Biri sizi gözetliyor

Güncelleme Tarihi:

Biri sizi gözetliyor
Oluşturulma Tarihi: Mart 25, 2004 22:28

Hükümetler artan terör olaylarına karşı önlem olarak yurttaşlarını hiç olmadığı kadar sıkı bir takibe aldı. İz sürme faaliyetlerinde büyük bir patlama yaşanıyor. Ulusal kimlik kartları ve pasaportlar, biyometrik verilerle donanmış çipler içeriyor. Bir Londralı günde 300 kez güvenlik kameralarına yakalanıyor.

Otobüslerde, trenlerde, caddelerde dükkanlarda, müzelerde turistik alanlarda denetim kameraları artık yadırganmıyor. Bütün bu veriler yavaş yavaş bilgisayara işlendikçe hükümetler sıradan bir vatandaşın eksiksiz profilini çıkartabilecek veritabanına sahip olabilecek. Ancak bu önlemlerin daha güvenli bir dünya yarattığını söylemek zor!

Cambridge Üniversitesi’nden matematikçi John Daugman 10 yıl önce insan gözünün irisinin (gözbebeği etrafındaki renkli kısım) bar kod gibi taranmasını sağlayan 4 matematiksel denklem geliştirdi.

Bu teknoloji potansiyel suçluların izini sürmekte zorlanan güvenlik güçlerinin imdadına hızır gibi yetişti. Öyle ki kuramsal olarak kimlik kartları tarihe karışacak, iris kimlik kartının yerini alacaktı. Güvenilirliğinin yanısıra uygulama kolaylığı teknolojiyi benzersiz kılıyordu. Yapacağınız tek şey gözünüzü hızlı ve zararsız bir lazer tarayıcıdan geçirmek ve bu bilgiyi yetkililere iletmekti.

Daugman’ın 1994 yılında patentini aldığı bu buluş, 11 Eylül saldırılarından sonra korku içindeki Batıları küresel terörizmden kurtaracak kilit teknoloji olarak algılanmaya başladı.

O tarihten sonra ‘biyometrik’ teknolojilerĞparmakizi tarayıcılarından ses tanıma cihazlarına kadar- aniden ön plana çıktı. Daughman’ın Iridian Technologies isimli şirketi de bu furyadan yararlanmasını bildi.

Terörü önlemez

Ancak Daugman ‘Kimlik belirleme ile antiterörizmi birbirine karıştırmamak gerek. İris taramasının terörizmi önleyeceği görüşü bence tümüyle yanlış. Bir intihar eylemcisinin veritabanına işleneceğini beklemek havanda su döğmekten başka bir şey değil’ diyor.

Daugman bu düşüncesinde yalnız değil. Pek çok güvenlik uzmanı çok sayıda ülkenin 11 Eylül’den sonra benimsediği denetleme mekanizmalarının El Kaide gibi terörist gruplar üzerinde etkili olup olmadığını sorguluyor. Teröristlerle mücadelede teknolojiye çok fazla güvenmek suçluların sistemi yıkma girişimlerini zorlaştırsa da, yanıltıcı bir güvenlik duygusuna kapılmak, sistemi alt eden az sayıda eylemcinin bir anlamda olağanüstü bir başarı kazandıkları görüntüsü veriyor.

Ayrıca terazinin diğer kefesinde sıradan vatandaşların bulunduğunu da unutmamak gerek. Bu insanlar güvenlikleri için özel yaşamlarının gizliliğinden tümüyle vazgeçmiş durumdalar. Havaalanlarındaki bitmez tükenmez tarayıcıdan geçme kuyrukları, sokaklardaki kameralar kuşkusuz insanların kendilerini güvende hissetmelerine yol açıyor.

Ancak özel yaşamlarını bu kadar ortaya dökmelerinin karşılığında elde ettikleri güvenlik ne kadar gerçek?

Hükümetler cephesi

Bu tür kuşkular yöneticileri pek fazla bağlamıyor. Tam tersi, terörizm korkusu devlet mekanizmasının iz sürme faaliyetlerinde büyük bir patlama yaşanmasına neden oldu.

Hükümetlerin çıkarttığı ulusal kimlik kartları ve pasaportpalar, biyometrik verilerle donanmış çipler içeriyor. Otobüslerde trenlerde, caddelerde dükkanlarda, müzelerde turistik alanlarda denetim kameraları artık yadırganmıyor. Bütün bu veriler yavaş yavaş bilgisayara işlendikçe hükümetler sıradan bir vatandaşın eksiksiz profilini çıkartabilecek veritabanına sahip olabilecek.

Denetleme teknolojisinin en etkin olduğu kentlerin başında Londra geliyor. 1990’lı yıllarda İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu’nun (IRA) yarattığı terör korkusunun ardından kapalı devre televizyon (CCTV) kameraları kentin dört bir yanına yerleştirildi.

Kente giren herhangi bir araç, 10 metrelik direklere yerleştirilmiş kameralar tarafından görüntüleniyor ve bu görüntüler Polis Ulusal Bilgisayar Merkezi’ne gönderiliyor. Bu arada 100 kadar polis kamerası kentin sokaklarında dolaşan insanları izliyor.

Özel şirketler de suç oranını düşürmek amacıyla bu önlemlere sıcak bakıyor. Diyelim kentin en önemli alışveriş merkezlerinden biri olan Oxford Street’de dolaşmaya çıktınız. En az 17 kameranın sizi görüntülediğinden emin olabilirsiniz. Eğer dükkanlara girdiyseniz bu sayı artacaktır.

Londralı günde 300 kez

Ortalama bir Londralı günde 300 kez görüntülenir. Bazı tahminlere göre bugün dünyadaki izleme kameralarının yüzde 20’si İngiltere’de bulunuyor. Bu da 4 milyon kamera anlamına geliyor.

İngiliz Polis örgütünün içindeki bir ekibin kamerayı kasklarının içinde sakladıkları söyleniyor.

Ne var ki kameralar, kaydettikleri veriyi inceleyecek bir araç olmadığı sürece yararsızdır. İngiliz İçişleri Bakanlığı’nın 2002 yılında gerçekleştirdiği bir araştırma, kameraların suç oranının düşürmede pek de etkili olmadığını ortaya koydu. Londra polisi kameraların beklenileni vermemesinin altında, insan gücü yetersizliğinin yattığını kabul ediyor.

Çünkü kameraların teröristleri tespit edebilmesi için bir polis ordusunun sürekli olarak görüntüleri taraması gerekiyor. İşte bu nedenle yüz-tanıma programlarından yararlanarak ancak tanınan suçluları tespit edebilmeyi hedefliyorlar.

Yüz tanıma tekniği

Kaldı ki yüz tanıma teknolojisinin de beklentileri karşılamakta yetersiz kaldığı düşünülüyor. Sözgelimi Minnesota, Minnetonka’da bulunan Identix isimli yazılım şirketinin geliştirdiği FaceIt adı verilen program, şu anda İngiltere’de deneme amacıyla kullanılıyor. FaceIt, insanların yüz hatları arasındaki görece mesafeleri ölçerek bir kod Ğveya yüzizi- yaratıyor. Bir bilgisayar kolaylıkla bu yüzizini vertabanındaki diğer yüzizleri ile karşılaştırıyor.

Ancak bu sistemin pek işe yaradığı söylenemz, çünkü 11 Eylül’den sonra bu yazılımın da çok doğru işlemediği görüldü. Şirket doğru sonuçların alınması için, görüntünün günün hangi saatinde alındığının, ışığın geliş yönünün, yüzün kamerayla oluşturduğu açının dikkate alınması gerektiğini söyleyerek kendini savunuyor.

Doğruluk payı düşük de olsa FaceIt yazılımı İzlanda’nın Reykjavik havaalanında şu anda kullanımda.

Fazla biyometrik veri

Diğer biyömetrik ölçümler benzer şekilde uygulaması zor ve güvenilirlikleri düşük olabiliyor. Bu nedenle yetkililer bu yöntemlerden birine yatırım yapmaya pek yanaşmıyorlar. Olası zararlara karşı önlem olarak hükümetler dijital kimlik kartlarına birden fazla biyometrik veri yerleştirme yoluna gidiyor.

Önümüzdeki bahar aylarında İtalyan hükümeti yurttaşlarının carta d’identita’ları (kimlik kartı) yerine mikroçip destekli carta d’identita elettronica dağıtacak. Kart, hem parmakizi ham de yüzizi taşıyacak. Zaman içinde iris taramaları da ilave edilecek. Hükümet sözcüsü Mario Baccini bu konuda şöyle konuşuyor:

‘Yeni e-pasaportlar, sahtekarlığı minimize ederek küresel terörizm ile mücadelede büyük yarar sağlacak.’

Avrupa Birliği pek yakında tüm üye ülke vatandaşlarının ortak bir kimlik kartı taşımaları ve hepsinin aynı biyometrik verileri içermesi yönünde çalışmalar yapıyor.

Almanya bu konuda bir adım daha ilerde. Hükümet biyometrik kimlik kartlarına ek olarak merkezi bir veritabanı kurmayı planlıyor. Böylece vatandaşlarının biyometrik ölçümlerini resmi kayıtlardaki tüm kişisel bilgilerle birleştirecek.

Saman içindeki iğne

Pek çok insan güvenliği için özel yaşantısının bu şekilde ortaya dökülmesine karşı çıkmıyor. Peki ulusal kimlik kartları ve vertabanları bunu sağlacak mı? Şu anda bu soruya olumlu yanıt vermek için erken, ancak bazı uzmanlar bu konuda karamsar.

Veritabanları bazı durumlarda yanlış bilgi içerebilir. Veritabanı genişledikçe doğru olmayan veriler yanlış önlemlere zemin hazırlayabilir. Londra’daki Statewatch adındaki bir sivil toplum örgütünden Tony Bunyan bu konuda şöyle konuşuyor:

‘Terörizm ile savaşta bir hedefiniz olmalı. Aksi takdirde çok büyük bir saman yığını içinde birden fazla sayıda iğne aramak zorunda kalırsınız.’

Bütün bu itirazlar doğal olarak teknolojinin kullnılmayacağı anlamına gelmiyor. Bazı özel şirketlerin kullandığı veri-çıkartma yazılımları bugün hükümet yetkilileri tarafından kullanılıyor. Amerikan Haberalma Örgütü CIA’in bir yan kuruluşu olan In-Q-Tel’in yetkililerinden Gilman Louie, ‘Bilgi yönetimi olmadan bilgi analizi bilgi denizinde boğulmaya benzer’ diyor.

CIA’nın etkinliği

In-Q-Tel’in ilk yatırımlarından biri merkezi San Diego’da olan Mohomine şirketi. Bu şirket belirli bir yapıya sahip olmayan verileri ayıklıyor ve sınıflandırıyor. Bu bilgiler genel olarak e-postalarda, basılı malzemede ve Web sayfalarında saklı. Şirketin patentli buluşu olan Kofax’ın geliştirdiği bilgi tarama teknolojisi, dağlar gibi belgelerden anlamlı bilgi çıkartabiliyor. Böylece önceliği olan bilgilerden dijital bir arşiv elde edilebilecek.

Newsweek 8 Mart 2004 tarihli sayısından özetlediğimiz yazıda şu noktaya da işaret ediliyor: yeni Amerikan göçmen yasalarına göre ABD’ye gelen yabancıların geri döndürülmesini engellemek için diğer ülkelerin pasaportlara biyometrik verileri eklemesi gerekiyor. Bush yönetimi diğer ülkelerin sınırlardaki kontrolu artırması yönünde baskı yapıyor.

BİYOMETRİK GÜVENLİK

İnsanın fiziksel özelliklerinin ölçümünden yararlanan güvenlik teknolojilerinin elinden kurtulmak, şifre veya belgeye dayalı eski usul kimlik tespitinden daha zordur.

SES TANIMA

İnsanın konuşma örneğinden yararlanarak dijitalleştirilen ses-izi, pasaport veya ‘akıllı’ kredi kartına yüklenir. Bu, kartın çipine kaydedilmiş diğer biyometrik verilerden öte ekstra bir güvenlik sağlar.

İRİS TANIMA

İnsanların gözbebeklerini çevreleyen renkli halkanın özellikleri insandan insana değişir ve görme yeteneğine zarar vermeden değiştirlemez. Demodülasyon adı verilen matematiksel bir işlemden yararlanan güvenlik yazılımı, bu özellikleri dijital bir kimlik koduna dönüştürür. Bu kod, bir veritabanına yüklenmiş örnek ile karşılaştırılır.

YÜZ TANIMA

Kamera kalabalık içindeki bir yüzün görüntüsünü yakalar.

Sistem, fooğrafın çekim açısından doğan bozuklukları telafi eder.

Kişiye özgü 80 özelliğe sayısal değerler verilir. Bu şekilde yaratılan bir profil, varolan profillerle karşılaştırılır.

PARMAKİZİ

Bu ucuz ve yaygın olarak kullanılan teknolojide, ya dijital bir kamera veya elektrik akımından yararlanarak bir parmağın kendine özgü görüntüsü yaratılır. Bu teknolojinin tek bir sakıncası vardır. Bu sistemler kurbanın parmakizini Ğparmağı keserek bunu yapabilir- kullanan hırsızlar tarafından kandırılabilir.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!