Alp ULAGAY
Oluşturulma Tarihi: Haziran 25, 2006 00:00
Paris’te Bercy Spor Salonu’nda 15 bin seyirci nefesini tutmuş Le Mans ile Nancy arasındaki Fransa Basketbol Ligi finalini izliyor. Son 10 dakikada Le Mans öne geçiyor. Turuncu formalı takımın bu şahlanışında başrolü Türk pivot Hüseyin Beşok (30) oynuyor. Beşok, geçen yaz transfer olduğu Le Mans formasıyla play-off maçlarında giderek yükselen bir form grafiği tutturmuştu.
Geçen pazar günkü final maçının son bölümünde aldı sazı eline. 2.12 metrelik boyu ve 115 kilosuna rağmen sahanın her köşesinden rakip potayı bombaladı. Bitime sekiz dakika kala attığı çok kritik üçlük basketle rakip Nancy’nin nefesini kesti. Yedek başlayıp sadece 20 dakika kaldığı maçı 26 sayıyla bitirirken en değerli oyuncu (MVP) ödülünü de kazandı. 24 yıl aradan sonra şampiyonluğa ulaşan Le Mans’ın koçu Vincent Collet, onun için "Ancak çok büyük oyuncuların atabileceği şutları soktu" dedi. Hüseyin Beşok’u kahramanlaştığı maçtan birkaç gün sonra ayağının tozuyla geldiği İstanbul’da, Bebek Kahvesi’nde yakaladık. Basketbolcu meslektaşları, abisi Faruk Beşok, Haluk Yıldırım ve Ömer Onan ile kağıt oynayarak sezonun yorgunluğunu atan Beşok, üç yıl önceki ağır diz sakatlığından sonra bu şampiyonluğu yeniden doğuşu gibi görüyor. Temmuz ayındaki bedelli askerlik hizmeti öncesi o unutulmaz final gecesini, başarılı bir sezonu ve Le Mans şehrindeki huzurlu günlerini anlattı.
Le Mans takımı sizin de üstün çabanızla şampiyonluğa ulaştı. Bu kadar iyi oynayan bir oyuncu niye maça yedek başlar?
- Play-off maçlarından önce bizim takım kötü bir dönem geçirdi. Üst üste maç kaybettik. Ufak tefek sakatlıklarım yüzünden idmana çıkamıyordum.
Koç da ilk beşi değiştirdi. Nitekim play-off’ta ilk maçı kaybettikten sonra üst üste yedi maç kazandık. Benim performansım da arttı. Ancak koç ilk beşi bozmadı. Yedek başlasam bile hemen oyuna giriyordum.
Yedek kalmak hiç moralinizi bozmadı mı?
- Yok, yok. Koça da yedek kalmaktan hiç sıkıntı duymadığımı, her zaman takıma katkı yapacağımı söyledim. Play-off’ta tam istediğim performansa ulaştım. Zaten önemli olan şampiyonluktu.
İKİNCİ YARI TOPARLANDIM
Ama play-off’ta maç başına ortalama 19.5 dakika sahada kaldınız. Final maçında 20 dakika oynadınız, sizin gibi bir oyuncu için bu az değil mi?
- Finalde faul sorunu da yaşadım. İlk yarının başında üst üste iki faul yaptım. Bu yüzden ilk yarıda ancak beş dakika oynayabildim. Yarı finalde Pau Orthez maçlarında da 22-24 dakika arası forma şansı buldum. Zaten Avrupa’daki koçlar dakikaları tüm oyuncular arasında paylaştırıyor. En çok oynayanın ortalaması bile 27-28 dakikayı geçmez.
Le Mans 24 yıl sonra şampiyon oldu. Final maçı öncesi takımda nasıl bir hava vardı?
- Takım olarak çok kötü bir dönemden çıkmıştık. Normal sezonu birinci bitirebilecekken üst üste uğradığımız yenilgiler nedeniyle beşinci sırayı alabildik. Ama toparlandığımız zaman neler yapacağımızı biliyorduk. Finale geldiğimizde herkes şampiyonluğa inanıyordu. Tabii Paris’teki finalde 15 bin seyircinin olması da özel bir atmosfer yarattı. Bu atmosferi ilk kez yaşayan oyuncular vardı.
Böyle maçları çok oynamış olmanız bir rahatlık getirdi mi?
- Tabii ki getirdi. Maçın başında iki faul yapıp çıktım. Bu tecrübeye sahip olmasaydım kafaca dağılabilirdim. Ama kendimi tanıdığım için çok rahattım. İkinci yarı kendimi toparladım. Bu sayede maçı iyi oynayarak bitirdim.
Bir de final maçının kırılma anında çok kritik bir üçlük basket attınız. Sizin gibi 2.12 metre boyundaki bir pivot için alışılmadık bir durum değil mi?
- Kısa oyunculardan her zaman üçlük atması beklenir, ona göre rakip takım savunma önlemi alır. Benim gibi uzun oyuncular için üçlük basket atmak beklenmedik bir durum. Bu sezon sadece finalde değil yarı finaldeki Pau-Orthez maçında, normal sezonda çok üçlük attım. Bu sayede çok maç kazandık. Bunun üzerine Koç bana güvendi ve özel oyun setleri çizmeye başladı. Buna Türkiye’deki arkadaşlarım bile inanmıyor. Çünkü Türkiye’de oynarken üçlük şut kullanan bir oyuncu değildim.
Rakibiniz Nancy de sizi tanıyor. Hiç mi önlem almadılar?
- Uzun oyuncu olarak, potaya doğru giden kısa oyuncuyu iki rakip sıkıştırdığında üçlük çizgisinde boş pozisyonda kalıyorum. Takım arkadaşlarım da bunu biliyor ve topu bana geçiriyor. Le Mans genç bir takım ve o kritik anda sorumluluğu almam gerekiyordu.
Final maçı tamamen dolu tribünler önünde oynandı. Bu ekstra bir motivasyon sağladı mı?
- Biz Türkiye’de seyirciyle bütünleşerek oynarız. Avrupa’da bu hava yok. Halbuki iyi oynadığımda seyirciyi ayağa kaldıran bir oyuncuyum. Tribünlere dönüp hareket yaptığım zaman Fransızlar şaşırıyordu. Final maçında da Nancy uzun süre öndeydi, skorda hep gerideydik. Her basket attıktan sonra tribüne hareketler yapıp seyirciyi coşturdum. Böylece seyirciyi de arkamıza alıp öne geçtik. Salonda seyirci sayısı yarı yarıyaydı. Ancak maçın son bölümüne önde girince kendi seyircinizin desteğini daha fazla hissediyorsunuz.
Finalden önce Pau-Orthez, ASVEL Villeurbanne gibi güçlü rakipleri elediniz. Acaba geçen yılki takımınız ASVEL’e karşı bir öç söz konusu muydu?
- ASVEL formsuz dönemimizde bizi 30 sayı farkla yenmişti. Doğru, ASVEL’e karşı kişisel bir hesabım da vardı. Geçen yaz profesyonel bir şekilde ASVEL’den ayrılmıştım. Bundan da önemlisi Türk antrenör Erman Kunter’in oradan zamansız ayrılması yüzünden açıkçası ASVEL’e karşı bilenmiştim. Daha iyi bir performans ortaya koymak istedim.
Bu finalde aldığınız en değerli oyuncu (MVP) ödülünü 10 yıl önce Efes Pilsen ile yaşadığınız Korac Kupası şampiyonluğuyla kıyaslarsanız hangisi sizin için daha büyük önem taşıyor?
- 10 yıl önce genç bir oyuncuydum, Efes Pilsen’in kadrosu da çok genişti, fazla oynama şansım yoktu. Korac Kupası benim için çok önemli bir şampiyonluktu. Ama bu şampiyonluğun anlamı da benim için çok büyük, çünkü 2003’te dizimden ağır bir sakatlık geçirdiğimde bir daha basketbola dönemeyeceğimi bile düşünmüştüm. Düşünün finalden sonra Türkiye’nin Paris konsolosu arayıp tebrik etti. Çok şaşırdım ve mutlu oldum. Televizyondan seyretmiş ve devamlı "Türk pivot başarısı" sözlerini duyunca çok sevinmiş. Türk dernekleri de tebrik etti. Yurtdışında böyle bir başarı yakalamak çok gurur verici. Çünkü Fransızlar da milliyetçidir ve kendilerinden başkasına kolay prim vermezler.
PARİS’TE BİLE İMZA İSTEDİLER
Le Mans’ın kadrosunda ABD’liler, Hırvatlar var. Takımda hangi ortak dil konuşuluyor?
- Yabancı sayısı fazla olduğu için ortak dil İngilizce. Bu yüzden bir türlü Fransızca öğrenemedim. Sadece temel bazı sözcükleri biliyorum. Kursa gidecek veya ders alacak zaman da olmadı. Üstelik Fransızlar dil konusunda çok hassaslar. Birçok Fransız, bildiği halde İngilizce’yi konuşmuyor.
Ligde birçok maçı 5000 kişilik dolu tribünler önünde oynadınız. Seyircinin maçta ve sokakta size özel bir ilgisi var mıydı?
- Sokakta çevirip imza istiyorlar, tebrik ediyorlar. Le Mans gibi futbolun çok da önemli olmadığı bir şehirde herkesin sizi tanıması normal. Ama Paris’te de sokakta beni tanıyıp imza isteyenler çoktu.
Önceki sezon Lyon’daydınız. Geçen sezonu Le Mans’ta geçirdiniz. Fransa’yla aranızda bir bağ oluştu mu?
- Fransa benim için çok şey ifade ediyor. Oğlum Kaan orada doğdu. Bu sezon iki kupa kazandık. Benim için çok mutlu bir yıldı. İnsan daha ne isteyebilir ki? Le Mans 200 bin nüfuslu ufak bir şehir. Yapacak çok fazla şeyiniz yok. Maçlardan sonra takım arkadaşlarımla gittiğimiz belli restoranlar var. Birkaç kez Le Mans’ın meşhur pistinde motosiklet yarışı seyretmeye gittim. İki gün boş kaldığımızda eşimle ya da arkadaşlarımla Paris’e gidiyorduk. Sevdiklerim de beni yalnız bırakmadı. Eski takım arkadaşım Ülkersporlu Ömer Onan final maçında tribündeydi. Ablamlar ziyarete geldi. Doğuma yakın dönemde eşimin annesi ve annem geldiler.
Türkiye’ye geldiniz ama hemen askere gidiyorsunuz. Yazı tatilsiz mi geçireceksiniz?
- Çok uzun bir sezondan çıktım ve şimdi de askere gidiyorum. İstanbul’da kalmadan İzmir’de bir hafta geçireceğim. Üç haftalık bedelli askerlikten sonra herhalde tekrar antrenmanlara başlayacağım. Ancak, yeni sezonda hangi takımın formasını giyeceğim bilmiyorum.
Fransa’da kalmak istemiyor musunuz? Le Mans 2006-07’de Avrupa Ligi’nde oynayacak.
- Evet, Le Mans, Avrupa Ligi’yle üç yıllık bir anlaşma yaptı. Böylece daha önce çok maç oynadığım bu kupaya geri dönebileceğim. Kulüp ve Koç da beni istiyor. Kısa süre sonra kararımı vereceğim.
İZMİR PEYNİRİ OLMADAN YAPAMAMFransa’da neredeyse her yemekte şarap içiliyor. Arkadaşlarım sayesinde şarap konusunda belli bir bilgi edindim. Öyle kola içer gibi içmedim ama özellikle kırmızı şarap çeşitlerini tanımaya çalıştım. Peynir ve yiyeceklere gelince birçok şeyi Türkiye’den getirttim. İzmir beyaz peyniri olmadan yapamam.
YABANCI OYUNCU YALNIZ ADAMDIRÖnce İsrail’in Makabi Tel Aviv takımında iki yıl oynadım. Arada bir yıl sakatlık yüzünden oynayamadım. İki yıldır da Fransa’dayım. Tabii yurtdışında oynayınca şunu görüyorsunuz: Yabancı oyuncu her zaman yalnız adamdır. Türkiye’deki yabancı oyuncular da bu durumda olurdu. Türk oyuncular birlikte dolaşır onlar yalnız kalırdı. Aynısını ben de yaşadım. Ne kadar takım arkadaşı olursanız olun bir noktada kendi başınasınız. Çok yalnızlık çektim. Bu beş yılda çok tecrübe edindim. Zorlukların üstesinden tek başıma gelmeyi öğrendim. Yurtdışını seçtiğim için hiç pişman değilim.
Gençlere forma verilmez onlar oynayarak alır
Üç yıldır Türk Milli Takımı’na çağrılmıyorsunuz. Milli takım pivot eksikliği yaşarken bu tercihi nasıl yorumluyorsunuz?
- Bu tamamen şu andaki milli takım ekibinin tasarrufudur. Kafalarında bir plan var. Ve beni o plana uygun görmüyorlar. Fazla diyecek bir şey yok. Ama milli takım her zaman çok önemli. Kadroya çağrılsam gitmekte tereddüt etmezdim. Genç oyunculara aktaracak tecrübem olduğunu düşünüyorum.
Milli takım antrenörü Bogdan Tanjevic bir gençleştirme operasyonuna gidip sizin kuşaktaki bazı oyuncuları kadroya almadı. 20-22 yaş grubundaki gençler formayı hak ediyorlar mı sizce?
- Genç oyunculara fırsat verilmesi iyi. Ancak milli takım ya da değil gençlere forma öyle kolay verilmez. Gençler sahadaki performanslarıyla formayı alır. Biz zamanında çok çalışarak formayı sırtımıza geçirdik.