Güncelleme Tarihi:
Şerife Çaldenk yazıyor |
Ne zaman top ekranının altına doğru olan taç çizgisine gelse kocaman bir "Sanal Reklam" hem topu hem de oynanan oyunu seyretmemizi yeteri kadar engelledi.
Hem ondan kalan görüntüyle yetinmeye çalıştık hem de bu sefer karşıdaki tribüne yansıtılan yeni başlayan programların reklamlarını aklımıza kazıdık.
Bülent Korkmaz ve Ersun Yanal'ın boy boy resimlerinin olduğu reklamlar.
Sanıyorum ki yayıncı kuruluş reklam gelirlerinin önemli bir kısmını bu akşam çıkarmıştır.
Tabi ki reklam alınacak ama bu kadar da foksunu çıkarmanın ne gereği var ki?
Neyse konsantrasyonumu sağladığım bölümlerden bahsetmek gerekirse; maçın başından ilk yarının sonuna kadar her iki takımın da birbirini tartarak oynadığı söylenebilir.
Roberto Carlos'un ekim ayında ancak sahalara döneceğini hesaba katarsak eğer; Fenerbahçe takımının yeni gelen transferleri ile biraz daha yoğurulması gerektiğini söyleyebiliriz.
Ancak şunu da söylemek de yarar var; yeni transferlerden De Santos takıma biraz daha alıştıktan sonra Alex ile de sinerji yakalar ise çok iyi iş çıkartacağa benzer.
Golün bulunamadığı ilk yarıdan sonra ikinci yarı da golsüz devam etti. Ta ki Sivok'un Alex'in kullandığı serbest vuruşa eliyle karşılık vermesine kadar.
Daha sonrası ise Alex'in ilginç penaltı atma stiliyle gol oldu.
Zaten sıcaktan iyice yorulmuş her iki takım da havlu attı bu golden sonra.
Artık maç bitti; Daum ilk kupasını evine götürüyor falan diye konuşurken o da ne? Guiza artık oynamaya mecali kalmamış görüntüsü ile rakibinden sıyrılıp bir de Alex'e asist yaptı ve skoru 2-0 olarak belirlemiş oldu.
Maçın en iyisi; Alex ve De Santos. En zayıf halka ise (Kazım)
Bu arada geçen haftalarda takımı sırtlayacak diye konuşulan Emre'nin kendisinin sağlam bir sırta ihtiyacı olduğu kesin. Maç boyunca saklambaç oynar gibi toptan saklandı durdu.
Beşiktaş bu sene ki kupa sayısını üçleyemedi; bu senenin skoru BJK:2 FB:1
Ağustos sıcağında oynanan bir maçta ne kadar iyi olunabilirse o kadar iyiydi maç. Sıkıcı tarafları da nefes kesen pozisyonları da oldu. Önemli olan – çok klişe belki ama – dostluğun kazanmasıydı.
Ancak maçın sonunda dikkati çeken bir şey daha vardı; skor 2-0 olduktan sonra Beşiktaşlı taraftarlar sahayı terk ettiler. Beşiktaş takımı hiç de kötü oynamamıştı, en azından taraftarlardan gelecek bir alkışı hak ediyordu. Hem kupa töreni de vardı. Orada yapılması gereken; mağlubiyeti kabullenip hem kendi takımlarını hem de galip gelen takımı alkışlamak olmalıydı ama maalesef kendi başkanlarının yaptığı gibi kupa törenini beklemeden arkalarını dönüp gittiler.
Dostluk kazansın naraları nerede kaldı? Arşivin tozlu sayfalarında mı?