Güncelleme Tarihi:
Yılmaz Güney'in oğlu Yılmaz Güney ilk kez Hürriyet'e konuştu
O bugüne kadar hiç konuşmadı. Ne ‘‘Kral’’ babasını, ne de güzel anasını anlattı. Yaşadığı acıları, sevinçleri, özlemleri hep yüreğinde gizledi. Ta ki bizimle konuştuğu güne kadar. O, Yılmaz'dan olma, Fatoş'tan doğma, 3 Eylül 1971 doğumlu Yılmaz Pütün, yani Yılmaz Güney. Tarabya sırtlarındaki bir sitenin dubleks dairesinde oturuyor oğul Yılmaz Güney. Evin özenle döşenmiş büyük salonunda saatler boyu konuştuk. Yılmaz'la. Anlattıkça anlattı, boşaldıkça boşaldı. Annesi Fatoş bile oğlunun kimi anılarını ilk kez duyduğunu söyledi. Babasını sevseniz de, sevmeseniz de oğlunun anlattıklarına kulak kabartın. En azından Türkiye'nin öteki Yılmaz oğlu Yılmaz'larını tanıma fırsatını bulabilirsiniz.
İmralı'da babamla gizlice 7 gün kaldım
Türkiye'de babamla yaşadığım en uzun zaman, İmralı Yarı Açık Cezaevi'nde onunla beraber geçirdiğim 7 gündür. O zaman 8 yaşındaydım. Gündüzleri deniz kenarına gidip kıyıya vuran deterjan kutularını toplayıp kale yapardık. Sonra da beraberce denize girerdik. Bir gece tutturdum bana kum getirsin diye. Yanımda getirdiğim küçük askerlere çölde savaş yaptırmaya karar vermiştim çünkü. Bizim kaldığımız kulübe tepedeydi, sahil bayağı uzaktı. Gitti, bir kova dolusu kum getirdi. Gündüzleri bana çarpım tablolarını çalıştırırdı.
Babam hep hapishanede olduğu için anneme alışıktım, baba otoritesi bilmiyordum. Bunu İmralı'daki ikinci günümde masada otururken daha iyi anladım. Masada ayran dolu koca bir sürahi vardı. Bir ara onu kızdırdım, bana ‘‘Bu ayranı kafandan aşağı dökerim’’ dedi. Ben ‘‘Yapamazsın’’ der demez sürahiyi kafamdan aşağı boşalttı.
İmralı'da çok güzel kiraz ağaçları vardı. Babam beni sırtına alır, ben de kirazları kopartıp yerdim. O kadar çok yemişim ki, ertesi gün ishal oldum. Bana ilaçlar içirdiler, bu sefer de kabız oldum. Babam bana zeytinyağı içmem gerektiğini söyledi. Ben kesinlikle reddettim. Babamın koğuşunda kalan dört kişi daha var, adi suçlardan yatan. Hepimiz yer sofrasına oturduk, beni ikna etmek için babam dahil hepsi üçer kaşık zeytinyağı içtiler. Ben yine de içmedim, çok inatçıyımdır. Ertesi gün baktım, tuvalete taşınan taşınana, hepsi ishal olmuş.
İshal olduğum günlerde başka donum olmadığı için babam bana kendi uzun donunu giydirmişti. Ben altıma edip, onu da kirlettim. Babam alıp güzelce yıkadı, ama yine de bir iz kaldı. Öteki mahkumlar babamın kurutmak için astığı donuna bakıyorlar. Bakışlarından anlıyorum ki, babamın altına yaptığını sanıyorlar. Babam da bunları gördü ama, kimseye gerçeği söylemedi.
Babam hapishanede de büyük bir disiplin içindeydi. Her sabah tıraşını olup kokusunu sürerdi. Güzel giyinirdi.
Duvar filmindekiler bugün de yaşanıyor
Yılmaz Güney'in ölümünden bir yıl önce Fransa'da çektiği ‘‘Duvar’’ gösterildiği sinemalarda büyük ilgi görmeye devam ediyor. Aslında oğul Yılmaz'ı konuşturan da işte bu ‘‘Duvar’’.
- Yener ağabey, ben kendi yaptıklarımla ortaya çıkmak isterim. Yılmaz Güney'in oğlu diye orada burada dolaşmaktan hoşlanmam. Boş konuşmalardan, hava atmalardan nefret ederim. Bu değerleri böyle kolayca harcamam, harcatmam. Ben de herkes gibi bir insanım, hiç kimseye borçlu değilim. Sen anamı, babamı yakından tanıyansın, benim doğumumu biliyorsun. İlk defa sana anlatıyorum ki, insanlar ‘‘Duvar’’ın gerisini öğrensinler. ‘‘Duvar’’ bana 10 yaşına kadar gördüğüm, yaşadığım acıları anlatır. Türkiye'de benim gibi bunları yaşayan binlerce aile, çocuk var. Ben büyük acılarla dolu uzun bir yoldan geliyorum. ‘‘Duvar’’ yalnızca iki profesyonel oyuncuyla çekilmiş bir film. Tuncer Kurtiz ve Ayşe Emel Mesçi'nin dışındakiler kamera bile görmemiş. Ben bu filme sahip çıkılmasını istiyorum. Çünkü bu film hala bugün yaşanan acıları, gerçekleri anlatıyor.
Babamı harcayan geri zekalılara hıncım var
Günde iki paket içtiğini söylediği Amerikan sigarasından bir tane daha yakıyor.
- Yılmaz Güney bir kavga, bir dava adamı, bir özgürlük savaşçısı. Babam gibi bir dehayı harcayan geri zekálılara kin duyuyorum. Yener ağabey, ben babam kadar cesur olmak istemiyorum. Benim medeni cesaretim çok ama, babamın verdiği kavgayı veremem. Ben çok farklı bir kültürde büyüdüm. Onun yaşadıklarını ben de yaşasaydım belki olurdu. Temelde ben de ezilen insanların yanındayım ama, ben Yılmaz Güney 2000'im.