BARIÅž ve MÜZİĞİ... "Ä°NANDIKLARIMI AKTARMAYA GELDÄ°M..."

Güncelleme Tarihi:

BARIŞ ve MÜZİĞİ... İNANDIKLARIMI AKTARMAYA GELDİM...
OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 07, 2001 00:00

BARIÅž ve MÃœZİĞİ... "Ä°NANDIKLARIMI AKTARMAYA GELDÄ°M..." (ya da...)"BEN GERÇEK BÄ°R ROCKER'IM!" BarÅŸ Manço'nun doÄŸum tarihi, 1 Ocak 1943... Bir gün, ünlü bir gazetenin çoook ünlü Ankara muhabiri (ismi lâzım deÄŸil) açıp sormuÅŸ: "1 Ocak Hz. Ä°sa'nın doÄŸumu. Niye sen de aynı günde doÄŸdun?" Ãœstad önce büyük bir sabırla, Hz. Ä°sa'nın, kitapların dediÄŸine göre, 24 Aralık'ta doÄŸduÄŸunu hatırlatır. Israrla, niçin 1 Ocak'ta doÄŸduÄŸu sorulunca, verip veriÅŸtiriyor. "Ben 36 yıllık profesyonellik hayatımda, hiçbir muhabire anlatamadım... Hâlâ da boÅŸuna söylediÄŸimin farkındayım ama, tekrar söyleyeyim... Ben bir ÅŸarkıcı, besteci olarak bu dünyaya gelmedim... Düşüncelerimi aktarmak üzere geldim... Bu, gün geldi, ÅŸarkı söylemekle oldu... "Åžimdi, insan en iyi kendini bilir herkesten önce... Ben de, bildiÄŸim kadarıyla, hep kendimi anlatmaya çalıştım... Elimde 90 küsur ciltlik bir arÅŸivim var... Hep bir yorum söz konusu, yine kendimin en doÄŸru olduÄŸuna inandığım ÅŸeyleri aktarmaya çalışacağım insanlara... Buna da, entellektüellik deniyor." Ä°kinci büyük harbin "Karneli Yıllar"ında, tahsilini Ä°sviçre'de tamamlamış, üç beÅŸ lisan konuÅŸan Ä°smail Hakkı Bey ile Rikkat Hanım'ın oÄŸlu, "Gülpembe" ninesinin torunu olarak doÄŸmuÅŸtu. Ä°lkokulda sefir-i kebir olmayı hayal etmiÅŸti, ama sonraları, "Çocukken mutlu bir insan deÄŸildim. Parçalanacak bir oyuncağım olmadı hiç" sözleriyle, hayatla tanıştığı ilk seneleri pek de neÅŸeli geçirmediÄŸini itiraf edecekti. OLYMPÄ°A'da KONSER 1954'te Galatasaray Lisesi'ne girdiÄŸi zaman, Barış'ın aklı resim ve müzikte idi. Nitekim, üç sene sonra, Belçika Kraliyet Akademisi'ne giderken, memlekete üç adet 45'lik plak hediye etmiÅŸti bile. Galatasaray'da vasattı. Ama, harçlığını motor indirerek, benzin istasyonlarında pompacılık yaparak, dükkân dükkân gezip etiket yazarak, garsonluk yaparak, kütüphanelerde raf ve kitap tozu alarak kazandığı halde, müzik akademisini birincilikle tamamladı. 45'liklerine, 1964'te Paris'te iki tane daha ekleyecekti. Olympia'da konser vermek -nedense- bizim popçular arasında bir statü yükselmesine tekabül ediyor. Her ne kadar pek satışını yapmadıysa da, Barış'ın bir Olympia öyküsü var ki, evlere ÅŸenlik. Ãœstelik, vesilesi de, askerlik!.. Barış, kendine göre, "haksızlık yapılarak" ve çok âni askere alınınca, onun verdiÄŸi küskünlükle, üç sene kadar (1963-1966) Türkiye'yi terketmiÅŸti. (Ne yazık ki bu haksızlık, ilk ve tek olarak kalmayacaktı.) Paris'te o iki 45'liÄŸi kotarırken, dört ÅŸarkıda da klasik caz vokal grubu Swingle Singles'a vokal yaptı. Barış da, belki basına ilginç gelir diye, telefona sarılıyor: "- Alo Milliyet, ben Barış Manço. Türküm. Yarın Olympia'da konsere çıkacağım." Telefona çıkan ne cevap vermiÅŸ dersiniz? "- Yok ya? Ben de Ä°ngiltere Kraliçesi'yim!" Edepsizlik bu kadarla kalsa, gene iyi. Bir de yazı yapmışlar: "Barış Manço diye biri, Olympia'da konser vereceÄŸim diye bizi aradı. AraÅŸtırdık, aslı esası yok!" Bahse konu muhabirin kim olduÄŸunu sahiden bilmiyorum. Ancak, haber on gün sonra Milliyet'te yayınlandığında, suratının ne hal aldığını, hattâ Barış'ın nâmı cihanı tuttuÄŸunda neler hissettiÄŸini bilmek isterdim. Barış'ın yorumu ise, tek cümle; daha doÄŸrusu, dönüp dolaşıp avdet ettiÄŸi cümle: "-Bazı ÅŸeyleri anlatamadım..." DAÄžLAR, DAÄžLAR... 1960'lı yıllarda ülkemizde hafif batı müziÄŸinde Erol Büyükburç ve Metin Ersoy fırtınası geçerliydi. AÅŸağı yukarı aynı dönemde, Avrupa gençliÄŸi Cliff Richard ve Johnny Holliday dinliyordu. Barış da bizim klasiÄŸimiz. 1970'te Türkiye'ye kesin dönüş yaptı. Minibüsle Keban'dan Ä°stanbul'a gelirken, daÄŸlara baka baka bestelediÄŸi "DaÄŸlar, DaÄŸlar" dört ayda 700 bin sattı. Barış'ın tarzı Anadolu rock müziÄŸi olacaktı. (Bu alanın, günümüzde, temsilcisi olduÄŸunu iddia edenlerin, kaç fırın ekmek yemesi gerek dersiniz?) Ä°lk çıkış yıllarında, dönemin en önde gelenleri Fikret Kızılok ve Cem Karaca ile rekabet yaÅŸandı; ama Barış, sâdece kendisiydi. Müzik dünyasının kısır politik çekiÅŸmelerinden uzak durdu: "- Beni komünist diye öldürmek istediler... Bıyıklarım yüzünden Mao'cu sandılar. Sonra, TürkeÅŸ'ci diye anıldım... Siyasetle hiç ilgim yok... Ben, Türklüğümüzü korumamız gerektiÄŸine inanıyorum, o kadar. Ben, gerçek bir '68 kuÅŸağıyım."Barış'ın müzik kariyerinin aÅŸamalarını, aldığı ödülleri sıralamaya kalksak, sayfalara sığmıyor. Aslında, gerek de yok. Çünkü hepsi, sanki dün piyasaya çıkmışlar gibi, ezberimizde. BaÅŸka hiçbir müzik adamımız için böyle bir ÅŸey söyleyemeyiz. Kırk yıldır ayakta... Bir gün, kendisini saymadan, "Kırk yıl ayakta kalanlar vardır." demiÅŸti, "Örnek vermek gerekirse, sevgili Ä°lham Gencer abimiz var. Gerçi son zamanlarda sahneye çıkmıyor ama bir Erol Büyükburç var. Bir de, Müzeyyen Senar ablamız var ki, o apayrı." Geçen gün, 74 yaşındaki "vokal devi" Tony Bennett (asıl adı, Anthony Dominick Benedetto) ile ilgili kısa bir yazı okudum. BaÅŸlığı, "Onun sesiyle dönüyor dünya"! Yazı, Duke Ellington'a adadığı son albümü, "Hot and Cool" üstüne idi... Kayıt teknolojisi sâyesinde, çaÄŸlar boyu unutulmayacak ses! "Kırık Düşler Bulvarı"nı (Boulevard of Broken Dreams) ben goÄŸmadan okumuÅŸtu. Bu sesi ne zaman iÅŸitsem, kendimi unuturum; dünyadaki herÅŸeyi harikulâde sanırım. Frank Sinatra'dan dahi daha büyük sayılması boÅŸuna mı? Tony Queens'de (New York City) bakkal iÅŸleten Ä°talyan bir göçmenin oÄŸlu Bennett, müzik serüveninin baÅŸlarında, Frankie'den nasihat istemiÅŸ. Usta, "Ä°yi müzikle yürü. Taviz verme." demiÅŸ. Zirveye ulaÅŸtıktan sonra, tekrar konuÅŸmuÅŸlar. Tony Bennett'ın, "Frank, sence neden dimdik kalabildik?" sorusuna aldığı cevap gene aynı: "Çünkü, kaliteden kopmadık." Barış da aynı yolun yolcusuydu. Müzik, son yıllarda, tüketilen bir metaya dönüştüğü halde, bu furyanın dışında kalmayı bildi. 1994 Ocak ayında ÅŸunları söylüyor: "-Müzik benim için hep ön plandaydı. Genelde, her konuda tüketim fazlalaÅŸtı. Benim bu tüketim temposuna uymam mümkün deÄŸil. Hiç olmadı. Olmayacak da... Poptaki sürate bakın. Ä°stanbul'da bu yaz, 36 gün içinde, dünyanın bütün pop starları tüketildi... Michael'dan Madonna'ya kadar, Sting, Bon Jovi... Hepsi 36 gün içinde geldiler ve gittiler. Bu yaz kimse gelmedi, çünkü kimse "gelmedi". Çılgınca tüketim arzusu dünyanın hiçbir yerinde olmaz. Åžimdi biz aynı ÅŸeyi çocuklarımıza da yapıyoruz. On gün süreyle, beÅŸ gün süreyle, binlerce kiÅŸiye anlatacak öyküleri var mı demeden, çocukları yarış atına döndürerek, birini Ä°nönü Stadı'na, birini BayrampaÅŸa Parkı'na, bir tanesi bilmem ne Gösteri Merkezi'ne sokuyoruz. Bunda medyanın da büyük suçu var, çünkü çanak tutuyor." Peki, ne olacak bu çılgınca gidiÅŸin sonu?.. "GENÇLER YORULDU..." "Bu gidiÅŸ yakında bu endüstriyi ölüme götürür. Gençler yoruldu. Onlar için üzülüyorum. Çocuk çıkıyor, bir ÅŸarkı söylüyor, seviliyor. Çok haklı. Ben süper yanlarındayım... Daha çok çıksınlar. ÇocuÄŸun iki ÅŸarkısı var diye, solo konser koyuyorlar Gösteri Merkezleri'nde. BeÅŸ bin kiÅŸinin beÅŸ gün oraya gelmesini bekliyorlar. Niya gelsinler ki, çocuÄŸun üç ÅŸarkısı var diye. Stadyuma giden 20/25 ÅŸarkısı olan sanatçıyı dinlemeye gider. "Suç, o ÅŸarkıları üreten, yazan çizende. Bunların yaÅŸları 50'nin üzerinde. Bütün o orkestrasyonu yapanlar, müzik piyasasını elinde tutan insanlar, lütfen onlar biraz daha dikkatli olsunlar. Ve, biraz da bu medyatik öğütmeye karşı gençleri korusunlar diyorum. Zırt pırt kliplerini vermesinler. Günde 20 defa aynı klibi izleyince insanın içine fenalık geliyor." Görüyorsunuz iÅŸte... Yaklaşık on senedir, deÄŸiÅŸen bir ÅŸey yok gibi... Barış'ın "pop müzik"e bakışı, hepimizin yaÅŸadığı kafa karışıklığını yansıtıyor. "- Ben açıkçası 'pop müzik'in ne olduÄŸunu pek anlayamadım. (Barış dahi anlayamadıysa, hepimizin hali duman demektir. Ölmüşüz, aÄŸlayanımız yok!) "-Pop müzik hakkında pek bilgi sahibi deÄŸilim. Çünkü, bugüne kadar hiç pop yapmadım. Benim yaptığım müziÄŸe, kısaca, 'Barış Manço müziÄŸi' denebilir. Benim olduÄŸum dönemlerde şöyle kabaca tanımlamak gerekirse, 1960'larda aranjman müzik vardı. Frank Sinatra'nın, Enrico Macias'ın, Paul Anka, Adamo'nun ÅŸarkıları, 60'larda aranjman adı altında, "Türkçe sözlü hafif batı müziÄŸi" vardı. Ondan önce tangolar vardı... Daha sonra, 1970'lere doÄŸru, Anadolu pop folk diye bir ÅŸey çıkıverdi... Ve sayı çoÄŸaldı. Ama, üç beÅŸ kiÅŸiyi geçmese de, orijinal çalışanlar da yok deÄŸil. Ben varım; MFÖ var, Sezen Aksu, Cem Karaca... Bu karışıklığın ortadan kalkması için tek önerebileceÄŸim, insanların kendileri olmaları!" "BÄ°Z O BABALAR TAKIMIYIZ..." Yaptığı her ÅŸeyin hayalini kuran bir adamdı. Tüm hayalleri zaman içinde gerçekleÅŸti sayılır. Kendi ifadesiyle, "Büyümeyen Çocuk" gönül verdiÄŸi "rock"ın dünyadaki seyrini ne güzel anlatıyor: "- Kesinlikle ben gerçek rocker'ım. Rock bir jenerasyondur. Kırk yıllık müzik tarihinde, en önemli parça rock... Ben de onun Türkiye'deki uzantısıyım. Fransa'da Johnny Halliday, Ä°ngiltere'de Cliff Richard, Almanya'da Peter Alexander... Biz bütün dünyada mantar gibi bittik. 1958 yılında ben sahneye çıktım. Ben, Paul McCartney, Rod Stewart ile aynı yaÅŸtayım. Biz o takımız... Babalar takımıyız... Ben o takımın "bu taraf versiyonu"yum. Ben "babayım" yani. Saçlarım ve bıyıklarım "baba" farkı. Ben ÅŸimdi gerçek kiÅŸiliÄŸimi aldım. Çünkü, Barış Manço 52 yaşında bir adam. Åžimdi sokaÄŸa çıktığımda, daha rahatım. 'Hey, Babalar geliyor' gibi falan oldum... Medyada, daha doÄŸrusu magazin basını da uzun saçlarımın altında bir "ben"imin olduÄŸunu keÅŸfetti." Jülide ERGÃœDER - 7 Åžubat 2001, ÇarÅŸamba Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!