Güncelleme Tarihi:
Egemen'in Tam Saha'ya verdiği röportajdaki açıklamaları şu şekilde;
-Büyük takımlar arasındaki transferler her zaman sıkıntılı olmuştur. Sen de Trabzonspor gibi bir büyük takımdan Beşiktaş gibi bir başka büyük takıma transfer oldun. Bu transferin perde arkasını sorarak başlayalım. Trabzonspor'dan ayrılıp Beşiktaş'a gitmeye ne zaman karar verdin?
"Transfer boyutu yazılıp çizildiği gibi çok uzun bir süreç değildi aslında. Bu transfer, ligler bittikten sonra gerçekleşen bir olay. Trabzonsporlu yöneticilerle görüştüm, anlaşamadım, bu arada Beşiktaş'ın bir teklifi vardı, o teklif bana cazip geldi ve kabul edip imzayı attım."
-Senin dışında Selçuk İnan ve Ceyhun Gülselam da Trabzonspor'la sözleşmeleri bittiğinde yenileme yoluna gitmedi. Oysa orada oldukça iyi bir hava yakalamış, iyi bir takım oluşturmuş ve başarılı sayılabilecek bir sezonu geride bırakmıştınız. Umut'u da eklersek, neredeyse takımın yarısını oradan uzaklaştıran şey neydi?
"Bu olaylara tek taraflı bakmamak gerekiyor. Sözleşmeniz bittiğinde oturup konuşuyorsunuz, anlaşabilirseniz anlaşıyorsunuz, anlaşamazsanız yollarınızı ayırıyorsunuz. Bir de bu olayda her oyuncuyu tek tek değerlendirmek gerekiyor. Sanki bir araya gelinmiş de Trabzonspor'dan ayrılma kararı alınmış diye bir şey söz konusu değil. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey olmaz zaten. Her oyuncu kendi şartlarıyla pazarlık masasına oturur ve şartların uyup uymamasına göre bir karar verir. Ben de bu konuda karar verirken eşimle, anne, babamla oturup konuştum ve bir karar verdim. Üstelik bu öyle kolay verilmiş bir karar da değil."
-Hangi formayı giyersen giy gerçekten de fedakârca oynayan bir oyuncusun. Bir yandan da tribünlerle çok sıcak ilişkiler kuruyorsun. Bursaspor'da da böyleydi bu Trabzonspor'da da... Galiba taraftar seni kulüple çabuk özdeşleştiriyor ve ayrılışına bu nedenle üzülüyor.
"Olabilir... Ben yapı olarak gerçekten sahanın içinde her şeyini veren bir oyuncuyum. İyi konsantre olduğumu, maçlara iyi hazırlandığımı, düzgün bir yaşantım olduğunu ve iyi bir profesyonel olduğumu düşünüyorum. Bunların hepsi bir araya geldiğinde insanların da hoşuna gidiyor sanırım. Bu profesyonellik tarafını herkes bilmeyebilir ama dışarıdan bir seyirci gözüyle bakıldığında da klasik tabirle candan, yürekten oynayan bir oyuncu görülüyor. Bu da taraftarın hoşuna gidiyor olabilir. Dediğim gibi saha içinde elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Elbette her futbolcu gibi ben de zaman zaman hatalar yapıyorum ama niyet bence önemli. Sanırım insanlar bu iyi niyeti görüyor ve sağ olsunlar bana bu nedenle ilgi gösteriyorlar. Doğal olarak ayrılıklar üzüntüye yol açıyor ama ben hep söyledim, Trabzon'un bende farklı bir yeri var. Çünkü orada kariyerimin en güzel 3 yılını geçirdim. Bunu sadece futbol anlamında da söylemiyorum. Özel hayatımda da çok güzel günler geçirdim. Trabzon'da çok güzel anılarım ve çok yakın görüştüğüm dostlarım var."
-İnönü'ye rakip olarak geldiğinde neler hissederdin? Beşiktaş taraftarı hakkında neler düşünüyorsun? Beşiktaş taraftarının farklılığı herkes tarafından kabul edilen bir gerçek çünkü...
"Dediğiniz gibi, İnönü Stadı'ndaki atmosferi sadece Beşiktaş oyuncusu olarak değil, oraya rakip olarak gittiğinizde de hissediyorsunuz. Beşiktaş taraftarının farklı bir yeri ve İnönü Stadı'nın farklı bir atmosferi var. Gerçekten sahanın içinde bunları hissedebiliyorsunuz. Ben sahada tribünlere çok fazla takılan bir oyuncu değilim ama İnönü Stadı'ndaki atmosfer gerçekten etkiliyor insanı. İster istemez tribünleri duyuyorsunuz. Hatta saha içinde arkadaşınızla iletişim kurmak için bağırmak zorunda kalıyorsunuz. Sesinizi başka türlü duyurabilmeniz mümkün olmuyor yoksa."
-Beşiktaş'a transfer olurken beklentilerin nelerdi?
"Sonuçta İstanbul farklı bir yer. Elbette futbol oynadığınız her yerin farklı güzellikleri var ama açıkçası ben İstanbul'da da futbol oynamak istedim. Bir de bu takım Beşiktaş olunca insana daha da cazip geliyor. Türkiye'nin dört büyük kulübünden birinde daha forma giymek her oyuncu için gurur vesilesidir."
-Peki, transfer döneminde Beşiktaş dışında başka teklifler de var mıydı?
"Fransa'nın Toulouse takımından da bir teklif vardı ama bu teklif geç geldi. Toulouse'a giden Umut'un menajerinin benim menajerime ilettiği bir teklifti ancak ben Beşiktaş tercihimi yapmıştım ve dolayısıyla üzerinde hiç düşünmedim."
-Oyuncunun bu tip konularda net olması önemli değil mi? Kafa karışıklıkları performansı da etkiler herhalde...
"Ben aldığım kararlarda çok netimdir. Hayatım boyunca hep böyle oldum. Söz ağzımdan çıkana kadar çok düşünürüm ama ağzımdan çıktıktan sonra iş biter."
-Beşiktaş, Sivok, İbrahim Toraman, Ersan Gülüm, Sidnei gibi stoperlere sahip. Transferinden önce bu kombinasyon hakkında neler düşündün? Sonuçta her oyuncu gideceği takımda oynamak ister.
"Oyuncu profiline çok da baktığımı söyleyemem. Elbette çok kaliteli oyuncuların olduğunu biliyorum. Ama zaten Beşiktaş takımına geliyorsunuz ve sadece sizin oynadığınız mevkide değil her bölgede iyi oyuncular, alternatifler olacak. Dediğiniz gibi çok sayıda stoper de var ama önemli olan sizin karar veren kişinin tercihi olabilmek için çaba göstermeniz. Ama şunu da göz önünde bulundurdum. Beşiktaş bir yandan ligde, bir yandan Türkiye Kupası'nda, öte taraftan da UEFA Avrupa Ligi'nde uzun bir maratondan geçecekti ve çok sayıda maç oynayacaktı. Dolayısıyla oyuncuların bu maratonda şans bulma ihtimali de yükselecekti. Nitekim öyle olduğunu da görüyoruz."
-Sol bek de oynayabildiğini biliyoruz. Senin için Beşiktaş'taki savunma rekabetinde sol bek oynamak da bir alternatif midir? Yoksa "Ben Beşiktaş'ın banko stoperlerinden birisi olacağım" mı diyorsun?
"Kendi adıma "Sol bek oynayabilirim" diye düşünmedim. Transfer olduğum dönemde takımın başında bulunan Tayfur Hocamızın kafasında böyle bir alternatif düşünce olabilirdi tabii. Çünkü zaman zaman yaptığımız antrenmanlarda sol bekte de yer aldım. Ancak bu işin gerçeği şu; ben stoperim. Tabii bu, "Görev verilirse başka bir yerde oynamam" anlamına gelmiyor. Çünkü ben öyle birisi değilim. Ancak benden alınacak performans mutlaka değişir. Gerçi Trabzonspor'da dört maç sol bek oynadım ve Şenol Hocam benden memnun kaldı ama tercih hakkı bende olsa stoper oynarım."
-Real Madridli Sergio Ramos'u dışarıda tutarsak stoperden bek olan oyuncuların hücuma çok fazla katkı sağlamadıklarını görüyoruz. Ancak sen geçtiğimiz sezon sol bek oynadığın maçlarda hücuma da katılan bir oyuncu profili çizmiştin...
"Evet, o dört maçta performansım iyiydi hatta bir de asist yapmıştım ama benden hücum beki olmaz."
-Forma numaranı 55 olarak değiştirmenin nedeni neydi?
"Hazır yeri gelmişken bu konuda içimdekileri anlatayım. Benim hiçbir zaman forma numarası takıntım olmadı. Bu konuda özel bir tercihim de olmadı. Geçen Millî Takım kampında da aynı şey yaşandı; soyunma odasında bana ayrılan formanın numarası 16'ydı ve bunun hakkında bile yorumlar yapıldı. Oysa Millî Takım oyuncusunun forma numarasının bir önemi yok. Önemli olan onun giydiği ay-yıldızlı formadır. Oynadığım takımlarda da forma numarasına hiç önem vermedim. Mesela Beşiktaş'ta oynadığım ilk hazırlık maçında 55 numaralı forma denk geldi, ben de "Böyle devam edeyim" dedim. Bana göre forma numarası, saçının rengi, bıyığının şekli, sakal gibi şeyler teferruat. Sahada bunlar oynamıyor ki... Sahaya çıkıp oynayan sizsiniz. Bakın şuna anlam verebilirim; devamlı 9 numara giyen bir oyuncu yeni gittiği takımda da aynı numarayı isteyebilir. Ya da 10 numaranın bir anlamı vardır. Ama Türkiye'de sırt numarasıyla oyuncunun memleketi arasında bir bağlantı kuruluyor. 6-7 sene 16 numaralı formayı giydim ama ben Bursalı değil, Balıkesirliyim. Balıkesir'in plaka numarası 10. Benim 10 numaralı formayı giydiğimi düşünsenize (gülüyor). Üstelik o formayı giysem de benim için hiç önemli değil."
-Nasıl bir partnerle oynamak istersin?
"Net bir şey söyleyemem ama partnerimin oyun zekâsının yüksek olmasını isterim. Çabuk olsun, kuvvetli olsun, hava topları iyi olsun değil de nerede duracağını, nasıl duracağını bilen, oyunu iyi süzen stoper her zaman tercihim olur. Geriye dönüp baktığımda Türkiye Ligi'nde belli bir süre benim de amatör duygularla oynadığımı görüyorum. Amatör ruhla oynamak önemli bir özellik ama üzerine başka şeyler de koymak gerekiyor. Şimdi oyunu daha iyi süzebiliyorum, nerede durmam, ne zaman hamle yapmam gerektiğini daha iyi hesaplayabiliyorum."
-Bu nokta önemli. Geçmişte daha çok atlayıp zıplayan bir Egemen vardı, bugün daha dengeli müdahaleler yapan ve topu da olumlu kullanan bir Egemen görüyoruz. Bugünkü noktaya nasıl geldiğinden söz eder misin biraz?
"Trabzonspor'da bulunduğum süre içinde ciddi bir aşama kaydettiğimi düşünüyorum. Ama Egemen deyince klasik bir yargı var; topa karşı sert, mücadeleci, hırslı bir oyuncu geliyor akla. Bunlar benim ana özelliklerim. Ancak bazı konularda gerçekten çalışıyorum. Çalıştığım farklı hocaların hepsinden bir şeyler almaya çalıştım. Gelişime açık olmak çok önemli. Ben sürekli öğrenmeye ve kendimi geliştirmeye, üzerine bir şeyler koymaya çalışıyorum. Topu daha iyi kullanma konusuna gelince, bunun için de çok çalışıyorum. Özellikle son üç senedir antrenmanlarda topu iyi kullanmak için ciddi bir çaba harcıyorum. Zaten antrenmanda ne yaparsanız maçta da aynısını tekrarlarsınız. "Antrenman maçın aynasıdır" deyimi doğrudur gerçekten de. Önümde oynayan arkadaşlarla top alışverişi konusunda sürekli konuşuyorum."
-Trabzonspor'da Selçuk ve Colman gibi oyuncularla oynamak da bu konuda bir avantajdı sanırım. Çünkü ikisi de top almak için kendilerini gösteren ve stoperlere alternatif sunan oyuncular.
"Kesinlikle öyle. Takım arkadaşlarımın ille de gelip topu benim ayağımdan almasına gerek yok. Selçuk ve Colman açı gösteriyorlardı, ben de topu onlara kullanabiliyordum. Topu iyi kullanma meselesi tek başına olacak bir şey değil. Bunda takım arkadaşlarımın da payı var kesinlikle. Antrenmanda da maçta da arkadaşlarımla mutlaka konuşurum. Kendim iyi motive olur, arkadaşlarımı da uyarırım. Bu da yanlış anlaşılmasın, kendimi çok iyi gördüğüm için değil, oyunu arkadan daha iyi görebildiğim için yapıyorum bu yönlendirmeleri."
-Bu konuda yeni takımında da şanslı sayılırsın. Çünkü üç orta saha oyuncusuyla oynuyorsunuz ve o oyuncular da topa kendini gösteren, sorumluluktan kaçmayan oyuncular.
"Evet, Marco, Necip, Fernandes ya da Ernst olsun hepsi sorumluluk alan, savunmaya yardım eden, top almak için kendini gösteren oyuncular. O pozisyonda oynayan oyuncuların da top kullanma becerisinin yüksek olması, takımın kalitesini yükseltiyor."
-Beşiktaş kadro derinliği açısından Süper Lig'in en zengin takımı olarak nitelendiriliyor. Böyle bir takımın parçası olmak senin kaliteni de artırıyordur mutlaka...
"Beşiktaş'ta kesinlikle çok kaliteli bir oyuncu topluluğu var. Ama takım olgusu farklı bir şey. Biz de bunu yakalamaya çalışıyoruz. Giderek daha iyi noktalara geldiğimizi düşünüyorum. Bunu başarabilmek için hepimiz çok çalışıyoruz. Takım olgusunu yakaladığımızda Beşiktaş'ı çok daha iyi noktalara taşıyacağımızdan kuşkumuz yok."
-29 yaşını bitirmek üzeresin ve Egemen'i hiç güçsüz görmedik. Fiziksel olarak her zaman üst düzeyde bir oyuncusun? Bunu nasıl başarıyorsun?
"Dediğim gibi benim ana özelliğim mücadeleci bir oyuncu olmak ve bunu hiç kaybetmemek zorundayım. Dolayısıyla bununla ilgili çalışmaları sürekli yapıyorum. Bireysel antrenmanlarımı aksatmam. Düzenli bir aile yaşantım var. Hayatım futbol ve ailem üzerine kurulu. Tabii bunu söylerken, "Asosyal bir insanım" demiyorum. Uykuma çok dikkat ederim, sabah kalkar kahvaltımı yaparım, beslenmeme dikkat ederim. Çalışmakla ilgili hiçbir problemim olmaz. Bugüne kadar birlikte çalıştığım bütün hocalarım benim antrenman performansımdan memnun olduklarını dile getirmiştir. Antrenman ve maç sonrası dinlenmelere, rejenerasyona çok dikkat ederim."
-Biraz önce her hocadan bir şeyler aldığını söylemiştin. Bu konuyu biraz açar mısın? Hangi hocalar neler kattı sana?
"Mesela Raşit Hoca çok disiplinlidir. Ersun Hocadan rejenerasyon ve antrenman bilimi konusunda çok şey öğrendim. Şenol Hoca çok büyük bir tecrübe... İnsan ilişkileri çok farklı ve başarılı bir teknik direktör. Bülent Korkmaz'la çalıştığım dönemde henüz yeni bir teknik direktördü, ondan da mutlaka öğrendiğim şeyler oldu."
-29 yaşın tecrübesiyle genç oyunculara neler önerirsin?
"En önemli şey yaşantı. Benim bugünkü düşüncemle genç bir oyuncunun düşüncelerinin aynı olması mümkün değil ama her şeyi yerinde ve zamanında yapmak diye özetlenebilir bu konu."
-Biz Genç Millî Takımlarda çok başarılı olmuş oyuncuları 20-21 yaşlarında kaybedebiliyoruz. Bunu neye bağlamak gerekiyor?
"Şartlar çok önemli bunda. Dış etkenler önemli. Aileden neler aldığı önemli. Bunu eğitim diye özetleyebiliriz ama tabii eğitim sadece aileyle bitmiyor. Okul ve çevre de önemli bir rol oynuyor. "Allah karşımıza doğru insanları çıkarsın" deriz ya, bu çok doğru bir dilek. Çalışırken, okula giderken, futbol oynarken doğru insanlarla arkadaşlık yapmanız size büyük avantaj sağlıyor."
-Peki Beşiktaş'a geldiğinde nasıl bir ortamla karşılaştın?
"Doğrusunu söylemek gerekirse, yabancı oyuncu sayısı fazla olduğu için kafamda daha farklı bir ortam canlandırmıştım. Ancak beklediğimden sıcak bir ortamla karşılaştım. Özellikle futbolcular arasında son derece iyi bir arkadaşlık var. Tayfur Hoca döneminde de böyleydi, şimdi Carlos Carvalhal döneminde de aynı sıcak hava devam ediyor."
-Bu sezon şampiyonluk yarışını nasıl görüyorsun?
"Bence bugünden bir şeyler söyleyebilmek çok zor. Çünkü play-off sisteminde çok farklı şeyler olabilir. Çok farklı bir takım gelip şampiyon olabilir. Normal sezonu dördüncü sırada bitiren takımın bile play-off'ta şampiyonluk şansının bulunduğu bir sistemden söz ediyoruz. Elbette takımların oynadığı futbola göre bir değerlendirme yapılabilir ancak bugün için dört dörtlük oynayan bir takım da görünmüyor. 10. haftanın ardından takımlarla ilgili daha sağlıklı değerlendirmeler yapmak mümkün olabilir."
-Şampiyonluk yaşamış beş takım bu sezon için de iddialı. Peki sen bu takımların dışında çıkış yapmaya aday bir takım görebiliyor musun?
"Ligin son beş sezonluk periyoduna baktığımızda eskiye nazaran çok şeyin değiştiğini söyleyebiliriz. Takımlar arasında kadrolar açısından farklar var ama oyun anlayışlarına baktığımızda herkes birbirine yaklaştı. Artık herkesin herkesi yenebildiği bir futbol ortamında yaşıyoruz. Bu durum dünya futbolu için de geçerli. Bir kere hemen hemen herkes aynı antrenman metotlarıyla çalışıyor ve fizik kaliteler birbirine çok yakın. Dolayısıyla sahaya çıktığınızda, "Kesin favori budur" diyemiyorsunuz. Onun için ben her maçın çok ciddiye alınması ve son dakikasına kadar mücadele edilmesi gerektiğine inanıyorum."
-Beşiktaş'ın kadro zenginliğine bakıp, Galatasaray'ın 2000 yılındaki UEFA zaferini tekrarlamak isteyeceğinizi söyleyebilir miyiz? Aranızda böyle bir hedeften söz ediyor musunuz?
"Bu konularda çok büyük konuşmamak lâzım ama kararlı olmak da önemli elbette. Biz şimdilik gruptan çıkmayı düşünüyoruz. Diğer turları ise zamanı geldiğinde konuşmak gerekir. Ama takımda kime sorarsanız sorun herkesin hayalinde, aklının bir köşesinde mutlaka UEFA Avrupa Ligi'nde şampiyonlukla kucaklaşmak vardır. Açıkçası takımın potansiyeli de oldukça yüksek. Dünya çapında yıldız diyorsunuz, var. Tecrübeli oyuncu diyorsunuz, var. Türkiye Ligi'ni iyi tanıyan oyuncular diyorsunuz, var. Genç yetenekler diyorsunuz, var. Yani her türden oyuncuyu barındıran bir kadroyuz. Ama hepsinin altında yatan bir olgu var; takım olmak. Eğer onu yakalarsak bu iş çok güzel yerlere gelebilir."
-Çok uzun bir süredir hep belirli bir çizginin üzerinde performansın var ama Millî Takım açısından şansın hiç de yaver gitmedi. Bu rötarı nasıl açıklıyorsun? Duygusal olarak neler yaşadın? Şimdi Millî Takım kadrosunda olmakla ilgili neler düşünüyorsun?
"Millî Takım bütün oyuncuların hayalidir. Hiç bir oyuncu, "Ben Millî Takım'ı düşünmüyorum" gibi bir şey söyleyemez. Bu mümkün değil. En azından ben kendi adıma böyle bir şeyi kabul etmiyorum. Elbette ben de buraya gelmeyi çok istedim ve 29 yaşında A millî oldum."
-Gelecekle ilgili hayallerinde neler var?
"Başından beri hiç uzun vadeli hedefler koymadım önüme. Bu senenin planlamasını yaparım sadece. İyi oynayayım, sezon sonuna kadar her maçta yer alayım, Millî Takım'a gideyim, takımımla şampiyonluk yaşayayım gibi şeyler düşünürüm. Ama artık gelecekle ilgili de fikirler oluşuyor kafamda. Mesela mutlaka futbolun içinde kalmak istiyorum. Geçmişte, "Futbolu bıraktığımda futbolla ilgilenmem" diyordum. Bunun ekmek yediğim mesleğimle ilgili bir nankörlük olduğunun düşünülmesini de istemem. Futbol dışarıdan düşünüldüğü kadar kolay bir meslek değil. Mutlaka her işin zorluğu var. Bizim işimizden çok daha zor işler de var. Ama futbol da 90 dakika sahaya çıkıp oynamakla sınırlı değil. Ha, diğer yandan yaptığımız işin karşılığını da alıyoruz, bunu da kabul ediyorum. Futbol gerçekten iyi bir geçim kaynağı. Lâkin futbol sadece 90 dakika çıkıp oynamak da değil, bunu da göz önünde bulundurmak lâzım."
-Evet, geçmişte futbolun yoğun ve yorucu temposuna bakıp, aktif futbolculuk hayatını bitirdikten sonra oyunun içinde kalmayı düşünmüyordun. Ama şimdi düşüncelerinde bir değişim var...
"Evet, şimdi görüyorum ki benim bildiğim tek iş, uzmanlık alanım futbol. Ticaret yapamam, ne bileyim aşçılık yapamam. Bütün bilgim, birikimim futbol üzerinde. İnsanlar kendi branşlarında yürümeli. Dolayısıyla ben de futbolun içinde olmak istiyorum. Artık teknik direktörlük mü, spor yöneticiliği mi bilmiyorum ama futbolun içinde kalacağım kesin."
-Senin bir de üniversiteli yanın var değil mi? Geçtiğimiz yıl Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde BESYO'ya kaydını yaptırmıştın...
"Evet, sınavı kazandım, ardından mülakatı da geçip kaydımı yaptırdım. Ancak profesyonel bir oyuncu olarak okula devam edebilmeniz çok zor. Şampiyonluk yarışının içindeydik ve çok yoğun bir dönem geçiriyorduk. Ama buradan şu mesajı da vermek isterim; profesyonel oyuncuların meslekleriyle ilgili eğitimlerini sürdürmelerinde bir kolaylık getirilmeli, mesela devam zorunluluğu ortadan kaldırılabilir diye düşünüyorum. Ben eğitimimi işimle birlikte devam ettirmek istiyorum ama bugünkü şartlarda mümkün değil. Bu sadece futbolcuların değil, basketbolcuların, voleybolcuların, bütün sporcuların sorunu."
-Futbolu bıraktıktan sonra eğitim hayatını sürdürmek gibi bir niyetin var mı?
"Kesinlikle isterim. Ben zaten eğitimci bir ailenin çocuğuyum. Annem, babam öğretmen. Çok da başarılı bir öğrenciydim. Ama lise ikinci sınıftan itibaren profesyonel takımla antrenmanlara çıkmaya başladım ve ister istemez eğitim hayatımda bir kopukluk yaşandı. Ama ısrarla şunu söylüyorum; eğer futbola yeni başlayan bir genç olsam ikisini bir arada götürmek için sonuna kadar çaba gösteririm."
-Aradan bunca yıl geçtikten sonra yeniden üniversite sınavlarına girip kazanmak da o günkü çabalarının devamı sanırım.
"Üniversite sınavlarını daha önce kazanmış ancak iki yıl üst üste Ümit Millî Takım kamplarında bulunmam nedeniyle mülakatlara girememiştim. Sonrasında da hevesim kırıldı ve bir kopuş oldu. Sonra bir hocamızın etkisi ve "Şansını dene" tavsiyesiyle yeniden sınava girip kazandım."
-Futbolun dışında özel hayatında neler var?
"Benim yaşantım aslında biraz tekdüze. Futbol hayatımın dışında sadece eşim, çocuğum, ailem var. Her şeyi onlarla birlikte yapıyorum. Yurtiçinde olsun, yurtdışında olsun seyahat etmeyi, farklı yerler görmeyi seviyorum."
-Seyahatlerinde bir favorin var mı?
"İsviçre... İsviçre'nin her yerini seviyorum. Doğasıyla, yaşantının standardıyla ailece çok hoşumuza gitti. Ben zaten doğayı seven bir insanım. Eşim de aynı şekilde... Orada bir şeyler yemek, gezmek ve vakit geçirmek hoşumuza gidiyor. Belki de işimiz kalabalıkların içinde olduğu için özel hayatımda sükuneti tercih ediyorum."
-Kitaplarla da aranın iyi olduğunu biliyoruz...
"Evet, çok okumaya çalışan bir insanım. Son dönemde özellikle yakın tarih üzerine yoğunlaşmaya çalışıyorum. Şu anda Muhammed Ali'nin hayatını okuyorum. Biyografiler de hoşuma gidiyor. Bir de ben fırsat buldukça okumaya çalışıyorum. Hani ille de kitap okumak için bir boş vakit aramıyorum. Otobüste de okuyorum, evde eşim çocukla ilgilenirken bir odaya çekilip de okuyorum. Sadece yatmadan önce okuyayım diye bir tercihim yok yani."
-Bazı futbolcuların koleksiyon merakı var. Senin için böyle bir şey söz konusu mu?
"Evet, benim de bir tespih koleksiyonum var. Türkiye'deki ustaların büyük bölümünü tanırım. Birebir tanışmasam da çoğunun tespihi vardır bende. Koleksiyonumda buffalo boynuzundan kehribara, Oltu taşından fildişine farklı tespihlerim var. Tespihe değer katan faktörler ustasının elinden çıkmış olması, ana maddesinin değeri ve yıllanmasıdır. Özel rulolarım var. Tespih koleksiyonumu bu ruloların içinde saklıyorum. Ama bu söylediklerimden müthiş bir tespih koleksiyonuna sahip olduğum da zannedilmesin çünkü Türkiye'de gerçekten bu alanda çok zengin koleksiyonerler ve hatta bunu kitap haline getirenler bile var."