Güncelleme Tarihi:
En sevdiğiniz ve sık sık uğradığınız mekanların başında, Beyoğlu'ndaki Tokatlayan Oteli geldiğini biliyorum. Bir mektubunuzda burada başınıza gelen bir olayı ne güzelde anlatmışsınız. İzin verirseniz bu mektubun bir bölümünü okuyucularımla paylaşacağım:
DAHA ÖNCEKİ YAZILARI |
"Kredi veya itibar denilen şeye pek ziyade güvenmemeli. İnsan bir kere böyle alıştı mı çok defa içine düştüğü zararı anlayamıyor. 'Veresiye içen iki defa sarhoş olur' meseli boşuna söylenmemiştir. Geçen gün yanımda bir Osmanlı lirası olduğu halde Tokatlayan'dan içeri girdim. Bir akşam öncesi orada yeyip içmiş, borcumu asmış idim. O akşam hem yeyip içmek hem de borcumu ödemek niyetiyle yine bir masaya oturdum. Çorba, file, keklik, balık, biraz çerez, bir iki biradan sonra hesabımı sordum. On dokuz dediler. Lirayı bastırdım. Garson paranın üstünü getirdiği sırada diğer garson elinde bir pusula ile arzı endam etti. Bir önceki geceden borcumun kaldığını söyledi. Derhal 41 kuruşu suladım. Bir sigara tellendirmek üzereydim ki bir başka garson gelip 41 kuruş borcum olduğunu söylez mi! Ona itiraz ediyordum ki, bir üçüncüsü gelip bir 41 kuruş daha istemesin mi! Allah dördüncüsünden esirgesin demeye başladım. İtirazlarım üstüne üçü bir araya gelip konuştular. Sonradan ortaya çıktı ki, önceki geceki borcumu üç garsonda ayrı ayrı yazmış. Az kalsın liradan üste bir para kalmadığı gibi, üste de kırk elli kuruş borçlu çıkacaktım..."
İÇİME KORKU DÜŞTÜ
Sayın üstadım, artık veresiye yok, onun yerine kredi kartı var. Ye, iç, al uzat kartı, üç-beş taksitte öde. Bu kredi kartı işi bir çok ocak söndürdü. Üstadım izninizle size çok özel bir soru soracağım. Bu, sazlı sözlü yeme-içme işi, ahirette başınıza hiç dert oldu mu? Oraya göç ettiğinizde, fani dünyanın hesabını verirken zorlandınız mı? Bu sorularla sizi neden rahatsız ettiğimi soracak olursanız; Son zamanlarda yazı yazma bahanesi ile bu yeme-içme işlerinde ipin ucunu biraz kaçırdım da içime bir korku düştü. Biliyorum bu sorunun yanıtını vermeniz olanaksız. Ama bir yolunu bulabilirseniz lütfen beni uyarın.
Ahmet Rasim bey, bu mektubumda size Türkiye'de ilk kurulan Çin lokantasının öyküsünü anlatmak istiyorum. Böyle bir lokantanın sizin zamanınızda olmadığını biliyorum. Olsaydı da, siz ve arkadaşlarınızın buraya rağbet edeceğinizi pek sanmıyorum. Çünkü Çin yemekleri öyle fasıl eşliğinde yavaş yavaş yenecek, rakıya lokma lokma meze olacak yemekler değil.
İlk Çin lokantası, Talimhane'de, Lamartin caddesinde 1957 yılında kuruldu. Lokantanın kurulması değil de, kurucularının öyküsü çok ilginç. Hikayenin başlangıcı 1949 yılına dayanıyor. O tarihte Çin'deki Komünist rejimden kaçan Wang Zhensan, yanında eşi Fatima ile altısı kız, ikisi oğlan 8 çocuğu olduğu halde Himalaya dağlarını aşar ve bir yolunu bulup kapağı İstanbul'a atar.
O kadar boş mideyi doyurmak kolay mı üstadım. Zavallı Wang, gece gündüz çeşitli işlerde koşturup durur. 1957 yılında Türkiye'nin ilk Çin lokantasını kurar. Yakar Çakar adındaki bir Türk de ona yardımcı olur. Yakar Çakar, hem garsonluk yapar, hem kasaya bakar, hem mutfağı idare eder hem de Wang'ın çocuklarını okula götürür.
MALZEME SIKINTISI
Sayın hocam, yabancı yemeklere düşkün İstanbullular, Wang'ın yüzünü kara çıkartmazlar. Lokanta dolup taşar. Wang ve Yakar Çakar ikilisinin tek derdi yemek yapacak malzeme bulmaktır. O zaman ithalat falan ne gezer. Öyle ki, Wang'ın eşi Fatima, evlerinin banyosundaki küvetin içinde, pamukların içinde soya filizleri yetiştirir. Onun için İlk Çin lokantasının mutfağında, Türk yiyecekleri ile Çin yemeği pişer.
Belki de müşteriler bunun için Çin yemeğini yadırgamazlar ve iştahla yerler. Buranın müdavimleri arasında uzun yıllar ben de vardım sayın üstadım. Damağım Çin yemekleri ile ilk kez burada tanıştı. Yıllar sonra Pekin'e gidip, gerçek Çin yemeği yiyince biraz yadırgadım. O yemekleri çok sevdiğimi söyleyemem. Benim bildiğim Çin yemeklerine hiç benzemiyorlardı.
Ahmet Rasim bey, Wang Zhenshan 1961 yılında vefat edip, sizin tarafa gitti. Bilmem tanışma fırsatınız oldu mu? Belki de macerasını size uzun uzun anlatmıştır. Ben ikinci baskı yapıp kafanızı şişiriyorumdur. Sırası gelmişken sormadan edemeyeceğim. Orada yemek falan pişirebiliyor musunuz? Eğer böyle bir olanağınız varsa Wang'a rica edin, size bir ekşili acılı çorba yapsın. Onu içerken zevkten damağınızın çatladığını hissedeceksiniz.
Hikayemize dönecek olursak. Wang'ın ölümünden sonra işin başına karısı Fatima geçer. Yakar Çakar ile Wang'ın en büyük çocuğu İsa, Fatima'ya yardım ederler. İşler artık eskisi gibi iyi değildir. Yeni lokantalar açılır, rekabet kızışır ve Türkiye'nin ilk Çin lokantası 2002 tarihinde kapısına kilit vurmak zorunda kalır.
ESKİ DOSTA KAVUŞTUK
Kızlar'ın ikisi gelin olup yurt dışına gider. Diğer çocuklar İstanbul'da kalır. Geçenlerde damağına düşkün bir dostum telefon edip, İsa Wang'ın Çin Lokantası'nı yeniden açtığını müjdeledi. Kadıköy Feneryolu'nda açılan restoranın adı "Mai Ling". İsa buraya kızının adını koymuş. Gittim, İsa ile eski günleri andım, gençliğimi hatırladım. Mönü öylesine zengindi ki ne ısmarlayacağımı şaşırdım. İsa'dan yardım istedim. Önden, anılar tazelensin diye ekşili acılı çorba içtim. Ardından ortaya buharda Çin mantısı, tatlı ekşi soslu tavuk, limon soslu çıtır tavuk, Sezchuan usulü acılı dana, sarımsak soslu jumbo karides geldi. Tabii yumurtalı pilavı ısmarlamayı ihmal etmedik. Ardından gelen ve Çin mutfağının en sevdiğim yemeklerinden biri olan nar gibi kızarmış Pekin Ördeği'ni yemekte biraz zorlandım.
İsa, Suşi çeşitlerinden de tatmamız konusunda ısrarcı oldu ama, bu yaşta sizin yanınıza göç etmek istemediğim için reddettim. Ama kısa bir süre sonra gidip doya doya Suşi yiyeceğim. Sayın üstadım sözün özü, Türkleri Çin mutfağı ile tanıştıran Wang'ın oğlu, biraz ara verdiği işine devam ediyor. Laf aramızda yemekler eskisinden daha lezzetli ve eskisinden daha çok Çinli. Fiyatlar da ehven.
Ahmet Rasim Bey, buyurun gelin birlikte yiyelim diyemeyeceğim. Gidip de geri dönen olmadığını biliyorum. Yahya Kemal'in "Sessiz Gemi" şiirinde söylediği gibi: "Gidenler memnun ki yerinden/ dönen yok seferinden"... Wang'ı görürseniz ellerinden öptüğümü, İsa'nın işlerinin iyi gittiğini, torunu Mai Ling'in dünyalar güzeli bir kız olduğunu ve herkesin Wang'ı özlediğini iletiverin lütfen.
Sayın üstadım saygılarımı kabul etmenizi rica ediyorum.