Oluşturulma Tarihi: Aralık 07, 2004 00:00
BİR okurun mektubundaki satırlarla, İstanbulspor-
Beşiktaş maçı öncesi, İnönü Stadı’nın kapısında etrafımı çeviren taraftarların yakınmaları birbirinin benzeriydi... Seyircisiz oynanacak bir maçta taraftarların stat kapısında işi neydi? Her biri dertli ve öfkeliydi. Sezon başı aldıkları biletler ellerinde patlamıştı! İçeri giremeyeceklerini biliyorlardı... Yine de adımlarının alışkanlığı bir maç günü onları İnönü Stadı’nın kapısına kadar sürüklemişti. Biri bağırdı... Hepsi de onaylarcasına kafa salladı. İşin parasal yönü pek ilgilendirmiyordu onları. Sıkıntılarını kolayca anladım. Bambaşka duygularla kıvranıyorlardı. Beşiktaş işlemediği bir suçun cezasını çekiyordu. Ve bu mahkumiyet iki sevgilinin arasına bir bıçak gibi girmişti. Beşiktaş ile taraftar arasına... Biri dedi ki... Bu da geçer, iki doksan dakika sonra yine birlikteyiz. Onları hem dinledim, hem de düşündüm. Belki cinayet gecesi şokun etkisi ile ben de Beşiktaş’a yanlış tavır takınmıştım. Beşiktaş’ın başına gelecekleri hesaplayarak öfke ile saldırmıştım o tribünlere... Ve o tribünler şimdi karşımdaydı. Düzgün düşünce ve mantıkla kendilerini savunan... Ama öncelikle Beşiktaş’a yönelik belki de kasıtlı bir davranışı kınayan... Ve sorgusuz-sualsiz mahkumiyete bayrak açmış bir taraftar grubu ile karşı karşıyaydım... Hiçbiri katil zanlısına benzemiyordu. Ellerinde bıçak da yoktu! Sadece sorularına gerçekçi yanıtlar bekliyorlardı... Ve cezaya isyan ediyorlardı. * * * MAÇ saati geldi... Ben içeri girdim, onlar dışarıda kaldı! Ve bir doksan dakikayı onlarsız seyrettim. Ve düşündükçe... Söylediklerini hatırladıkça, benim de benliğimi bir isyan dalgası kapladı. Bu taraftar grubu, bu tribünler ve Beşiktaş böylesine paketlenmiş bir cezaya mahkum edilemezdi. Bir çılgının salladığı bıçağın kanlı lekesinın faturası Beşiktaş’a kesilemezdi. Bu suç dosyasında Beşiktaş’ın işi neydi? Maç sonrası yine etrafımda onlar vardı. Biri dedi ki... Beşiktaş’ı ve taraftarları cezalandıranlar, acaba Cihat Aktaş’ın ölümüne bizler kadar üzüldüler mi? Hemen bir başkası lafa atladı... Beşiktaş’ı karalamak için Cihat Aktaş’ın arkasına saklananları hiç unutmayacağız. Ve böyle bir İFTİRA’yı Beşiktaş’ın 100 yıllık tertemiz tarih yapraklarının arasına sıkıştıranları da asla affetmeyeceğiz. Dolmabahçe’den arabaya doğru yürürken, yine düşünmeye başladım... Günü kurtarmak için Beşiktaş’ı suçlu koltuğuna oturtarak yargılayıp cezalandıranlar, gün gelecek vicdanlarının feryadı ile sarsılacaklar. Ve faturayı Beşiktaş’a kestikleri için belki de utanacaklar! * * * BÜYÜK Derbi’ye birkaç gün kaldı. Hemen bir soru... Sezon başında fikstür çekildikten sonra bir futbolseverin aklına gelen ilk şey nedir? Elbette ezeli rekabetin tarihi... Heyecanı, coşkusu, havası ve olayları ile dünya derbileri arasında yeri vardır F.Bahçe-G.Saray rekabetinin. Hatta derler ki... Dünyanın en önemli üç derbisinden biridir. Arjantin’de Boca Juniors-River Plate, İskoçya’da Celtic-Glasgow Rangers derbileri ilk sırayı alır. Sonra da F.Bahçe-G.Saray derbisi... Ve G.Saray-F.Bahçe derbisi gelip çattı mı akla gelen ilk soru da hiç değişmez... Kim yönetecek bu derbiyi? Merak ettim ve bir bilene Erman Toroğlu’na telefon açıp sordum... Hocam kim geliyor aklına? Aklıma geleni değil de en uygun ismi söyleyebilirim. Kim bu isim? Cem Papila... Bu işin içinden çıkar mı? Teknik açıdan çıkar veya çıkamaz, o ayrı şey. Bu maça olacak birini veremezler. Olmuş biri gerekir. En uygunu da Cem Papila. Biraz daha açıklar mısın hocam? Federasyon bu maçta gövde gösterisi yapacak. Tribünlerdeki disiplin kadar sahada da aynı disiplini sergilemek isteyecek. Söylediğim gibi beklentilere en uygun düşen isim Cem Papila. Ve ben de bir kaynaktan aldığım haberi eklemek istiyorum... Ya Cüneyt Çakır ya da Serdar Tatlı. Bu ikilinin arasına başka isim giremez diyorlar. Dilerim, dertsiz sıkıntısız bir derbi yaşarız. Biliyorsunuz, bu derbi bir başka önem taşıyor. G.Saray kazanırsa, zirve bir başka heyecana bürünecek. Ya F.Bahçe kazanırsa? Söylemeye gerek var mı?
button