Güncelleme Tarihi:
Erdoğan Aksoy yazıyor |
Diğer taraftan Beşiktaş'a bakıyor, anlamaya çalışıyorum.
En son yazdığım yazılara gelen yorumları dikkate alarak bazı şeyleri biraz zamana bırakayım diyorum.
Ona da gönlüm razı olmuyor.
Düşündüklerimi yazayım diyorum; çevremdekiler beni mazoşist zanneder diye korkuyorum.
Ne yapacağımı şaşırdım doğrusu.
Ama bir işin de hakkını vermek, düşündüklerini söylemek gerek.
Testi kırılmadan önce uyarmak gerek.
Hani Kemal Sunal'ın “Çöpçüler Kralı” isimli filminde bir sahne vardı: Muhalefet adamın biri elinde not kağıtları, gazeteden hükümetin devrildiğini okuyor ve “Yaza yaza devirdim hükümeti” diyor ya, benimkisi de o hesap işte. Gerçi bizim amacımız yönetimi devirmek değil de uyarmak, testinin kırılmasını engellemek için bir şeyler yapmak.
Az önce yönetim dedim, büyük harfle “YÖNETİM”. Acaba Beşiktaş'ta “Yönetim” diye bir şey var mı merak ediyorum:
Parayı veren BAŞKAN,
Ferrari'yi almaya giden BAŞKAN,
Delgado'nun babasıyla konuşan BAŞKAN,
Nobre'nin menejeriyle pazarlık eden BAŞKAN,
Futbolcu izleyen BAŞKAN,
Sözleşmeleri yapan BAŞKAN,
Düğünlerde kavga eden BAŞKAN,
BAŞKAN aşağı BAŞKAN yukarı...
İyi güzel de yok mu başka kimse Yönetim Kurulu'nda. Bir Kenan Öner, Ertunç Soğancıoğlu, Levent Erdoğan adlarını biliyorum o kadar. Birini “teşvik primi” hakkındaki düşünceleri ile şampiyonluk kutlamalarında gösterdiği performanstan hatırlıyorum. Diğerlerini de kulüp defterlerini stada getirerek BAŞKAN'ın verdiği borcu kayıtlara geçirmelerinden, “Lan”lı diyaloglara hedef olmalarından tanıyorum. Kısacası yönetim kurulundakiler aynı Süleyman Demirel gibiler, konuşuyorlar da bir şey söylemiyorlar, bir şey yapmıyorlar. Yani hem varlar, hem yoklar. İyi de suç kimin? Onlarda mı, onları oraya getirenlerde mi? Hadi Ali Koç gibisini bulmak zor diyelim, yok mu bir tane Haldun Üstünel?
Takım şampiyon oldu, Şampiyonlar Ligi'nde mücadele edecek. Beşiktaş hala 10.5 numara arıyor. Alabilmek için kontenjanın boşaltılması bekleniyor, mazeret bu yani. Sanki bu sorun birden ortaya çıktı, kucaklarında buldular bir anda.
Bilmiyor muydunuz Delgado'dan bir cacık olmayacağını?
Bilmiyor muydunuz Nihat-Nobre-Bobo-Holosko'nun birbirlerini tamamlamayan futbolcular olduğunu?
Bilmiyor muydunuz Tello-Yusuf-Delgado'yu toplasanız bir Alex etmeyeceğini ? (Alex hakkındaki olumsuz düşüncelerim hala geçerlidir)
Bilmiyor muydunuz 2 tane yarımın 1 tam etmeyeceğini?
Bir menejer geldi. Adı Figgel…
Nobre, Alex, Devid tekmili birden tüm Brezilyalıların menejeri…
Önce Beşiktaş'a geldi, “Nobre'ye şu kadar transfer, bana şu kadar imza parası vereceksiniz” dedi. “Yoksa tüm İtalyan kulüpleri peşinde” dedi. Bizimkiler de yediler zokayı, verdiler istediklerini. Aynı menejer Lugano için de aynısını yaptı, göçebelere döndü Uruguaylı, hala kulüp arıyor yarı fiyatına. Olan Bobo'ya oldu bu arada. Nobre 2 küsur milyon Euro alırken 1.1 milyon dolar alıyor kendisi, üçte biri kadar yani. O da vurdu kendini Olimpiakos'a, St. Etienne'ye. Kimin elinde kalırsa artık... Tabii Figgel izin verirse. Artık satılmazsa Bobo, ne hayır beklenir kendisinden ayrı konu.
Öte yandan G.Saray'a bakıyorum. Hiç transfer yapmasalar, 10.5 numaralı formayı Arda'ya, 5 milyon euroluk Holosko'nun formasını Aydın'a, 4.5 milyon euroluk Ferrari'nin formasını Uğur'a giydirseler dar gelecek. Hafızamı zorluyorum, en son altyapıdan gelip de ilk 11'de oynayan kim var diye. Aklıma yarım yamalak oynayan, bulunduğu durumu yeterli gören Serdar Özkan'dan başkası gelmiyor. Onu da son okuduğumuza göre Denizli şaka yollu da olsa tekme tokat pataklamış. Esasında gerçekten girişmeliydi ya neyse.
Bir takımın esas omurgasını yerli futbolcular teşkil ettiğinde kalıcı başarılar sağlanabilir ancak. Barcelona, Real Madrid, M.United belki transferlerle başarı sağlayabilir ama bizim takımlarımız için bu kural geçersizdir. Çünkü bize yani Türkiye'ye kaliteli yabancı futbolcu gelmemektedir. Gelenler de başka yerde alamayacağı paranın yüzü suyu hürmetine İstanbul'umuzu şereflendirmektedirler. İlk fırsatta da arkasına bile dönüp bakmadan, bir iz bile bırakmadan kaçmaktadırlar. Bu tespitim TC vatandaşı olmuş Brezilyalılarımız için de geçerlidir. Bu durum 70 milyon nüfusunun çoğunluğu genç olan Türkiye'nin bir vatandaşı olarak kanıma dokunmaktadır. Tüm çocukluğu Göztepe-Erenköy arasında geçen bu satırların yazarı, 3 tane semt sahasının yıkılarak konut yapıldığına şahit olmuştur. Neredeyse 4.5 milyon euroluk bir Zapotocny'nin maliyetine giden semt sahaları. Ne yapalım, bize de halı sahalar kaldı. Hem fazla koşmamıza da gerek yok, 2 oda bir salon büyüklüğüne ancak nefesimiz yetiyor zaten.
Divan kurulu sert tartışmalara sahne olmuş. Aynı fikirde olduğum bazı büyüklerim düşüncelerini, uyarılarını açıkça yapmışlar. Söylenenler kısaca şöyle: Borç 150 milyon TL. Ama bu sene yapılan transferlerin getirdiği külfet bunun içinde değil. Artık önümüzdeki sene kaç olacaksa... Bu arada Başkan futbolcu transferi için Divan kurulu toplantısından yine erken ayrılmış. Her sene her sene aynı senaryo, “Yersen papaz eriği”
İşte halkın takımının düştüğü durum bu…
Beşiktaşlı olmak mütevazi olmak demektir.
Beşiktaşlı olmak doğruları yapmaktır.
Beşiktaşlı olmak altyapıya eğilerek Türk Futboluna hizmet etmek demektir.
Beşiktaşlı olmak ayrıcalıktır.
Başka takımların seyirci sayıları, bütçeleri, sözüm ona yıldız oyuncuları fazla olabilir. Bol keseden transfer de edebilirler.
Gerçek Beşiktaşlılar asla bu konularda rakipleriyle yarışa girmeye tenezzül etmemişlerdir. Bırakınız Beşiktaşlılar, Beşiktaşlı olmanın ayrıcalığını yaşasınlar.