Oluşturulma Tarihi: Temmuz 22, 2002 17:42
Ceninlerde sakat oluşumların sadece yüzde 40’ı ekografide saptanamıyor. Suçlu makine mi, operatörler mi yoksa bu yöntemle ilgili bazı yanlış anlamalar mı?
Bir dizi hastalıkların kolayca saptanmasını sağlayan bu görüntüleme yöntemiyle ‘atlanılan’ hastalıklar yüzünden, Avrupa’da aileler tazminat davaları açıyor.
Hamilelik döneminde ekografide her şey normal gözüküyordu. Ancak sonuç hüsran oldu! Doğum öncesiyle ilgili bu tetkik yöntemi geleneksel hale gelmesine rağmen, günümüzde artık ciddi bir güven krizine yol açmış durumda. Cenini izlemeyi amaçlayan bu ultrason sisteminin sakat oluşumların sadece yüzde 60’ını saptayabilmesi yöntemin hiç de sanıldığı gibi güvenilir olmadığını gösterdi.
Hatta Fransa’da bu yılın başlarında ekografiyle ilgili şikayetlerin mahkemelere taşınması durumun ciddiyetini gözler önüne serdi. Bu konuda Fransa’da uzman olan Dr. İsrael Nisand, artık hastalardan çok şikayetçiler ve davalarla uğraşmak zorunda kalmalarının ekografiyle ilgili ciddi bir güven bunalımının olduğunu gözler önüne serdiğini belirtiyor.
Başarı oranları
İstatistiklere göre örneğin ekografi, 4 trisomi 21 (kromozomun üçe bölünerek ceninde bir adet fazla kromozom meydana getirmesi) vakasından en çok 3’ünü belirleyebiliyor.
Ekografiyle ilgili sorunları ele alırken, tetkik kapsamındaki yanlışların yanı sıra ekografiyi uygulama sürecindeki koşulları da değerlendirmek gerekiyor. College française cenin ekografisi bölümü Başkanı Dr. Roger Bessis, tarama çalışmalarının amacının ceninin sağlığını belirlemek ve kısa ya da uzun vadeli risk faktörlerini araştırmak olduğunu söylüyor. Hamileliğin ilk üç ayında böylece gebeliğin başlangıç tarihi, embriyonun durumu saptanabiliyor.
Anketler şaşırtıyor
Ancak Avrupa çapında yürütülen anketlere göre, ekografi tetkikleri beyin ve omurilik oluşumlarındaki bozuklukların yüzde 86’sının, böbrek ve safra kesesindeki sorunların ise yüzde 85’inin belirlenmesini sağladığını ortaya koyarken, tavşan dudağı vakalarının ancak yüzde 25’i belirlenebildi. Bir uzvun eksikliği ise yalnızca vakaların yüzde 67’sinde saptanabiliyor. Kısa bir süre önce Avrupa çapında yapılan bir araştırmada da, kalp oluşumlarıyla ilgili deformasyonların yüzde 42’sinin ekografiyle anlaşılabildiği görüldü.
Tam bir bilim değil
Tüm bu veriler, cenin ekografisinin tam anlamıyla bir bilim dalı olmadığını gösteriyor. Bu sistem görme, duyma, zeká gibi işlevsel bozukluklarda yetersiz kalırken, başlangıçta ‘sessiz’ olan virüs ya da parazit hastalıkları gibi çeşitli patolojik vakaların belirlenmesinde de etkili olamıyor.
Monitörde bebek kımıldadığında herhangi bir uzvu ya da organı pozisyonu nedeniyle görünmez hale gelebiliyor. Ultrasonların etkililiği yani görüntülerin kalitesi de hamileliğin türüne göre değişebiliyor. Bu bağlamda, operatörün becerisi çok önemli bir rol oynuyor.
Science et Vie (Mart 2002) dergisinde yayımlanan yazıda, sonuç olarak ekografinin bir bilim dalı olarak değerlendirilemeyeceği kaydediliyor.
Bilim adamları, bununla birlikte, teknolojik alanda yeniliklerin ortaya konulmasının görüntü kalitesinin iyileşmesi ve tetkik sürecindeki yanlışların giderilmesinde önemli bir rol oynayacağı görüşündeler. Kısacası geçmişte, anne babaların bir tür mucize olarak tanımladıkları ekografi, yetersizlikleri sonucu günümüzde artık eski prestijini yitirmiş bulunuyor.
Ekografi yöntemlerini iyileştirme çabaları
İskoçyalı Ian Donald tarafından 1957 yılında geliştirilen ekografi 80’li yıllarda yaygınlaştı. Ultrason aracılığıyla görüntülemeye dayanan bu sistemde son yıllarda, görüntü kalitesi büyük ölçüde iyileşti. Gittikçe daha hızlı ve mükemmel bilgisayarların geliştirilmesi görüntü kalitesini iyileştirdi, titreşen seramik kristaller sayesinde günümüzde daha çok kanal kullanılıyor ve çok daha yüksek frekansta işlem yapılabiliyor. Ayrıca Doppler, renkli Doppler gibi seçeneklerin ortaya çıkması da bu yöntemin gelişmesine yol açtı. Yansıyan ultrason dalgasındaki frekans değişimlerini analiz etmeye dayanan Doppler yöntemi, cenin ve rahim damarlarındaki alyuvarların hareket hızını saptıyor. Atımlı Doppler, derinlerdeki damarların saptanmasını sağlarken, uyumlu görüntüleme, genişlik oranı çok düşük uyumlu rezonans sayesinde sinyal/gürültü ilişkisini iyileştiriyor. 3 boyutlu ekografi konusunda bilgiler şöyle: ‘İlk 3 boyutlu görüntüler, 2 boyutlu sondanın topladığı sinyaller aracılığıyla yeniden oluşturuluyordu. Günümüzde ise, cenini doğrudan ortogonal kesitli üç düzeye göre tarayan aygıtlar mevcut. Bunların oluşturduğu sabit ya da dinamik görüntüler de ‘4 boyutlu gerçek zaman’ olarak adlandırılıyor. Henüz yaygınlaşmamış olan bu sistem 2 boyutlunun yerini almaya hazır değil. Ancak yüz ya da diğer uzuvlardaki raşitizmi belirlemede tamamlayıcı bir unsur olabilir.’