Bilim insanları bir dilin nasıl doğduğunu gözlemledi

Güncelleme Tarihi:

Bilim insanları bir dilin nasıl doğduğunu gözlemledi
Oluşturulma Tarihi: Mart 25, 2006 00:00

İşitme engelliler birbirleriyle iletişim kuramadıklarında ne yaparlar? Tabii ki, kendilerine özgü bir dil yaratırlar. İsrail’de bir köyde yeni keşfedilen bir işaret dili araştırıldı. Köyde yaşayan işitme engelli bir grup insan, birbirleriyle iletişim kurabilmek amacıyla, bedensel devinim ve işaretlerden oluşan "yerel" bir dil yaratmışlardı.

Dilibilimci Carol Padden, İsrail çölleri üzerindeki Al-Sayyid adlı küçük bir Bedevi köyünü ilk kez ziyaret etmeye niyetlendiğinde, sıradışı bir durumla karşılaşmayı hiç beklemiyordu. Kaliforniya Üniversitesi dilbilim uzmanlarından Padden’in 2000 yılında bu köye yaptığı ziyaretin nedeni, yeni keşfedilen bir işaret dilini araştırmaktı. Köyde yaşayan işitme engelli bir grup insan, birbirleriyle iletişim kurabilmek amacıyla, bedensel devinim ve işaretlerden oluşan, "yerel" bir dil yaratmışlardı.

Ancak Padden bu insanlarla yüz yüze geldiğinde, Al-Sayyid’deki Bedevi İşaret Dili’nin (ABSL) yerelliği aşan bir özellikte olduğunu anında fark etti. Bu dili kullananlar, alışık olduğumuz işaret dili kullanıcılarının tersine, kendilerinden emin, hızlı ve etkileyiciydiler.

Üstelik bu dili, kulakları işiten işitmeyen, tüm köy halkı yaygın bir biçimde kullanıyor ve en çetrefilli konuları bile aralarında oluşturdukları bu dille tartışıyorlardı. Grameri bile henüz tam olarak oluşmamış bu yeni dilin böylesine inanılmaz bir işlevi olması son derece şaşırtıcıydı.

Işık tutacak

Henüz evrilmekte olan ABSL gibi bir işaret dili, yeni bir dilin nasıl oluştuğu konusunda dilbilimcilere ışık tutması açısından bulunmaz bir fırsattı. Dahası, işitme engelliler böylesi bir dili herhangi bir dış etki olmaksızın yarattıklarından, ABSL insan beyninin doğuştan sahip olduğu dilsel yaratıcılık konusuna da ışık tutmaktaydı.

Bu dilin araştırılması yönünde yeni bir proje başlatan Hayfa Üniversitesi işaret dili uzmanlarından Wendy Sandler, "Al-Sayyid halkının dili kendiliğinden oluşan, kusursuz bir dil. Bu da çok heyecan verici bir durum," diyordu.

Kimi araştırmacılar böylesi bir dilin incelenmesi suretiyle tüm dillerin evrimi ve doğasıyla ilgili olarak henüz yanıt bekleyen birtakım temel sorunların, hatta insanın düşünce yapısının da aydınlığa kavuşturulacağını umuyorlar.

1960’larda dille ilgili kuralların sonradan edinilmediğini, bunların doğuştan beyinde var olduklarını öne süren Noam Chomsky, bu önermesiyle birlikte günümüze dek uzanan ateşli bir tartışma sürecini başlatmış oldu.

Küçük çocuklardan katkı

Hawaii Üniversitesi dilbilimcilerinden Derek Bickerton gibi uzmanların tutundukları en önemli kanıtlar yeni oluşturulan dillerle ilgili araştırmalardan gelmekteydi.

Konuşulan dil söz konusu olduğunda bu araştırmalar kapsamına son birkaç yüzyılda dünya üzerinde oluşan "pidgin" ve "kreol" gibi karma diller girmekteydi. Pidgin’ler ortak bir dilleri olmayan iki grubun karşı karşıya geldiklerinde iletişim kurmak amacıyla geliştirdikleri basitleştirilmiş dillerdi. Kreoller ise, küçük çocukların pidgin’lerden türettikleri tümden gelişmiş yeni dillerdi.

O güne dek yaptığı araştırmalardan yola çıkan Bickerton, 1980’lerde, kreollerin bir kuşak içinde geliştiğini ve pidgin’in kullanıldığı bir ortamda yetişen küçük çocukların, doğuştan sahip oldukları dil yeteneği sayesinde, bu dile daha karmaşık bir yapı kazandırılmasına katkıda bulunduklarını öne sürdü.

Bickerton’un "dilde biyolojik programlama savı" adıyla bilinen bu önermesi, kreollerin özelliklerinin araştırılması suretiyle dilin hangi özelliklerinin doğuştan kaynaklandığının da su yüzüne çıkarılacağı anlamına gelmekteydi.

Son derece basit

Bickerton’u eleştirenler onun yanılgıya düştüğüne, kreollerin gramer yapısının çocuklar tarafından belirlenmeyip, ana dillerden türediğine dikkat çekiyorlardı. Bu da, kreollerin dilin doğuştan kazanılan bir yetenek olduğu konusuna ışık tutamayacağı anlamına geliyordu. Böyle olunca, araştırmacılar da kreoller üzerine yoğunlaşmaya başladılar.

İşitme engelli çocukların anababalarıyla anlaşmak için oluşturdukları işaret dilleri yaygın olmakla birlikte, bunlar son derece basittir.

Ancak, kalıtımsal nedenlerle işitme engellilerin yoğun olduğu kimi yerlerde çok daha karmaşık "köy işaret dilleri" geliştirilmiştir. Massachusetts açıklarındaki Martha’s Vineyard adasında yaşayanların 19. yüzyılda geliştirdiği türdeki bu dillerin birçoğu incelenmeye fırsat kalmadan yok oldu. Neyse ki, köylerde üretilen işaret dillerinin sayısı sanıldığından fazlaydı.

Bu işaret dilleri arasından ikisi, yeni oldukları ve evrim sürecini henüz tamamladıkları için, öne çıkıyor.

Tecritte yaşam

Bunlardan biri, 1970’lerin sonlarında Nikaragua’daki bir sağırlar okulunda çocukların eğitmenlerin yardımı olmaksızın geliştirdikleri bir işaret dili. Kimileri dilin bu hızlı gelişimini "içgüdüsel dilin" bir kanıtı olarak değerlendirdiler.

Ne var ki, bu dil olağanüstü koşullarda evrilmişti: doğal yollarla anababalardan çocuklara geçmek yerine, dili okuldaki daha büyük çocuklar yaklaşık 30 kişilik sınıfların her birine bu dili öğretmişlerdi. Bu da dilin özelliklerini etkilemiş olabileceğinden, yeni bir dilin nasıl oluştuğu konusunda iyi bir örnek sayılması da söz konusu değildi.

Öne çıkan ikinci işaret dili olan Al-Sayyid Bedevi İşaret Dili’ne yoğun bir ilgi gösterilmesinin nedeni de buna dayanıyor. Başka insanlardan soyutlanmış olarak yaşayan grupların kendi aralarında ürettikleri işaret dillerinin en güzel örneği sayılan bu dilin öyküsü, Al-Sayyid adında bir Mısırlının 200 yıl kadar önce Necef Çölü’ne yerleşmesiyle başlar.

Üniversitede araştırılıyor

Al-Sayyid’den üç kuşak sonra, toprak sahipliğini korumak amacıyla bölgede zaten yaygın bir girişim olan, akraba evlilikleri giderek daha da yaygınlaşır. Ancak Al-Sayyid’in oğullarından ikisi sağırlık geni taşıdığından, doğan çocukların bir bölümü sağır olur.

Çölün ortasında başka insan topluluklarından soyutlanmış olarak yaşayan köy halkı insanca bir tavır sergileyerek, yeni bir işaret dili geliştirir ve bu dili kendisinden sonraki kuşaklara da aktarır. Zamanla gelişen ve çok daha karmaşık bir yapıya bürünen dil, yalnızca seksen kadarı sağır olan, 3500 kişilik köyde herkes tarafından kullanılmaya başlar.

Al-Sayyid İşaret dili, 2000 yılından beri, Padden, Hayfa Üniversitesi’nden Sandler ile İrit Meir ve New York Eyalet Üniversitesi dilbilimcilerinden Mark Aronoff’tan oluşan bir grup araştırmacı tarafından inceleniyor.

Kuşaklar boyu evrim

Bugüne dek yapılan çalışmalar dilin kuşaklar boyunca nasıl bir evrimden geçtiğini gözler önüne seriyor. Bu dili kullananların sayısı çok az olduğundan, dile kimin bir yenilik getirdiğini ve bu yeniliğin grup içinde nasıl yayıldığını izlemek de kolay oluyor.

Görüldüğü kadarıyla, gençler işaret dilini çok daha hızlı kapıyor ve tümcelerin arasına daha çok sözcük ekliyorlar. Artık kalıplaşan birtakım bedensel devinimleri de basitleştirmek suretiyle dile daha bir kıvraklık sağlıyorlar.

Daha yaşlılar ’erkek’ sözcüğünü bıyık burmak suretiyle belirtirlerken, gençler işaret parmaklarını üst dudaklarının üzerine koymayı yeğliyorlar.

’Kadın’ sözcüğünü belirtmek içinse eskiden alnın üzerine parmakla iki çizgi çekilirken (Bedevi kadınlarının yüzlerine dövme yaptırma geleneğinden kaynaklanıyor olsa gerek), artık parmaklar yüze değdirilmiyor.

Diğer özelliği

Bu dilin dikkat çeken bir başka özelliği de, çoğu konuşma dillerinde olduğu gibi, belli bir sözcük düzeninin olması.

Al-Sayyid işaret dilinin çevre bölgelerin dillerinden farklı bir düzen sergilediği, özne+fiil+ nesne düzenine sahip İbranice, ya da fiil+özne+nesne düzenine sahip Arapça’dan farklı olarak, özne+fiil+nesne düzenini izlediği görülüyor. Bu da, söz konusu dilin gerçekten de o yörede oluşturulmuş ve dış etkilerden bağımsız bir dil olduğunu ortaya koyuyor.

New Scientist’de yer alan makaleye göre, yerel işaret dilinin kısıtlı olması ve Al-Sayyid dilinin başka dillere kıyasla çok daha yavaş gelişmesi, bir dilin yeterince kıvraklık kazanabilmesi için onun daha büyük kitleler tarafından kullanılması gerektiğini gözler önüne seriyor.

Bu da, dilin kökenlerinin insan beyni olduğu kadar insan gruplarıyla da ilgili olduğunu gösteriyor.

Araştırmacılar Al-Sayyid dili evrildikçe bu konunun da giderek aydınlığa kavuşacağına inanıyorlar. Ancak bu dili kullanan üçüncü kuşağın İsrail’deki İşaret dilinden etkilendikleri daha şimdiden sezinlendiğinden, geleceğine kuşkuyla bakılıyor.

Öte yandan, Al-Sayyid Bedevileri bu durumdan pek de etkilenmiş gibi görünmüyorlar. Padden,"Köy halkı diline neredeyse sıradan bir şeymiş gibi bakıyor. Gündelik yaşamının doğal bir parçası saydığından, onun özel ve korunmaya muhtaç olabileceğini düşünemiyor," diyor.

İşaret Dilinin Zaman İçindeki Gelişimi

Dünyanın farklı bölgelerinde yerel işaret dilleri gelişmiştir.

Martha’s Vineyard, Massachusetts: Britanya’da ortaya çıktı. Amerikan İşaret Dili ile birleştiği 1930’larda tarihe karıştı.

Surinam’da henüz adı olmayan bir köy işaret dili

Kuzey Brezilya’da, yedisi sağır ve dilsizlerden oluşan, 500 kişilik bir kabilenin kullandığı Urubu-Kapur işaret dili.

İsrail’deki Al-Sayyid Bedevi işaret dili.

Kuzey Tayland’ın kırsal kesimindeki Ban Khor yaklaşık 70 yıllık bir geçmişe sahip.

Kuzey-doğu Hindistan’daki Angami Naga dağ kabilelerinin kendilerine özgü bir işaret dili kullandıkları bildiriliyor.

Meksika’nın Yukatan yarımadasında ortaya çıkan Yukatek Maya işaret dili bu bölgede yer alan çok sayıda köyde kullanılıyor.

Nikaragua işaret dili 1979 yılından bu yana işitme engellilere özgü okullarda geliştirilen bir dil.

Kolombiya’nın Providencia adasında 19 işitme engellinin yanı sıra 3000 adalı tarafından da kullanılan Providencia dili.

Doğu Gana’daki Adamorobe köyünde kullanılan işaret dili. Köyde yaşayan 3400 kişinin yaklaşık %15’inin işitme engellilerden oluştuğu belirtiliyor.

Bali’nin kuzeyindeki Bengkala köyünde kullanılan Kata Kolok dili yöre halkının belirttiğine göre yıllarca kullanılmakta olan bir dil.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!