Beyinde şiddet çeşitli şekillere bürünüyor. MR yöntemi sayesinde Amerikalı araştırmacılar Adrian Raine ve James Blair, içgüdülerle davranan bir cani ile önceden tasarlayarak suç işleyen birisinin beyinlerinin aynı anormalliği sergilemediğini belirlediler.
İçgüdüleriyle harekete eden canilerin beyinlerinin frontal korteksindeki faaliyetleri daha düşük derecede seyrediyor. Sonuçta kendilerine hakim olamayan bu insanlar genellikle saldırgan ve huzursuz oluyorlar.
Buna karşılık önceden tasarlayarak suç işleyenler ise Ğbunun uç örneği "seri katil"Ğ çok iyi işleyen bir frontal kortekse sahipler.
Ancak bu soğukkanlı canilerin sorunu, korku merkezi olan ve normalde başkalarının da korkusunu fark edip ceza karşısında davranışını değiştirmesini sağlayan amigdal’leri (beyincik bademciği).. Önceden planlayarak suç işleyen caniler normal bir amigdala sahip değiller ve bu nedenle ne korkuyor ne de empati duyuyorlar..
Fakat onlar bu konuda yalnız değiller. "İşyeri psikopatları"nın profilini çıkaran psikiyatristler, bu tür psikopatların diğerlerinden tek farkının, psikomatların ellerine kan bulaşmaması olduğunu belirtiyor.
Şiddetin başka nedenleri de olabilir.
Örneğin, "Çığlık" filminden esinlenerek kız arkadaşını öldüren Julien’in bu davranışı, filmdeki görüntülerin tetiklediği bastırılmış bir şizofreninin dışavurumudur.
Daha da korkuncu, Amerikalı James Waller’ın bir soykırıma katılanlar üzerindeki araştırmaları, bu insanların ruhsal açıdan normal olduklarını ortaya koydu.
Bir cinayeti önlemek için altı kişi hapise
Kısacası, kimlerin cinayet işleyeceğini öngörebilmek ütopyadan ibaret. Şiddete eğilimli insanların tekrar suç işleme riskiyle ilgili araştırmalar, yılda bir cinayeti engellemek için bu kategorideki insanlardan altısının hapsedilmesi gerektiğini gösteriyor.
Ancak buna rağmen yine de potansiyel canilerin yarısı belirlenemeyecek! Buna karşılık psikologlar, anti-sosyal davranışlara sahip insanların özellikle ergenlik dönemindeki krizlerle saptanabileceğini kaydediyor. Fakat ergenlik krizi geçiren herkesin potansiyel cani olduğu da söylenemez.
Bu sorunlar nereden kaynaklanıyor? Özellikle de içgüdüsel şiddet söz konusu olduğunda, kısmen genlerden. Fakat herşey genlerden kaynaklanmıyor.
Fransız Ulusal Bilimler Akademisi’nden (CNRS) Laurent Mucchielli’nin aile ile suç arasındaki bağı inceleyen 15 yıllık çalışmasının ortaya koyduğu sonuç şöyle:
Genlerin etkisi aile ve sosyal ortama kıyasla daha az.
Fransız sosyolog diyor ki: Anne baba ister beraber ister ayrı yaşasın, aralarındaki çatışma gençleri şiddete yöneltiyor.
Laurent Mucchielli ayrıca genç canilerde de iki tür davranış biçimi belirlemiş.
Bunlardan ilkinde, çocukluktan itibaren onarılabilecek sapkın davranış, genellikle aile içindeki şiddetten kaynaklanabileceği gibi; annenin yeterince şefkat göstermemesi veya tersine, patolojik bir aşırı ilgi çocuğun kişiliğinin gelişiminde sorunlar yaratabiliyor.
Yoldan sapma nedeni
Diğer davranış biçimini sergileyenler ise, "normal" aileleri dışındaki faktörlerin etkisiyle ergenlik çağında ya da ergenlik dönemi öncesinde "yoldan sapıyorlar". Nörologlar bu durumu şöyle açıklıyor: Korteksinin sonuçlarını değerlendiremeyeceği anti-sosyal davranışlar sergileyen çocuk kendi anti-sosyal ortamını oluşturuyor.
80’li yıllardan beri bilim adamları bu tehlikeli döngüyü nasıl kıracaklarını araştırıyorlar.
Adrian Raine, çocuklara 2-3 yaşından itibaren
spor, eğitim ve dengeli bir beslenme içeren "zenginleştirme programı" uyguladı.
Sonuçta da bu çocukların 23 yaşına geldiklerinde daha az anti-sosyal davranışlar sergiledikleri gözlendi.
Yine İngiltere’de suç işleyen gençlerin tutulduğu bir merkezde yapılan bir deney de, beslenmenin önemini ortaya koydu:
Vitamin, mineraller ve omega-3’le desteklenen bir beslenme programı şiddet vakalarını önemli ölçüde azaltıyor. İyi eğitilmiş bir beyin aynı zamanda iyi beslenmiş bir beyin anlamına geliyor.
Dünya Beyin Haftası kutlandıTürkiye Beyin Araştırmaları ve Sinirbilimleri Derneği’nin (TÜBAS) açıklaması: Daha nitelikli bir birey ve toplum yaşamı için beyninizi iyi tanıyın ve beyin araştırmalarını gönülden destekleyin!
Toplum sağlığını, dünya ve ülkemiz ölçüsünde tehdit eden hastalık, sakatlık, engellilik etkenlerinin ilk sıralarında, ölüm veya inme ile sonuçlanan beyin-damar hastalıkları; Alzheimer, Parkinson, Huntington, mültipl skleroz (MS), amiyotrofik lateral skleroz (ALS) gibi beyin ve sinir sisteminin yaşlanma veya bozunma ile giden süregen hastalıkları; depresyon, şizofreni, takıntılar, kaygı, saldırganlık gibi ruh hastalıkları ve genetik kalıtsal veya gelişimsel zihinsel ve bedensel hastalıklar gelmektedir.
Ayrıca, ülkemizde çok sık görülen
trafik ve iş kazaları sonucunda gelişen beyin, omurilik ve sinir yaralanmaları, ölümden çok ağır sakatlanmalara kadar geri dönüşü olmayan bireysel, ailesel ve toplumsal zararlara yol açmaktadır.
Ülkemizde de ciddi boyutlara tırmanan ve özellikle saldırganlık ve suç işleme ile ilişkilendirilen madde ve ilaç kötüye kullanımı ve bağımlılığı ise başlıbaşına kaygı verici bir beyin-davranış sorunudur. Epilepsi (sara), körlük, işitme bozukluğu, öğrenme güçlüğü, otizm gibi sorunlar da halen araştırılmayı ve çözümlenmeyi bekleyen sorunlar arasındadır.
Beyninin farkında ol
Tüm bu etkenler ve sonuçları, bireysel gelişim, gönenç ve erincin yanısıra, toplum ve ulusun da entelektüel, sosyal ve ekonomik gelişimine pek çok doğrudan ve dolaylı olumsuz etki yapmaktadır.
1998den beri Türkiye Beyin Araştırmaları ve Sinirbilimleri Derneği’nin (TÜBAS) önderliğinde 14-18 Mart tarihleri arasında düzenlenen Beyin Haftası, beyin ve sinir sisteminin işlevleri, potansiyel gücü ve beyin-sinir sistemi sağlığını geliştirmek için bilinç ve farkındalık yaratmayı hedefliyor.
İzmir’de haftanın halka açık ilk etkinliği "Bebek Ve Çocukta Beyin Sağlığı: Tanıma, Korunma, Başetme, Yönetme" konusundaki oldu. Ana rahmindeki gelişim sürecinden başlayarak, doğum sırası, yenidoğan dönemi, bebeklik ve çocuklukta görülmesi olası genetik ve gelişimsel beyin-sinir sistemi hastalıkları ve anormallikleri, genetik danışmanlığın önemi, gebelik ve doğum sürecinde annenin sağlığı, doğum itibariyle koruyucu çocuk sağlığı, bebek ve çocuğun bedensel, zihinsel ve ruhsal ve toplumsal gelişimi, Fizyolog / Sinirbilimci Doç.Dr. Lütfiye Kanıt, Embriyolog Prof.Dr. Ayşegül Uysal, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr. Hakan Kanıt, Çocuk Sağlığı ve Tıbbi Genetik Uzmanı Prof.Dr. Ferda Özkınay, Gelişim Psikoloğu Yard.Doç.Dr. Banu Çengelci ve Çocuk Nöroşirürji Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Erşahin tarafından ele alındı.
Filmler de gösterildi
Konuşmacılar, özellikle koruyucu hekimlik, genetik danışmanlık, erken tıbbi ve cerrahi girişim, rehabilitasyon ve öğrenme-gelişme konusunda beyinin potansiyel gücü konularına değindi.
Ayrıca gelişimsel psikoloji, gelişimsel psikiyatri, şizofreni, travma sonrası stres sendromu, antimilitarizm ve savaş karşıtlığı konularının çarpıcı biçimde işlendiği, Oscar ödüllü, Alan Parker filmi, "BIRDY" gösterildi ve Sinemabilim Uzmanı Yard.Doç.Dr. Lale Kabadayı ile Psikiyatrist Prof. Dr. Soli Sorias tarafından, yapıtın sinemasal-sanatsal özellikleri ve önemi ile kahramanın beyin-davranış halleri ve beyin-ruh sağlığı tartışıldı.
Yine hafta boyunca,ilaç-madde suistimali ve bağımlılık; Parkinson hastalığı ve diğer hareket bozuklukları, Beyin ve kalp sağlığı, Yaşlanma bunama ve Alzheimer hastalığı üzerine konferanslar verildi. Ve konularla ilgili filmler gösterildi.