Güncelleme Tarihi:
"Sayın Başkan Sayın Üyeler,
Adalet topaldır; ağır ağır yürür, fakat gideceği yere er geç ulaşır." düşüncesiyle sekiz ay sonunda Sayın Mahkemenizin huzurlarındayız.
3 Temmuzdan bu yana yaşananlar ve yaşatılanlar, hepimizin malumudur. Soruşturma süresince evrensel hukuk kuralları ve masumiyet karinesi açıkça ayaklar altına alınmış ve Anayasa güvencesindeki tüm haklarımız açıkça gasp edilmiştir. Gizlilik kararları ihlal edilmiş; avukatlarımızın dahi alamadığı tüm bilgi ve belgeler özel hayatın gizliliği kuralı çiğnenerek basına açıkça servis edilmiştir. Tüm kamuoyunun, sadece polisin istediği ve kendine göre değerlendirip sunduğu tapeleri gün be gün takip etmesi sağlanmış; böylece Aziz Yıldırım ve arkadaşları toplum önünde itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Hukuka uygun olmayan delil ve yöntemlerle alınan dinleme ve fiziki takip kararlarıyla, kanunlarda olmayan suçlar ihdas edilerek, hakkımızda kanıtsız ve asılsız iddialar düzenlenmiştir. Ve bu iddialar öyle yerlere taşınmıştır ki, Fenerbahçe Başkanı ve yöneticileri yasadışı örgüt kurmakla suçlanmış; bu örgütün kuruluş amacının ise Fenerbahçe’yi şampiyon yapmak olduğu açıkça gerekçe olarak gösterilmiştir. Hatta o kadar ileri gidilmiştir ki, öncelikle bu örgütün silahlı suç örgütü olduğu öne sürülerek soruşturmanın özel yetkili mahkemelerce yapılması için en uygun hukuki zemin tüm hukuksuzluklarla yaratılmaya çalışılmıştır. Ancak bu iddianın arkasında duramayacağını anlayanlar, yargılamanın özel yetkili mahkemelerce yapılmasını sağlamak ve yeni bir hukuksuz gerekçe haksız ekonomik çıkar amaçlı suç örgütü suçlanmasında bulunmaktan kaçınmamışlardır.
İddiacılar, Şubatta kurduğum sözde "örgüt"ün şike ve teşvik eylemelerinden bir süre sonra sıkıldığımı ve kendime bir de ceza verilmesini sağlamak için 6222 sayılı Yasayı çıkarttığımı dahi ileri sürmüşlerdir. Bu düşünceye sahip olanlar nedense sadece Fenerbahçe’nin kazandığı maçlara ilişkin dinleme ve fiziki takip tutanaklarını kullanarak sonuca, yani amaca göre soruşturma yapılıp iddialar oluşturulduğunuaçıkça ortaya koymuşlardır.
Lehe delil toplama görev ve sorumluluğu da bulunan Sayın Savcılık, her nedense Fenerbehçe’nin puan ya da puanlar kaybettiği maçlara ilişkin hiçbir bilgi ve belgeyi iddianameye koymamıştır.
Aşağıda çok daha ayrıntılı olarak değineceğim üzere, işbu süreç tarafımızdan endişe ile izlenmiş ve bu süreçte yaşadıklarımız yüzünden adalete olan inancımız sarsılmıştır. Ve daha da ötesi söz konusu bu hukuka aykırı uygulamalar bizleri, "neden, niçin ve kim tarafından" sorularını sorma noktasına getirmiştir.
Önemle ve ısrarla belirtirim ki, bu operasyon Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’a karşı yürütülen bir operasyondur. Her ne kadar huzurunuzda Fenerbahçe’nin değil, sadece şahısların yargılandığı gibi bir algı yaratılmaya çalışılsa da, yargılanan bu şahısların Fenerbahçe’nin başkan ve yöneticileri olduğu, bu şahıslara isnat olunan her asılsız eylem nedeniyle Fenerbahçe Spor Kulübü’nün sorumlu tutulacağı gerçeği unutulmamalıdır. Hatta Spor Hukukunu bir kenara bırakıp neredeyse saha kapama cezasını dahi özel yetkili mahkemeye terk etmeye çalışan ve polis fezlekeleri ile savunma isteyen bir Federasyon’un varlığı göz önüne alınırsa Fenerbahçe’nin bu asılsız iddialardan zarar görmediği ve görmeyeceği düşünülemez. Bu yüzdendir ki, bugüne kadar ısrarla talep ettiğimiz husus, yargılamanın her aşamasında yer alan tüm iddia ve isnatların Fenerbahçe Başkanı ve yöneticileri ile temsil ettikleri kurumun büyüklüğüne ve ciddiyetine yakışır nitelikte olması gerekliliğidir.
Aslında bu sürecin ders alınması gereken bazı yönleri de olmuştur. Fenerbahçe taraftar ve camiasının büyüklüğü, birlikteliği ve nedenli büyük bir güç olduğu, tüm kamuoyu tarafından açıkça anlaşılmıştır. Ve yine açıkça anlaşılmıştır ki, Fenerbahçe camiası, her türlü baskıya rağmen bu koca çınarından tek bir yaprak dahi koparılmasına izin vermeyecektir. Ve buradan müjdelerim ki, Fenerbahçe’nin bu tavizsiz yürüyüşü bundan böyle sadece sportif olaylarla sınırlı kalmayacak, her türlü sosyal, ulusal ve yönetsel konularda Fenerbahçe taraf olarak gereken yeri alacaktır.
Bütün bunların yanında bu ulu çınarın tek bir yaprağı olan Aziz Yıldırım’ın şahsi akıbetinin hiçbir önemi yoktur. Bu nedenlerle bilinmelidir ki, ben de huzurlarınızda bulunduğum sürece her Fenerbahçe Başkanının Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız yargısına karşı göstermesi kaçınılmaz olan saygı ve güveni özenle taşıyacağım. Hatta söz konusu kararlar, haksız yere Fenerbahçe Başkanının esaretine sebep olmuş olsa bile.
İsteğimiz, "Bırakın adalet yerini bulsun. İsterse kıyamet kopsun" yönündedir. Bu aşamadaki sözlerime son verirken, ozanın şu öğütlerini hatırlatmak isterim:
"Dünyadan memleketinden insandan
umudun kesik değil diye,
ipe çekilmeyip de
atılırsan içeriye,
yatarsan on yıl on beş yıl
daha da yatacağından başka
sallansaydım ipin ucunda
bir bayrak gibi keşke
demeyeceksin
yaşamakta ayak direyeceksin.
Belki bahtiyarlık değildir artık
boynunun borcudur fakat
düşmana inat
bir gün fazla yaşamak."
İddianamede yer alan tüm hususlara tek tek cevap vermeden önce Sayın Heyetinizle bizzat tartışmak ve değerlendirmek istediğim hususlar bulunmaktadır. Bu nedenle savunma esaslarına sadık kalarak önce bu hususları sizlerle paylaşacağım.
FENERBAHÇE SPOR KULUBÜ HAKKINDA KISA BİLGİ
Ben, 15 Şubat 1998 tarihinden itibaren Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığı’nı yapmaktayım. Sayın Mahkemenizdeki davanın açılmasından önce, soruşturma safhasında ve şu anda yürütülmekte olan kovuşturmada bu sıfatımı devam ettirmekteyim.
Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığı gibi gurur ve onur kaynağı olan bir sıfatı bugüne kadar büyük bir doğrulukla, dürüstlükle yerine getirdim. Bu sıfatın Bana kazandırdığı ve yaşattığı onurun tarihsel boyutunun yanı sıra Fenerbahçeli olmayı her şeyin üzerinde tuttum. Başkanlığa geldiğim 1998 tarihinden ve Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu’na seçildiğim 1990 tarihinden bu yana geçen 22 yıl boyunca hayatımın en önemli ideali ve yaşamamı sağlayan en büyük amacı hep Fenerbahçe’ye hizmet olmuştur. Fenerbahçeli olmayı her şeyin üzerinde tutmam Benim için en önemli sıfattır ve erdemdir.
20 yıldan bu yana ilk basamaklarından başlayarak Başkanlığı’na kadar yükseldiğim ve halen bu onurlu görevini yürüttüğüm Fenerbahçe Spor Kulübü hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum.
19. Yüzyılın sonlarında bir grup genç 1907 yılında Fenerbahçe Kulübü’nü kurdu. Kurulan kulübün adı o tarihlerde oturdukları semtin dillere destan güzelliği nedeniyle Fenerbahçe olmuş ve kulüp amblemi olarak da Fener Burnu’ndaki geceleri ışık saçan Feneri seçilmişti. Kurulan kulübün renkleri ise ilkbahar müjdecisi papatyaların rengi olan ve aynı zamanda temizliği temsil eden sarı ve beyaz renklerden oluşmuştu.
Bu tarihsel gerçeklere dayanarak ve Fenerbahçe’nin üstünlüğünü ve yüceliğini daima göz önünde bulundurarak 100 üncü yılda 21. yüzyılın başlarında bin bir emekle yeniden inşa ettirdiğimiz Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nun yanına, Kulübü sembolize etmek amacıyla bir fener yaptırmış ve kulübü seven milyonlarca taraftara geçmiş yılları, kuruluş günlerimizi hatırlatmak istemiştim.
"Sarı ve lacivert" ağırlık içinde olmak üzere 5 renkten oluşan amblem şu anlamları taşımaktaydı ; "Fenerbahçe Spor Kulübü 1907" yazılı beyaz yuvarlak çerçeve, temizlik ve açık yüreklilik ifadesiydi. Kırmızı fon ise, saflık ve Fenerbahçeliler arasındaki sevgi ve bağlılığı belirtirken; bu arada bayrağımızı da sembolize etmekte, ortadaki sarı renk Fenerbahçe için duyulan gıpta ve kıskançlığı, kalp şeklindeki lacivert renk ise asaleti temsil etmekteydi. Sarı lacivert renkler içinde yükselen palamut dalı, Fenerbahçelilik güç ve kudretini sembolize etmekte, yeşil renk ise yükselen bu kudret için başarının gerekli olduğunu açıklamaktaydı.
1911 – 1912 Futbol sezonunda Fenerbahçe ilk defa hiç yenilmeden şampiyon oluyordu. Bu şampiyonluk Kulübün itibarını, imkânlarını da arttırıyor. Bugünkü Altıyol’da bir lokal kiralanıyor ve Kulüp futbol dışında da diğer spor dallarıyla da ilgilenen bir kuruluş haline geliyordu. Bu nedenle aynı yıl Fenerbahçe Futbol Kulübü’nün adı, Fenerbahçe Spor Kulübü olarak değiştirilmiştir.
1920’li yılların İstanbul Halkı’nın yaşadığı simsiyah günler ve gecelerde İstanbul’lulara Türklük gücünü, yaşama sevincini veren kulüplerin başında Fenerbahçe Spor Kulübü geliyordu. Mütarekenin karanlık yıllarında işgal kuvvetlerine mensup takımların her hafta birbiri peşi sıra futbol sahalarında yenerek Milletimizin rencide olmuş gururunu okşayan Fenerbahçe tüm halkın sevgilisi haline geliyor, zamanla da milli mücadelenin ve milliyetçi karşı çıkışın adeta İstanbul şubesi halini alıyordu. Bu yıllarda işgal kuvvetlerine mensup özellikle İngiliz askeri takımlarıyla yapılan futbol maçları, İstanbul’daki futbol heyecanını ve futbola olan ilgiyi doruk noktasına çıkaran olgu oluyor; Türk takımları işgalci ekiplerle 5 yılda, 50’sini Fenerbahçe’nin oynadığı toplam 80 maç yapıyor, işgal kuvvetleri takımlarına karşı kazanılan galibiyetler Türk takımlarını gönüllerde yüceltiyordu. Bu nedenle futbol İstanbul’da büyük kitleleri kendine çekerken, Türk takımlarının özellikle de Fenerbahçe’nin, başta General Harrington Kupası (29 Haziran 1923) olmak üzere işgal kuvvetleri takımları karşısında elde ettikleri tüm galibiyetler, İstanbul halkının intikam duyguları içindeki milli duygularını şahlandıran ve yaralı gönüllerine teselli veren yegâne olay haline dönüşüyordu.
Onlar, cephelere gönderdikleri vatan evlatlarının, Çanakkale’de yaptıkları müdafaanın bir örneğini de sanki Taksim’in Taşkışla sahasında gösteriyor, yaptıkları toplu hücumlarda ise sanki kısa bir süre sonra Kocatepe’den verecekleri milli taarruzdaki şahlanışımızın provasını yapıyorlardı. Bu şevk ve iman içinde mütareke ve işgal İstanbul’unda Türk futbolu denince ilk akla gelen Kadıköy’ün Fenerbahçe’si oluyor, cepheden gelen her yeni zafer İstanbulluların moralini yükseltirken, Fenerbahçe takımı da aldığı galibiyetlerle halkın başını dik tutmasını sağlıyordu. Fenerbahçe takımı artık Kuva-i Milliye ruhunun halk içindeki sembolü olmuştu. Bunun sebebi, oynadıkları toplam 50 maçtan ikisi hariç hiç yenilmeyip 41 maçta galip gelmeleriydi. Diğer bir konu da Anadolu Harekâtı’nın başında olan Mustafa Kemal’in Fenerbahçeli olarak bilinmesiydi. (Fenerbahçe Tarihi, Kuruluşu ve işgal altındaki İstanbul’da kazandığı zaferler konusunda Bak. Ek 1) Bu nedenledir ki ulu önderimiz Mustafa Kemal Paşa, 1918 yılında ilk spor kulübü olarak Fenerbahçe Spor Kulübü’nü ziyaret ediyor ve de kulüp şeref defterinin nezdinde de, tarihin altın sayfalarına da şu mısraları geçiyordu; "Fenerbahçe Kulübü’nün her tarafta mazhar-ı takdir olmuş (takdirle şereflendirilmiş) bulunan asar-ı mesaisini (yaptığı üstün çalışmaları) işitmiş ve bu kulübü ziyaret ve erbab-ı himmetini (üstün hizmet veren kişileri) tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası (yerine getirilişi) ancak bugün müyesser (mümkün) olabilmiştir. Takdirat (takdirlerimi) ve tebrikatımı (tebriklerimi) buraya kayt ile (kaydetmekten dolayı) mübahiyim (mutluyum). (03.05.1334 (1918). Ordu Kumandanı: MK)"
Bu tarihsel gerçeklere dayanarak huzurunuzda, şunu açıklıkla ifade etmek isterim ki; Fenerbahçe Spor Kulübü bir yüzyılı aşkın süre önce işgal altındaki İstanbul’da yaşayıp kendi güçlerini ve Türk olmalarını unutmayan ve her şeyin üstünde tutan gençler tarafından kurulmuş ve yüceltilmiştir. Bu yükselme sadece spor sahalarındaki yarışmalarda ispat edilmemiş, yurdu sevme ülkenin kurtulmasına çalışma ve bu uğurda hayatı dahi feda etme şeklindeki hareketlerle Anadolu topraklarına Türk’ün gücü, kuvveti ve kararlılığı şeklinde yayılmıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Fenerbahçe’nin Türkiye’de dalga dalga yayılışının ve yükselişinin temelinde bu vardır: "Müstevlilere (işgalci düşmanlara) karşı spor alanlarında yarışmak kadar savaşta da onlara karşı silahla mücadele etmek…" Fenerbahçe bu sebeple büyüktür ve Biz bu sebeple her yerde ve her şekilde Fenerbahçe Cumhuriyeti diyoruz. Bu nitelemeyi yapmak basit bir övünme değildir. Fenerbahçe Spor Kulübü, sporun bütün alanlarında, sosyal hayattaki atılımları ile Türkiye Cumhuriyeti tarihiyle paralel bir kuruluş ve yükseliş içinde yaşamıştır.
Kulübün tarihçesini anlatmaya devam etmeden önce şunu huzurunuzda öncelikle söylemek isterim ki; sekiz aydan bu yana hakkımda ve Yönetim Kurulumuzun bazı değerli üyelerine karşı gazetelerde, televizyonlarda aleyhimize yürütülen karalama kampanyalarının başlıca sebebini kuruluş yıllarındaki bu temel felsefemizi yıkma gayretinde aramak gerekir. Ben ve arkadaşlarım, Fenerbahçeliler hep içinde yaşadığımız toprağa bağlı kaldık. Ben ve arkadaşlarım, Fenerbahçeliler hep Türkiye’nin daha ileriye gitmesi, sporda daha da yükselmesi Türk gençliğinin daha iyi koşullar içerisinde spor yapabilmesi ve bin bir zorluk içinde yaşamını sürdürmeye çalışan milyonlarca Türk insanına, tıpkı Fenerbahçe Burnu’ndaki beyaz ve sarı ışık saçan fenerin gece aydınlatan ışığı gibi inanç ve yükselme düşüncesini aşılamaya çalıştık. Bu nedenle Fenerbahçe Cumhuriyeti nitelemesi bizim hayatımızın çok önemli bir ilkesidir. Biz Türkiye Cumhuriyeti devletinin ayrılmaz bir parçası olarak ve onun etrafında kenetlenerek yüz yıllık hayatımızı sürdürdük. Bu yüz yıllık çizgi içerisinde hep Atatürk ilkeleri ve hep Türk gençliğinin ve Türk halkının sporda ileri noktalarda olması gerekliliği, ideali bizlerde ana düşünce olarak yer etti. Bütün çabalarımız, geceli gündüzlü çalışmalarımız bunun içindir.
Bugün şike, şike teşebbüsü, teşvik gibi yasadışı eylemleri yapma karalaması ile Benim ve değerli yönetici arkadaşlarımın itham edilmesinin nedeni kanaatimce yüz yıldan bu yana Fenerbahçe’nin sürdürdüğü bu temiz, ülke sever ve ATATÜRKÇÜ YOLDA BİZ FENERBAHÇELİLERİ ÇEVİRME GAYRETİNDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. Fenerbahçe Cumhuriyeti boşa söylenmiş, sadece gazetelerin spor sayfalarında yer alan bir slogan değildir. Fenerbahçe Cumhuriyeti her şeyin üzerinde Atatürk’ü ve Türk gencini tutan ve sembolize eden bir nitelemedir. Bu sembol şike ya da teşvik ile karalanamaz. Bir yıldan beri takip edilmemizin sebebini Bugün bu şekilde izah edebiliyorum. Ben ve yönetici arkadaşlarım hiçbir zaman ve hiçbir şekilde Fenerbahçe’ye layık olmayan bir hareket içinde bulunmadık. Çünkü biz kendimizi tarih önünden sorumlu addeden kişileriz. Telefon konuşmalarındaki birbirini tutmayan, anlamsız, çelişmeli, nerde, nasıl ve ne şekilde söylendiği belli olmayan sözleri, Emniyetin ve Cumhuriyet Savcısının yorumlarıyla şike olarak nitelemek çok ağır ve layık olmadığımız bir ithamdır. Tekrar ediyorum Biz Fenerbahçe tarihi ve geçmişi önünde hiçbir zaman Fenerbahçe ilkelerine aykırı hareketlerde bulunmadık ve bulunmayız. Bu karşı ithamların tıpkı gece karanlığının gündüze kavuşması gibi bu yargılama ile ortadan kalkacağına inanmaktayım. Fenerbahçe’mizin kuruluş yıllarında tıpkı Ziya, Ayetullah ve Necip Beylerin işgal kuvvetlerine karşı savaşıp kurtuluşa kavuşmaları gibi bu yargı sonucunda da, masumiyetimiz ortaya çıkacaktır. Buna inancımızın tam olduğunu, bir yıldan bu yana çektiğimiz inanılmaz zorluklara karşı tarih önünde vereceğimiz hesaptan temiz olarak çıkacağımızı burada ifade etmek isterim.
Fenerbahçemiz 1940’lı yıllarda Türkiye Cumhuriyeti Devletine yıllarca Başbakan olarak hizmet etmiş Şükrü Saraçoğlu’nun başkanlığı altında Türk sporuna nice unutulmaz zaferler kazandırmıştır. Ali Naci Karacan, Sayit Selahattin Cihanoğlu, Ali Muhittin Hacı Bekir, Osman Kavrakoğlu, Medeni Berk, Faruk Ilgaz, Şükrü Saraçoğlu, Zeki Rıza Sporel dönemlerinde kulüp, futbolun yanı sıra sporun diğer dallarında da Türkiye’de ve Avrupa’da yüzlerce şampiyonluk kazanmış, binlerce gencin yetişmesini ve gelişmesini sağlamıştır. Bugün Fenerbahçe Spor Kulübü’nün müzesi binlerce şilt, madalya ve kupayla Türk gençlerinin kazandıkları nice zaferleri belirten, gurur sembolleri ile doludur. Türkiye’nin, Avrupa Birliği’ne girme çabasındaki ilişkileri ve uluslararası alanda pek çok spor kulübü ile yarışmalarının sıklaştığı günümüzde Fenerbahçe, sporun her alanında, futbol, basketbol, voleybol, kürek, atletizm, yüzme, boks, yelken, masatenisi sporları gibi alanlar da dahil olmak üzere her yaş ve cinste sporcunun faaliyet gösterdiği Avrupa ve Dünya çapında bir Türk spor kulübü niteliğindedir.
Bu spor kulübünü, tekrar ediyorum şike, şikeye teşebbüs, teşvik primi gibi faaliyetleri icra eden yöneticilerin içinde bulunduğu bir kuruluş olarak Türk kamuoyuna göstermek son derece ağır ve haksız bir ithamdır. Ben 22 yıldan bu yana Fenerbahçe Kulübü’nün üyesi ve 14 yıldan beri Başkanı olarak hiçbir zaman ve hiçbir şekilde bu rencide edici, alçaltıcı eylemde bulunmadım. 2011 yılı temmuz ayından itibaren içinde yaşadığımız cehennemi andıran günler içerisinde, gerek Emniyette gerek Savcılıkta ve gerekse sorgulama aşamasında Nöbetçi Hakim önünde reva görüldüğüm muamele tarzını hiç mi hiç hak etmedim. Benim ya da bir takım kişilerin telefonlarda söylemiş oldukları bir takım sözlerin hemen teşvik ya da şikenin delili olarak addedilmesi son derece yanlış ve gayri ahlaki bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım sonucunda Türkiye Cumhuriyeti’nin Siz Sayın Yargıçlarının yapacağınız adil yargılanma sonucunda söz konusu suçları işlemediğimi tespit edeceğinize inancım tamdır. Bununla birlikte şayet yüksek Makamınız ileri süreceğim savunma dışında ve hukuk çerçevesinde yapacağım savunmayı dikkate almadan aleyhime karar verirseniz, bunu şahsen Aziz Yıldırım olarak kabul etmeye hazır olduğumu beyan ederim. Ancak Beni, Siz ne kadar mahkûm ederseniz edin ve ne şekilde yargılarsanız yargılayın Fenerbahçe’yi ortadan kaldırma imkânınıza sahip olmadığınızı ifade etmek isterim. Çünkü Fenerbahçe ve Fenerbahçelilik çok yüce kavram ve duygulardır. Bunları ortadan kaldırmaya hiç birimizin gücü yetmez. Bu nedenle her zaman söylediğim sözü savunmamın bu aşamasında da önünüzde haykırmak isterim: "Darağacında olsak bile son sözümüz Fenerbahçe olacaktır."
FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ BÜNYESİ İÇERİSİNDE BİR FENERBAHÇELİ OLARAK YAPTIĞIM ÇALIŞMALAR
Fenerbahçe Spor Kulübü içindeki Faaliyetlerim
HAYATIMIN BÜYÜK BÖLÜMÜNÜ BU KULÜBE HİZMET ETMEKLE GEÇİRDİM. 1990’da 38 yaşında kulübün futbol şube sorumlusu olarak Metin Aşık Başkanlığındaki Yönetim Kurulu’na seçildiğimden bu yana hep Fenerbahçe Spor Kulübü’ne katkıda bulunmaya çalıştım. Çeşitli spor kollarının gelişmesi için varımı yoğumu kulüp yararına, kulübün ilerlemesi için, gençlerin daha ileriye gidebilmesini sağlama amacıyla kulübe feda ettim. 1998 yılında Sayın Vefa Küçük’e karşı başkanlığı bir oy farkla kazandıktan sonra bugüne kadar hep bu şanlı ve şerefli Kulübün Başkanlığını yürüttüm.
Başkanlığımdan önce Fenerbahçe kongrelerinde gruplar ortaya çıkar ve bunlar Fenerbahçe Futbol Takımının ve diğer takımların karşılaşmalarını alabildiğine eleştirirlerdi. 90’lı yılların sonlarına doğru Fenerbahçe Kulübü hep grup tartışmaları, grupların içinden yükselmiş kişilerin çeşitli amaçları doğrultusunda kulübü yanlış yönlere ya da kendi kişisel görüşleri doğrultusuna çekme mücadeleleri içinde geçmişti. Her Kongrede farklı farklı gruplar ortaya çıkar ve bunların mücadeleleri Kongreden sonra da devam ederdi. İlk defa benim başkanlığım zamanında bu kişisel çekişmeler, grup mücadeleleri sona ermiş ve Fenerbahçe iç barışa kavuşmuştur. (Bkz. Gürdoğan Yurtsever, Fenerbahçe Değişim ve Dönüşüm, İstanbul, 2011, sh.29-33 – EK-2) Fenerbahçe Başkanlığım sırasında huzurunuzda tek tek sayamayacağım pek çok başarılara ve kalıcı teşebbüslere imza attığım gibi kulübün gelişmesi için pek çok etkinlikleri gerçekleştirdim. 25.000 kişilik Fenerbahçe Stadının 50.000 kişi alan bir stadyum haline gelmesi, Kadıköy Ataşehir’de 15.000 kişilik Fenerbahçe Ülker Spor Salonu’nun yapılması, İstanbul – Ankara arasında Düzce’de Topuk Yaylası tesislerinin inşası, Kadıköy Kurbağalı Dereağzı’nda basketbol, voleybol ve su sporları tesislerinin gerçekleştirilmesi, Samandıra’da futbol antrenman sahalarının yapılması, Fenerbahçe Burnu’nda sosyal tesislerle birlikte denizcilik sporlarının yapıldığı yüzme havuzları ve yelkencilik tesislerinin inşa edilmesi, bu yirmi yıl içerisinde gerçekleştirilen spor alanları olmuştur. Bu alanların ve spor yapılarının hiç birinde adım yoktur. HİÇBİR SPOR TESİSİNE ADIMI KOYDURMADIM. Buna karşılık stadyuma Şükrü Saraçoğlu, sosyal tesislere Faruk Ilgaz, Samandıra tesislerine Can Bartu, Dereağzı tesislerine Lefter Küçükandonyanis adlarını Ben, arkadaşlarım ve Yüksek Divan Kurulu üyeleri birlikte karar verdik. Bütün bu tesislerde yetenekli Türk gençlerinin fiziki ve ruhi yönden gelişmelerini sağlamak için her zaman, her şekilde sportif faaliyetlerde bulunmalarını, antrenman yapmalarını, Başkanlığım altındaki yönetim sağladı. Ayrıca tüm bu tesisleri son derece modern, gelişmiş, teknik alet ve edevat ile Biz donattık. Bu nedenledir ki; Fenerbahçe Stadyumu’nda Türkiye’de uluslararası bir organizasyonun finali gerçekleştirilmiş ve UEFA finali Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nda oynanmıştır. Ayrıca Fenerbahçe müzesini herkesin girebileceği, görebileceği, gururla seyredebileceği bir yer haline getirdim. Türkiye’de ilk defa bir spor kulübünün çeşitli giyim eşyalarına amblem ve logosunun verilmesi ve Fenerium adındaki mağazalarda satılması Benim Başkanlık yaptığım döneme rastlar. Bunun yanı sıra Türkiye’nin her tarafında Fenerbahçe taraftarlarının kurduğu dernekler, lokaller ile Fenerbahçe bütün Türkiye’ye yayıldı. Bununla da kalmayıp Amerika’da ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde benzer dernekler ve lokaller kurulup, bu yerler yabancı ülkelerdeki Türklerin ve Türk emekçilerinin sığındıkları yerler haline geldi. Bunların dışında ilk defa bir televizyon kanalı Fenerbahçe bünyesinde kuruldu. Diğer Kulüplerin televizyon istasyonlarını kurmaları Fenerbahçe’den sonradır. Bunu Fenerbahçe radyosu ve Fenerbahçe dergisi izledi.
Ben, bugün örgüt kurmakla suçlanıyorum. Şayet kısaca belirttiğim etkinlikler örgüt kurma ise ve şayet bu etkinlikler hukuka aykırı ise ve gene şayet bu spor alanları, stadyumlar, antrenman alanları, televizyonlar, radyolar, dernekler, lokaller örgüt ise evet ben örgüt kurdum. Bunu huzurunuzda yüksek sesle söylüyorum. Yalnız bu örgütlerin hepsi Türkiye içindir, Türk gençleri içindir, Türkiye’nin onurunu ve gururunu yükseltmek için yapılmıştır. Şayet bunlarla Beni suçlayacaksanız suçumu kabul ediyorum.
Şimdi iddia makamı Beni örgüt kurmakla suçluyor ve buna çıkar amaçlı suç örgütü diyor. Bunu şiddetle reddederim. Çıkar amaçlı suç örgütünün mafyanın Türkçe karşılığı olduğunu siz de bilirsiniz. HİÇ KİMSE VE HİÇBİR MAKAM FENERBAHÇE’YE VE FENERBAHÇELİ YÖNETİCİLERE ÇIKAR AMAÇLI SUÇ ÖRGÜTÜ VE ÜYESİ DİYEMEZ. TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ İLE ÖZDEŞLEŞMİŞ BİR GEÇMİŞTEN GELEN FENERBAHÇE’YE VE FENERBAHÇELİLERE KİMSENİN MAFYA DEMEYE HAKKI, CESARETİ VE YETKİSİ OLAMAZ. HAKKIMIZDA SEKİZ AYDAN BU YANA GAZETELERDE, RADYOLARDA VE TELEVİZYONLARDA BU GİBİ AŞAĞILAYICI TERİMLERLE TEK YANLI VE YOKLUĞUMUZDAN FAYDALANARAK ÇİRKİN İSNATLARDA BULUNAN KİŞİLERİN TUTUM DAVRANIŞ VE SÖZLERİNİ ŞİDDETLE TAKBİH VE TEL’İN EDERİM (BÜTÜN GÜCÜMLE REDDEDER VE BU KİŞİLERİ KINARIM).
Sayın Başkan, Sayın Üyeler,
3 Temmuz 2011’den bu yana yaşanan gelişmeleri anımsayarak savunmamı yapmaya devam ediyorum.
Önü alınamaz gelişim ve büyüme, aynı zamanda Türk sporuna yapılmış bir yatırım ve Türk sporunun gelişmesi anlamına gelse de bugün bu ilerlemeyi çekemeyen bazı odaklar, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün önünü kesebilmek, yükselişine dur diyebilmek adına bir kurgu yarattılar.
3 Temmuz 2011 tarihi, sadece futbol ya da Fenerbahçe adına değil Türk spor tarih adına da son derece önemlidir.
Bugüne dek Fenerbahçe Spor Kulübü ve Başkanının özellikle Türk futbolunun içinde oynanan oyunlara dikkat çekmesine kulak tıkayanlar, başkalarının suçları ile Fenerbahçe Spor Kulübü’nü ve Başkanından yöneticisine, taraftarına kadar bütün bir camiayı cezalandırmaya, onun da ötesinde yargısız bir infaz yapmaya çalışmaktadırlar.
Yaşanan süreçte, sadece Türk sporu adına değil ülkemiz hukuk tarihi adına da birçok tuhaflık ilk kez görülmektedir.
6 Temmuz 2011 tarihinde, İstanbul Emniyet Müdürlüğü bir açıklama yaparak daha ortada iddianame dahi yokken karar açıklamıştır. Emniyet’in resmi internet sitesinden yapılan açıklamada; "Örgütlü bir şekilde, Süper Lig ve Banka Asya Birinci Ligindeki toplam (19) maçta şike ve teşvik faaliyetlerinin gerçekleştirildiği tespit edilmiş ve delillendirilmiştir." denilmiştir.
Ancak daha sonra açıklanan iddianamede sadece 13 maçtan bahsedilmektedir. Yani sözde şike tespit edilen üstelik de tespitle kalınmayan aynı zamanda delillendirildiği resmi olarak açıklanan 6 maç adeta buhar olup uçmuştur.
Benzer şekilde yine 6 Temmuz 2011 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğünün basına dağıttığı görüntülerde gösterilen silahlar ile Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım sanki silahlı bir çetenin lideriymiş gibi gösterilmeye çalışılmış ancak buna dair hiçbir delil bulunamadığı için, bu sav iddianameye sokulamamıştır.
Emniyetin, süreçteki inanılmaz tavırları bunlarla da sınırlı kalmamış ve Emniyet bir ilke daha imza atmıştır. Ülkemizde devlet adamları, eski milletvekilleri, bürokratlar, sanatçılar gibi sayısız insan bugüne dek çeşitli nedenlerle gözaltına alınmış ya da tutuklanmıştır. Bu kişilerin hepsinin Dünyanın her yerinde olduğu gibi Emniyette kayıt amaçlı fotoğrafları çekilmiş ancak hiçbirinin fotoğrafı basına sızmamıştır.
Ancak 7 Temmuz 2011 sabahı Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Sayın Aziz Yıldırım’ın sabıka kaydı için çekilen fotoğrafı basına sızdırılmış ve yüksek tirajlı bir günlük gazete adeta bir poster yayınlarmışçasına, ilk sayfada ve tam sayfa olarak yayınlamıştır. Fotoğraf daha sonra binlerce internet sitesinde de yer almıştır.
Bunlarla birlikte 7 Temmuz 2011 günü İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı; aralarında asbaşkanlar Şekip Mosturoğlu ve İlhan Ekşioğlu’nun da bulunduğu 20 kişiyi tutuklama istemiyle mahkemeye sevk etmiş; aynı tarihte yine Fenerbahçe Spor Kulübü yöneticileri birlikte 15 kişi tutuklanarak cezaevine gönderilmişlerdir.
Emniyetin basına dağıttığı görüntülerde; içinde şike parası olduğu iddia edilen, Sivas maçından önce yöneticilerimizin kaldığı otele getirilen siyah çantanın içerisinde maç biletleri olduğunu, Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Ertuğrul Özkök köşesinde yazmış; ilerleyen aylarda Sivas valisi de savcılığa giderek kendi isteği ile bilgi vermiş ve çantada biletlerin olduğunu anlatmıştır.
3 Temmuz’da gözaltına alınmamı takiben hakkımda, Nöbetçi Mahkeme 10 Temmuz 2011 tarihinde tutuklama kararı vermiştir. Gözaltına alındığım tarihten bu yana aradan 8 gün geçmiş, gözaltı süresi de ihlal edilmiştir. Ben henüz gözaltındayken, HAKİM KARŞISINA ÇIKMAMIŞKEN VE SAĞLIK SORUNLARI İLE MÜCADELE EDERKEN GETİRİLDİĞİM HASTANEDE ADRES KISMINA "METRİS CEZAEVİ" YAZILARAK ASLINDA KARARIN ÇOKTAN VERİLDİĞİ AÇIKÇA BELGELENMİŞTİR.
3 Temmuz 2011 sabahından itibaren özellikle medyanın belirli bir bölümü de bu süreçte kendisine biçilen rolü mükemmel bir biçimde oynamıştır. Televizyon ekranlarında ve gazete köşelerinde daha ortada iddianame dahi yokken Fenerbahçe Spor Kulübü başkanı Aziz Yıldırım, yöneticiler ve tüm camia suçlu ilan edilmiş, her maç öncesinde misafir takıma verilen yemek davetleri dahi şike yemekleri olarak adlandırılmış ve soruşturma kapsamında adı geçen birçok takım ve şahıs olmasına karşın tüm soruşturma Fenerbahçe Spor Kulübü, Başkanı ve yönetimi üzerine sistematik bir biçimde yıkılmıştır.
Öyle ki; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün büyük umutlarla transfer ettiği ve transferinde en ufak bir usulsüzlük dahi bulunmayan futbolcuları, gözaltına alınmış, üzerlerinde baskı kurulmuş ve bunun neticesinde Türk spor tarihinde bir ilk yaşanmış ve bir sporcu transfer olduğu takımın formasını bir kez dahi giymeden kulüpten ayrılmıştır.
Emanuel Emenike, profesyonel bir sporcu olarak, yaşanan sürece dayanamamış ve Türkiye’den ayrılmak istediğini belirterek Rusya’ya transfer olmuştur. Oysa Karabükspor başkanı Sayın Feridun Tankut daha sonra verdiği ifadesinde Emenike transferinin TFF, UEFA ve FIFA kurallarına uygun olarak gerçekleştirildiğini açıkça beyan etmiştir.
GAZETELERDE, 3 TEMMUZ HAFTASINDA YER ALAN HABERLERDE ISE EMENIKE’NIN ŞIKE IÇIN ALDIĞI PARALARI SAYARKEN ÇEKILMIŞ FOTOĞRAFLARININ OLDUĞU ILERI SÜRÜLMÜŞ; ANCAK BU FOTOĞRAFLAR HIÇBIR ZAMAN ORTAYA ÇIKMAMIŞTIR. ÇÜNKÜ NE ŞIKE PARASI NE DE PARA SAYAN EMENIKE FOTOĞRAFI VARDIR. ŞİKE PARASI SAYARKEN KAMERAYA YAKALANDI HABERİNİ YAPANLAR DA, AHLAKSIZ BİR DAVRANIŞ SERGİLEMİŞLERDİR. ONLERI ELLERİNDEKİ EMENİKE’Yİ PARA SAYARKEN GÖSTEREN KAMERA GÖRÜNTÜLERİNİ YAYINLAMAYA DAVET EDİYORUM. FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜNDEN KENDİSİNE PARA ÖDENDİĞİNİ VE ÖDENEN BU PARANIN KAMERA GÖRÜNTÜLERİNİN OLDUĞUNU SÖYLEYENLER, BU GÖRÜNTÜLERİ YAYINLAMAZLARSA, ONLARI HEM MÜFTERİ, HEM DE AHLAKSIZLIK YAPTIKLARI İÇİN AHLAKSIZ ADDEDİYORUM (EK-2/I EMENİKE GAZETE KUPÜRÜ) BENZER ŞEKILDE; ESKIŞEHIRSPOR’DAN TRANSFER EDILEN SEZER ÖZTÜRK ILE ILGILI DE ESKIŞEHIR KULÜBÜ BAŞKANININ YINE TRANSFERIN KURALLARA UYGUN OLARAK YAPILDIĞINI BEYAN ETMESINE RAĞMEN BU TRANSFER DE ŞIKE TRANSFERI OLARAK NITELENDIRILMIŞTIR. BU TRANSFERLERDE GÖRÜŞMELERI YÜRÜTEN ASBAŞKAN ŞEKIP MOSTUROĞLU, BUGÜN HALEN METRIS CEZAEVI’NDE TUTULMAKTADIR. OYSA SEZER ÖZTÜRK, FENERBAHÇE FUTBOL TAKIMINDA TOP OYNAMAKTADIR.
Ancak yaşanan tüm bu kurguyu gören Fenerbahçe taraftarı, Bağdat Caddesi’nde, Topuk Yaylası’nda takımına destek olmuş; yaklaşık 100 bin taraftar yürütülmekte olan soruşturma ve Fenerbahçe’ye karşı uygulanan linç politikasını protesto etmek amacıyla Bağdat Caddesi’nden Boğaz Köprüsü’ne doğru üzerlerinde formalar, ellerinde atkılar ile yürümüşlerdir.
10 Temmuz 2011 tarihindeki yürüyüşte, polis sadece yürüyerek kulüplerine sahip çıktıklarını gösteren taraftara biber gazı sıkmış ve coplarla taraftarları dövmüştür.
Tüm bu karmaşada; Türkiye Futbol Federasyonu da BJK’nin 14 Temmuz 2011 tarihli "süreç tamamlanana kadar Türkiye Kupasını iade etmek istediğimizi, TFF Başkanı Sayın Mehmet Ali Aydınlar’a ilettik" açıklaması ile bir bocalama sürecine girmiştir.
Bu arada BJK kulübü, daha sonra 29 Ağustos 2011 tarihinde yaptıkları açıklamada kupayı iade etmediklerini ancak sürecin sonunda suçlu bulunurlarsa iade edeceklerini söylediklerini, Kulübün ikinci başkanı Metin Keçeli’nin ağzından duyurmuştur.
İşte tüm bu gelişmelerin ardından; 3 Temmuz sabahından sadece 4 gün sonra çiçeği burnunda Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar, 7 Temmuz 2011 tarihinde kameraların karşısına geçti ve sürecin en başında liglerin planlandığı gibi 5 Ağustos’ta başlayacağını Süper Kupa finalinin de Lig Şampiyonu Fenerbahçe ile Türkiye Kupası sahibi Beşiktaş arasında 31 Temmuz 2011 tarihinde oynanacağını duyurdu.
TFF başkanı bu açıklamadan sadece 12 gün sonra 19 Temmuz 2011 tarihinde yeniden kameraların karşısına geçti ve Süper Kupa Finali’nin ileri bir tarihe ertelendiğini açıkladı. Bundan bir hafta sonra 26 Temmuz tarihinde de bu defa TFF’den liglerin ertelendiği açıklaması yapıldı.
TFF daha önceki açıklamasının aksine aldığı bir kararla Spor Toto Süper Lig ve Bank Asya Birinci Lig’in 9 ve 10 Eylül 2011 tarihlerinde başlayacağını duyurdu. TFF’nin erteleme gerekçeleri belli değildi. Çünkü ortada ne iddianame ne de başka bir belge vardı.
Ancak TFF’nin elinde olmayan, belge ve delil olarak sunulan telefon kayıtları, 4 Temmuz 2011 tarihinden itibaren her gün gazete sayfalarında, internet sitelerinde ve TV kanallarında yayınlandı. Dosyada gizlilik kararı vardı ancak kimsenin gizlilik kararına uymuyor olması ile ilgili hiçbir işlem yapılmıyordu. HALBUKİ HALEN SORUŞTURMASI DEVAM EDEN MİT DOSYASINA GİZLİLİK KARARI UYGULAMASI YAPILIYOR, BASINA HİÇBİR BİLGİ VERİLMİYOR. BU DA, BİZLERİ KARALAMAK ADINA BİLGİLERİN KASITLI OLARAK MEDYAYA SIZDIRILDIĞININ EN GÜZEL ÖRNEĞİDİR.
Tıpkı iddianamede olduğu gibi telefon konuşmalarından sadece belirli bölümler, gazetelerde ve TV kanallarında yayınlanarak suç isnat edilmeye çalışıyordu.
Hedefte ise Fenerbahçe Spor Kulübü, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe yöneticileri vardı.
Liglerin ertelenme kararının ardından Fenerbahçe Spor Kulübü, futbol takımının Ukrayna’nın Shaktar Donetsk takımı ile Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nda bir hazırlık maçı oynamasına karar verdi.
Tüm bu yaşananların ardından, Fenerbahçe Futbol Takımı, 21 Temmuz 2011 tarihinde ilk kez taraftarının önüne çıktı.
Ancak özellikle Başkanın "Fiş Fotoğrafı"nı yayınlayan Habertürk Gazetesi’ne yönelik başlayan protestolar bir anda büyüdü; maç, seyircilerin sahaya girmesi nedeniyle iptal edildi.
Bu arada soruşturmada adı geçen kulüplerin Avrupa Kupaları’na katılmaları ile ilgili UEFA, 12 Temmuz tarihinde yaptığı açıklamada kararın TFF’ye ait olduğunu, şu an soruşturmada adı geçen kulüplerin Avrupa Kupaları’na alınmaması için bir neden olmadığını duyurdu.
Aynı UEFA, muhtelif zamanlarda çeşitli yöneticileri aracılığı ile de bu kararını sözlü açıklamalar ile yineledi.
Ancak aynı UEFA, 14 Ağustos 2011 günü, hukuk baş müşaviri Pierre Cornu’yu Türkiye’ye gönderdi. Cornu’yu TFF başkanvekili Lütfi Arıboğan ve TFF hukuk baş müşaviri İlhan Helvacı havaalanında karşıladı ve tüm seyahati boyunca bir an olsun yanından ayrılmadılar. Cornu, soruşturma savcısı Mehmet Berk’i de ziyaret etti ancak Savcı dosyadaki gizlilik kararı nedeniyle kendisi ile herhangi bir bilgi ya da belge paylaşmasının söz konusu olamayacağını Cornu’ya iletti.
Cornu’nun Türkiye ziyaretinde kendisine söylenenler ve konuşulanlara ilişkin bilgiler, daha sonra Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’ne verdiği ifadesinde ortaya çıktı.
İsviçre’ye dönen Cornu, TFF yetkilileri Arıboğan ve Helvacı’nın ısrarlı talepleri ve hatta hayati tehlikeleri olduğu iddiaları üzerine UEFA Genel Sekreteri Infantino’ya, TFF’ye bir mektup yazdırdı.
UEFA, mektubunda; "Biz Fenerbahçe’yi kesinlikle Şampiyonlar Ligi’ne almayız ya da FB gelirse size ceza veririz" demedi. Ancak TFF, bu mektubu gerekçe göstererek, 23 Ağustos 2011 tarihinde Fenerbahçe Spor Kulübü yönetimine "Şampiyonlar Ligi’ne katılmayacağınızı açıklayın" dedi.
Bunun sert bir biçimde reddedilmesi üzerine de TFF, 24 Ağustos günü akşamüzeri yani Şampiyonlar Ligi kura çekiminden bir gün önce Fenerbahçe’yi Şampiyonlar Ligi’ne göndermeyeceğini açıkladı. Bunun devamında yine TFF’nin onayı ile Şampiyonlar Ligi’ne soruşturmada adı geçen bir diğer kulüp olan Trabzonspor gönderildi.
Fenerbahçe Spor Kulübü, 25 Ağustos 2011 sabahında Tahkim Kurulu’na başvuruda bulundu. Ancak Fenerbahçe’nin başvurusu uluslararası kurallar gerekçe gösterilerek reddedildi. Böylece Trabzonspor’un TFF tarafından UEFA Şampiyonlar Ligi’ne gönderilmesi Fenerbahçe’nin ise cezalandırılmış olması onanmış oldu.
Oysa aynı TFF, 15 Ağustos tarihinde düzenlenen basın toplantısına şu noktaya dikkat çekmişti:
"Soruşturma evrakının, şüpheli kulüp ve gerçek kişilerle paylaşılamaması, Federasyonumuzca yapılacak disiplin yargılamasında ilgili taraflara, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6., Anayasamızın 36. ve Futbol Disiplin Talimatı’nın 72. maddesi ile teminat altına alınan savunma hakkının tanınmasına engel olmaktadır. Savunma hakkı tanınmadan yapılacak bir disiplin yargılamasının, hak arama hürriyetini ve adil yargılanma hakkını ağır bir biçimde ihlal edeceği açıktır."
Bir hafta önce bu açıklamayı yapan ve karar vermesinin imkânsız olduğunu belirten TFF, hemen bir karara varmış Fenerbahçe Spor Kulübü’nü suçlu ilan etmiş ve Şampiyonlar Ligi’ne göndermemiştir.
Aynı toplantıda; TFF, soruşturma kapsamında adı geçen 52 kişiyi PFDK’ya sevk etmiştİ. Sevk edilen bu kişilerin arasında, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı, yöneticileri, idari menajeri ve hatta tercümanı da vardı.
Yargısız infaz yapılarak, sürecin en başında henüz elinde belge dahi bulunmadığını söyleyenler tarafından suçlu ilan edilerek Şampiyonlar Ligi’ne gönderilmeyen Fenerbahçe Spor Kulübü, 26 Ağustos 2011 tarihinde yaptığı açıklama ile TFF tarafından Bank Asya Birinci Lig’e gönderilmesi gerektiğini belirtti.
30 Ağustos 2011 tarihinde, TFF yönetimi yaptığı açıklama ile bunun söz konusu olmadığını duyurdu.
Bu gelişmelerin ardından, Fenerbahçe Spor Kulübü, UEFA Şampiyonlar Ligi’ne alınmama süreci ile ilgili Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi CAS’a başvurdu. CAS, 5 Eylül 2011 tarihinde Fenerbahçe’nin açtığı davayı kabul ettiğini açıkladı.
TFF, Fenerbahçe Spor Kulübü’ne, taraftarların yaşananlara tepki olarak Shaktar Donekts maçında çıkardığı olaylar nedeniyle, 2 maç seyircisiz oynama cezası verdi.
Fenerbahçe, 12 Eylül 2011 tarihinde Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nda seyircisiz maç yaparken taraftarlar stadyum dışında toplanarak yaptıkları tezahüratlar ile seslerini; hakları yenilen, emekleri yok sayılan, 70 milyonun izlediği maçlarla ilgili, haksız yere suçlu ilan edilen futbolculara duyurdu.
Aynı taraftarlar, 7 Ağustos 2011 tarihinde de Metris Cezaevine bir konvoy ile giderek seslerini içerideki Başkan ve yöneticilerine duyurmaya çalıştı.
TFF, daha sonra aldığı bir kararla, seyircisiz oynama cezası verilen maçlarda kadın ve çocukların seyirci olarak stadyumlara girebileceğini açıkladı. Bu kararını, tam da Fenerbahçe’nin Manisa ile 20 Eylül 2011 tarihinde Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nda oynayacağı maçın hemen öncesinde açıkladı. Fenerbahçe kadın ve çocuklarının stadyuma koşması ile bu karar, Dünya spor tarihinde yeni bir rekor yazılmasına neden oldu.
20 EYLÜL 2011’DE, FENERBAHÇE ŞÜKRÜ SARACOĞLU STADYUMU’NDA OYNANAN FENERBAHÇE – MANISASPOR SPOR TOTO SÜPER LIG MAÇINI, 45 BINDEN FAZLA KADIN VE ÇOCUK TARAFTAR SEYRETTI. BU MAÇ, TÜM DÜNYA BASININDA GENIŞ YER BULURKEN GUINNES REKORLAR KITABINA GİRDİ. TFF, maçın ardından yayınladığı teşekkür yazısında, Fenerbahçe’nin adını dahi kullanmadı sadece maça gelen futbolseverlere teşekkür etti.
YİNE 18 ŞUBAT 2012’DE FENERBAHÇE ŞÜKRÜ SARACOĞLU STADINDA OYNANAN FENERBAHÇE – SİVASSPOR MÜSABAKASINI ONBİNLERCE KADIN VE ÇOCUK SEYRETTİ. Şimdi hepinize sormak istiyorum, iddianamede belirtildiği gibi korku, tehdit ve cebirle başkanlığı elimde zapt ettiğim doğru olsa idi başkanlığım öncesinde erkeklerin tekelinde bulunan futbola kadınlarımızın bu denli büyük ilgi göstermesini sağlayabilir miydik? Cevabı ben vereyim: Hayır. İddia makamının safsatalarının tam aksine, bu durum Fenerbahçe Başkanı’nın kulübünün her bir mensubuna duyduğu sevgi ve gönül bağının bir nişanesidir.
BU ARADA, FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ BAŞKANI AZIZ YILDIRIM OLARAK, UEFA BAŞKANI MICHAEL PLATINI HAKKINDA İSTANBUL MAHKEMELERİNDE PLATINI’NIN MASUMIYET KARINESINI IHLAL ETTIĞI GEREKÇESI ILE DAVA AÇTIM. PLATINI, BU DAVADAN DUYDUĞU RAHATSIZLIĞI, 30 EYLÜL 2011 TARIHINDE YAPTIĞI AÇIKLAMA ILE DILE GETIRDI.
Öte yandan sürecin başından itibaren 6222 sayılı Kanunun uluslararası ceza normlarına uygun olmadığı ve değiştirilmesi gerektiği tartışmaları başladı. Meclis, yasa değişikliğini gündemine aldı.
24 Kasım 2011 tarihinde, 6222 sayılı yasada öngörülen değişiklikler, TBMM genel kurulunda oylanarak kabul edildi.
Yapılan değişiklik ile yasadaki hapis cezaları "5 yıldan 12 yıl yerine, 1 yıldan 3 yıla kadar" şeklinde değiştirildi.
Yasada yapılacak değişiklik basının özellikle belirli bir bölümü tarafından, sistematik bir biçimde "Aziz Yıldırım’ı kurtarma yasası" olarak lanse edildi. Bu öylesine etkili oldu ki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 2 Aralık 2011 tarihinde yasa değişikliğini veto ettiği gerekçesinde;
"6222 sayılı Kanun’da değişiklik öngören bu Kanun’un gerekçesinde, yapılan değişikliklerin diğer kanunlarda öngörülen suçlara verilen cezalar dikkate alınmak suretiyle adil ve hakkaniyete uygun cezalar belirlenmesi amacıyla gerçekleştirildiği belirtilmekte ise de kamuoyunda, genel ve gereklilikten doğan bir düzenleme olmaktan ziyade, halen yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında bulunan kişilere yönelik özel bir düzenleme olduğu intibasını uyandırdığı, bu durumun da değişikliğin esas amacı dışında özel bir saikle hazırlandığı eleştirilerine sebebiyet verdiği görülmektedir" ifadelerini kullandı.
Yasa, Cumhurbaşkanı’nın vetosunun ardından yeniden Meclis gündemine geldi ve aynen kabul edildi. 14 Aralık 2011 tarihinde, Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Yasanın değişmesi ile birlikte tahliye edilenler oldu. Ama Fenerbahçe Spor Kulübü başkanı ve yöneticilerinden bir tek kişi dahi tahliye edilmedi.
Oluşturulan yanlış kamuoyu algısı ve Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı ile yöneticileri üzerinde oynanan oyun böylelikle bir kez daha gün yüzüne çıkmış oldu.
Sayın Cumhurbaşkanı, 6222 sayılı Yasanın kişilere yönelik özel bir düzenleme olduğunu söyleyip, bu yasayı veto etti. Ancak Cumhurbaşkanlığı ve MİT yasasını özel bir düzenleme olmadığını düşünerek hemen imzaladı.
Bu tarihten itibaren, hemen her Fenerbahçe maçı öncesinde birtakım yeni gelişmeler yaşandı.
2 ARALIK TARIHINDE, FENERBAHÇE-ANKARAGÜCÜ MAÇININ HEMEN ÖNCESINDE IDDIANAME AÇIKLANDI. FENERBAHÇELI FUTBOLCULAR YARATILAN YENI KARMAŞA ORTAMININ TAM ORTASINDA SAHAYA ÇIKTILAR.
12 ARALIK 2011 GÜNÜ FENERBAHÇELI FUTBOLCULAR BURSA’DA MAÇ ÖNCESI SON TOPLANTISINI YAPARKEN METRIS CEZAEVINDEN TAHLIYE HABERLERI GELDI. EKRAN BAŞINA TOPLANAN FENERBAHÇELI FUTBOLCULAR TAM DA MAÇ ÖNCESINDE BIR HAYAL KIRIKLIĞI DAHAYAŞADILAR. KENDI BAŞKANLARI VE YÖNETICILERI TAHLIYE EDILMEMIŞTI. ÜSTELIK AYNI GÜN, YINE AÇIKLANAN KARARLA BAZI KIŞILERE YÖNELIK STADYUMLARA GIRIŞ YASAKLARI DA KALDIRILDI.
Bu çerçevede Bursasporlu futbolcu Gökçen Vederson’un yasağı kaldırıldı, Vederson maça çıktı. Ancak Vederson ile şike görüşmesi olduğu iddia edilen görüşmede tercümanlık yapan Fenerbahçe Spor Kulübü tercümanı Samet Güzel’in stadyumlara giriş yasağı kaldırılmadı. Daha doğrusu yine Fenerbahçe’den hiç kimsenin yasağı kaldırılmamıştı.
7 Aralık 2011 tarihinde, Fenerbahçe kafilesi derbi maçı için Türk Telekom Arena stadyumuna giderken, seyirden men cezaları kaldırıldı haberi duyuldu. Ancak sonradan bu kararın idari tedbirlerin kaldırılması kararı olduğu anlaşıldı. Cezalar kaldırıldı diye yola çıkan Fenerbahçe Spor Kulübü Futbol Takımı Menajeri Hasan Çetinkaya, Kaleci Antrenörü Murat Öztürk ve Tercüman Samet Güzel yarı yolda otobüsten inmek zorunda kaldılar. Bir kez daha maç öncesinde Fenerbahçeli futbolcuların moralleri altüst edildi.
Fenerbahçe’nin futbol maçları öncesinde TFF’nin de ilkleri uygulama alışkanlığı bunlarla da kalmadı. TFF’nin;
- Derbilere taraftar götürmeme kararı
- Seyircisiz oynama cezası verilen müsabakaları, yalnızca kadın ve çocukların izlemesi
- Kadınlara ücretsiz bilet uygulaması ve hafta içi ilk derbi maçı gibi,
bütün yeni uygulamaları, Fenerbahçe’nin oynayacağı lig maçları öncesinde karara bağlandı ve Fenerbahçe Spor Kulübü’nden bunları uygulaması istendi.
Öte yandan, Fenerbahçe’nin CAS’ta devam eden davası da birçok ilginç gelişmeyi ortaya çıkardı. Fenerbahçe Spor Kulübü, 29 Kasım 2011 tarihinde CAS’ta devam eden dava ile ilgili bir basın toplantısı düzenleyerek kamuoyuna açıklamalarda bulundu.
Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetimi, bu basın toplantısında daha önce Türkiye’ye gelen ve TFF yetkilileri Lütfi Arıboğan ve İlhan Helvacı tarafından karşılanan ve ağırlanan UEFA Hukuk Baş Müşaviri Pierre Cornu’nunCAS’a verdiği ifadeyi kamuoyu ile paylaştılar.
İfadeye göre Cornu, İstanbul’da görüştüğü TFF yetkililerinin kendisine Fenerbahçe’nin şike yapmamış olma ihtimalinin yüzde 1 bile olmadığının kendisine anlatıldığını söylüyordu.
Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetimi; "TFF, UEFA’yı açıkça yanıltmış ve yönlendirmiştir" dedi.
30 Kasım 2011 tarihinde; Türkiye Futbol Federasyonu, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün iddialarına cevaben bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan Mehmet Ali Aydınlar, 21 Kasım 2011 tarihinde UEFA’ya gönderilen bir yazı ile Cornu’nun ifadesinde yanlışlar olduğunu, olayların kesinlikle Cornu’nun ifadesinde anlatılan şekilde olmadığının belirtildiği ve ifadenin düzeltilmesi için başvuruda bulunduklarını söyledi.
4 Aralık 2011 akşamı, Kanaltürk Televizyonu’nda yayınlanan Telegol programında; Mehmet Ali Aydınlar, Cornu’nun ifadesinden kendisinin 18 Kasım 2011 tarihinde haberdar olduğunu ve 21 Kasım 2011 tarihinde de hemen düzeltme yapılması amacıyla UEFA’ya mektup gönderttiğini söyledi. Fenerbahçe Spor Kulübü avukatı, canlı yayında Aydınlar’a söz konusu belgenin, TFF’ye 8 Kasım 2011 tarihinde iletildiğini, ancak mektubun Fenerbahçe Spor Kulübü asbaşkanı Cihan Kamer tarafından 18 Kasım 2011 tarihinde Mehmet Ali Aydınlar’a söylenmesine kadar kendisinden gizlendiğini söyledi. Aydınlar, bu iddiayı da reddetti. "Benim belgeden haberim var, gördüm biliyordum," dedi.
Ancak ne gariptir ki aynı Aydınlar daha sonra bu belgede yazanlardan haberim yok diyerek istifa edecekti.
Yaşananları ve Şampiyonlar Ligi’nden men edilme sürecinin tamamen ortaya çıkmasının ardından, daha önce Topuk Yaylası’na giden, Bağdat Caddesi’nde yürüyüş düzenleyen, 45 binden fazla kadın ve çocuk seyirci ile Guinnes Rekorlar Kitabına giren Fenerbahçe taraftarı, tutuklu bulunan yöneticilerine ve kulübüne sahip çıktığını göstermek adına, 24 Aralık 2011 tarihinde Kadıköy meydanında miting düzenledi.
Binlerce kişinin katıldığı mitingde başkan Aziz Yıldırım başta olmak üzere tutuklu bulunan yöneticilerin mesajları okundu.
TFF Disiplin talimatnamesinin 58. Maddesi, şike yapma ya da teşvik primi alma ya da verme eylemlerine karışan ya da teşebbüs edenlerin küme düşürülme ve puan silme cezası ile cezalandırılmalarını öngörüyor.
Soruşturma kapsamındaki takımların bir defaya mahsus olmak üzere küme düşme cezası ile cezalandırılmaması adına 58. maddenin değiştirilmesi konusu, kamuoyu gündemine geldi.
Bu madde de tıpkı 6222 sayılı kanunda yapılan değişiklik gibi Aziz Yıldırım’a mal edilmeye çalışıldı, bu kez de "Fenerbahçe küme düşmesin diye talimat değiştiriliyor" yorumları ile kamuoyuna duyuruldu.
TFF, 6 Ocak 2011 tarihinde yaptığı bir açıklama ile olağanüstü genel kurul çağrısı yaptı. Genel Kurul’da, 58.madde değişikliğinin tartışılıp oylanacağı duyuruldu.
Genel Kurul öncesinde, TFF yönetimi Ankara’da 13 Ocak 2011 tarihinde Kulüpler Birliği Başkan ve yöneticileri ile bir araya gelerek değerlendirme toplantısı yaptı. Toplantıda, 58. Maddenin değişikliği konusu tartışılırken Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım olarak Ben avukatları aracılığı ile bir açıklama yaptım. 58. madde değiştirilemez diyerek ve şunları kaydettim;
"Uzun bir süredir Türk Futbolu’nun üzerinde oynanan oyunları ibretle izlemekteyim. Tasarlanan bu oyun adım adım hayata geçirilmekte ve Türk Futbolu adeta dört bir yandan abluka altına alınmaktadır. Üstelik kendilerini Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerinde görenler bu projelerini hayata geçirmek için Yüce Meclisin, yasama, yürütme ve hatta yargı erklerini dahi kullanmaktan çekinmemektedirler. Ancak bunu yaparken unuttukları en önemli şey Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’dır.
Çok kısa bir süre önce 6222 sayılı yasada yapılan değişikliğin kamuoyuna nasıl servis edildiği herkesin malumudur. Aziz Yıldırım’ı kurtarma yasası olarak kamuoyuna sunulan ve hatta Sayın Cumhurbaşkanı tarafından dahi "Kişiye özel yasa" şeklinde nitelendirilmek durumunda kalınan yasanın sonuçları ortada olup bu yasadan kimlerin faydalandıkları açıkça ortadadır. Aziz Yıldırım’ın ismini kullanarak emellerini hayata geçirenler şimdilerde yeni bir oyunu hayata geçirmenin peşindedirler ki; bu yeni oyunun adı da 58.maddedir. KAMUOYU AÇIKÇA BİLMELİDİR Kİ 58.MADDE DEĞİŞEMEZ VE DEĞİŞMEMELİDİR."
Bu gelişmelerin ardından, 26 Ocak 2012 tarihinde, Ankara’da TFF Olağanüstü Genel Kurulu toplandı. Kulüp temsilcileri, 58. madde ile ilgili ret kararı verdi ve talimatnamede herhangi bir değişiklik yapılmadı.
Olağanüstü Genel Kurul’dan ret kararının çıkmasının ardından TFF Başkanı Mehmet Ali Aydınlar’ın istifa edeceği dedikoduları ortaya atıldı. Ancak Aydınlar, 30 Ocak 2012 tarihinde TFF genel merkezinde yapılan yönetim kurulu kararının ardından TFF’nin tüm kişi ve kurumları ile görevinin başında olduğunu ilan etti.
Aynı günün akşamında, Habertürk Televizyonu’nda bir spor programına katılan CAS hakemi Kısmet Erkiner; "Fenerbahçe’yi Şampiyonlar Ligi’ne UEFA almamış değildir; Fenerbahçe’yi TFF göndermemiştir" dedi ve bu sözlerini UEFA, TFF ve CAS arasındaki 6 Eylül ve 3 Kasım tarihli yazışmalarından okuduğu bölümler ile açıkladı.
Ertesi gün, yani 31 Ocak 2012 tarihinde Mehmet Ali Aydınlar; Kısmet Erkiner’in açıklamalarında okuduğu belgelerin içeriğinden haberdar olmadığını, bunları henüz öğrendiğini, "UEFA yetkililerinin bize karşı farklı, CAS’ta farklı tavır almaları; UEFA gibi Avrupa futbolunun çatı örgütü olan bir kuruluşun yapmış olduğu uygulamanın, içinde bulunduğumuz ortamın ne kadar güvensiz ve samimiyetsiz olduğunu gösterdi." diyerek istifa ettiğini duyurdu.
Aydınlar, açıklamasında Kısmet Erkiner’e teşekkür etti.
Aynı Mehmet Ali Aydınlar, 9 Şubat 2011 tarihinde katıldığı 32. Gün programında "Kısmet Erkiner doğruyu söylemiyor," dedi. Fenerbahçe Spor Kulübü yöneticilerini eleştirdi ve suçladı.
AZİZ YILDIRIM’IN DİNLENMESİ VE DİNLENMESİNİN AMACI
"Olgun Peker liderliğindeki suç örgütüne yönelik teknik takiplerde; Olgun Peker’in Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener ile yakın ilişki içerisinde olduğunun, bir dönem başkanlığını yaptığı Giresun Spor Kulübü hakkında transfer yasağı bulunması nedeniyle bu yasağın kaldırılması için Mahmut Özgener aracılığıyla bazı girişimlerde bulunduğunun görülmesi üzerine Mahmut Özgener de soruşturmaya dahil edilmiş, Mahmut Özgener’e yönelik iletişim tespitlerinde, Aziz Yıldırım’la; şüphe çeken bazı görüşmelerinin olduğu, aracılar üzerinden görüşüp buluştukları, Aziz Yıldırım’ın; Fenerbahçe futbol takımının oynayacağı müsabakalarda görev alacak hakemlerin Fenerbahçe aleyhine karar vermemesi için girişimlerde bulunduğu, bazı müsabakalar için hakem ayarlaması yapmaya çalıştığı, Mahmut Özgener’in bu işler karşılığında futbol camiası içerisinde etkin konumda bulunan Aziz Yıldırım’ın desteğini almayı hedeflediği, Aziz Yıldırım’dan gelen her türlü talebe olumlu cevap vermeye çalıştığı görülmüş, ardından Aziz Yıldırım hakkında da örgütsel ilişkilerinin tespiti ve ortaya çıkarılması için 17.02.2011 günü adli çalışmalara başlanmıştır. "
Dinlenmeye başladığımız bu tarihten itibaren şike ve teşvik primi iddiası ile yargılandığımız 13 maça ilişkin toplamda 1028 adet tape yer almaktadır. Bu tape kayıtlarının ise 103’ü yani %10’u şahsıma aittir ve ileride görüleceği üzere bu tape kayıtlarının hiçbirinde şike veya teşvik primi vermeye yönelik hiçbir saik yer almamaktadır. Sayın Savcı tape kayıtlarımızı yetersiz bulmuş olacak ki; ismimin geçtiği tapeleri birden fazla şike ve teşvik primi verme iddiasına dayanak göstermiştir.Buna ilişkin liste ekte sunulmuştur. EK-2/a: LİSTE
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener ile yaptığım sakıncalı olduğu iddia edilen bu görüşmeler neticesinde dinlemeye alındığım söyleniyor.
Kısaca bu dinleme kararını açıklayalım;
4 adet tapeden dolayı dinleme kararı alınmıştır.
• 07.02.2011 Günü, 09.59’da Mahmut Özgener’in Aziz Yıldırım’ı aradığı kayıt
• 10.02.2011 Günü, 14.34’te Mahmut Özgener’in Aziz Yıldırım’ı aradığı kayıt
• 15.02.2011 Günü, 14.22’de Mahmut Özgener’in M.UfukÖzerten’i aradığı kayıt
• 15.02.2011 Günü, 17.43’de M.UfukÖzerten’in Mahmut Özgener’i aradığı kayıt
07.02.2011 Günü, saat 09.59’da Aziz Yıldırım ile Mahmut Özgener arasındaki görüşme (Tape 2154)- EK-3
Tapenin açılımına baktığımızda hakemle ilgili hiçbir konuşma yapılmamaktadır. Mahmut Özgener; Adnan Polat’la Serdar Adalı’dan bahsediyor. Ben konuya girmiyorum. Topuk yaylası için Gençlik ve Spor Müdürlüğü’nden randevu alıp gitme konusuyla ilgili konuşma yapıyorum.
10.02.2011 Günü, saat 14.34’te Mahmut Özgener ile Aziz Yıldırım arasındaki görüşme (Tape 2161)- EK-4
Bu tapede hakemle ilgili söylediğim tek söz Oğuz Sarvan’ın pazartesi günü maçı idare edecek hakemle konuşmasını istememdir. Hakemlerden bir şey istemediğimizi söylüyorum. Bu hakem Beşiktaşlı olduğunu bildiğimiz Fırat Aydunus’tur ve maçta Kayserispor’la oynayacağımız maçtır. Burada herhangi kötü bir niyet veya suç var mıdır?
Gökmen Özdemir Vatan gazetesinde yazan bir gazetecidir. 01.05.2011 Tarihinde, saat 22.04’te Sadri Şener’i, Gökmen Özdemir’in aradığı iki sayfalık görüşme içerisinde Sadri Şener söylüyor.
Bu iki tapeyi okuyunca kimin suç işlemiş olduğunu anlıyoruz. Ben hakemin iyi maç yönetmesi yönünde TFF Başkanına ricada bulunuyorum, Trabzonspor Başkanı TFF’ye rica edip hakem değiştiriyor. Size göre hangi konuşma içeriği suç unsuru içermekte ve iş bu Dinleme kararlarına delil olma niteliği taşımaktadır?
Mahmut Özgener, Mehmet Ufuk Özerten arasında yapılan telefon görüşmesinde (Tape 2165) EK-5, Benimle ilgili hiçbir söz var mıdır? Kendi aralarında maç için hakem ataması hakkında konuşmaktadırlar. Beşiktaş - Fenerbahçe maçına Cüneyt Çakır’ın atanmasını TFF Başkanı istiyor. Cüneyt Çakır, Türkiye’nin ve Avrupa’nın iyi hakemlerinden biridir. Burada herhangi bir suç yoktur. Ben olayların tamamen dışındayım.
15.02.2011 Tarihli 4.tapeye baktığımızda Mahmut Özgener’le Mehmet Ufuk Özerten aralarında hakem atamalarıyla ilgili konuşmaktadırlar. Burada benimle ilgili hiçbir konu bulunmamaktadır. Oysaki bu tapede Hakem atamaları ile ilgili görüştüğüm iddia edilmektedir ki, bu her türlü gerçeklikten uzaktır.
16.02.2011 Tarihinde ORGANİZE SUÇLARLA MÜCADELE ŞUBE MÜDÜRÜ GALATASARAYLI NAZMİ ARDIÇ, "Organize Suç Örgütü liderliğini Olgun Peker isimli şahsın yaptığı suç örgütünün eylemlerinin ve yapısının tüm yönleriyle deşifre edilebilmesi amacıyla ’iletişim ve kayda alınmasına ihtiyaç duyulmaktadır’ diyerek dinleme kararı almak için Beşiktaş’taki Özel Yetkili Savcılığa müracaat etmektedir. (EK-6)
Ne tesadüftür ki, Galatasaray Kongre üyesi Savcı Zekeriya Öz hemen aynı gün 12.Ağır Ceza mahkemesi Başkanlığından ’suç örgütü kurmak ve buna bağlı olarak örgütün faaliyetleri’ diyerek benim için 3 aylık dinleme talebinde bulunmuştur.
Hemen ertesi gün yani 17.02.2012 tarihinde Mahkeme Hakimi de "suç işlendiğine dair kuvvetli şüphe bulunduğu, talep edilen tedbirin CMK 135/6 maddesine ilişkin olması, ancak başka surette delil elde etmek mümkün bulunmadığı değerlendirildiğinden telefon dinleme kararının alındığını" ifade ederek dinleme yetkisini Emniyete vermiştir.
Bu dört tapeden dolayı yukarıda yazılı şekilde Emniyet, Savcılık ve Mahkemenin dinleme kararı almasını haklı ve gerekli kılan bir sebep var mıdır? Bu durum, tamamen şahsımın ve Fenerbahçe Spor Kulübünün hedef alındığı bir organizasyonla karşı karşı kaldığımızı göstermektedir Bu tamamen bir organizasyonun olduğunu bize göstermektedir. BU SORUŞTURMADA TÜM KULÜPLERLE İLGİLİ FİZİKİ TAKİP VE İLETİŞİM DİNLEME KARARI AYNI ANDA ALINSA VE UYGULANSAYDI, O ZAMAN BUNUN ŞİKE VE TEŞVİK OPERASYONU OLDUĞUNU KABUL EDERDİK. Ancak Trabzonspor kanadı bile son 1 ayda dinlenmeye başlanmıştır. Bu soruşturmanın Fenerbahçe Spor Kulübü ile Aziz Yıldırım’a yapılmış bir operasyon olduğu gün gibi aşikârdır. Türk Sporunu ele geçirmek isteyen bir grup bu operasyonu organize etmiştir. Emniyetin hazırladığı fezlekede ’suç örgütünün klasik çıkar amaçlı suç örgütlerinde görüldüğü şekilde adliye içerisinde bağlantılarının bulunduğu ve kamu görevlileri ile ilişkilerini iyi tutmaya çalıştıkları anlaşılmıştır’ diyerek (Yargıtay ve Danıştay üyelerine yemek ve forma olayına istinaden bu tespit açılmıştır) Yargıtay ve Danıştay üyelerine de suçlama getirmektedirler.
Eğer Bizlere bu bakış açısıyla suçlama getirilirse Emniyetteki bu kişilerin bilmesi gereken bazı konulara zoraki açıklık getirmem gerekecektir.
Zira Fenerbahçe Başkanının sosyal ilişkilerinin olmaması gerektiğini düşünmek ve hatta yukarıda ismi zikredilen Hakim ve Savcıları töhmet altında bırakacak şekilde ima yoluyla suç isnat etmek kanundan önce bizlerin ahlak anlayışına uygun düşmemektedir. Bu yargı mensuplarının, en az bu soruşturma ve iddianameye imza atanlar kadar saygın olduğu unutulmamalıdır. Kaldı ki Bizlerle ilişki kurmak suç örgütü suçlaması için yeterli olsa idi, başta Savcı Zekeriya Öz, Savcı Mehmet Berk, Savcı Fikret Secen, Emniyet Müdürü Nazmi Ardıç ile Emniyet Md.Yrd. Mutlu Ekizoğlu’nunda aynı örgütün üyeleri olması gerekirdi; zira birlikte yemek yediğimiz, top oynadığımız, maçlara gittiğimiz bu şahısların Bizlerle olan ilişkilerini unutarak, bu durumdaki diğer insanları suçlamalarını kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Hatta bu kişilerden bazılarının FB Kulübü kongre üyesi oldukları,bu üyeliklerinin örgüt kurucusu benim tarafımdan bila bedel yaptırıldığı ve hatta bu kişilerin kefillerinin ise örgütün tutuklu üyelerinden Şekip Mosturoğlu, Tamer Yelkovan, Serkan Acar olduğu bu kadar açıkken…. Ancak yinede Bizler için hakkımızda ki bu hukuka aykırı soruşturmaya imza atmış olsalar dahi Devletin önemli görevlerini ifa eden bu şahıslar hakkında yorumda bulunmak doğru ve etik değildir. Ancak Bizi gerçekten yaralayan, bu şahıslarla olan tüm ilişkilerimiz sırasında bu şahısların aslında Bizler hakkında çoktan dinleme ve teknik takip kararlarını almış olmalarıdır. Keza "Başkaca delil elde etme imkanı olmadığı" gerekçesini bu kararlarına hukuki dayanak yapanların başlattığı soruşturmanın ne denli hukuka uygun olduğunu Sizlerin ve kamuoyunun takdirlerine sunuyorum.
Futbol camiası içinde etkin durumunda olmamın, yani kısaca, güvenilir ve güçlü olmamın sıkıntısını yaşayanların olduğunu anlıyoruz. 14 yıl Fenerbahçe Spor Kulübü’ne, Türk Sporuna hizmet etmiş bir spor adamı olarak tabiî ki güçlü olacağım. Kulüpler Birliği Başkanı olduğum dönemde 160 milyon $ olan naklen yayın hakkını Türkiye Futbol Federasyonu ile beraber yaptığımız çalışmalar sayesinde 450 milyon $’a çıkarttık. Kulüplere fayda sağladım. Yapılan iyi işler her zaman insanlara güç kazandırır.
Türkiye Futbol Federasyonu Başkan’ı seçimle gelir. Mafya usulü seçimler 10 yıl öncelerde kalmıştır. Seçimlerin nasıl yapıldığını Hükümette, Spor Bakanlığı da yakından takip eder. Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 7 delegesi Genel Kurulda oy kullanma hakkına sahiptir. Eğer biz 7 oyla Genel Kurulu demokratik şekilde yönlendirebiliyorsak, Savcının bizi tebrik etmesi gerekirken Bana suçlama yapıyor. KISACA HİÇBİR ÖRGÜTSEL İLİŞKİM YOKKEN TÜRK SPORUNU ELE GEÇİRMEYE ÇALIŞANLAR ADINA FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ’NE, ARKADAŞLARIMA VE ŞAHSIMA OPERASYON YAPILMIŞTIR.
Hakem ayarlamasını Mahmut Özgener kanalıyla yaptığımız söylenmektedir. Eğer bu tez doğru olsaydı o zaman maçlardan sonraki hakem hataları ile ilgili tepki ortaya koymamamız gerekirdi. Ligin ilk devresi Trabzonspor lehine yapılan hatalardan dolayı Ben ve Teknik Direktörümüz Aykut Kocaman ligin devre arasında hakem camiası ve Türkiye Futbol Federasyonu’nun dikkatini hakem hatalarına çeken beyanatlar vermiştik. Eğer Biz bir organizenin içinde olsaydık sahamızda oynadığımız Fenerbahçe – Bursa (EK-6/A) ve Fenerbahçe – Gaziantep (EK-6/B) maçlarındaki hakem hatalarını yaşamamış ve Bizler de PFDK’na sevk edilmemiş olurduk. Fenerbahçe – Bursa maçını yöneten Kuddusi Müftüoğlu ile Fenerbahçe – Gaziantep maçını yöneten Hüseyin Göcek yönettikleri maçlarda bariz şekilde kötü bir hakemlik örneği göstermişlerdir. KuddusiMüftüoğluy’la ilgili Ahmet Çakar’ın bu maçtan önceki yorumu şöyledir. BUNU DA FEZLEKEDEKİ TAPELERİ OKUDUĞUMUZDA GÖRÜYORUZ.
Bucaspor – Sivasspor maçının sonucu 4-0 Sivas lehine bitmiştir. Maçın hakemi Kuddusi Müftüoğlu’dur. Bu maçtan sonraki hafta Fenerbahçe – Bursaspor maçı oynanacaktır. Ahmet Çakar, 03.04.2011 günü oynanan Fenerbahçe – Bursaspor müsabakasında hakem Kuddusi Müftüoğlu’nun tartışmalı bir pozisyonda Fenerbahçe Spor Kulübü Futbol takımı lehine penaltı vermemesinin nedenini açıklıyor. "Müftüoğlu ve Merkez Hakem Kurulu Başkanı Oğuz Sarvan Cuma günü Silivri’de bir otelde buluştu. Oğuz Sarvan, Kuddusi Müftüoğlu’na yönettiği Buca-Sivas maçını hatırlattı ve ’kötü maç yönettin. Verdiğin penaltı ve kırmızı kartla Sivas maçı kazandı. Eğer böyle tartışmalı bir penaltı daha verirsen, Sivas Başkanı Mecnun Odyakmaz ile Fenerbahçe’nin Başkanı Aziz Yıldırım’ın dostluğu ön plana çıkarılır dedi’ şeklinde sözlerle yorumlara katıldığı tespit edilmiştir." Bunu söyleyen Ahmet Çakar, "sözde" tespitle dinlemeyi yapan ve delil toplayan ise İstanbul Emniyet Organize Şubedir.
Fenerbahçe – Bursaspor maçında Kuddusi Müftüoğlu Fenerbahçe’yi tutmayacağım diye Fenerbahçe’mizin penaltısını vermemiş ve kötü maç yönetmiştir. Ahmet Çakar’ın yorumunda görüldüğü gibi Fenerbahçe’nin Merkez Hakem Kurulu Başkanının tavsiyeleriyle, futbol deyimi ile ’önü kesilmeye çalışılmaktadır’. Benim tarafımdan hakemlerin baskı altına alındığı söylense de gerçeğin böyle olmadığı apaçık ortadadır. Aziz Yıldırım’ın ’hakemleri ayarladığı, baskı altına aldığı’ söylevine rağmen hakemlerle ilgili hiçbir konu iddianamede yer almamaktadır. Açıkça görülmektedir ki Aziz Yıldırım hiçbir hakemle veya Merkez Hakem Komitesi başkanı ve üyeleriyle konuşmamıştır. Benimle ilgili yapılan bu suçlama bir hayal ürünü ve safsatadır. Beni suçlamak amacıyla Hacivat - Karagöz oyununa benzeyen bir ortaoyunu oynanmaktadır.
Beni bu şekilde suçlayanlar Trabzonspor Başkanı Sadri Şener’in 01.05.2011 Günü, saat 22.04’te Gökmen Özdemir isimli gazeteciyle yaptığı görüşmede dediklerine ne yorum yapacaklardır?
10.05.2011 Günü, saat 13.47’de Nevzat Şakar ile Sadri Şener’in konuşması : (Tape 3825); EK-7
Hakem ataması: Cüneyt Çakır atandı.
Fenerbahçe Futbol Takımının oynayacağı müsabakalarda görev alacak hakemlerin Fenerbahçe aleyhine karar vermemesi için girişimlerde bulunduğum söylenmektedir. Bu iki tapede Trabzonspor Başkanı Sadri Şener, yöneticisi Nevzat Şakar ile gazeteci Gökmen Özdemir arasındaki diyaloglar hakem atamalarını kimlerin yaptırdığını göstermektedir. Benim aleyhimize karar vermemesi için hakemlerle ilgili girişim yaptığım söyleniyor; hâlbuki benim böyle bir icraatım olmadığı açıkça görülmektedir. Ancak;Ben Metris’te yatmaktayım Onlar ise bu konularla ilgili suçlanmıyorlar bile. En önemlisi ise, Ben hakemlerle ilgiliyim diye dinlenmeye alınıyorum, başkaları alınmıyor.
Burada ortaya çıkan sonuç adaletin renk skalasında sarı ve lacivertin olmadığıdır. Ama unutulmaması gereken husus "SUÇLULARIN BERAAT ETTİĞİ YERDE YARGIÇLAR HÜKÜM GİYER" sözünün gerçekliğidir.
İddianamenin 147. Sayfasında;
’1998 yılından itibaren Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Başkanlığı’nı yürüten Aziz Yıldırım’ın : Olgun Peker liderliğindeki suç örgütü ile ilişkili olduğu, kendisiyle birlikte hareket eden Mecnun Odyakmaz, Bülent Uygun, Bülent İbrahim İşçen, Ali Kıratlı, Yusuf Turanlı, Abdullah Başak ve İlhan Ekşioğlu isimli şüphelilerinde Peker Grubu ile irtibatlı oldukları görülmüştür’ denmekte ve sonra da ’Aziz Yıldırım’ın Olgun Peker ile irtibat halinde olmasına rağmen suç örgütü bünyesinde yer almadığı, etrafına topladığı şahıslarla birlikte, kendi liderliğinde, farklı bir yapılanma içine girdiği’ diye devam etmektedir.
Savcı tarafından kısaca Aziz Yıldırım’ın, Olgun Peker ile ilgili suç örgütüyle bir eylemin içinde olmadığı açıkça belirtilmektedir. O zaman Olgun Peker’in dinlenmesi, arkasından Mahmut Özgener’in dinlenmesi ve iddiaya göre de benim Mahmut Özgener’den dolayı dinlenmeme baktığımızda hiçbir suçun olmadığını Sayın Savcı Mehmet Berk’in iddianamedeki anlatımlarından anlıyoruz. Eğer bir eylem içinde yok isem neden Olgun Peker’in suç örgütü içinde dinlenmeye tabi tutuluyorum ?
Konuşma tapelerine baktığımızda, Benim Olgun Peker’le hiçbir konuşmam görülmemektedir. İlhan Ekşioğlu’yla konuştuğu tapede ise benimle ilgili düşüncesini 07.04.2011 günü, saat 17.49’daki görüşmesinde söylüyor. (Tape no : 2021), EK-8
Yukarıdaki diyalogları inceleyince benim Olgun Peker’le ilgili bir soruşturma içinde olmamam gerektiğini görmekteyiz.
Hâlbuki Olgun Peker’in Mahmut Özgener, Nevzat Şakar ve Serhat Ulueren’le de konuşmaları bulunmaktadır. Esas dinleme konuşmasına muhatap olan Mahmut Özgener hiçbir soruşturma geçirmeden hakkında net ve inandırıcı delil elde edilmediğinden dava açılmamıştır.
Olgun Peker suçlu ise neden konuşmasına müsaade ediliyor? Hâlbuki Olgun Peker’le benim hiçbir görüşmem yoktur. Buna rağmen bu örgüt içinde olmam için Organize Şube tarafından "çaba" gösterilmektedir. Tüm bu tespitler ışığında soruşturmaya olan güvensizliğim sizce haksız mıdır?
Mecnun Odyakmaz Kulüpler Birliğinde 3 yardımcımdan biridir. Aynı zamanda Sivasspor Kulübü Başkanıdır. Bu görevlere gelirken hepimiz Türkiye Cumhuriyeti Savcılarından Temiz Kâğıdı belgesi alıyoruz. Bu belgelerle beraber Kulüplerimizde seçimlere katılır, kongre üyelerince seçilerek görevlerimizi yaparız. Kulüplerimiz adına görevlerimizi yaparken illerimizin Vali, Kaymakam, Askeri sorumluları ve Belediye Başkanlarıyla sıkça görüşürüz. Bunun da ötesinde Sayın Başbakan başta olmak üzere Devlet ve Hükümet sorumlularıyla bir araya geliriz. Şimdi sormak istiyorum Peker Grubuyla bir araya gelinmesi sakıncalıysa Mecnun Odyakmaz’ın neden Sivasspor’a Başkan olmasına müsaade edildi? Bizleri de kimse neden Mecnun Odyakmaz’la görüşmemizin sakıncalı olduğunu söyleyip neden uyarmadı? Uyarmak Devletin sorumluluğunda değil midir? Hepimizin geçmişte hataları vardır. Kanun önünde alacağımız cezalardan arındıktan sonra geçmişin hesabının sorulmaması gerekmez mi? Geçmişte yaşadıklarımızın hesabını verip beraat etmiş olsak dahi geçmişin hesabından ölene kadar sorumlu mu olacağız?
Bülent İbrahim İşçen, 2004 yılı öncesinde sahibi olduğu oto satış galerisinden Sedat Peker’e, bir araç satmasından ibaret olan ticari ve beşeri münasebeti sebebiyle, son derece haksız ve hukuksuz bir şekilde, bu bir örgüt üyeliği faaliyeti olarak değerlendirilecek, kamuoyunda "Kelebek Operasyonu" olarak bilinen soruşturmaya şüpheli sıfatıyla dahil edilmiştir. Ancak yapılan yargılama neticesinde; İstanbul Özel Yetkili 9 uncu Ağır Ceza Mahkemesinin 30.01.2007 tarih ve 2001/289 esas ve 2007/9 sayılı kararıyla, yüklenen örgüt üyeliği suçu sabit olmadığından, Bülent İbrahim İşçen’in BERAATİNE hükmedilmiştir. Söz konusu karar halen kesinleşmiş durumdadır. Bu tarihten sonra da, Bülent İbrahim İşçen’in hiçbir şekilde ne bir suç, ne de bir suç örgütüyle ilgi ve alakası olmamıştır. Beraat edilen bir davadan dolayı devamlı olarak bireyleri suçlu göstermek Devlet kurumlarına yakışmaz. Gerçeklerle bağdaşmayan, yanlış bilgilere dayanılarak yapılan suçlamanın hem Bülent İbrahim İşçen’e hem de Büyük Fenerbahçe camiasına zarar vermek amaçlı olduğunu bilgilerinize sunarım.
Bülent Uygun tüm sporseverlerin tanıdığı bir kişidir. Kendisini Fenerbahçe’de futbol oynadığı yıllardan tanırım. Sivasspor ve Eskişehirspor’daki teknik direktörlüğü sırasında da kendisini takip etmişimdir. Ancak kendisiyle Eskişehir’e gittiğimiz 09.04.2011 tarihinde Eskişehir Spor Kulübü tesislerindeki görüşmemin dışında görüşmem olmamıştır. Tüm kamuoyunun tanıdığı Bülent Uygun’un Benimle ilişkisi de bu kadardır.
Ali Kıratlı da Fenerbahçe Spor Kulübü kongre üyesidir. 1997 yılında Kulübe üye olmuştur. Benim Başkanlığımdan önce kendisi Kulüp üyesidir. Ben de kendisini Fenerbahçe Kulüp üyesi olmasından dolayı tanıdım. Kendisi ile maçlarda karşılaştığımda gerektiğinde görüşürüz. Gökmen Özdemir gibi gazeteci müsveddelerinin dediği gibi Benim adamım değildir. Kendisi özel sektörde çalışan bir işadamıdır.
Ali Kıratlı’nın Eskişehir’deki Eskişehir – Trabzon maçına gitmesi hakkında bilgim yoktur. Bununla ilgili ileride açıklayacağım tapelerde bunu açıkça göreceğiz. Eskişehir’e gidişiyle ilgili kamuoyundaki konuşmaları Şekip Mosturoğlu’yla (bir tapede) konuşarak 6222 sayılı yasaya göre suç duyurusu yapılmasını istiyorum. Eskişehir’deki Eskişehirspor– Fenerbahçe maçından önce Ben ve yönetici arkadaşlarım Eskişehirspor Kulüp Başkanı Halil Ünal’ın davetlisi olarak Eskişehir tesislerine gitmiştik. Orada kahvaltı yaptık. Sonra güvercin uçurmaya gitmek için alt salondan yürürken BÜLENT UYGUN’UN ODASININ ÖNÜNDEN GEÇERKEN ODADA BİR KİŞİ VARDI. BÜLENT UYGUN’UN BABASI OLDUĞUNU SÖYLEDİLER. BEN DE BU ŞAHSIN ELİNİ SIKARAK MERHABALAŞTIM VE ORADAN AYRILDIM. ALİ KIRATLI, İLHAN EKŞİOĞLU’NU ARAYARAK BENİM ODADA BÜLENT HOCAYLA GÖRÜŞTÜĞÜMÜ VE TAHTADA YAZILI ESKİŞEHİR’İN KADROSUYLA MAÇA ÇIKARLARSA FENERBAHÇE’NİN YENECEĞİNİ SÖYLEDİĞİMİ İLHAN EKŞİOĞLU’NA ANLATMIŞTIR. BÖYLE BİR OLAY OLMADI. NORMALDE EĞER YENEBİLECEĞİMİZİ DÜŞÜNDÜĞÜM BİR TAKIM KADROSU İÇİN NEDEN YORUM YAPAYIM? ALİ KIRATLI’DA BU KONUYA HERHALDE AÇIKLIK GETİRECEKTİR.
Diğer bir konu da Ali Kıratlı yine ileride göreceğimiz bir tapede konuşmasında Benim evime geleceğini belirten ifadeler kullanmasıdır. Ali Kıratlı hiçbir zaman Benim evime gelmemiştir. Bu konuşmaları o andaki durumuna göre yaptığını düşünüyorum. Yani kısaca Ali Kıratlı kamuoyunda yaratılmaya çalışılan Aziz Yıldırım’ın adamı rolündeki kişi değildir.
Yusuf Turanlı’yı hiç tanımam. Metris’te 2 veya 3 defa spor saatinde spor salonunda görmüşümdür. İlgim ve alakam yoktur. Kendisiyle ilgili hiçbir tape konuşmamda iddianamede yer almamaktadır. Kendisiyle görüşenlerin benim ismimi kullandıklarını maalesef tapelerde gördüm.
Abdullah Başak ta maçlarda gördüğüm İlhan Ekşioğlu’nun totemidir. Hoş sohbet olduğu içinde herkesle diyalog kurabilir. Tamamen sohbet amaçlı kafilelerde yer almıştır.
2- YASADIŞI EKONOMİK VE ÇIKAR AMACLI ÖRGÜT SUÇLAMASI
Şahsıma isnat edilen diğer bir suçlama, yasadışı haksız ekonomik çıkar amaçlı suç örgütü kurduğum yönündedir. İddianamede söz konusu iddia şu şekilde açıklanmıştır:
"Aziz Yıldırım’ın 1998 yılından itibaren Fenerbahçe Spor Kulübünün Başkanlığını yaptığı, Fenerbahçe futbol takımının 2010 -2011 Süper Lig sezonuna kadar 4 lig şampiyonluğu kazandığı, en son şampiyonluğunu 2006-2007 yılında elde ettiği, 2005-2006 ve 2009-2010 sezonlarında ise şampiyonluğu son maçta kaybettiği ve sırasıyla bu sezonlarda Galatasaray ve Bursaspor’un şampiyon olduğu, bu durumun camia içerisinde huzursuzluğa yol açtığı, başarının sadece kupa ve şampiyonluklarla ölçüldüğü Fenerbahçe gibi büyük kulüplerde, üst üste birkaç yıl şampiyonluk elde edemeyen yönetimin başarılı kabul edilemeyeceği, son yıllarda yaşanan sezon sonunda son maçlarda şampiyonluğun kaydedilmesinin gerek camiada gerekse yönetimde şok etkisi yarattığı, bu nedenle yönetimin sezon başında üst üste 3 yıl şampiyonluk vaadinde bulunduğu, dolayısıyla bu sezon başında (2010-2011) mutlak şampiyonluk beklentisinin oluştuğu, ligin ilk yarısında oynanan maçlar sonunda lider Trabzonspor’la oluşan puan farkının ise şampiyonluk ihtimalini azalttığı, bunun da camia içerisinde sezon sonu yönetimin değişebileceği söylentilerine yol açtığı, Aziz Yıldırım ve ekibinin ise Fenerbahçe Spor Kulübünün yönetimini bırakmak istemedikleri, kulüp içerisindeki gücünün devam etmesi gerekliliğine inanan Aziz Yıldırım’ın bu nedenle sezonun 2.yarısı başladığında puan kaybına tahammülünün olmadığı, ayrıca sezon sonuna kadar futbol takımının puan kaybetmemesinin de tek başına yeterli olmadığı, rakibi durumundaki Trabzonspor’un da puan kaybetmesinin gerektiği, şampiyonluğun sadece sportif faaliyetlerle elde edilemeyeceğini düşünün Aziz Yıldırım’ın, bu nedenle, yönetimde yer alan bazı şahıslar ve geçmişte Sedat Peker grubu ile irtibatlı olan bazı şahıslarla birlikte ayrı bir oluşuma gittiği, yönetimde görev yapan diğer üyelerin bilgi ve rızaları dışında oluşan bu yapılanmanın kendi içerisinde ayrı toplantılar tertiplediği, kamu yararına dernek statüsünde bulunan Fenerbahçe Spor Kulübünün; ismi, toplumdaki saygınlığı ve köklü geçmişinin getirdiği etki ve gücü de kullanılarak örgütsel faaliyetlere zemin hazırladığı,
Fenerbahçe Spor Kulübünün gelirlerine bakıldığında, sadece 2010 yılında 315 milyon TL gelir elde ettiği, 2011 yılı bütçesinin ise 367 milyon TL olarak Mali Genel Kurul sonucunda belirlendiği, 2010-2011 sezonu Spor Toto Süper Lig şampiyonluğu sonucunda Fenerbahçe SK’nün Türkiye Futbol Federasyonundan dayanışma payı dışında, şampiyonlar payı olarak 18 milyon TL, 26 galibiyet ve 4 beraberlik sonucunda 21 milyon TL ve şampiyonluk primi olarak 15 milyon TL almaya hak kazandığı, şampiyonlar Ligine doğrudan katılacak olması nedeni ile 16 milyon TL almaya hak kazandığı, 2010-2011 sezonu Süper Lig Naklen Yayın Gelirlerine bakıldığında, Fenerbahçe SK.’nün şampiyon olması sonucunda diğer kulüplerin alacağı paydan fazlasını almaya hak kazandığı, bu gelirlerin ; Fenerbahçe :64.1 milyon TL, Trabzonspor : 49.875 milyon TL, Beşiktaş : 40.325 milyon TL, Galatasaray: 40.1 milyon TL, Bursaspor :36.650 milyon TL, şeklinde sıralandığı,
Tüm bunlar göz önüne alındığında Fenerbahçe Spor Kulübünün büyük bir ekonomik değere sahip olduğu, bu değerle birlikte Fenerbahçe Spor Kulübünün yöneticilerinin de sosyal ve ticari hayat içerisinde etkin bir konum kazandıkları, bu nedenle Fenerbahçe kulübünün yönetimini uzun yıllardır elinde bulunduran Aziz Yıldırım ve talimatıyla hareket eden örgüt üyelerinin kulüp yönetimini bırakmak ve elde ettikleri etkinliği kaybetmek istemedikleri,
Aziz Yıldırım liderliğinde oluşturulan suç örgütünde, İlhan Yüksel Ekşioğlu ve Mehmet Şekip Mosturoğlu’nun etkin konumda oldukları, örgüt içerisinde tam bir hiyerarşik yapının bulunduğu, Aziz Yıldırım ile bu örgüt üyesi şüpheliler arasındaki ilişkinin kulüp başkanı – kulüp yöneticisi ilişkisinden çok, örgüt lideri ile elemanı arasındaki ilişki şeklinde olduğu, şahısların Aziz Yıldırım’ın talimatlarını legal-illegal ayrımı yapmadan emir olarak algılayarak yerine getirdikleri, örgüt üyeleri ile Aziz Yıldırım arasında suç işleme amaçlı bir birlikteliğin var olduğu, "ileri sürülmektedir.
15 Şubat 1998 Tarihinden beri Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığı görevini yürütmekteyim. Bu dönem süresince yapmış olduğumuz tesisleşme, ekonomik ve sportif başarılarımızla ilgili bilgileri gösteren dokümanları ihtiva eden 1 adet kitap incelenmesi amacıyla Başkanlığınıza sunulmuştur. (EK-9: Sportif ve Ekonomik Tesisleşme, Mali Hususlar Kitabı)
Bu dönem içerisinde Fenerbahçe futbol takımı 5 birincilik, son maçta birinciliği kaybettiği 2 de ikincilik kazanmıştır. Fenerbahçe Spor Kulübü, 2000 lisanslı sporcuyu bünyesinde barındırmaktadır. Fenerbahçe Spor Kulübünde futbol takımından başka basketbol, voleybol, kürek, yüzme, masa tenisi, boks, yelken, atletizm şubelerinde her branşta ve her yaşta bayan ve erkek sporcularımız Fenerbahçe Spor Kulübü’nü ve milli takımı Türkiye, Avrupa ve dünya şampiyonalarında temsil etmektedirler.
Sayın Başkan,
15 ŞUBAT 1998 YILINDA BAŞKAN OLDUĞUMDA FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ’NÜN BÜTÇESİ 16.000.000 $ DI. BEN VE ARKADAŞLARIMIN ÇALIŞMALARI SONUCUNDA FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜNÜN 2011 YILI BÜTÇESİ 225.000.000 $’A ULAŞTIRILMIŞTIR.
BUNUN YANINDA FENERBAHÇE SPORTİF A.Ş.’NİN DEĞERİ 1,5 MİLYAR $ RAKAMINA ÇIKMIŞ, ANCAK 3 TEMMUZ DAN İTİBAREN BU DEĞER 700.000 MİLYON $ CİVARINA DEĞER KAYBEDEREK İNMİŞTİR. %15 İ HALKA ARZDIR.
Şike ve teşvik suçlamasıyla Kulübümüze sorumsuzca yapılan suçlamalar halka arz olan şirketimize ve hisse senedi sahibi vatandaşlara zarar veren boyutlara ulaşmıştır.
Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Fenerium, taraftar kart, Fenercell, Fenerbahçe Koleji gibi ayrıca şirketleri de bulunmaktadır.
2005-2006 ve 2009-2010 yıllarında iki defa olmak üzere son maçta şampiyonluğu kaybettik. 2009-2010 yılının son maçını Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu’nda Trabzonspor’la oynadık. Maçın sonucu 1-1 beraberlikle bitince şampiyonluğu Bursaspor’a hediye ettik. Geçen yıl hem Türkiye kupasını Trabzon’a hem de Türkiye ligini Trabzonspor’la berabere kalarak Bursaspor’a kaybetmiş olduk.
Buradan Trabzonspor Başkan ve yöneticilerine sormak istiyorum. Geçen yıl ki lig maçından önce kendi futbolcularına, kendi yönetim kurulundaki yöneticilerine Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu veya sporcularından hiç kimse şike teklif etti mi veya şike teşebbüsünde bulundu mu? Böyle bir girişim içinde bulunmadığımızı açıkça Ben beyan ediyorum. Eğer bunun aksi bir olay varsa Trabzonsporluların açıklamasını arzu ediyor ve bekliyorum. Fenerbahçe Spor Kulübü olarak Biz isteseydik geçen yıl şampiyon olurduk. Nasıl mı? Anlatayım. (EK-9/A Bursasporlu Ozan İpek isimli oyuncunun beyanlarının video görüntüsü)
İstanbul’da İ.B.B. Sporla Diyarbakırspor maçı son dakikada seyircinin sahaya girmesiyle hakem tarafından tatil edildi. Maçın skoru 1:0 İ.B.B. lehineydi. T.F.F. Diyarbakırspor’u hükmen mağlup edecekken bu konunun memleket meselesi haline gelebileceğini belirterek, "gerekirse siyasilerle konuşun" önerisi yaptım. ŞAHİTLERİM MAHMUT ÖZGENER VE GÖKSEL GÜMÜŞDAĞ’DIR. T.F.F. BAŞKANI DA GEREKLİ GÖRÜŞMELERİ YAPARAK MAÇIN NETİCESİNİ 1-0 İ.B.B. LEHİNE TESCİL EDEREK HÜKMEN MAĞLUBİYET KARARINI ALMADI. EĞER DİYARBAKIRSPOR İ.B.B.SPOR MAÇINA, MAÇ BİTMEMİŞ, YARIDA KALMIŞ GİBİ BİR İŞLEM YAPILSAYDI VE KURALLARI UYGULANSAYDI DİYARBAKIRSPOR KÜME DÜŞMÜŞ OLACAKTI. BİZ SAHAMIZDA BERABERE KALDIĞIMIZ İÇİN KAYBETTİĞİMİZ 2 PUAN BİZE GERİ VERİLECEKTİ. O ZAMAN DA FENERBAHÇE FUTBOL TAKIMI ŞAMPİYON OLACAKTI. BİZ ÜLKE MENFAATİ İÇİN BUNU YAPMADIK. UCUZ ŞAMPİYONLUKLARIN PEŞİNDE KOŞMADIK. TÜRKİYE CUMHURİYETİ’Nİ DÜŞÜNEREK KENDİMİZDEN TAVİZ VEREREK ÜLKE İÇİN OLABİLECEK OLUMSUZLUKLARI ÖNLEDİK.
2006 yılındaki şampiyonluk hikâyesi de ne yazık ki acıdır. Bu yıl Türkiye’de Federasyonlar eliyle şampiyonlukların, düşmelerin tayin edildiği yıldı. Denizli’deki Denizlispor – Fenerbahçe maçı 16 dakika durduruldu. Sahaya konfetiler atılarak maçın devamlı oynanması önlendi. Oyuncularımızın konsantrasyonu bozularak maça motive olmaları bu şekilde önlenmiş oldu. Denizlispor kümede kaldığı halde bu 16 dakikada bir yıl boyunca göstermediği, yapmadığı mücadeleyi sahaya koydu. Acaba neden? Kamuoyuna son 6 maç incelensin dedik. Her türlü dedikodu yapılıyordu. Galatasaray tarafından teşvik primi verildiği her yerde konuşuluyordu. Ama kimse konuyu incelemiyordu. Bugün konu kısmen de olsa gündeme geldi. Bize dolandırıcılıktan iddianamede suçlama yapan Savcı Mehmet Berk, Denizli maçıyla ilgili görevsizlik kararı vererek dosyayı Çağlayan Adliyesine göndermektedir.
Denizli’deki maçtan önce Denizli Başkanı Ali İpek çantaların ortada gezdiğini, sezon sonunda neler olduğunu açıklayacağını söyledi. Ama Denizli ligde kalınca sustu. Bugün bunları açıklamanın zamanıdır. Şike ve teşvik temizliği yapılacaksa herkesin konuşması gerekir. Ali İpek, Can Çobanoğlu, Yusuf Şimşek, Galatasaraylılar. Herkes konuşmalı. Yalan söyleyerek değil gerçekleri söyleyerek konuşmalılar.
Galatasaray Stumgraz maçını da hep beraber tekrar tekrar beraber seyredelim. O TOLERANSLI ŞİKE NASIL YAPILIR?. 22 oyuncunun nasıl şike yaptığını ibreti alem için tekrar görelim. Galatasaray’ın Malatyaspor’lu oyunculara verdiği arabaları, Bursaspor kalecisine teklif edilen şikeyi, Eskişehirspor Kalecisi Zalad’a, Ankaragücü’nü 8-0 yenmesini yeniden irdelemek lazım. O zaman temiz futbolu anlarız. Denizli’ye ne kadar teşvik primi verildiğini bir bürokratın ağzından dinleyelim. Bugünlerde adaletin bekçileri olanların bu ülkeye şikeyi, teşviki getirdiğini unutmayalım. Ancak konu şike ve teşvik meselesi değildir. Bugün konu Türk sporunu ele geçirme operasyonudur.
Fenerbahçe’ye anlam veren kupaların şampiyonlukları değil, kupalara şampiyonluklara anlam veren ’Fenerbahçe’dir.
Daha önce de söylediğim gibi; soruşturmayı yürüten ve iddianameyi hazırlayan Savcı Mehmet Berk’i Fenerbahçe Spor Kulübü’ne Ben üye yaptım. Üyelik formundaki kefilleri ise Şekip Mosturoğlu, Tamer Yelkovan ve Serkan Acardır. Kefillerinden ikisi Metriste benimle beraber hapis yatmaktadır. Serkan Acar da tutuksuz yargılanmaktadır.
İddianamede Savcı Mehmet Berk Fenerbahçe Spor Kulübünde başarının sadece kupa ve şampiyonluklarla ölçüldüğünü söylemektedir. Savcı, görülen o ki, büyük bir çınara benzeyen Fenerbahçe Spor Kulübü’ne üye olduğunun maalesef farkında değil. Buna rahmetle andığım İslam Çupi’nin sözleriyle cevap vereceğim;
"TÜRKİYE’DE FENERBAHÇE CUMHURİYETİ SAĞLIKLI, BAŞARILI VE İLKSE, BU ÜLKEDE HER ŞEY MUTLU VE HUZURLUDUR. ESNAFIN YÜZÜ GÜLER, PERAKENDECİ VE TOPTANCILARIN TEZGÂHINDA MAL KALMAZ. TİYATROLAR, SİNEMALAR, SAZLAR, BARLAR, MEYHANELER FULDUR. STATLAR TÜRKİYE’NİN HER VİLAYETİNDE LEBALEPTİR. FENERBAHÇE GİTTİĞİ HER KENTE KENDİ İLE BİRLİKTE BÜYÜK BEREKETİNİ GÖTÜRÜR. KÖTÜ (!) UĞURLANMASINA RAĞMEN. FENERBAHÇE CUMHURİYETİ ORTALIKTA YOKSA TÜRKİYE YOKTUR, FUTBOL YOKTUR, BOLLUK YOKTUR, İNSANLAR YOKTUR, CANLILAR GÜÇ NEFES ALIR VE BU ÜLKE KISA SÜRE SONRA YAŞAYAN YER OLMAKTAN ÇIKIP, MEZARLIK OLUR. FENERBAHÇE BÜYÜKLÜĞÜ NE ŞAMPİYONLUK BÜYÜKLÜĞÜ, NE KUPA BÜYÜKLÜĞÜDÜR. ONUN BÜYÜKLÜĞÜ BAŞKA BİR BÜYÜKLÜKTÜR İŞTE, ADI KONAMAZ"
Bugün de adını koyamadığımız gibi. Bir camia ki suçlandığı konuda hiçbir savunma yapmadığı halde dimdik ayakta durabilmektedir.
Diğer bir konu da; İddia Makamının, "Aziz Yıldırım ve ekibinin Fenerbahçe Spor Kulübü yönetimini bırakmak istemediklerini, kulüp içerisindeki gücünün devam etmesi için bunun şart olduğunu" ileri sürmesidir.
Ben, 15 Şubat 1998 tarihinde 1 oy farkla Fenerbahçe Spor Kulübü kongresinde Fenerbahçe’ye Başkan seçildim. BU BENİM VE AİLEM İÇİN ONURDUR, ŞEREFTİR. 2001 YILINDA FENERBAHÇE FUTBOL TAKIMININ ŞAMPİYON OLMASINDAN SONRA BAŞKANLIĞI BIRAKTIM. Fenerbahçeliler geri dönmem için yürüyüşler yaptılar. Her kesimden fakslar, telefonlarla Başkanlığı bırakmamam yönünde telkinler, ricalar geldi. (EK-10 : Gazete Kupürü)
O günkü bir taraftarın mesajını burada hatırlatmak istiyorum; çünkü bugünkü yaşadığımız süreci benim açımdan en iyi anlatan mesajdır. SAYIN LERNA YOLDAŞ YAZMIŞ, ŞÖYLE DİYOR;(EK-11 yazı)
"Tek bildiğim şu ; Türkiye liglerindeki hiçbir takım Fenerbahçe Camiası kadar kenetlenmenin ne olduğunu bilemez. Bu kenetlenmeyi bize öğreten kim ?
AZİZ YILDIRIM !!!
Peki, camiayı bırakıp giden kim ?
AZİZ YILDIRIM !!!
Eğer bir insan Fenerbahçe sevgisini bildiği tüm değerlerin üzerinde tutuyorsa ve buna rağmen bırakıp gidiyorsa geride kalan insanların suçu ne ?"
"BİZ TÜM TARAFTARLAR OLARAK HER ZAMAN SİZİN FİKİRLERİNİZE ÖNEM VERİP DESTEKLERKEN, BİZİ, SİZİ DESTEKLEMEYEN BİR DÜŞÜNCEYE KARŞI ZORLAMAYIN VE LÜTFEN MİLYONLARCA İNSANIN İNANÇLARINI ZEDELEMEYİN. FENERBAHÇE CUMHURİYETİ HER ZAMAN EN İYİLERLE AYAKTA KALMIŞTIR VE KALACAKTIR." Değerli Fenerbahçeli bunu 30.05.2001 tarihinde yazmış.
Bu sözlerden sonra Başkanlığa yeniden aday oldum, Başkanlığa devam ettim. Bu söz bugün için de geçerlidir.
2006 yılında da son maçta Denizlispor’la berabere kalarak şampiyonluğu kaçırmış olduk. 2 yıl arka arkaya şampiyon olmuştuk. 2006’da 3 üncü şampiyonluğu yaşayarak ileriki yıllarda diğer Kulüplerle aramızda her yönden farklar meydana gelecekken T.F.F. ve onunla beraber hareket edenler bunu önlediler. 2005 yılı Mart ayında Ankara’da yapılan o zamanki Gençlik ve Spor Bakanı Sayın MEHMET ALİ ŞAHİN BAŞKANLIĞINDAKİ TOPLANTIDA, T.F.F. BAŞKANI İLE KULÜPLER BAŞKANLARININ KATILDIĞI BU TOPLANTIDA ŞİKENİN TÜRKİYE’DE OLDUĞUNU DİLE GETİREREK BUNUN ÖNLENMESİ GEREKTİĞİNİ SÖYLEMİŞTİM. O zaman şike T.F.F. tarafından yandaşı olduğu kulüplerle beraber yapılıyordu.
29 Kasım 2006 tarihinde yapmış olduğum basın toplantısından sonra 15.12.2006 tarihinde T.F.F. Disiplin Kurulundan 1 yıllık hak mahrumiyeti aldım. SEBEBİ "BU KADAR PİSLİĞE BATMIŞ BİR ORTAMIN ALTINDAN FEDERASYON KALKAMAZ. ÇÜNKÜ İŞİN İÇİNDE ONLAR VAR. ONLARIN OLDUĞU YERDE TEMİZLİK OLMAZ" dediğim için hak mahrumiyeti cezası almıştım. Bu konuşmada T.F.F. eliyle yapılan şikeleri gündeme getirmiştim. (EK-11/A)
01.12.2006 Tarihinde Sayın Bakan M. Ali Şahin bana şu sözlerle yanıt vermekteydi.
BAKAN ŞAHİN’DEN AZİZ YILDIRIM’A YANIT:
BAKAN ŞAHİN, AZİZ YILDIRIM’IN ŞİKE İDDİALARININ ARAŞTIRILMASI İÇİN DEVLETİ GÖREVE ÇAĞIRMASIYLA İLGİLİ OLARAK "ASLINDA ’DEVLET BU İŞE EL KOYSUN’ DEMEK ’BU SİYASİLER TÜRKİYE’Yİ YÖNETEMİYOR, ASKERLER EL KOYSUN’ DEMEKTEN FARKSIZ" AÇIKLAMASINDA BULUNDU. MAKUL BİR SÜRE SONRA OLAĞANÜSTÜ GENEL KURUL ÇAĞRISINDA BULUNMAK ZORUNDA KALACAĞINI BELİRTEN ŞAHİN "ŞİKE İDDİALARINA FEDERASYON EL KOYSUN" dedi.
2006 Yılı Mayıs ayında Başkanlıktan istifa ettim. Tekrar göreve gelmem için Fenerbahçeliler yürüyüşler yaptılar. Sayın Başbakan Ereğli’de bir bayan vatandaşın isteği üzerine Başkanlığa devam etmemi istedi. 2006 yılında Kongrede aday oldum. Tek aday olarak 2824 oy alarak 8 inci kez seçildim. Böyle bir insanın Fenerbahçe Başkanlığından ayrılma korkusu olabilir mi? Bugün Savcı ve Emniyet herhalde Fenerbahçelilerin düşüncelerini biliyorlardır. Kongrede verdiğim 3 yıl şampiyonluk sözü bir hedeftir. Bizler için önce Fenerbahçe sevdası gelir. Savcı Mehmet Berk gibi Fenerbahçeliler için ise önce kendileri gelir. 3 yıllık seçimle gelmiş bir Başkanım. 3 yılın sonunda Fenerbahçe Spor Kulübü kongre üyeleri sevabımla, günahımla Fenerbahçe’mize yaptıklarımla beni değerlendirirler ve gerekeni yaparlar.
24 Haziran 2006 daki konuşmamdan bir pasaj okuduğumda bazı konuları daha iyi anlayacağız.
"Ben bu camiaya borçluyum. En azından 2 kupa söz verdik ama olmadı. Ama yine söz verdik. İnşallah yapacağız. Ben sevildiğimizi biliyordum ama bu kadar olduğunu bilmiyordum. Hele bir bayan taraftar dedi ki ’Ben 4 aylık hamileyim ve gittiğinizi doğan çocuğuma nasıl anlatırım. Fenerbahçe ile güzel güneşli günler göreceğiz’. Taraftarın da dediği gibi ’Darağacında da olsak son sözümüz Fenerbahçe olacak’ demiştim. 6 yılda ne değişmiş, hiçbir şey. Tüm Fenerbahçeliler daha da sevdalanmış, daha arzulu hale getirmişiz sevdamızı. Bu sevdayı kimse engelleyemez. Ne Metris ne darağacı. 1 Nisan 2006’da Fenerbahçe Dergisindeki yazımda bunların hepsinin farkındayız diyorum. Bugün de tüm Fenerbahçeliler aynı düşüncedeyiz. Büyük Fenerbahçe camiası sivil toplum örgütü olarak ülkemizin geleceği için artık bir şeyler yapmanın gerekliliğini görmeli ve buna göre tavır almalıdır. Üzülmeyin, kaybettiğimiz her şey başka bir biçimde geri dönecektir diyor Hz. Mevlana"
2001 ve 2006 yıllarında Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığından ayrılmak istedim ama her iki ayrılışımda da camia başkanlığa devam etmemi istediği için kongrede aday oldum ve Başkanlığa yeniden seçildim. Herhalde anlattıklarım Fenerbahçeli olduğunu söyleyen Savcı Mehmet Berk ve iddianameyi düzenleyenlere Fenerbahçe Cumhuriyeti ile ilgili bir şeyler anlatmaktadır. 14 Yıllık Başkanlık sürecimde 10 defa seçimli olağan ve olağanüstü kongrede Başkanlığa seçildim. Fenerbahçe Genel Kurul üyelerine teşekkür ederim. (EK-12: Seçimleri gösteren liste)
Daha önce belirttiğim gibi, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığı’na seçildiğim 15 Şubat 1998 tarihinde Fenerbahçe’mizin bütçesi 16 milyon $ dı. 2011 yılındaki bütçesi ise 225 milyon $’a ulaşmıştır. Fenerbahçe Spor Kulübü profesyonel şube gelirleri açısından Avrupa’nın 20 takımından biri olmuştur. Her yıl yapılan yatırımlar sayesinde Kulüp, Dünya Kulübü olma yolunda emin adımlarla yürümektedir.
Fenerbahçe Spor Kulübü her yıl dünyaca tanınan yıldızları Türkiye’ye getirerek Türkiye’deki futbola ilgiyi arttırmış ve diğer kulüplere de örnek olmuştur.
Fenerbahçe Yönetim Kurulu ve Fenerbahçeliler Devletten bir kuruş almadan Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu’nu yapmıştır. Bu stadın ardından Devlet eliyle Türkiye’de statlar yapılmaya başlanmıştır. Devletin de spora bakış açısı değişerek ülkenin her yerinde stat projeleri devreye sokulmaya başlanmıştır.
Telekom Arena için Devlet 600 trilyon TL para harcamıştır. "Bu stat bu ülkeye yapılıyor" diyerek Fenerbahçe Yönetimi olarak yapılmasına hiçbir olumsuzluk göstermedik. Bugün de; Arena, kullanan Kulübe yılda 60 milyon $’a yakın gelir sağlamaktadır. Kayseri’de yapılan stadı da Kayseri Belediyesi yapmıştır. Bundan sonra yapılacak statlar da Devlet eliyle yapılacaktır.
Fenerbahçe kendi bütçesiyle Dereağzı Tesislerinde basket salonları, boks salonu, atletizm pisti, çim antrenman sahaları yapmıştır. Dereağzı Lefter Küçükandonyanis tesislerinden olimpiyatlarda görev alan sporcuların %40’ının Fenerbahçe Spor Kulübü bünyesinden çıkan sporculardan olması buraya yapılan tesislerin önemini göstermektedir. 100 metre engellide Avrupa Şampiyonu olan kızımız Nevin Yanıt, Boksta dü;nya şampiyonu olan Gülsüm Tatar gibi değerler hep bu tesislerden yetişmişlerdir.
En çok üzüldüğüm de ekonomik çıkar sağlayan bir örgüt lideri olarak yargılanmamdır. Kendi kaynaklarından 30 milyon $ sevdası Fenerbahçe için harcayan bir insanın bu şekilde suçlanması ayıptır. AYIPTAN ÖTE İNSAFSIZLIKTIR. FENERBAHÇE’NİN 1 LİRASINI ZİMMETİME GEÇİRDİĞİM İSPATLANIRSA KENDİMİ ÖLÜMLE CEZALANDIRIRIM. ANCAK BANA BU SUÇU ÖNGÖRENLERDE DE AHLAK VARSA ONLARIN GÖREVLERİNDEN İSTİFA ETMELERİNİ BEKLEMEKTE TABİİ HAKKIMDIR.
İddia Makamı bilmelidir ki, futbol havuzunun 400 milyon $ ların üzerine çıkmasında büyük emeğim vardır. Fenerbahçe’nin ikinci olması durumunda bile 60 trilyon para alacağını herhalde Savcı hesaplamaktadır. Fenerbahçe Spor Kulübü her şekilde cezalandırılmasına rağmen bu yıl taraftarlarının katkılarıyla maddi kayıplarını karşılamıştır. Fenerbahçe Yönetim Kurulundaki kişilerin kendi işleri mevcuttur. Fenerbahçe’den dolayı hiçbir menfaat sağlamamışlardır. Şahsım olarak 14 yıllık Başkanlık dönemimde hiçbir şekilde kendim için Devletten hiçbir şey istemedim. Bu da tapelerde açıkça gözükmektedir. Bunun tersini söyleyen varsa buyursun ve burada bilgi ve belgelerini ortaya koysun. Tüm bunlar göz önüne alındığında, yukarıda anlattığım gibi bütün değerlerimizi Biz Fenerbahçeliler beraber yarattık. Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadyumu, Dereağzı’ndaki Lefter Küçükandonyanis Tesisleri, Ankara İncek Tesisleri, Sancaktepe Can Bartu Tesisleri, Düzce Topuk Yaylası Tesisleri, Fenerbahçe Ülker Arena, Sapanca Kürek Tesisleri, Faruk Ilgaz Tesisleri, hepsini yani bu değerleri Biz yarattık. Fenerbahçe’ye hizmet edenler her zaman hak ettikleri şekilde ilgi, alaka görürler. Onlar tarihteki yerlerini alırlar. Bizlerin hiçbir zaman Fenerbahçe’den bir şeyler almak amacı olmamıştır. Her zaman söyleyemediğim bazı şeyleri burada söyleme ihtiyacı hissediyorum.
1998 – 2000 YILLARI ARASINDA 30 MİLYON $ KENDİ MADDİ KAYNAKLARIMDAN FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ’NE VERDİM VE BUNU GERİ ALMADIM. O yıllarda Okacha ve Baliç’i de 36 milyon $ ’a yurt dışına sattım. Bu bütçeyle Fenerbahçe’mizin buralara gelmesini sağladım. 3 TEMMUZ’DAKİ BU OPERASYONDA ALINDIĞIM ZAMAN BANKALARA 76.000.000 $ FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ’NÜN KULLANDIĞI KREDİLER İÇİN KEFALETİM BULUNUYORDU. ŞU ANDA KEFALETİM DEVAM ETMEKTEDİR. (EK-13: Kefalet bilgileri)
Fenerbahçe’yle yattım, Fenerbahçe’yle kalktım. Türk sporunu ileriye götürmek için çalıştım. Benden önce amatör sporları kaç kişi takip ederdi? Avrupa’da ismimiz duyulur muydu? Bugün Dünya, amatör branşlarda bizi takip ediyor. NBA de 3 tane Fenerbahçe patentli basketbolcumuz var. Fenerbahçe’yi bugün bu şekilde değerlendirmek gerekmektedir. Fenerbahçe Spor Kulübü yöneticilerinin sosyal ve ticari hayat içerisinde etkin bir konum kazandıkları büyük bir yalandır. BEŞİKTAŞ’TAKİ SAVCILAR VE HAKİMLERLE DE BAZI ZAMANLARDA BERABER OLDUK. ACABA ONLAR MI SOSYAL YÖNDEN FENERBAHÇE’DEN FAYDALANDILAR; YOKSA METRİS DE YATANLAR MI? BUNUN DEĞERLENDİRMESİNİ KAMUOYUNA BIRAKIYORUM. FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ’NÜN BÜYÜK EKONOMİK DEĞERE SAHİP OLDUĞUNU İDDİA MAKAMI SÖYLÜYOR. EKONOMİK BÜYÜKLÜĞÜ YARATANLAR AZİZ YILDIRIM, YÖNETİM KURULU VE BU CAMİANIN BİREYLERİDİR. SANKİ UZAYDAN GELENLERİN YORUM YAPMASI GİBİ YORUM YAPILMAKTADIR. TÜRKİYE VE FENERBAHÇE GERÇEKLERİNİ GÖRMESİ GEREKENLER GÖZLERİNİ KAPATARAK BU BÜYÜKLÜĞÜN NASIL ZOR ŞARTLAR İÇİNDE BUGÜNE GELDİĞİNİ GÖRMEZLİKTEN GELMEYE ÇALIŞMAKTADIRLAR. HERŞEY BİLİNİR AMA KENDİNE GÖRE DEĞİL, BİLENİN KAPASİTESİNE GÖRE DİYOR BOETHİNS, NE KADAR DOĞRU BİR SÖZ DEĞİL Mİ?
• 16.03.2011 Tarihinde T.F.F. dan gelen 2.500.000TL’nin evrakları ve yapılan ödemelerin dökümü
• 30.03.2011 Tarihinde T.F.F. dan gelen 2.000.000TL nin evrakları ve yapılan ödemelerin dökümleri
• 21.04.2011 Tarihinde T.F.F. dan gelen 1.000.000TL nin evrakları ve yapılan ödemelerin dökümleri
• 17.05.2011 Tarihinde T.F.F. dan gelen 1.000.000TL nin evrakları ve yapılan ödemelerin dökümleri (Ek’te tüm ödeme listeleri verilmiştir.);
Yukarıdaki liste T.F.F. dan alınan avanslar ve bunların harcandığı yerleri gösteren belgelerdir. 15 Haziran 2011 tarihi olarak T.F.F.’na Fenerbahçe Spor Kulübü’nün hiçbir borcu yoktur.
Dernekler Dairesi Başkanlığı’nın 23.09.2011 tarihindeki araştırma raporundaki
Yevmiye No Tarih Tediye Fişi No Miktar(TL)
6407 11.05.2011 6421 65.700.-
6408 11.05.2011 6422 35.950.-
6415 11.05.2011 6429 106.500.-
6419 11.05.2011 6433 14.500.-
222.650 TL İlhan Ekşioğlu hesabına girmemesi gereken bir meblağdır. Çünkü kombine biletler ile ilgili sahiplerinden alınan kart paralarıdır. Tamamen kulüple ilgilidir. Kombine biletlerin kredi kartından çekilen Kulübün POS cihazıyla tahsil edilen bedellerdir. Kısaca yanlış tespit edilmiştir. Fenerbahçe Spor Kulübü hesaplarında olan bir paradır.
08.06.2011 tarihindeki 7761 yevmiye no’lu 636.400TL lik (400.000$) Fenerbahçe burnundaki havuzlarla ilgili çatıların yapılması için alınan avans ödemesidir. Anlaşılan firma Sönmez İnşaat anlaşmadaki şartları yerine getirmediği için 400.000$, 22.06.2011 tarihinde 8372 yevmiye no’lu 8389 no’lu fişle 225.000$ olarak CH karşılığı olarak,
23.06.2011 tarihinde 8459 yevmiye no 8476 fiş no ile 175.000$ Fenerbahçe muavin defterindeki hesabında açıkça görüldüğü gibi geri alınmıştır. (EK-14: İnşaat sözleşmesi)
Sonuç : 400.000$ inşaat avansı İlhan Ekşioğlu tarafından alınmış, inşaat şartları oluşmadığı içinde 400.000$ Kulübe iade edilmiştir.
Savcılık ve Emniyet sorgularında 07.06.2011 tarihinde fiziki takip yapıldığı ve bu takip sırasında İlhan Ekşioğlu’nun Abdullah Başak ile Yusuf Turanlı’ya para verdiği söylenmektedir. Bu paranın Kulüp tarafından İlhan Ekşioğlu’na 400.000$ olarak verildiği belirtilmiştir. Savcılık içişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı’na yazdığı yazıda Fenerbahçe Spor Kulübü adına İlhan Yüksel Ekşioğlu’na 06.06.2011 – 07.06.2011 tarihleri arasında para verilip verilmediğini, verilmiş ise miktarı ve nerede kullanıldığının araştırılması şeklinde soru sormuştur.
Dernekler Dairesi Başkanlığı araştırma raporunda 23.12.2010 tarihli 86363 tasdik numaralı yevmiye defterinde 08.06.2011 tarih 7761 yevmiye 7777 tediye fişi ile 636.400TL ödendi denmektedir. Yani 07.06.2011’de İlhan Ekşioğlu’na bir ödeme yapılmamıştır. Bu da organize şubenin fiziki ve telefon dinlemelerini nasıl yanlış yaptığını göstermektedir. Bu nasıl varsayımlarla çalıştıklarının bir göstergesidir. Paranın var olduğunu söyledikleri gün böyle ödeme Fenerbahçe Spor Kulübünden yapılmamıştır. (Ek-15: Dernekler Dairesi Başkanlığı Raporu)
İLHAN EKŞİOĞLU’NUN KULÜPTEN İNŞAAT VE ONARIMLA İLGİLİ ALDIĞI PARALARIN HARCANDIĞI YERLERE BAKTIĞIMIZDA;
1. Stil Yapı İnş. San. Ve Tic. A.Ş. ile yapılan sözleşme 404.500TL tutarındadır. Yapılacak işler: Boks, yelken, atletizm, basketbol, voleybol, masa tenisi, kürek şubelerinin tadilat işlerini kapsamaktadır.
Ödeme 28.02.2011 ve 15.03.2011 tarihlerinde yapılmıştır.
2. Stil Yapı ile yapılan kapalı havuz tadilat işleri ile ilgili sözleşme: 159.160TL. bedellidir.
Ödemeler: 18.03.2011de 100.000TL, 29.03.2011de 59.160TL olarak yapılmıştır. (EK-16: Sözleşme)
3. Amatör Branşlarda yapılan ödemeler
Boks şubesi : 70.000$
Atletizm şubesi : 80.000$
Kürek şubesi : 50.000$
200.000$
Sporculara ve diğer masraflar için şube kaptanlarına verilmiş. Şube kaptanları vasıtasıyla kapatılmıştır.
4. Stil Yapı ile yapılan sözleşme gereği Samandıra Tesislerinde yapılan çeşitli inşaat ve inşaat onarım işleri 250.000$ karşılığı yaptırılmıştır. (EK-17: Sözleşme)
Ödemeler:
23.05.2011 Tarihinde 201.750TL olarak ve 03.06.2011 Tarihinde 200.000TL olarak ödenmiştir. (EK-18 : Ödeme dökümleri)
BURADA İKİ KONUYA DİKKAT ÇEKMEMİZ GEREKMEKTEDİR;
Birincisi; 07.06.2011 tarihinde Kulüpten hiçbir ödemenin İlhan Ekşioğlu’na yapılmaması, ikincisi ise 08.06.2011 tarihinde Kulüpten 400.000$ inşaat avansı alan İlhan Ekşioğlu’nun bu parayı inşaat firmasının anlaşma şartlarına uymamasından dolayı Kulübe 22-23/06/2011 tarihinde iade etmesidir. EĞER BU PARA ŞİKE İLE İLGİLİ OLSAYDI KULÜBE İADE EDİLMEZDİ. AYNI ZAMANDA RESMİ İŞLEM YAPILMAZDI. BU DA BİZE GÖSTERİYOR Kİ SAVCILIK VE İSTANBUL EMNİYETİNİN SUÇLAMALARI MESNETSİZDİR. 636.400TL bu harcama ile 222.650TL lik kombine parasını (yanlışlıkla buraya konan) ve İNŞAATLARA HARCANAN PARALARI İLHAN EKŞİOĞLU’NUN HESABINDAN ÇIKARDIĞIMIZDA KULÜP KASASINDAN İLHAN EKŞİOĞLU’NA YAPILAN ÖDEMELERDEN SONRA 98.628,50TL İLHAN EKŞİOĞLU ALACAKLI OLMAKTADIR. Bu harcamaların da nerelere yapıldığı hesaplarda görülmektedir. Ayrıca 5.000.000$ Fenerbahçe’yi yenmesi için Trabzon’lu Zeki Mazlum’un Sivasspor’a teşvik primi teklif etmesinin yanında bu meblağın hiçbir şey olmadığını görmekteyiz ve ayrıca bu parayla 13 maçta şike yapamazsınız. (EK-16:17 de sunulan anlaşmalar)
İDDİA MAKAMI’NIN BURADA DA ÇIKAN PARANIN BU KAYITLARA TAM ALINDIĞI GÜN DEĞİL, İLERİ BİR TARİHTE KAYIT EDİLMİŞ OLABİLECEĞİ DEĞERLENDİRİLMİŞTİR DEMESİ VAHİMDİR. YÜZ YILLIK ÇINAR OLAN FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ’NÜN KADERİYLE OYNAYACAKSINIZ AMA İŞİNİZE GELMEDİĞİNDE HAYALİ SUÇLAR YARATMAYA ÇALIŞACAKSINIZ. TARİH BUNLARI YAPANLARI AFFETMEYECEKTİR. SOKRATES "SORGULANMAMIŞ BİR HAYAT YAŞAMAYA DEĞMEZ" DEMİŞTİR, TEMENNİM BİZİ SORGULAYANLARINDA HAYATLARI SORGULANIR. O ZAMAN BU SÖZÜN NE ANLAMA GELDİĞİNİ ANLARLAR.
Tamer Yelkovan’la konuşmamızda ’FİBA ile konuştun mu’ diye soruyorum. Emniyet FİBA’yı Basketbol Federasyonu’nun bağlı olduğu Uluslararası Federasyon olarak algılıyor. Buradan 15 Trilyonluk alınacak krediyi başka manada anlaması, Şenez Erzik’le beraber yemek yediğimde Topuk Yaylası ile ilgili FİFA dan ve UEFA dan 500.000 Euro para almakla ilgili yaptığım konuşmayı anlamayarak sanki şike parasıymış gibi sorgulama yapmaları, iyi çalışma yapılsa FİBA’nın Factoring Şirketi olduğunu anlayarak soruşturmaya bile konmasının gereksizliğini anlayacaklardı. Hiçbir araştırma yapmadan suçlama yapmaları her şeyin kasıtlı olduğunu göstermektedir.
Tutuklandığımızda gazete manşetlerinde bizim Bilyoner üzerinden iddia oynadığımız ve Bilyoneri kapattığımız yazıldı. Hâlbuki "Bilyoner" bir gece kulübüydü. Şampiyon olursak kutlamaları orada yapmak istiyorduk. Şampiyon olduk ve kutlamaları orada yaptık. İstanbul Emniyeti haberleri basına verdi ve kamuoyu oluşturmaya çalıştı. Emniyet hayali suç yaratmaya, yanlış bilgilerle Basını da kendisine alet etmeye çalıştı.
Sivasspor Başkanı Mecnun Odyakmaz Kulüpler Birliğindeki 3 yardımcımdan biridir. Sivasspor’u II. Ligden almış I.Lige çıkmasını sağlamıştır. Sivasspor Sivas için önemlidir. Kulüp Başkanı olmasından dolayı Kulüpler Birliğinde duruşu ve sözüyle saygı görür. Bizler Türk sporunu daha ileri götürmek için çalışırız. T.F.F.’nun 300’e yakın delegesi vardır. Fenerbahçe olarak 7 delegeyle Kulübümüzü temsil ederiz. Kulüpler kendi menfaatleri doğrultusunda karar verirler. Hakim ve Savcı seçiminde Sizler de oylarınızı Size yakın arkadaşlarınıza vermediniz mi? Bizim ilişkilerimizde kanunsuz bir iş var mıdır? Varsa ortaya konması gerekir. Sivasspor Ligden düşme hattında bulunduğu sırada Benden destek aldığı söyleniyor.
Fenerbahçe Spor Kulübü olarak rakiplerimizi yenmeden nasıl şampiyon olabiliriz? Bizim yenmemize gerek kalmadan Sivasspor Ligde kalmayı zaten başarmıştı. Mecnun Odyakmaz Fenerbahçe futbol takımının şampiyon olması için şike yaparak destek verdiği ve Benim talimatımla hareket ettiği söyleniyor. Hangi maçta şikeye yardım etmiş ve Benim hangi talimatımla hareket etmiştir? Bunlarla ilgili bilgi, belge varsa ortaya konmalıdır. Aksi halde bu iftira atmaktan başka bir şey değildir.
Sayın Başkan;
Eskişehirspor Teknik Direktörü Bülent Uygun’la ilgili daha önce açıklamalar yapmıştım. Maalesef bu iddianame hep varsayımlar üzerine kurgulanmış iddialar manzumesidir. Diğer takımların oynadığı müsabakalarda da örgüt lehine olacak şekilde şike faaliyetleri içersinde bulunduğu söylenmektedir. Bu takımlar hangileridir ve hangi şekilde şike yaparak Fenerbahçe Spor Kulübü lehine faaliyetler içerisinde bulunmuştur? Bunun açıklığa kavuşturulmasını İddia Makamından istiyorum. Hayali olan şeyler değil, gerçek olan konular veya kişiler belirlenirse, ancak o takdirde gerçek konularla ilgili açıklamalarımızı yapabiliriz.
Benimle ilgili örgüt suçu yükleme gerekçelerinden biri de;
"Örgütün şike ve teşvik faaliyetlerinde genellikle para ödemesi yaptığı, nadiren ise Fenerbahçe takımına transfer edilme vaadinde bulunulduğu, transfer şikesi yolunun örgüt tarafından profesyonelce kullanıldığı, ekseriyetle bu futbolculara; oynadıkları takımların Fenerbahçe futbol takımıyla yapacağı maçtan önce müsabaka haftasında transfer vaadinde bulunulduğu, bu vaadden sonra anlaşma sağlanamazsa dahi futbolculara; büyük takımda oynama, elde ettiği gelirin çok daha fazlasını kazanma, tanınma, şöhret ve çevre edinme imkânı sunarak kafalarının karıştırıldığı, bu yolla şike yapılan müsabakada futbolcunun kötü oynamasının, teşvik primi verilen maçta ise iyi oynamasının hedeflendiği" şeklindedir.
Fenerbahçe Spor Kulübüne transfer edilme vaadinde bulunulduğu konusunda yapılan suçlama gibi;
Son iki yıl içinde Galatasaray Spor Kulübü’nün Gökhan Ünal, Mehmet Topuz, Ali Turan Ufuk, Sezer Öztürk’ü; bu yıl da Kayserispor’dan Ambarad’ı sözleşmeleri devam ederken; takımıyla arasını bozarak transfer yapma girişimleri, o hafta oynayacakları her rakibin en iyi oyuncularına talip olma geleneği niye suç kapsamına alınmamaktadır? Manisaspor’lu Yiğit ile Antalyaspor’lu Necati’yi de Galatasaray’la oynayacakları maçtan önce oynatmayarak maçtan sonra transfer etmektedirler.
Bizde olunca suç, diğer takımlara sıra gelince hiç konu bile edilmemektedir. Trabzonspor için de bu konu geçerlidir. "12 Kasım 2011 tarihinde Eskişehirspor’lu Veysel Sarı ile Ankaragücü’nden Uğur Uçar’ın da işini bitirmek üzere olduğu öğrenildi" denmektedir. (EK-19: Fanatik Gazetesi Uğur Uçar haberi, Kayseri-GS Amrabat Haberi, GS’ın Manisaspor’dan Yiğit isimli futbolcusuna dair haber)
Transfer şikesi;
İddianamenin ne kadar yanlı ve "kişiye özel suç yaratma" kastıyla düzenlendiğinin bir diğer göstergesi de, iddianamede tarafımıza yüklenen TRANSFER ŞİKESİ suçlamasıdır. "Kanunda tanımlanmayan suç" vasfında olan bu kavram ne iç hukukumuzda ne de UEFA, FIFA ve CAS karar ve düzenlemelerinde mevcut değildir. Kendinden menkul birkaç spor hukukçusunun makalelerinde geçen bu kavram ve suç tipine dayanılarak, iddianame tanzimi hukuksuzluğun en açık kanıtıdır.
Öncelikle belirtmek isterim ki "Transfer Şikesi" kavramı kullanıldığı sektör açısından da yanlış kullanılmıştır. Burada kullanılması gereken "Transfer Vaadiyle Şike" kavramı olabilir. Keza şike yapmak için amaçlanan sonuç ve sağlanan menfaatin transfer vaadi olduğu söylenebilirse de "transferin yapılması halinde şike suçunun aradığı menfaatten" bahsedilemez. Zira sözleşmesi devam eden futbolcuların hangi koşullarda transfer yapılacağı Profesyonel Futbolcu Transfer Talimatının 19/6 md.de açıkça yazılmıştır. Burada oyuncunun mevcut kulübünün rızası olması şarttır. Kulübün rızası olmadan yapılan transfer görüşmelerinin dahi mümkün olmayacağını sporun içinde olan herkes bilir. Kulübün onayı alınmadan bırakın transferi, transfer görüşmesi yapılması halinde dahi hem oyuncu hem de kulüp çok ağır cezalara maruz kalmakta ve oyuncu için bir yıla kadar oynayamama cezası, Kulüp ise iki transfer dönemini kapsayan transfer yapamama cezası ile cezalandırılabilmektedir. (madde 30/2-5) Bu nedenlerle sözleşmesi devam eden bir oyuncuya "Transfer" teklifi "Şike" suçunun aradığı menfaat unsuru olamaz. Kısacası "Transfer Şikesi" işlenemez suç vasfındadır. Kaldı ki diğer taraftan kulübünde bir müsabakanın sonucunu bir futbolcuyla etkilemek için yaklaşık 10 milyon dolar tutarındaki transfer vaadini kullanmaya kalkması akla, mantığa ve hayatın olağan akışına uygun değildir. Kaldı ki, talimatlar uyarınca bir akit için olması gereken (2 taraflı) şike vaadi ile transfer yapma eylemi nedeniyle suçun diğer tarafı olan Kulüp ve yöneticilerinin sorumlu tutulmama nedeni de iddianameyi tanzim edenlerin bilgi ve yorum eksikliğinin bir diğer göstergesidir.
BU NEDENLERLE SAVCILIĞA YA DA EMNİYETE DİKTE ETTİRİLEN BU KAVRAM TAHTINDA bırakın yargılanmayı, suçlanmamız bile hukuken mümkün değildir. Hatta; bu durum ve hukuki gerçeklik Savcılık Makamı tarafından tutuklanmamız üzerinden 4 ay geçtikten sonra ancak anlaşılmıştır. Bununla ilgili olarak Savcılık ara kararı düzenlemiş ve bu ara kararına gerekçe olarak da Profesyonel Futbolcu Transfer Talimatının 19/6.maddesini hukuki dayanak olarak göstermiştir. Sanırım bu özel yetkili bir savcı tarafından ceza yasaları yerine spor hukuku talimatlarına dayanılarak alınan ilk ara karardır. Burada önemli olan aslında yargılama konusunun spor hukukuna ilişkin olduğuna dair tüm beyanlarımızın bu karar tahtında savcılık tarafından teyit edildiği gerçeğidir.Gerçi bu ara karar da yer alan hususlara ilişkin sanıklar lehine verilen yanıtlar iddianameye konu yapılmamıştır ama bu zaten alışageldiğimiz normal bir tutum olarak iddianamenin genelinde sık sık karşılaştığımız bir durum olması sebebiyle artık serzenişe dahi konu olamayacak değerdedir.
"İLHAN EKŞİOĞLU VE ŞEKİP MOSTUROĞLU’NUN DİĞER ÖRGÜT ÜYELERİYLE SÜREKLİ İRTİBATTA OLARAK BU ŞAHISLARDAN ALDIKLARI BİLGİLERİ ÖRGÜT LİDERİ AZİZ YILDIRIM’A GENELLİKLE YÜZYÜZE, BAZEN DE ŞİFRELİ ŞEKİLDE YAPTIKLARI TELEFON GÖRÜŞMELERİ İLE BİLDİRDİKLERİ, YAPILAN GÖRÜŞMELERDE ARACILARIN VE ŞİKE AMAÇLI ANLAŞMA SAĞLANAN ŞAHISLARIN İSİMLERİNİN ZİKREDİLMEMESİNE ÖZELLİKLE DİKKAT EDİLDİĞİ, BU TELEFON GÖRÜŞMELERİNİN ÇOĞU ZAMAN DAHA ÖNCE AYRINTILARI YÜZYÜZE ANLATILMIŞ OLAN HAREKET PLANININ İŞLEYİŞİNDE BİR PROBLEM OLUP OLMADIĞI İLE İLGİLİ AZİZ YILDIRIM’IN "DURUMLAR NASIL" VB. SORULARINA İLHAN YÜKSEL EKŞİOĞLU’NUN "GAYET GÜZEL, İYİ, PROBLEM YOK" VB. CEVAPLARI VERMESİ ŞEKLİNDE OLDUĞU," iddiası vardır.
Aziz Yıldırım’ı örgüt lideri yapacaksınız ve aynı zamanda örgüt liderinin hiçbir konuşması suç öngörüyor diyemeyeceksiniz. Ancak Aziz Yıldırım’ın genellikle yüz yüze konuştuğunu belirteceksiniz. İstanbul Emniyet Organize Şubesi her türlü fiziki takip, ses, görüntü ve ortam dinlemesi kararlarını Beşiktaş Özel Yetkili Mahkemelerinden alacak ama buna göre hala suç unsuru bulamayacak. Buna rağmen yine Organize Şube Beni suç örgütü lideri olarak lanse edecek. Ortam dinlemesi yapan İstanbul Emniyeti’nin yüz yüze yapmış olduğum konuşmalarda suç unsuru varsa, bunları ortaya koyması gerekir.
Yönetici arkadaşlarımla hiçbir zaman şifreli konuşma yapmadık. Çünkü suç olabilecek davranışların içinde bulunmadık. İşin enteresan tarafı dinlendiğimizi bilmediğimiz halde suç isnat edilecek hiçbir konuşma yapmadığım açıkça görülmektedir. Çünkü suç sayılacak hiçbir eylemin içinde bulunmadım. Daha önce yüz yüze anlatılmış olan hareket planı çerçevesinde hareket ettiğimiz söyleniyor. Suç işlenecek her hangi bir bilgi ve belgeyi bulamayınca bu şekilde suçlamak ne kadar kolay oluyor. İddia Makamı’nın bu varsayımlar üzerine iddianameye konuları bu şekilde yazması hukuk yönünden hepimiz için üzücüdür.
Savcı Mehmet Berk, Emniyet’e sağlam deliller bularak kendisine getirmesini istemesi varken kendisi de hukukun dışına çıkarak ucuz kahramanlığa soyunmuştur.
Aziz Yıldırım’ın "durumlar nasıl vb." sorularına İlhan Ekşioğlu’nun "gayet güzel, iyi, problem yok" gibi cevaplar vermesi şeklinde yapılan ilgili durumu anlattığı söylenmektedir.
Ey İstanbul Emniyeti, Ey Organize Şube! insanların hastalıklarıyla ilgili dahi konuşmalarını siz şifreli deyip suçlarsanız büyük hata edersiniz. Aşağıdaki tapeyi iyi okuyalım.
06.04.2011 tarihli, saat 17.02’de, Aziz Yıldırım’ın İlhan Yüksel Ekşioğlu’nu aradığı görüşme (Tape 2020)- EK-20
Burada da açıkça görülmektedir ki Hastanede emar cihazına giriyorum. Anestezi ile yapılan işlemlerden sonra eve giderken İlhan Ekşioğlu ile konuşuyorum. Sersem tavuk gibi olduğumu, eve gidip dinleneceğimi belirtiyorum. Telefondaki konuşmada iyi olduğumu, vaziyetlerin iyi olduğu şeklinde görüşmeleri suç unsuru olarak kamuoyuna sunuyorlar. Allah bizi iftiralardan korusun.
"ŞİKE VE TEŞVİK KONUSUNDA GENELLİKLE KALECİ VE FORVET POZİSYONUNDA OYNAYAN FUTBOLCULARIN SEÇİLDİĞİ, KİMİ ZAMAN İSE TEKNİK DİREKTÖR VE KULÜP YÖNETİCİLERİ İLE BAĞLANTININ SAĞLANDIĞI, RAKİP TAKIM FUTBOLCULARINDAN SERCAN YILDIRIM, GÖKÇEK VEDERSON, İBRAHİM AKIN, ÜMİT KARAN, SEZER ÖZTÜRK, KORCAN ÇELİKAY, MEHMET YILDIZ, SERDAR KULBİLGE, İSKENDER ALIN, MAHMUT BOZ, MURAT ŞAHİN VE EMMANUEL EMENİKE GİBİ FUTBOLCULARIN ÖRGÜTLE ANLAŞARAK ŞİKE/TEŞVİK PRİMİ FAALİYETLERİNE GİRDİKLERİ," iddiası vardır.
19 maçta şike yapıldığı söyleviyle yola çıkıldı. Sonuçta iddianame bunu 13 maça indirdi. Toplam olarak 12 futbolcuyla şike yapılması için örgütle anlaşarak şike – teşvik primi faaliyetlerine girdikleri belirtilen bu oyuncular 7 ayrı takımda oynamaktadırlar.
Bursaspor’un 2 oyuncusu, Gençlerbirliği’nin 2 oyuncusu, Kasımpaşaspor’un 1 oyuncusu, İ.B.B.Spor’un 2 oyuncusu, Karabükspor’un 1 oyuncusu, Sivasspor’un 2 oyuncusu, Eskişehirspor’un 2 oyuncusu şike – teşvikle suçlanmaktadır. 13 Maçı toplam 12 kişi ile ve 100 milyarlık bir parayla hayata geçirdiğimiz söylenmektedir. Buna kargalar dahi güler. Eğer teşvik ve şike yapılmışsa takımlardaki çok oyuncunun da bu sistemin içinde olması gerekmektedir. Benim devamlı oyuncu olmadan şikenin olmadığını söylemem, Kamuoyunda da bunun yankı bulmasından dolayı suçlanan oyuncularla ilgi beraat kararı alınmamıştır. Aslında isimleri yazılı olan bu oyuncuların hiçbiri şike – teşvik organizasyonunun içinde olmamışlardır. Bizim de olmadığımız gibi.
Teknik direktör ve yöneticilerin şike yapması ancak oyuncular üzerinden olur ama görüyoruz ki böyle bir olay yaşanmamıştır. Çünkü suçlanan yönetici ve teknik direktörlerin konuştuğu hiçbir oyuncu iddianamede yer almamaktadır. Murat Şahin, Emniyet fezlekesinde Ankaragücü’yle ilgili soruşturulurken birdenbire iddianamede Kasımpaşaspor ile ilgili suçlanmaktadır. Emniyet ve İddia Makamı her geçen zamanda içinde "şapkadan tavşan çıkarmaya" devam etmektedir. Bütün bu suçlamaların belgelerinin ortaya konması gerekir. İddia Makamı’nın böyle bir derdinin olmadığını açıkça görüyoruz.
"ŞİKE FAALİYETLERİ YÜRÜTÜRKEN, RAKİP TRABZONSPOR TARAFINDAN, KENDİ RAKİPLERİNE TEŞVİK ÖDEMESİ YAPILIP YAPILMADIĞININ DA ARAŞTIRILDIĞI, BU YOLLA MUHTEMEL TEŞVİK PRİMİ DAĞITILMASI GİRİŞİMLERİNE KARŞI ÖNCEDEN ÖNLEM ALINMAYA ÇALIŞILDIĞI;" iddiası:
İddianameyi hazırlayan İstanbul Emniyeti birimleriyle Savcılığın tespit ettiği tek doğruyu burada görmekteyiz. Bu iddianamenin ana fikri 2 yıl son maçta şampiyonluğu kaçıran Fenerbahçe Spor Kulübü yönetici veya Kongre üyelerinin duyum veya ihbarlara göre rakip takımların yapmaya çalıştığı teşebbüsleri önlemeye yönelik yapılan araştırma çalışmalarıdır. Bu da bizim haklılığımızı göstermektedir.
13.03.2011 tarihinde, saat 21.42’de (2376 no’lu tape) bunu açıkça ortaya koymaktadır. EK-21
Serkan Acar’dan Konyaspor Teknik Direktörü Yılmaz Vural’a Trabzonspor’dan teşvik primi gelip gelmediğini sormasını istiyorum.
1425 no’lu tapedeki konuşma da çok enteresandır. Batur Altıparmak’la görüşme yapıyorum. Selçuk İnan’ın Sezer Öztürk’ü aradığını duyuyor ve yapılan araştırmaların sonunda Trabzonspor Teknik Direktörü yardımcısı Ünal Kahraman’ın da Sezer Öztürk’ü aradığını öğreniyoruz. Bu konu ile ilgili çalışmalar yapmaya çalışıyoruz.
3009 no’lu tapede Sivasspor maçıyla ilgili Trabzonspor’un menajer Mithat Halis’le beraber Sivasspor üzerinde yapılan çalışmaları ayrıca Zeki Mazlum üzerinden yapılan 5.000.000$ teşvik çalışmalarını takip ediyor ve bunu önlemeye çalışıyoruz. Sivasspor’lu oyuncular Grosicki, Rada ve Navroti’nin menejerliğini yapan Mithat Halis’in Sivas maçından sonra Nevzat Şakar ile yaptığı görüşme de çok önemlidir. Bu konuşma da kendilerinin hiçbir olayın içinde olmadıklarını söyleyerek konuyu saptırmaya çalışırken yaptıkları şike çalışmalarını ikrar eder şekilde konuşma durumuna düşmüşlerdir. Bu tapenin iyice incelenmesi bu davanın doğru olarak şekillenmesini sağlayacaktır.
(2376, 1425, 1426, 3009, 3462, 2593 no’lu tapeler) EK-22
Eskişehirspor – Fenerbahçe maçından önce Tahir Kıran, Bülent Uygun’u arayarak Fenerbahçe’yi yenmek için oynarsa maç kaybedeceğini onun için berabere kalacak şekilde oynayarak maçı kaybetmemesi gerektiğini söylüyor. Tahir Kıran bir taraftan Fenerbahçeli olduğunu söylüyor, diğer taraftan Fenerbahçe’nin maçtan puan kaybetmesi için çalışma yapmaktadır. Kime hizmet etmektedir? İddia makamı bunu öğrenebildi mi? (EK-22: 2376, 1425, 1426, 3009, 3462, 2593 no’lu tapeler)
"ÖRGÜT ÜYELERİNİN OLASI BİR POLİS ÇALIŞMASINA KARŞI SON DERECE DUYARLI HAREKET ETTİKLERİ, KENDİ ARALARINDA ŞİFRELİ KONUŞMALAR YAPTIKLARI, AZİZ YILDIRIM’I; BİR NUMARA, ŞİRKET CEOSU, FUTBOLCUYU; İNŞAAT İŞÇİSİ, MAĞDUR, MÜVEKKİL, ALİ KIRATLI’YI; RÜZGÂR, ŞEKERLİ, HAKEMİ; HAKİM, PARAYI; GRAM, ŞİKE PARASI ALMAYI; KAHVE İÇME, FUTBOL MAÇINI; TARLA, TAŞ OCAĞI, İNŞAAT, MAHKEME, PROJE, DAVA GİBİ KELİMELERLE ŞİFRELEDİKLERİ, CEP TELEFONLARIYLA GÖRÜŞMEK YERİNE BULUNDUKLARI YERDE SABİT TELEFON ARAŞTIRARAK O HAT ÜZERİNDEN GÖRÜŞTÜKLERİ, TEKNİK TAKİP İMKÂNI BULUNMADIĞI DÜŞÜNCESİYLE, DAHA ÇOK BLACKBERRY TELEFONLARLA MESAJLAŞMA CİHETİNE GİTTİKLERİ, ÖRGÜT LİDERİ AZİZ YILDIRIM’IN GÖRÜŞMELERİNİ DAHA ÇOK YÜZYÜZE YAPTIĞI, ŞİKE TEKLİFİ YAPILIRKEN FUTBOLCUYA ULAŞMADAN ÖNCE SİLSİLE HALİNDE ARACI KULLANDIKLARI, BU ŞEKİLDE ŞİKE ZİNCİRİNİN ÇÖZÜLMESİNİN ÖNÜNE GEÇMEYİ HEDEFLEDİKLERİ, ÖRGÜT FAALİYETLERİNİ BÜYÜK BİR GİZLİLİK İÇERİSİNDE YÜRÜTMEYE ÖZEN GÖSTERDİKLERİ," ileri sürülmektedir.
Örgüt üyelerinin olası bir Polis çalışmasına son derece duyarlı hareket ettikleri, kendilerinin şifreli konuştukları söylenmektedir.
Şunu açıkça belirtmek gerekir ki Polis çalışmasına karşı hiçbir şekilde duyarlı hareket etmedim. Buna da ihtiyaç duymadım. Eğer Ben konuşmaları yüzyüze yapıyorsam, İstanbul Organize Şubesi ile İddia Makamı yaptığım konuşmaları delil bulmadan kafasına göre nasıl yorumlamaktadır? Bu şekilde bir suçlama yapılabilir mi? Aşağıdaki tapeyi hep beraber değerlendirirsek ne demek istediğim daha iyi şekilde anlaşılacaktır.
02.07.2011 Tarihli, saat 14.26’daki 3694 EK-23, no’lu tapede Aziz Yıldırım, Yusuf isimli bir şahısla konuşmaktadır. Aslında Yusuf ile ilgili şubat ayından itibaren yapmış olduğum konuşma tapelerini ortaya çıkarmak lazım. Yusuf, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Şube ile irtibatta Fenerbahçe’ye yardımcı olurdu. Bu tapenin son kısmını iyice incelemek gerekmektedir.
Yusuf, İstanbul’da Organizeden sorumlu Emniyet Müdür Muavini Mutlu Ekizoğlu ve Organize Şube Müdür’ü Nazmi Ardıç’tan bahsederek bir olumsuzluğun olmadığını söylüyor. Bu durumda Polisin Bizi dinlemesini düşünmediğimiz bir ortamda şifreli konuşmamız için duyarlı hareket etmemize gerek var mıdır?
Şifre kelimelere baktığımızda kişiler kendi meslek veya alışkanlıklarına göre kelimeler kullanabilirler. Bunda art niyet ancak art niyet çıkarmak isteyenler tarafından yaratılabilir.
Örnek: Aziz Yıldırım’a bir numara, CEO demek kadar normal bir şey var mıdır? Bu kelimeler şifreli kelime olabilir mi? Bu sözler benim gibi görev yapanlar için ancak söylenebilir. Eğer benim için inşaat işçisi gibi bir ifade kullanılsaydı o zaman bunu şifreli kelime kullanma anlamında anlayabilirdik.
Şekip Mosturoğlu avukattır. Tabii ki hukuki konulardan bahsederken mağdur, müvekkil, hakim, dava, mahkeme gibi hukuki terimler konuşması gerekir. Hakemi hakim diye telaffuz ettiğimizi iddia makamı söylüyor. Hangi hakemi ayarlamışız ki hakem yerine hakim kelimesi kullanalım. Bu şekilde bizleri suçlayanların biraz insaflı olmaları gerektiğini burada hatırlatmak isterim.
Ali Kıratlı’ya rüzgâr, şekerli dendiği ve bunun şifreli ismi olduğu düşünülüyor. Ali Kıratlı’yı çevresi bu iki kelimeyle tanır. Bu kendisine verilen lakaptır.
İlhan Ekşioğlu inşaat işleri yapan müteahhitlik firması olan bir kişidir. Aynı zamanda Fenerbahçe Spor Kulübünde de inşaat yapımı ve onarımı işlerini de yapmaktadır. İnşaat, taşocağı, inşaat işçisi, proje gibi kelimelerin kullanılması da gayet normaldir. Bunların dışında kullanılacak kelimeler şifreli konuşma anlamına gelir. Buradaki kelimeler her noktada kullanılmış mı? Hayır. Hukuki süreç olduğunda hukuki kelimeler, inşaatla ilgili konuşmalarda ise inşaat kelimeleri kullanılmıştır. Bundan bir şey çıkmaz. Çünkü fezlekeyi ve iddianameyi hazırlayanların yine göle maya çalmalarını burada görüyoruz. Abdullah Başak Blackberry kullanıyor. Bizler böyle bir şey kullanmıyoruz. Hep beraber Blackberry alalım ve bununla haberleşelim dediğimiz bir tape mevcut mudur? Herkes istediği gibi telefon markası olan telefonu alarak konuşabilir. Örgüt lideri olarak lanse ettiğiniz Aziz Yıldırım böyle bir organizasyon yapmış mıdır? Hayır. O zaman muhakkak bir şeyler yaratalım çalışmasının amacı nedir? Anlamakta zorlanıyorum. Bir daha telefon kullanmaya karar verirsem markasını emniyete soracağım. Şike zincirinin çözülmesinin önüne geçmeye çalıştığımızı ve örgüt faaliyetlerini büyük gizlilik içerisinde yürütmeye özen gösterdiler denmektedir. Keşke Sizler de yapmadığımız halde suçlandığımız şike ve teşvik çalışmalarını bizim gibi gizli yapsaydınız.
Tüm dünyaya Türkiye’yi rezil ettiler. Eğer bu dava şike davası ise 14 Nisan 2011 den önce Türkiye’de şike suç olarak gözükmüyor. Teşvik ve şikeyi dolandırıcılığa sokarak yargılamaya çalışıyorsunuz. Eğer şike varsa gizillik kararı olmasına rağmen operasyon başlamadan Emniyet tarafından hazırlanan kirli bilgiler basına verilerek kamuoyu oluşturmaya çalışılmazdı. Operasyonları yapanlar tarih önünde birilerine hizmet için bu olayları yaptıklarından dolayı yargılanacaklardır.