Şu isme bakar mısınız: ‘‘Mavi Köşe Pastanesi.’’ ‘‘Mavi Papağan Barı’’ gibi bir şey. Üç dakika sonra Ortadoğu'nun en baba casuslarından biri içeri girecek ve bir Martini içecek. Tabii bizim senaryoda, künefe yemesi gerekecek! Ya da üzerine kaymaklı dondurma konmuş şahane bir profiterol. Çocukluğum, Mavi Köşe Pastanesi'ne bakarak geçti. Evimiz tam onun karşısındaydı. Ama sadece bakmadım tabii! Sık sık da ‘‘Yeni çıkan tatlı ne var?’’ diye içeri daldım. Adana'nın sembollerinden biriydi orası. Sevgililer orada buluşur ve gizli gizli -evet ben de- el ele tutuşurdu. Meğer, dünya ne küçükmüş! Bu sayfada gördüğünüz şu güzeller güzeli adam, bir Türkmüş, üstelik Adanalıymış. Yetmezmiş gibi ailesi bizim kırk yıllık Mavi Köşe Pastanesi'nin sahibiymiş. Marie Claire Dergisi'nde dünyanın en iyi mankeni seçildikten sonra pılını pırtısını toplayıp Paris'e yerleşen 21 yaşındaki Adanalı hemşerim Kıvanç Tatlıtuğ'un haberini görünce, ne yaptığımı tahmin edersiniz: Teybimi kaptım, soluğu memleketimden fışkıran bu güzelliğin yanında aldım...
ALLAH'INA KADAR SADIĞIM Güzel erkek ve güzel kadın birlikteliği... Azra Akın'la sevgilisiniz ya. Bu kadar güzellik, ekstra bir sorun yaratmıyor mu?
- Ben aradığım insanı bulduğuma inanıyorum. Ama sorun yaratıyor. Beraberliğiniz herkes tarafından bilinince, yanınızda kimi görseler, abuk sabuk şeyler yazıyorlar. Ben 21 yaşındayım. Azra 22. İkimiz için de kariyer çok önemli. Azra, Elit'le kontrat yaptı, Amsterdam'da yaşıyor. Ben de Paris'teyim, sık sık yanına gidiyorum...
İnsan sizin gibi genç ve başarılı bir erkek mankenin hayatı ‘‘hızlı’’ geçermiş sanıyor. Kızlar sizi rahat da bırakmıyordur. Bu trafik içinde sadece bir kişiye bağlı olmak sizi zorlamıyor mu?
- Benim hayatımda iki ciddi kız arkadaşım oldu. İkincisi Azra. Birincisi de bir Kanadalıydı. O benim ilk beraberliğim. 3,5 yıl sürdü. O süre içinde başka bir sevgilim olmadı. Ben sadık biriyim. Allah'ına kadar!
Yani Azra Akın'la göstermelik bir ilişki yaşadığınız lafları doğru değil...
- Azra, dünya güzeli seçilmeden önce başladı bizim ilişkimiz. Haksızlık ediyor insanlar. Biz tanıştığımızda ben de Best Model seçilmemiştim. Ama işte herkes kafasına göre bir şeyler uyduruyor. Söylüyorum, ben aradığım insanı bulduğuma inanıyorum...
Adanalı olmak nasıl bir ayrıcalık? Adana'dan bu yana kendinizde taşıdığınız ve sevdiğiniz özellikler hangileri?
- Mertim. Laf kıvırtmam. Sonra, arkadaş satmam. Adam gibi adamım yani. Ama biraz saf taraflarım var! Çünkü taşra çocuğuyum ben. Bundan da gurur duyuyorum. Çok mütevazı bir aileden geldim. En önemli özelliğim de güvenilir olmam...
Mavi Köşe Pastanesi sizin için ne ifade ediyor?
- Orası bizim ailenin pastanesi! Hayatımın en güzel zamanları orada geçti. Okuldan çıkar, eve gelir, çantamı atar; doğru, bilardo oynamaya giderdim. Sonra da arkadaşlarıma tatlı ısmarlamak için, Mavi Köşe Pastanesi'ne. İki şubemiz vardı. Bir Vakıflar Sarayı'nda, biri de
Atatürk Caddesi'nde...
İşte o, bizim evin karşısındaki!
- Siz o zaman Sun Pastanesi'ni de bilirsiniz. Orası da amcamın!
Ooooo siz aile boyu pastacısınız!
- Tabii. Dedem, Adana'da ‘‘Tatlıcı Şevket’’ olarak bilinirdi. Sonra işi babam devraldı. Börek ve künefe işinde çok iyiydik. Sabahları okula gitmeden, bizimkiler, elime kıymalı börek ve su böreği tutuştururdu. Güzel günlerdi. Ne var ki, Adana'dan İstanbul'a taşınmak zorunda kaldık ve 120 yıllık Mavi Köşe Pastanesi serüveni bitti...
3 erkek 2 kız bir ailede büyümek nasıl bir şey?
- Çok iyi. Ben 4 numarayım. Hayatım boyunca hep şöyle düşündüm: ‘‘Tek çocuk olsam ben n’apardım?’’ Evde, kakara kikiri yok, şen şakrak bir ortam yok, sıkıntıdan patlar insan. Bizim öyle problemlerimiz Allah'tan olmadı. 5 kardeş çok bağlıyız biz.
Ailedeki bütün çocuklar silme güzel mi?
- Hepimiz eli ayağı düzgün tipleriz.
Erkeklerin en güzeli siz misiniz?
- Bilmiyorum ki. En büyük abim ve ablam esmer. Ortanca abimle, ufak kız kardeşim bana benziyor. Daha doğrusu biz babaya çekmişiz!
Bu güzellik genleri babadan mı geliyor?
- Ben öyle olduğuna inanıyorum. Küçükken hep dua ederdim: ‘‘Allah'ım lütfen babam kadar yakışıklı olayım!’’ Ama yanlış anlaşılmasın, benim annem de güzel!
Çocukluğunuzdan itibaren, bütün parmakların sizi göstermesi hayatınızı nasıl etkiledi?
- Küçükken akrabalarımız, komşularımız ‘‘Ay bu ne şeker çocuk!’’ derdi. Şu an gördüğüm ilgi beni şaşırtmıyor yani. Bu hep böyleydi. Alışıyorsunuz. Ama ergenlik dönemi biraz zor geçti, erkek arkadaşlarımla kavgalarım oldu, çekememezlikler filan. Bunların bir kısmının sebebi de, bence elimin, yüzümün düzgün olması. Profesyonel olarak basketbol oynuyordum. Adana'da Güney Sanayi'nde ve Çukurova'da. Maçlardan sonra kızlar soyunma odasına gelirdi. Rujla aynaya ‘‘Beni lütfen ara’’ yazarlardı. Ceplerimde ‘‘Seni seviyorum’’ diye notlar bulurdum. İstanbul'a gelince de sürdü bu. Burada Ülker,
Fenerbahçe ve
Beşiktaş'ta oynadım...
Peki bu kadar yakışıklı olmak, istenmeyen ilgileri de beraberinde getiriyor mu?
- Evet. Yeri geldi, saçlarımı kestirmeyi bile düşündüm. Modellik yaptığım için bazen iddialı giyinmem gerekiyor. İnsanlar acayip acayip bakıyor. Kızlar da, erkekler de. İçime düşeceklermiş gibi!
6 yaşına kadar kız çocuğu gibi giydirilmek ve lüle lüle saçlarla dolaşmak: a) Çocukluk resimlerime baktığımda sinirleniyorum b) Kendi çocuğuma asla yapmam c) Ne var bunda? Hoş bir şey.
- Çok hoş bir şey. Hatta güzel bir anım var: 2 yaşında kuaför eve gelip, saçlarımı kestiğinde, annem bunu videoya kaydetmiş. O kadar sevimli görüntüler ki. Hiçbir rahatsızlık duymadım. Oğlum olsa ben de yaparım...
Adana'da kurduğunuz yaşamdan sonra İstanbul... Arasında ne fark var? Nasıl bir kültür şoku?
- İnanılmaz zor oldu. Başta hiç alışamadım. Özellikle de İstanbul çocuklarına. Yanar dönerliliklerine, riyakarlıklarına. Pek çoğunun dilinde yalan var. Sonra yerinde duramıyor bunlar. Benim hálá Adanalı bir grubum var, Paris'te yaşamama rağmen, onlarla görüşüyorum. Babam 94'te bir kalp operasyonu geçirdi, ölümden döndü. Dediler ki, ‘‘Adana sıcak, imkanınız varsa İstanbul'a taşının!’’ Pastaneyi devrettik, bir ay içinde geldik. Nasıl mutsuz oldum anlatamam. Tabii Adana, kutu gibi yer. Sokağa çıkıyorsun, herkese selam veriyorsun. 15 yaşındayım, yeni bir okula gidiyorum, yeni arkadaşlar ediniyorum. Kızlar ilgi gösteriyor, erkekler nefret ediyor. Ama sonra alıştım...
Asıl tercihiniz modellik miydi, basketbol mu?
- Kesinlikle basketbol! İyi de oynuyordum. Ama hangi kulübe gitsem, antrenörlerim bile; ‘‘Fiziğin çok müsait en azından cep harçlığı için modellik yapsan’’ diyorlardı.
Hangisinde daha fazla tatmin hissediyorsunuz: Basketbolda maç kazandığınız zaman, podyumda bütün gözler size odaklandığı zaman...
- Bir basketbol maçından aldığım hazzı, dünyada başka hiçbir şeyden almadım. Galip gelsek de yenilsek de. Saha başka.
Peki annenizin arkanızdan iş çevirip, fotoğraflarınızı reklam ajanslarına ‘‘pazarlamasını’’ nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bu güzel hikaye: Biz bu meseleyi, aile içinde 15, 20 dakika konuştuk. Ama orada kaldı. ‘‘Ben profesyonel manken değil, basketçi olacağım’’ dedim. Hayalim de Hidayet Türkoğlu, Mehmet Okur gibi NBA'de oynamak. Ne var ki, kader işte, annem bir gün Migros'a giriyor, girişte ‘‘Profesyonel mankenlerle aynı podyumu paylaşmak isteyen insanlar aranıyor’’ diye bir yazı görüyor. Çantasında da bütün çocuklarının fotoğrafları mutlaka bulunur. Aklında bir ajansa benim fotoğraflarımı yollamak filan yok ama işte önüne gelmiş, ‘‘Bari, gidip bırakayım’’ diyor. ‘‘Maalesef başvurular doldu’’ deniyor. Bizimki yine de bırakıyor. Daha o Migros'tan çıkmadan anonslar başlıyor: ‘‘Sayın Nurten Tatlıtuğ, lütfen danışmaya!’’ O kadar kendini alışverişe kaptırmış ki, duymuyor. Aradan birkaç gün geçti beni buldular. Meğer, yana yakıla bir organizasyona davet etmek istiyorlarmış. Gittim. Annem de geldi. Ve çok eğlendi. İzleyiciler şöyle diyormuş: ‘‘Şu sarışın çocuğu görüyor musunuz? Çok ünlü bir mankenmiş, Rusya’dan getirmişler!’’ Öyle başladık bu işlere...
Sizin kazandığınız unvanlar tam olarak ne?
- 2002'de Türkiye'nin en iyi mankeni (Best Model of Turkey) ve ardından dünyanın en iyi mankeni (Best Model of the World) seçildim. Sonra da, dünyanın en ünlü ajanslarından biri olan ‘‘Success’’ çok güzel bir teklif sundu, hiç düşünmeden kabul ettim. Yarışmadan bir buçuk hafta sonra Paris'in yolunu tuttum. Şimdi annem rahatsızlandığı için Türkiye'ye geldim.
Adana-İstanbul-Paris. Ve yaş 21! Yarattığı handikaplar ne?
- En çok annemin ilgisini özlüyorum. Annem, her akşam ballı ve muzlu süt yapar, uyamadan önce içirirdi. Paris'te bu yok tabii! Komik ama en çok bunu arıyorum. Bir de o sabah kahvaltılarını. Ben ana kuzusu olarak büyümüş biriyim, ailemin gözbebeğiyim...
İstanbul'a mı daha zor alıştınız, Paris'e mi?
- İstanbul'a tabii. Paris'e gittiğimde 20 yaşıdaydım, biraz pişmiştim.
En korktuğunuz şey ne hayatta?
- Yalnız kalmak ve ailemden birini kaybetmek. Başka hiçbir şeyden korkmuyorum.
TRAVIS'İN YERİNE BENİ SEÇTİLER Bir erkek model olmakla kadın model olmak arasında ne fark var? Türkiye'de ne fark var, yurtdışında ne fark var?
- Türkiye'de bir erkek manken, kesinlikle bir kadın manken kadar ilgi görmüyor. Zaten genellikle kadın mankenler yaptıkları işten çok özel yaşamlarıyla gündeme geliyorlar. Yurtdışında böyle değil. Bunları orada yaşamaya başladıktan sonra öğrendim tabii. Sonra, orada yaptığınız işe son derece saygılılar.
Yurtdışında, erkek mankenlerle kadın mankenler benzer paraları mı kazanıyor?
- Dünyanın neresine giderseniz gidin, biz onların kazandığı paranın yüzde 10'unu kazanıyoruz! Garip ama gerçek.
Bir Calvin Klein modeli olan Travis Fimmel iyi kazanıyor değil mi?
- O bizim ajansta! Eski bir sörfçü, o da benim gibi tesadüfen manken olmuş. Bir gün Calvin Klein'dan teklif alıyor ve bütün hayatı değişiyor. Başka hiçbir çekimi yok adamın. Sadece Calvin Klein'ın modeli olması onun dünya çapında ün kazanmasına sebep oldu...
Sizin de böyle hedefleriniz var mı?
- Ben zaten Calvin Klein'ın kataloğunu çektim! Geçen yıl Calvin Klein'ın modeli Travis'ti, bu yıl beni seçtiler.
E bu müthiş bir şey! Dünyanın her tarafında Travis'in billboardları var. Şimdi sizin de mi olacak?
- Evet. İki üç ay sonra. Benim için de müthiş bir şey. Bir kere Calvin Klein çok büyük bir referans. Onun baş mankenisin düşünsene. Ayrıca ben Morgan'ın dünya kataloğunu da çektim. Şu ana kadar bir Türk kadın manken bu tür başarılara imza atmadı.
E peki niye bunları herkese anlatmıyorsunuz?
- Kimse sormuyor ki! Ben Türkiye'de çok tanınmıyorum. Yarışmanın hemen arkasından Paris'e yerleşmemi de eleştirdiler zaten. ‘‘Benim için uluslararası bir kariyer burada medyatik olmaktan daha önemli’’ dedim. ‘‘Sen aptalsın!’’ dediler. Alem Dergisi geçenlerde bir çekim yaptı mesela, Deniz Akkaya'yla fotoğraflarımızı çektiler, benim adımı bile yazmadılar. Unutmuşlar. Oysa, ben Avrupa'da önemli işlere imza attım. Burada kim öle, kim kala. Bilmiyorlar bile...
GAY MİSİN DENMESİNE FIRSAT VERMEDİM Bir kadın model ünlendiğinde, etrafında hemen yatak efsaneleri anlatılmaya başlanır. Sizin için de aynı şey söz konusu mu? Jigololuk, gaylik rivayetleri ortalıkta uçuştu mu? Nasıl baş ettiniz?
- Uçuşmadı. Kimsenin böyle şeyler söylemesine fırsat vermedim ki! Yaşam tarzım, oturup kalkmam, konuşma tarzım belli zaten.
Gay olabileceğinizden kimse şüphelenmedi yani...
- Yok canım. Farklı cinsel eğilimi olanlar kendini belli ediyor zaten. Niye şüphelensinler?