan var. Ve en önemlisi aynı bir menajer gibi çalışıyor. Yurtdışında ve içinde genç yetenekleri keşfediyor ve futbola kazandırıyor. Aynı istikrarı diğer büyük kulüplerde maalesef göremiyoruz. Büyük kulüplerin seyirci sayısı ve kulübe üye sayısı oldukça yüksek. Basın onlardan daha çok bahsediyor. Bu nedenle her başarısızlık yıpranmalarına neden oluyor. Yönetici veya teknik kadro değiştiriliyor, kimse kalıcı olamıyor. Bu anlattıklarıma en iyi örnek Galatasaray'dır. Galatasaray 2000 yılında bütün kupaları toplamış, UEFA kupasını kazanmış, üstelik Şampiyonlar Ligi şampiyonunu yenerek Süper Kupa’yı da almıştı. Ama o dönemde kulüp başkanı olan Faruk Süren ertesi yıl başkanlıktan ayrıldı.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!