Oluşturulma Tarihi: Temmuz 15, 2006 00:00
Yanık ten görüntüsü veren haplar, yan etkileri nedeniyle henüz istenilen düzeyde değil. Şimdi şirketler en doğal bronzlaşmayı sağlayan hapları üretmek için yarışıyor.
Son yıllarda piyasaya sürülen yanık ten görüntüsü veren haplar ne yazık ki tüketicinin taleplerini karşılamaktan çok uzak. Bir kere etkileri ya çok kısa, ya da gerçek yanık ten görüntüsü vermekten çok uzak. Ayrıca ciddi sağlık sorunları yarattığı yönünde çok sayıda şikayet söz konusu.
Bu arada cildi boyayarak bronz etkisi yaratan losyonlar da fazla rağbet görmüyor, çünkü içindeki boyanın giysilere bulaşması gibi olumsuzluklar sözde yararlarını ortadan kaldırıyor.
Son on yılda ilaç şirketleri, bronzlaşma sürecinde etkili olan biyolojik faaliyetleri uyaran yeni yollar bulmak için araştırmalarına hız vermiş durumda. Ancak bu yeni ilacın güneşin yol açtığı zararları da engellemesi gerekiyor.
Bu çalışmalarda bilim adamları yalnızca insanların dış görüntüsünü güzelleştirmek gibi bir amaç gütmüyor. Bazı insanların güneşin zararlı etkilerinden korunması tıbbi açıdan gerekli.
Cilt kanseri riski
Örneğin açık havada çalışmak zorunda kalan açık tenli insanların uzun süre güneşte kalması cilt kanseri riskini artırabilir. Dolayısıyla bu kişilerin güneşin ışınlarından korunması yaşamsal önem taşıyor. Ayrıca organ nakli olan hastaların cilt kanserine yakalanma riski çok yüksektir. Haplar bu hastaları da koruyacaktır.
Botox da ilk kez tıbbi tedavi amacıyla piyasaya çıkartılmıştı. Ancak daha sonra güzellik enstitülerinin en fazla kullandığı ürünler arasına girdi.
İlaçların geliştirilmesinde karşılaşılan zorluklar
Bronzlaştırıcı haplar da aynı Botox gibi kozmetik sektörünün gözdesi haline gelebilir. Uzun süre klinik deneylerden geçmek zorunda olsa da, ilaçlar bir kez bu aşamalardan geçerse artık güneşlenmek için güneş ışınlarının altında ter dökme sıkıntısı sona erecek.
Bu ilaçları üretmek niçin bu kadar uzun zaman alıyor? Ve niçin bu kadar zor?
Doğal bronzlaşma cildimizin güneş ışınlarıyla olan aşk ve nefret ilişkisinin bir sonucudur. Keratinosit denilen cilt hücreleri, sağlıklı kemiklere sahip olmamız için gerekli olan D vitaminini üretmek için belirli düzeyde morötesi (UV) radyasyonuna ihtiyaç duyar. Fakat gereğinden fazla UV DNA mutasyonlarına yol açar. Bu mutasyonlar da cilt kanserinin birincil nedenidir.
Birbiriyle çelişen bu gereksinimleri dengelemek için evrim, melanin denilen doğal bir güneş koruyucu oluşturmuştur. Bu, ışığı emen bir pigmenttir ve hücrelerdeki melanosit denilen amino asit tirosinleri tarafından üretilir. Melanosit-uyarıcı hormona (MSH) tepki olarak melanin üreten melanositler, uzun dokunaçlarından melanin salgılar ve bunu çevresindeki keratinositlere yayar.
Atalarımız ve güneş
Koyu ciltli insanların ataları genellikle güneş ışınlarının bol olduğu bölgelerde yaşamışlardır. Bu insanların melanositleri daha fazla çalışır ve daha fazla melanin üretir. Bu süreci daha hassas bir şekilde ayarlamak için pek çok insanın melanositleri, bronzlaştırıcı güneşin altında daha fazla melanin üretir.
Daha da şaşırtıcı olan, melanositlerin güneş ışınlarına maruz kaldığınızı nasıl anladığı konusunu bilim adamlarının daha yeni yeni keşfetmesi.
UV cilt hücrelerindeki DNA’ya zarar verdiği zaman onarım enzimleri hasarlı DNA’lardan kısa parçalar keser. 1994 yılında Boston Üniversitesi’nden dermatolog Barbara Gilchrest, bu DNA parçalarının melanositlerin MSH’ya daha duyarlı hale gelmesine yardım ettiğini ve dolayısıyla melanositlerin daha fazla melanin ürettiğini keşfetti.
Göçler hassas dengeyi bozdu
Atalarımız günlerinin büyük bir kısmını açık havada geçirirken, bu sistem sayesinde doğru miktarda güneş ışığını minimum düzeyde hasara yol açacak şekilde alıyorlardı.
Ancak göçler evrimin bu hassas dengesini bozan bir etmen haline geldi. Avustralya örneğini ele alırsak, bu bölge Afrika’nın güneyi kadar güneşli olmakla birlikte insanları Avrupalılar gibi açık tenlidir.
Aynı şekilde açık tenli Avrupa ve ABD’liler güneşlenmek için kendilerini riske atmaktan çekinmiyor.
Bugün 75 yaşına kadar gelmiş üç Avustralyalıdan ikisi bir tür cilt kanserine yakalanmıştır.
Cilt kanserinin sıklığı ayrıca İngiltere ve ABD’de son 10 yıldır artmış durumda. Bu vakaların pek çoğu keratinositlerin tedavi edilebilir kanser türleridir. Daha az orandaki vaka, melonosit kanseri olan ölümcül melanomlardır.
Bronzlaşma tutkusu
Güneşe maruz kalmanın yol açtığı tehlikelere her geçen gün biraz daha dikkat çekilmekle birlikte, açık tenli insanların pek çoğu bronzlaşma tutkularından vazgeçmiyor.
Güneşlenme ürünleri sanayinin bronzlaşmanın doğurduğu riskleri azalttıkları yönündeki iddialarını doktorlar kabul etmiyor. Ancak tüketiciler hala güneşe çıkmaya devam ediyor.
Kesin olan, DNA hasarını en aza indirdiklerini iddia eden hapların ve losyonların hiçbirinin bu iddialarını yaşama geçirmemeleri.
İlaç düzenleyici kurumların hiçbiri bu ilaçlara onay vermediği halde şirketler ürünlerini hiçbir önlem almadan satmaya devam ediyor.
Düzeltilmiş formüller
Sonuçta bronzlaşmanın da bir bedeli olduğu anlaşılıyor. Bu bedel en ağır şekliyle cilt kanseri olabilir. İlaç yardımıyla bronzlaşmanın bedeli ilaçların yan etkileridir. Piyasada satılan Melanotan, mide bulantısı, ateş basması gibi etkiler yaratırken, Epitan yan etkilerini büyük ölçüde azalttıklarını iddia ediyor.
Cilt kanserine karşı koruyucu bir etki sağlayan ilacın geliştirilmesi başka bir tartışmayı da gündeme getiriyor.
Kuşkucular, böyle bir ilacın geliştirilmesi durumunda yanık ten tutkunlarının daha büyük bir rahatlıkla vücutlarını güneş ışınlarına teslim edeceklerini ve cilt kanseri riskini artırabileceklerinden kaygı duyuyor.
Ve bir ilaç şirketi bronzlaştırıcı ilacına resmi onay aldığı takdirde ürünün güvenli bir şekilde nasıl pazarlayacağını planlarken bu kuşkuları da dikkate almalı.