Güncelleme Tarihi:
Ä°sviçre sokaklarından fotoÄŸraflarÂ
''Bunun Türkçesi nedir?'' diye sordum; Bana, ''Parade geçit demek. Platzs da meydan'' dediler.Â
Meriç TUNCA YAZIYOR |
Herhalde paranın geçtiği yer gibisinden bir ismi var. Ama açık söyleyeyim bana çok saçma geldi.
Parade-Platzs aynen bizim Karaköydeki bankalar caddesi gibi bir yer..Â
Bizim Atilla Türker'e sorarsan bu meydanın altı paralarla doluymuş..
''Bana bir saat izin versinler, kazma ve kürekle şurayı bir kazayım, yeter'' diyor Atilla..
İsviçreliler paraya taptıkları için de bu paraları koruyan bankacılarına 10 bin frankla (Yaklaşık 12 milyar lira) ile 60 bin frank (Yaklaşık 72 milyar lira) arasında bir maaş veriyorlar..
Bana sorarsanız bunun anlamı şu;
-''Millet ülkesini soyup paraları bizim bankalara yatırıyor. Bunlar da 'Aman bizim bankacılar bizi soymasınlar' diye böylesine yüksek maaşlar ödüyorlar...''
''Böyle dini imanı para olan bir ülkedeki fiyatlar ne?'' derseniz, size ''Burada yaşamak için ya Sabancı, ya da Koç ailesinin bir bireyi olacaksınız'' derim.
Belki zaman gelecek onlar bile burayı pahalı bulup kaçacaklar..
Adamlara ''Merhaba'' diyorsun ''5 frank'' (6 Törkiş YTL), ''İyi günler'' diyorsun ''10 frank'' (12 Törkiş YTL)..
En ufak örneği, bir su bizim paramızla 6 YTL..
Geldiğim günden bu yana bir kaç kez Mc Donalds'lara gittim, Allah sizi inandırsın burada yediğim bir menü ile Bebek Balıkçısı'nda masayı o biçim donatırım..
Şimdi bu kadar pahalı bir ülke Euro-2008'i düzenler de, geleni çarpmaz mı?..
Çarpar tabii..
İsviçreliler uyanık.. Öncelikle Hap Baunof'un (Tren istasyonu) biraz ilerisine yani Zürih gölünün kenarına bir portatif stat kurmuşlar. Belki televizyonlarda görmüşsünüzdür. Burada maçların verildiği dev bir ekran var ve karşısında da 2 bin kişilik bir tribün. Uyanık İsviçreliler bu tribüne insanları parayla alıyorlar. Bunun da bedeli 10 frank. Yani 12 YTL. Tabii iş sadece bu portatif tribünü kurmak ve parayı sadece buradan vurmakla kalmıyor. Bu stadın etrafı irili ufaklı büfelerle dolu. Adamlar buraya ''Fan-zone'' (Taraftar alanı) demişler. Bu Fan-Zone'un içerisinde göl kenarında belki de 3-4 kilometre boyunca sağlı-sollu yüzlerce yemek ve maç izleme alanı var. Hatta bunlardan biri de, gölün üzerinde.. Adam gitmiş orta yerine dev bir ekran kondurmuş.. İtalya'dan, Hollanda'dan, Romanya'dan ya da ne bileyim bizim gibi Türkiye'den gelmiş garibanlar (!) buralara bakıp ''Ulan ne ülke be.. Biz adam olmayız abi.. Bunların seviyesine gelmek için 50 fırın ekmek yememiz lazım'' diye düşünmüşüzdür herhalde..
Bu 3-4 kilometrelik alanın içinde yok, yok. İtalyan yemeklerinden Çin yemeğine, Asya mutfağına kadar herşey var.. Hatta dondurma bile.. Dondurma dedim de aklıma geldi..
Atilla ile pazar gecesi burada dolaşıyoruz.. Bir ara Mövenpick dondurmanın önünde durduk.. Canımız çekti. 2 külah dondurma aldık.. Ödediğimiz para tam 27 frank (Yaklaşık 32.5 YTL).. Hatta ben ''Adam yanlış hesap yaptı galiba.. 2 kilo dondurma parası aldı bizden'' diyecek oldum, sonra gözüm fiyat tabelasına bir ilişti, mahçup olup oradan hemen uzaklaştım..
Tabii bu kadar kazık bir ülkede bedava şeyler de yok değil.. Bir kere bu alanın içinde çeşitli yerlerde canlı canlı konserler veren topluluklar var. Buralarda sahne alan orkestralar İtalyanca'dan tutun da, Rumence'ye varana kadar her dilden şarkı çalıp, söylüyorlar.. Ama emin olun daha şu ana kadar Türkçe şarkı çalıp, söyleyen orkestraya henüz rastlamadım..
Bir önceki yazımı okuyanlar hemen hatırlayacaklar.. Buralada acayip bir Türk düşmanlığı var. Sebebi de o meşhur 2005'te sonu dayakla biten Kadıköy'deki milli maç..
Zaten biliyorsunuz yarın İsviçre ile maçımız var..
Adamlar işi gücü bıraktı yarınki karşılaşmayı konuşuyorlar.
Eskiden bir Türk-Yunan gerginliği vardı. Artık o bitti onun yerine Türk-İsviçre gerginliği var..
Parkta bir Türk aileye rastladık, ''Abi şunları bir yenelim başka bir şey istemiyoruz'' dediler..
O derece iki tarafta hırslanmış yani..
Neyse ben konuyu dağıtmayayım;
Bu Fan-Zone'da maç izlemenin keyfi bir başka tabi..
Tamam seni her türlü şekilde soyuyorlar, bir bardak suyu 6 YTL'ye, bir hamburgeri 15 YTL'ye satıyorlar ama dedim ya bedava müzik ve dans gösterileri buna değiyor artık..
Bu gösterilerden birine ben de dahil oldum.. Almanya-Polonya maçının devre arasıydı..
Karşılaşmanın ilk yarısının bitiş düdüğüyle birlikte korkunç bir davul ve trampet sesi ortalığı inletmeye başladı.. Ben ve benim gibi ne kadar meraklı insan varsa bir anda sesin geldiği yere doğru gittik. Her ne kadar davulun sesi uzaktan hoş gelir deseler de emin olun bu kez yakından hoş geliyordu. Sarı-Yeşil kıyafetli bir sürü kişi acayip ritmli bir şekilde Brezilyavari bir şekilde samba yapıyorlardı. Bunların şefi ise bir bidonun üstüne çıkmış, bir yandan orkestrasını yönetiyor, diğer yandan etrafa toplananları havaya sokmaya ve ellerini çırparak tempo tutmaya çağırıyordu..
Bir ara bu şefle göz göze geldik. Adam baktı bende hiç bir hareket yok, başladı beni havaya sokmak için acayip işaretler yapmaya. Ama ne yaptıysa havagazı tabii..
''Sen buraya uyumaya mı geldin?'' gibisinden bir hareket daha yaptı, ama baktı ki bende bir kımıldama alameti dahi yok, öyle tahmin ediyorum ''Ulan bu öküzü de kim gönderdi buraya'' der gibisinden bir hareket çekerek başka tarafa döndü..
Olur da yazıyı buraya kadar okuyup, ''Yahu ne güzel bir yer. Parası hiç önemli değil. En azından vakit geçiririz'' diyerek bu dakikadan sonra İsviçre'ye gelmeye kalkacak olanlara bir tavsiyem var;
-''Bence gelmeyin.. Gelecekseniz de cebinize en az 100 bin Euro (195 bin YTL'cik) koyup gelin.. Samba, mamba, canlı müzik, Hırvat, İtalyan, Rumen, Alman, Fransız kızları güzel de burada bir kaç patates bile 6 lira.. Kaldı ki Sambacı şef de elinde sopayla bekliyor.. ''Bu da o öküzün arkadaşı'' diyerek herifin elindeki bageti kafaya yeme ihtimali de çok yüksek..Olur da gelirseniz hiç ''Türk'üz'' falan demeyin..
İsviçreliler bugünler de çatacak Türk arıyorlar..
Düşünün ben bile artık buralarda ''Fransızım'' diye geçiniyorum..
Ama olaylara Fransız!!!