Güncelleme Tarihi:
* Bir futbol antrenörünün oğlu olarak, futbolla iç içe büyümüş olmalısınız... Neden futbolcu değil de spiker?
- Futbolculuk konusunda babam “Solaksın tamam ama büyük bir yetenek olamazsın sen” demişti. Babam teknik direktör olduğu için çok şanslıyım, spikerliğe kendisi yönlendirdi beni. Çok büyük bir futbolcu olamayacağımı en başından söyledi ve ben de kabul ettim.
* Futbola olan merakınız o zamanlarda da var mıydı?
- Kendimi bildim bileli vardı, hep sporun içinde olmak istiyordum. Ailemin bu konuda çok büyük desteği vardı. TRT’nin açtığı sınavlara katıldım ve kazandım. 1983 yılında da spikerliğe adım attım.
* Çok genç yaşta mesleğe başladınız ve çok da sevildiniz. Zor olmadı mı küçük bir yaşta böyle bir mesleğe adım atmak?
- Gerçekten küçük bir yaştı evet. 18 yaşımda başladım ben mesleğe. Çok genç olduğum için zorlandığım zamanlar çok oldu ama bu zorluklar mesleği öğrenmek adına benim için çok yararlı oldu.
* Anlattığınız onlarca maç oldu, hiç futbolcuların yerinde olmak istediğiniz oldu mu?
- Ben futbolcularla beraber oynuyorum saha içinde, onun için bu kadar heyecanlanıyorum. Onların o an yaşadığı duyguları yaşıyorum ve bu şekilde meslekte başarılı olup, dinleyiciye keyif vermeye çalışıyorum. Babamdan dolayı futbolcuların neler yaşadıklarını biliyorum. Soyunma odasında yaşananları, yedek kulübesinde yaşananları, saha içindeki diyalogları tahmin edebiliyorum.
OYUNCU GOLE GİDERKEN NE DESEM DİYE DÜŞÜNMEM
* Sizinle ilgili o kadar çok anekdot var ki... Mesela 80 ve 90’larda maç esnasında yaptığınız röportajlar internette tıklanma rekoru kırıyor. O dönem tabii normaldi değil mi bu maç anı röportajları?
- O yıllarda saha içi röportajlar serbestti. Hakemler de oyuncular da bir şey söylemiyorlardı bizlere. Gelişen futbol endüstrisiyle artık bu serbestlik bitti. Ender Asman başlamıştı bu işe, kendisi eski TRT muhabiri. Ben de onun başladığı işi devam ettirdim.
* Şimdi olsa ne olur? Mesela Galatasaray gol yiyor ve anında Fatih Terim’in yanında bitiyorsunuz...
- Sanıyorum ki hoş karşılanmaz...
* Peki sakatlanan bir oyuncunun ağzından laf almak zor olmuyor muydu?
- Zordu tabii. Ama görevim buydu o futbolcuyu konuşturmak zorundaydım.
* Bir de sizin Hagi’nin bir golünde “Hacciii, Haccccci, Haccci” şeklinde bir anonsunuz vardı ve efsane oldu. O golü ve sonrasını anlatır mısınız?
- Ağzımdan o anda başka hiçbir şey çıkmadı. Çünkü ben oyuncu gole giderken “Ne desem?” diye düşünmem. O anda ne hissediyorsam onu söylerim maç anlatırken. O coşkuyla ağzımdan sadece Hagi çıkmış.
* O esnada kaç kez Hagi dediğinizi hatırlıyor musunuz?
- Bayağı demişimdir herhalde...
* Ben saydım tam 12 kez Hagi demişsiniz...
- İyi demişim (gülüyor)...
MAÇ ANLATIMI BİR SANATTIR
* Geçenlerde yine bir Fenerbahçe maçında Meireles’in adını coşkulu bir biçimde anons etmiştiniz... Maçı anlatırken kendinizi kaybetme durumu oluyor mu?
- Maç anlatımı bir sanattır. Önemli olan maçı seyirciyle birlikte paylaşmak, yaşamak ve yaşatmaktır. O an onları hissettim, aklımdan geçti ve söyledim. Defterde yazmıyordu yani Meireles gol atarsa “koçum benim” diyeceğim.
* Maçlardan önce takımlar üzerine çalışma durumu oluyor mu?
- Her maç öncesi mutlaka çalışırım. Oyuncuları, takımın genel durumunu teknik direktör gibi analiz ederim. Oyuncuların yapılarını, oynayış sistemlerini vs... Hem de üç gün öncesinden başlarım çalışmaya.
* Maç anlatımında Türkiye’de bir ikonsunuz. Sizden öncesini ve sonrasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Benden öncesi çok önemliydi. Onlardan öğrendik çünkü bu işi. Halit Kıvanç ve İlker Yasin hocamızdır. Doğan Yıldız, Tansu Polatkan, bu isimler Türk yayıncılığı için çok kıymetli isimlerdir. Orhan Ayhan bana “Sen bu işi başarırsın” diyen kişilerden biridir, kendisine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Onların yeri çok ayrıdır. Şimdiki nesile baktığımızda hepsi çalışıyor ve gelişiyor. Ama önemli olan dediğim gibi bu işi seveceksin ve hep bu işin içinde olmaya çalışacaksın. Tamamen bilgilerle dolu bir anlatıma ben karşıyım. O an ne yaşanıyorsa onu nakletmek daha mantıklı diye düşünüyorum.
* Maç anlatımında pek yoruma da yer vermiyorsunuz. Ama şimdikiler öyle değil, analiz yapıyorlar. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
- Ben sevmiyorum çok yorum yapmayı ama onlar demokratik haklarını kullanıyorlar, elbette yorum yapabilirler. Ama televizyon anlatımının ana bir kuralı vardır; seyircinin gördüğü şeylerin üzerine yorum yaparsanız olur ancak görmediği, izlemediği şeylerin üzerine konuşursanız ortaya iyi bir iş çıkmaz. Bu, dünyanın her yerinde böyledir.
OLİMPİYATLARDA GÜREŞÇİLERİ KARIŞTIRMAM ÇOK KÖTÜ OLDU
* Maç anlatımında epey bir heyecan katıyorsunuz karşılaşmaya. Ancak programlarınızda sakinsiniz. İş dışında nasılsınız?
- Normal hayatımda sakin bir adamım. Futbolun heyecanını tüm içtenliğimle yaşarım ama genel olarak sakin biriyim.
* Aslında siz sadece futbol maçı sunmadınız. Mesela yıllar önce bir olimpiyat da sunmuşluğunuz var, değil mi?
- Evet biz öyle yetiştirildik. Basketbol, voleybol, boks, buz hokeyi gibi pek çok dalda anlatımlar yaptım.
* Yine bir olimpiyat güreş müsabakasında bir anınız var. Hani şu İsveç-Yunanistan güreş müsabakası... Anlatır mısınız?
- O zamanlar çaylaktım. Güreşçiler karıştı. İkisinde de haç vardı, mavi mayolu olan Yunan’dır diye düşündüm bir de esmerdi, bize benziyor öyle bir tespit yaptım. Diğeri de sarışındı, o da İsveçli’dir diye düşündüm. Öyle anlattım ama tam tersiymiş, kötü olmuştu.
* Anlatmadığınız ve çok istediğiniz bir branş var mı? Tenis, judo vs?
- Alan değil ama benim bir hayalim var. Türkiye’nin milli takımlar düzeyinde Avrupa şampiyonu olacağı final maçını ya da Dünya Kupası’nda yükseleceği final maçını anlatmayı çok istiyorum.
* Play Station’da “PES” veya “FIFA” oynuyor musunuz? Hangi takımı alıyorsunuz?
- Oynamaya çalışıyorum ama oğlum benden çok daha iyi oynuyor. Pek iyi değilim, Liverpool, Bayern Munich, Inter’i falan alıyorum. Çok iddialı değilim, oyunun başında çok vakit geçirmem.
KUTU
----
SPİKER YAYINI REZİL ETTİ!
* Futbol maç spikerliğinde başınızdan geçen en matrak birkaç öykü dinleyebilir miyiz sizden?
- Olimpiyatlardaki güreşçileri karıştırmam Gırgır’a kapak olmuştu mesela. Yine güreşçilerle ilgili olarak, olayın yaşandığı akşam Yeşilçam’dan bir yönetmen abimiz “Güreş yayınını izledin mi, spiker yayını rezil etti” falan demişti. “O anlatan bendim” dedim. Ben öyle deyince “esasen fena değildi anlatımın” falan deyip durumu toparlamaya çalışmıştı.