Koray DURKAL
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 16, 2016 11:34
New Balance Bozcaada Maratonu’nun 6.sı için adanın yolunu tutan binlerce kişiden biriydim. Amacım koşmaktan çok koşma arzusuna neden olan ‘duygunun’ peşine düşmekti.
İstanbul’dan başlayan yolculuğum Geyikli’ye vardığımızda bambaşka boyutlar kazanmaya başladı. Hani şu Ata Demirer’in “Eyvah Eyvah” filmiyle tüm Türkiye’ye adını duyurduğu Geyikli’den bahsediyorum. Bahçeli evleri, zeytin bahçeleri ve muhacir şivesiyle konuşan harika insanlarla dolu Geyikli’nin yemyeşil yollarından iskeleye doğru ilerlerken, günbatımı eşliğinde rüzgârgülleri tüm ihtişamıyla karşımda duruyordu.
Yola çıkış nedenim elbette maratondu. Ancak futbolla ilgili biri olarak toprak saha ve iki kale görünce arabadan inmeden edemedim. Malum sosyal medyada biz futbolseverlerin dünyanın farklı bölgelerinde gördüğü nostaljik futbol sahalarını paylaştıklarını da bildiğimden bu mütevazı sahayı fotoğraflamadan olmazdı.
Ve adaya geçmek için Geyikli iskelesine vardığımda kalabalık beni bir kez daha şaşırtmayı başardı. Kilometrelerce uzanan araba kuyruklarının tek nedeni bir gün sonra yapılacak New Balance Bozcaada yarı maratonuydu.
Adaya adım attığımda ilk duyduğum ses, “bu fasulye 7,5 lira” şarkısıydı. Çünkü akşam olmuş, Bozcaada’ya koşmak için gelen ziyaretçiler eğlenerek ertesi güne hazırlanmaya çoktan karar vermişlerdi bile. Hemen arka sokakta Ata Demirer’i de görünce şarkı daha da bir anlamlanmıştı benim için…
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte planım belliydi. Yarışa saatler kala Bozcaada’nın muhteşem manzarasına karşı güzel bir kahvaltı yapmak. Bir Survivor değildim ancak Dominik’tekiler ile yeniden gündeme gelen “pişi”yi bu kez uzun yıllardır adaya gelenleri bir misafir gibi ağırlayan ve onlara özenle hazırladığı kahvaltılarla bilinen Oya Hanımın mutfağından tatmaya karar verdim.
Bozcaada’nın bakir dokusu ve muhteşem deniz manzarasının yanında bir de odun ateşinde demlenen çay olunca ada gözümde daha güzel bir hal almaya başlıyordu.
Yarışın başlangıcından, sonuna kadar inanılmaz bir sinerji vardı… Adanın dokusu bu sinerjiye bambaşka anlamlar katıyordu. Evet, bu bir maratondan daha fazlasıydı. Bir ruhu vardı. Adanın yerlisinden, ziyaretçisine ve en önemlisi de bu maratonu yaratan sevgili
Önder Öztarhan’a kadar herkesin duygusu aynıydı;
“Bir cennet bahçesinin içinde koşan mutlu insanlar…”