Anadolu'nun tarihi döneme girişi ve ilk mektuplar: Eski Önasya toplumlarının M.Ö. yaklaşık 3000 yıllarından itibaren yazı kullanmasına karşın, Anadolu ancak II. binyıl başlarında Assurlu tüccarların Anadolu'nun çeşitli yerlerinde ticaret kolonileri kurmaları ve tüm Önasya'da yaygın olan çiviyazısını burada da kullanmaları ile yazılı, dolayısıyla tarihi dönemine girer.
II. Binyılın ilk çeyreğine tarihlenen ve Eski Assur Ticaret Kolonileri çağı olarak tanımlanan bu evrede, tüccarlar, Anadolu'daki kent beyliklerinin himayesinde, merkezi Assur şehri olan, iyi örgütlenmiş bir Pazar ağı geliştirmişlerdi.
Bu ağ, kent beylikleri yakınında Assurlu tüccarların belirli bir serbestlik içinde yaşayıp ticari faaliyetlerini sürdürdükleri, "Karum" denilen yerleşmeler ve daha küçük istasyonlar olan Vabartum'lardan oluşuyordu.
Ticaret kolonilerinin merkezi, Kayseri yakınındaki Kültepe=Kaniş Karum'u idi. Gerek tüccarların ülkelerindeki aileleri ve firmalarıyla, ve gerekse kolonilerdeki görevlilerin birbirleriyle ve Assur'daki resmi makamlarla, Eski Assur çiviyazısı ve lehçesiyle yaptıkları ticari amaçlı yazışmalar, Anadolu topraklarında bulunan ilk mektupları oluşturur.
Mama Kralı’ndan Kaniş Kralı’na
Bu devirde, yerel beylerin de kendi aralarındaki yazışmalarda yine Eski Assur lehçesini kullandıkları, Kültepe kazılarında ele geçen yirmi bini aşkın tablet arasında bulunan ilginç bir mektuptan anlaşılmaktadır.
Mektup, Mama kralı Anum-Hirbi'den Kaniş kralı Warşama'ya yazılmıştır. Anadolu'nun siyasi durumunu ayrıntılı bir şekilde yansıtan bu mektubun başında kral şöyle demektedir:
"Sen bana şöyle yazmışsın: Taişama'lı benim kölemdir, ben onu sakinleştiririm. Fakat sen kölen Sibuha'lıyı yatıştırabiliyor musun? Taişama'lı senin köpeğin ise, o nasıl oluyor da diğer krallara karşı bağımsız davranabiliyor? Benim köpeğim Sibuha'lı diğer krallara karşı istediği gibi davranıyor mu? Taişama'lı aramızda neredeyse üçüncü kral mı olacak? Benim düşmanım beni yendiğinde, Taişama'lı benim ülkeme saldırdı, 12 kentimi yıkıp, sığır ve koyunları yağmaladı".
Koloni çağının sona ermesiyle (yak. M.Ö. 1750) Assurlu tüccarlar ülkelerine geri döndüler ve Eski Assur tarzı çiviyazısı Anadolu'da kullanılmaz oldu.
HİTİT DEVLETİ ZAMANINDAKİ MEKTUPLAŞMALAR
Yaklaşık yüz yıl kadar sonra Anadolu'nun tarihinde çok önemli bir rol oynayan Hitit devleti kuruldu (M.Ö.:1650-1200).
Hititler, Babilli katiplerden öğrendikleri Eski Babil tarzında çiviyazısını dillerine uyguladılar.
Başkentleri, Çorum'un Sungurlu ilçesi yakınındaki Hattuşa=Boğazköy kazılarında ele geçen, devlet arşivlerine ait otuz bine yakın kil tablet arasında, birkaç yüz tane mektup bulunmaktadır. Bunların bazıları, Hattuşa'dan yollanan önemli mektupların arşivlerde korunan kopyalarıdır.
Boğazköy yazışmalarının küçük bir bölümünü kral ailesinin bireylerinin birbirlerine yazdığı mektuplar oluşturur; bir kısmı, Hitit büyük krallarının ülke içindeki görevlilerle ve vasal devletlerin kralları ile yaptığı yazışmalardır.
Uluslararası mektuplaşmalar
En büyük grubu ise, çağın diplomasi dili olan Akkadça ile yazılmış uluslararası mektuplaşmalar oluşturur.
O çağda, uluslararası mektuplar yeni bir kralın tahta geçişini veya bir prensin doğuşunu kutlamak, bir prensesin başka bir ülkenin kralı ile evlendirilmesi veya iki devlet arasında kalıcı bir barış sağlamak gibi, çeşitli vesilelerle yazılabilirlerdi.
Ama bir çoğu, tarafların ülkeleri arasındaki ilişkileri konu eden ve iyi ilişkilerin devamını sağlamak amacıyla kaleme alınan mektuplardır.
III. Hattuşili, (13. Yüzyılın 2. Çeyreği) tahta geçtiği zaman kendisini tebrik etmeyen Assur kralı Adad-nirari'ye yazdığı mektubunda şu sözlerle sitem etmektedir:
"Ben kral olduğum zaman, bana bir elçi yollamadın. (oysa) bir kral, kral olduğu zaman, onunla eşdeğerde olan hükümdarların ona, uygun kutlama hediyeleri, krallığa yakışan giysiler ve sürünmesi için ince yağ göndermesi adettir. Ama sen bu güne kadar bunu yapmadın."
Değerli hediyeler
Uluslararası yazışmalar içinde III. Hattuşili ve eşi kraliçe Puduhepa'nın Mısır firavunu II. Ramses ve eşi ile mektuplaşmaları özel bir yer tutar.
II. Muvattalli devrinde Mısır'la yapılan Kadeş savaşından (M.Ö. 1285) sonra taraflar arasında bir süre daha devam eden gerginliğin, Hattuşili ve Ramses arasında yapılan antlaşma ile sona erdirilmesiyle (M.Ö. 1270), iki büyük devlet arasında kalıcı bir barış sağlanmıştı.
Bu nedenle her iki tarafın kraliyet ailesinin bireyleri ve hatta yüksek bürokratları birbirlerine dostluk ve kardeşlik mektupları yazdılar ve değerli hediyeler yolladılar.
Daha da ötesi, Hattuşili ve Puduhepa çifti kızlarından ikisini Ramses'e eş olarak verdiler. Mektupların önemli bir kısmını bu evlilikler ile ilgili yazışmalar oluşturur.
Hattuşa'dan gönderilen mektupların hiçbiri Mısır'daki kazılarda bulunamamakla birlikte, Boğazköy arşivlerinde ele geçen Mısır mektuplarından bir çoğunun, Hattuşa'dan gönderilenlere cevap olarak yazıldığı anlaşılmaktadır.
Düşman hareketleri
Boğazköy'den sonra, önemli sayıda mektup (96 adet) Tokat ilinde, Zile yakınındaki Maşathöyük (eski adı Tapigga) kazılarında ele geçmiştir. Burası, Hitit topraklarına sürekli saldırılar düzenleyen Gaşga ülkesi sınırında bir garnizon şehridir.
III Tuthaliya (M.Ö 14. Yüzyıl başları) devrine tarihlenen mektupların çoğu, kral ve başkentteki bürokratlar tarafından, Maşat'taki askeri valiye ve diğer görevlilere yazılmıştır. Pek az bir kısmı, Maşat'tan krala yollanan mektupların kopyaları veya yollamaya fırsat kalmadığı için Maşat'ta kalan son mektuplardır.
Yazışmalarda genel olarak, düşman hareketleri ve bunların dikkatle izlenmesi, kraldan, destek yaya ve arabalı savaşçı istekleri, bu savaşçıların gönderildiğinin bildirilmesi,
Gaşkaların yağmalamasına meydan vermeden ekinlerin biçilmesi, üzümlerin toplanması, kaçaklar, körler (çoğunlukla değirmenlerde çalıştırılırlardı), görevlilerin kralın huzuruna çağırılması vs. gibi konular ele alınmıştır.
"Güneşim= Majeste"
Maşat mektuplarında da Boğazköy'dekilerde olduğu gibi, kralın adı hiç verilmez ve kendisinden yalnızca DUTUSI "güneşim=majeste" olarak sözedilir.
Bazı tabletlerde, kral tarafından yazdırılan mektuptan sonra iki çizgi çekilerek, ikinci ve çok seyrek olarak da üçüncü bir mektup eklendiği görülmektedir.
Bunlar, Hattuşa'daki katiplerden Maşat'taki katiplere veya diğer görevlilere yazılmış olup, bazıları özel konuları da içermektedir. Ayrıca, bir grup mektup, Hattuşa dışındaki şehirlerde görevli memurlar tarafından yollanmıştır.
Maşathöyük ile aynı devre ait önemli sayıda mektup buluntusuna sahip olan, Çorum yakınındaki Ortaköy (eski adı Şapinuva) kazılarında ele geçen belgeler henüz yayın aşamasındadır. Hafire göre burası, önemli bir idari merkez, kralın bir dönem için oturduğu başkenttir ve arşivlerdeki mektupların büyük bir çoğunluğunu, Hitit büyük kralına ülkenin çeşitli yerlerindeki görevliler tarafından gönderilen mektuplar oluşturmaktadır.
Kraliçenin mektuplarıBir kısmı, majestenin görevlilere ve görevlilerin birbirlerine yazdıkları mektuplardır. Ayrıca, kraliçenin krala yolladığı çok sayıda mektup bulunmuştur.
Yukarda sayılan merkezler dışında, Alacahöyük'te, Hatay'da Tel Açana'da (Alalah), Suriye'de Ras Şamra (Ugarit) ve Meskene'de (Emar) ve Mısır'da Tel El Amarna'da (Akhetaten) Hitit devrine ait az sayıda mektup ele geçmiştir.
Ayrıca, 1994 yılında yayınlanan ve özel bir kolleksiyonda bulunan Akkadça bir mektubu da burada belirtmek gerekir.
Hitit devletinin kurucusu I. Hattuşili' ye tarihlenen mektup, kral tarafından, Kuzey Suriye'deki bir vasaline yazılmıştır. Eğer tarihleme doğru ise, Hitit dönemine ait en eski mektup olması açısından önemlidir.
Geç Hitit devrine ait mektuplar
Hitit devletinin yıkılışını takibeden Geç Hitit Döneminde (yak. 1000-700) kurulan şehir devletlerinde, çiviyazısının terkedilmesine karşın, Hitit devletinde geçerli diğer yazı sistemi olan Hitit/Luvi hiyeroglif yazısının kullanımının devam ettiği görülür.
Assur kazılarında ele geçen, hiyeroglif yazısı ile kurşun levhalara yazılmış olan yedi mektup, bu devre ait ünik yazışma örneklerini oluştururlar. Taksalas adlı birinin çeşitli kişilere yazdığı ticaret malları siparişlerini içeren mektuplar, yazı karakteri açısından 8.Yüzyılın sonlarına tarihlenirler.
Açıklaması zor olan husus ise, bu mektupların neden Assur kentinde bulunduğudur.
Mektupların yazılış şeması
Hitit mektupları, içeriklerinin kısa veya uzun oluşuna göre çeşitli boyutlardaki kil tabletlere yazılmıştır; çok küçük, 8-10 satırlık ve görünüşü Kültepe metinlerini andıran, adeta yastık biçimli tabletlerin yanısıra örneğin, Mısır mektuplaşmalarında olduğu gibi, bir yüzünde 80 satır içeren çok büyük tabletler de vardır.
Hititlerin, Maşat belgeleri dışında mektup için hemen daima Akkadça TUPPU "tablet" kelimesini kullandıkları, yalnızca Maşat mektuplarında bunun Hititçeleştirilmiş şekli olan tuppi (yant)-’ı tercih ettikleri görülmektedir.
Mektuplar kural olarak şu şemaya göre yazılırdı: "Hitap kısmı, iyi dilek formülleri içeren bölüm, mektubun konusu".
Majesteleri der ki
Hitap kısmı, ya "X şöyle söyler: Y'ye söyle" ya da " X'e söyle: Y şöyle söyler" ifadesi ile başlardı.
Bu iki hitap şekli Mezopotamya örneklerinden alınmış olup, göndericinin rütbesi alıcıdan daha yüksek ise birincisi, daha aşağı ise ikincisi kullanılırdı.
Böylelikle hiyerarşide üst düzeyde olanın ismi önce yazılmış. olurdu. Buna göre, kralın gönderdiği mektuplar daima" Majeste şöyle söyler: ......'ye söyle!" hitabı ile başlardı.
İkinci bölümde yer alan iyilik dilekleri, "Senin yanında her şey iyi olsun! Tanrılar / bin tanrı seni yaşatsınlar ve seni iyilikle korusunlar/ ellerini senin etrafında iyilikle tutsunlar ve seni korusunlar!" gibi kalıplaşmış ifadelerle yansıtılırdı: Daha sonra ise mektubun yazılış amacına geçilirdi.
EN-íA ve GASAN-íA
Hitap kısmındaki "X'e söyle!" ifadesi ve zaman zaman karşılaştığımız "X'in önünde (yüksek sesle) oku! / onu sizin önünüzde (yüksek sesle) okusunlar!" gibi ifadeler mektupların, gönderildiği yerdeki katipler tarafından alıcılarına okunduklarını gösterir.
Esasen, mektubu gönderen de yazdırma işini bir katibe yaptırmaktaydı. O çağlarda, halkın çoğunun okuryazar olmadığı dikkate alınırsa bu doğaldır. Eğer kendisi gönderen ya da alıcı değilse, yazan katibin adı mektuplarda pek zikredilmezdi.
Ayrıca, adı geçen kişilerin de unvan ve meslekleri çok ender belirtilirdi. Mektuplarda, katipler ve yüksek memurlar birbirlerine genellikle SES.DòG.GA-íA "sevgili kardeşim" diye hitap etmektedir.
Bunun, katipler ve eşit düzeydeki memurlar arasında kullanıldığı anlaşılıyor.
Saygı belirtmek için de EN-íA "beyim" ve GASAN-íA "beyçem" ifadeleri kullanılmaktadır. Devletlerarası yazışmalarda ise ancak, eşit düzeydeki krallar birbirlerine "kardeşim" diye hitap edebilirdi.
MEKTUPLARIN ALICISINA ILETILMESI: HABERCILER
Mektuplar, tüm Eski Önasya'da olduğu gibi Hititlerde de, günümüzdeki postacıların işlevini gören "haberci"ler tarafından alıcısına iletilirdi.
Haberci, Boğazköy'e gelen ve giden Akkadça uluslararası mektuplarda MAR SIPRI (Sümerce DUMU.KIN) terimi ile ifade edilmesine karşın, Hititçe mektuplarda bunun yerine çoğunlukla yine Akkadça LòTEMU kelimesi tercih edilmiştir.
Mezopotamya'da da yaygın olarak kullanılan bu terimler, mesaj taşıyan basit bir kuryeden, devletler arası bir elçiye kadar her sınıftan haberciyi kapsamaktaydı.
Assur Ticaret Kolonileri devrinde haberci/elçi için MAR SIPRI yerine SIPRU'nun kullanıldığı görülür. Kültepe- Kaniş karum'unda ele geçen bazı belgelerden "şehrin (yani Assur'un) elçilerinin (SIPRU SA ALIM), koloninin otoritelerinden daha güçlü bir konumda oldukları anlaşılmaktadır.
Bunların görevi öncelikli olarak Anadolu'daki yerel beyliklerle olan diplomatik ilişkileri yürütmek olup, doğrudan doğruya karışmadıkları hemen hiçbir diplomatik konu yoktu.
Normal haberciler ise, kolonilerdeki görevlilerin ve tüccarların mesaj ve mektuplarını götürüp getirirlerdi.
Acil işlere atlı ulak
Hititlerde de Mezopotamya'da olduğu gibi, eğer bir haberin acil olarak yerine varması gerekiyorsa bir atlı ulak (LòPETHALLU). ya da koşucu/hızlı kurye (LòKAS4. E).yollanırdı.
Muhtemelen kraliçe Puduhepa tarafından eşit düzeyde bir devletin kralına yazılan bir mektupta, şöyle bir ifade bulunmaktadır: "Haberciler sana ulaştıkları zaman, kardeşim, bana bir atlı ulak gönder!"
Devletlerarası mektuplaşmalarda, üst düzey memuriyetlerde bulunan, iyi eğitimli ve yetişmiş diplomatlar elçi/haberci olarak kullanılıyordu. Bunlar, devletler arası ilişkilerde her tür haberi götürürlerdi ve gittikleri ülkelerde saygı görürlerdi.
Büyük bir olasılıkla uluslararası diplomasi dili olan Akkadçayı da biliyorlardı. Karşı tarafın güvenini kazanma açısından bazı haberciler hep aynı ülkeye gönderiliyordu. Örneğin, III. Hattuşili dönemi elçilerinden Tili-Teşup, mühründe kendisini "Mısır'a gönderilen haberci" olarak tanıtmaktadır.
Ülke için postacılarBu tip elçiler belki devamlı olarak gittikleri ülkelerin dilini de biraz öğreniyorlardı. Haberci/elçilerin, günümüzde de olduğu gibi, bulundukları ya da mektup götürdükleri ülkeler hakkında krallarına önemli bilgiler yolladıkları ya da getirdikleri bilinmektedir.
Ülke içinde resmi mektupları, mesleği habercilik olan görevliler iletiyordu. Bunlar, gerektiğinde eşya ve daha az olarak ta insanları bir yerden bir yere götürebiliyorlardı.
Haberciler, ülkedeki önemli merkezlerin başkent ve kralla olduğu kadar birbirleriyle de temasını sağlıyorlardı. Bu yazışmaların, düzenli bir şekilde mi yoksa gerektikçe mi yapıldığı konusunda kesin bir şey söylenemez.
Birçok mektupta, habercilerin acele olarak geri gönderilmeleri ile ilgili ifadeler yer almaktadır. Bir Maşat mektubunda ordu müfettişi, askeri valiye şöyle yakınıyor:
"Habercilerimi neden düzenli olarak geri yollamıyor sunuz? Senin hizmetkarların (görevlilerin) haddini aşıyor. Haberciler, efendimize (krala) ait değiller mi? Ülke de efendimize aittir. Orada neler olup bittiğini bana sürekli olarak yazabilirsin".
Riskli haberleşmeler
Mektuplardaki habercilerle ilgili ifadelerden, Maşat ile Boğazköy arasında Gaşka tehlikesine rağmen sıkı bir
haber ağı kurulduğu anlaşılabiliyor. Acaba, riskli bölgelere askerlerden seçilen haberciler mi yollanıyordu?
Önasya'nın güçlü krallıklarından Assur'da, idari yazışmaların zaman zaman çeşitli türden askerler tarafından taşındığı. bilinmektedir. Bu yolla, önemli bir postanın dağıtımı emniyet altına alınmış. oluyordu.
Assur kraliyet yazışmalarını taşıyanlar ise, hadımlardan oluşan seçkin askeri birliklerin mensuplarıydı ve bir tür imparatorluk birliği olarak tarif edilirlerdi.
Hitit belgeleri, halkla ilgili konuları içermediğinden, ülke içinde özel haberleşmenin nasıl sağlandığı hakkında bilgimiz yoktur.
Büyük bir çoğunluğu okuma yazma bilmeyen halk, mektuplarını şehir meydanlarında veya tapınak önlerinde serbest çalışan katiplere yazdırıyor olmalıydı.
Halkın mektupları
Halka ait mektupların çiviyazısı ile kil tabletlere değil, Hititlerin diğer yazı sistemi olan hiyeroglif yazısı ile tahta tabletler (GIS.HUR) üzerine yazılmış oldukları ve bu nedenle günümüze kadar gelemedikleri tahmin edilebilir.
Bunları yollamak için, belki gerektiğinde kiralanabilen serbest meslekte haberciler vardı ya da resmi haberciler halka ait posta işlerini de görüyorlardı.
Hitit metinlerinin suskun olmasına karşın, Anadolu'da Assur Koloni Çağına ait belgelerde tüccarların habercilere yaptıkları ödemeler ve miktarları konusunda kayıtlar vardır.
Mezopotamya kaynakları da bu konuda oldukça iyi bilgi verir. Çok sayıda Eski Babil metninden, halkın posta işlerini gören özel haberciler olduğunu ve bu kişilere aldıkları iş başına, peşin veya sonradan ödeme yapıldığını öğreniyoruz.
Ayrıca, Mezopotamya'da kadın habercilerin de olduğu bilinmektedir (MARAT SIPRI). Bunlar, çoğunlukla kadın müşterilerin posta hizmetini görüyorlardı.
Haftaya: Mektuplar nasıl taşınıyordu ve haberciler hangi biçimlerde yolculuk yapıyordu?