Güncelleme Tarihi:
İşte o röportajın tamamı:
Sizin çerçevenizde ligin ilk yarısı nasıl geçti?
- Bir tarafta üç senedir şampiyonluktan uzaktı Fenerbahçe ve şampiyon olmak istiyor. Diğer taraftan UEFA'dan kaynaklı uyulması gereken bir takım mali kriterler var. Diğer taraftan oyuncu grubunun özgüveni son derece düşük. Bunların hepsini bir araya getirdiğimiz zaman kadro üzerinden devam etmek gerekiyordu, ya da tamamen yenilemek gerekiyordu. Tamamen yenileme çok kolay değildi. O günkü şartlarda mevcut kadro üzerinden devam etmek çok daha mantıklı gözüktü fakat bunu da çok gerekli zamanda yapabildiğimizi söyleyemem.
Bu şartlar sezon başladı. Önce Avrupa Ligi'nde iyi oynadığımı ve iyi sinyaller verdiğimiz iki Sturm Graz maçı oynadık. Arkasından bize oranla klasman anlamında daha geride olan Vardar'a karşı hiç beklemediğimiz bir şekilde elendik. Bununla birlikte Göztepe ve Trabzonspor beraberliği ve iç sahada alınan istenmeyen skorlar sıkıntılı dönemi biraz daha sıkıntılı hale getirdi. Devamında gelen Medipol Başakşehir yenilgisi bu durumu daha da olumsuz anlamda pekiştiren bir durum yarattı. Sıkıtılar olacağını biliyordum, bunlara da hazırlıklıydım ama düşündüğümün, beklediğimin çok üzerinde gerçekleşen saha sonuçları ile karşılaştık. Bur durum, esas itibariyle kırılgan olan yapımızı çok daha geriletti ve ilk yarıya damga vuran en önemli faktör oldu. Ta ki Osmanlıspor maçına kadar gelen süreçte. Osmanlıspor ve öncesindeki Kayserispor maçı, tarihsel olarak bakıldığı zaman pek kolay gibi gözüken bir durum değildi.
LİDER BİTİREBİLİRDİK
İçeride oynayıp da 3-1'den maç vermek Fenerbahçe'nin genetiğine pek uygun değil. Arka arkaya aynı şeylerin tekrarlanması skor anlamında olağanüstü bir durumu gösteriyordu. Hakikaten Osmanlıspor maçında kadar olan ki süreç çok kırıcıydı. Benim de bir karar vermem gerekiyordu. Şöyle ki; yüksek karakterli, mesleğini seven, dayanışması yüksek son derece iyi bir takım var. Fakat kıramadığımız bir şey var gibi gözüküyordu. Ben de bu anlamda sorumluluğu üzerime aldım. Sonraki süreç, devam etmemin doğru olacağı görüşüydü. Ve o andan itibaren de aslında bu kadar kırıcı etki yaşamasına rağmen tamamen değişen, istediklerini yapmaya doğru yönelen bir takım haline geldik. Öyle bir durum ki; bir tarafta korkunç karamsarlıklarla dolu bir tablo, ama diğer taraftan da, sadece kendi adımıza değil, ligde nasıl maçların olduğunu özetleyecek bir örnek vermek gerekirse; Atiker Konyaspor ile ligde oynadığımız maçtan bir gün önce oynanan Kasımpaşa - Medipol Başakşehir maçında, 85 veya 86. dakikada Trezeguet'nin vurduğu top Volkan Babacan'ın göğsünden dönüyor. Yüzde 80-85 gol olma ihtimalinin olduğu bir pozisyondu. Diğer taraftan da Atiker Konyaspor maçında Valbuena'nın 90+4'teki kafa vuruşu. O pozisyonun da normal şartlarda gol olması gerekiyor. Bu söz ettiğim iki pozisyon normal şekilde sonuçlansaydı ilk devreyi lider bitirebilecek bir takım halindeydik.
- Geldiğinizde moral olarak, özgüven olarak düşmüş bir takım vardı dediniz. Fenerbahçe geçmişte de kötü sezonlar geçirdi ama böylesi bir görüntüyü ben hatırlamıyorum. Kulüp özellikle 3 Temmuz sezonunun geri dönüşünden bile inanılmaz bir karakter ortaya koydu. Sezon başındaki görüntü normal değil gibiydi. Siz nasıl açıklıyorsunuz bu durumu?
- Aynen öyle ancak 3 Temmuz'un hem etkisinin, hem izlerinin pek geçtiği inancında değilim. O dönem çok sıcaktı. Müthiş bir reaksiyon verdi Fenerbahçe camiası. Doğru olduğuna, haklı olduğuna inandığımız bir yolda, sahada kazandıklarımızın masa başında elimizden alınmaması için müthiş bir reaksiyon gösterdik. Ama o sıcak bir dönemdi. Ancak sonra unutulan şu oldu; bu dönem hala bitmedi bence! Hala devan ediyor gibi gözüküyor. Aynı yoğunlukta mı? değil. Ancak etkileri hala devam ediyor.
- Takımın sezon başındaki görüntüsü ile şu anki görüntüsü arasında size göre ne fark var?
1-2 TRANSFERDE YANILDIK
- Antrenör ekibim ile birlikte, farkları görmek adına sadece son oynadığımız maçları değil, oynadığımız her maçı tekrar tekrar izliyoruz. Kazandığımız olsun, kaybettiğimiz olsun, oyunun gidişatındaki farklar, siyah ile beyaz arasındaki keskin farklılık gibi değil. En azından kendi içinde bütünlüğü yansıtıyor diyebilirim. Fakat bu sezona damga vuran asıl şey, yaptığımız bireysel hatalar. Bunu özellikle söylüyorum, yanlış anlaşılmamasını özellikle rica ediyorum. Çünkü başarıyı veya başarısızlığı tanımlarken olaylara her zaman bir bütün olarak bakan birisiyim. Başarıda ve başarısızlıkta herkesin payı var. Bur durumdan kendimi soyutluyor değilim, tam tersine her şeyin içinde sorumlu olarak ben vardım ki Osmanlıspor maçından sonraki reaksiyonumun sebebi buydu. Sorumluluk alma düşüncesiydi. Diğer taraftan da, bunu söylerken altını şu şekilde çizmek istiyorum; Bizim gibi takımların seviyesi belli. Buraya oyuncu alınırken, belli standartlara göre isimler kadroya dahil ediliyor. Şöyle ki; eğer 10 transfer yapıldıysa bunların en fazla birinde veya ikisinde yanılmış olabilirsiniz. Bunun dışındaki sekiz isim genelde kulübün standartında uygun isimlerdir.
GOL YEME SORUNUMUZ BİRAZ AZALDI
Bu standardı oluşturan kriterlerin en başında gelen şudur; bu seviyedeki oyuncuların, diğer oyunculara göre katkı sağlama durumları yüksektir, basit hata oranları daha azdır. Bu kadar basit hata oranının yüksek olduğu bir dönem Fenerbahçe tarihinde yok! İsim olarak öne çıkarmak için söylemiyorum ama mesela Volkan Demirel. 15-16 yıldır Fenerbahçe kalesinde görev alıyor. Şampiyonluklar yaşadı, Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final, Avrupa Ligi'nde yarın final oynadı. Bu kadar önemli bir futbolcu bile 2-3 sezonda yapacağı hatayı 8-9 maçlık periyodun içine soktu. Böylesi bir dönemde futbolumuzdaki değişimi anlatabilmek kolay değil. Kolay tarafından söylemek gerekirse; gol yeme, pozisyon verme sorunumuz biraz azaldı, bununla birlikte basit hata oranımız çok azaldı, bu durum yediğimiz gol sayısını olumlu anlamda etkiledi. Gol atma konusunda zaten sıkıntı yaşamıyoruz, hemen her maçta iki veya üzeri gol atabilecek düzeydeyiz. Sonuç olarak futbolumuzda değişen neydi; oyunumuzda siyah ile beyaz kadar büyük farklar yoktu ama basit hata oranımızın düşmesi, pozisyon verme sayımızın azalması son altı maçta beş galibiyetlik bir seriye dönüştü.
- Saha dışındaki sabırsızlıklar, saha içindeki bireysel hataları tetikliyor mu size göre?
- Elbette etkiliyor ama bunları dile getirmek başka, arkasına sığınmak başka. Biz profesyonellerin bunu tespit ettikten sonra üzerine çıkmanın çarelerini aramalıyız. Kolay bir şey mi? Kendi iç dünyamız açısından tabii ki bunlar işin zorlu tarafları. Fakat diğer taraftan, bunların arkasına sığınmanın anlamı yok. Dediğin doğru. Ciddi bir sabırsızlık var. Fakat Türk futbolunda da bu böyle, hayatımızda da böyle. Bu sadece Fenerbahçe'ye özgü değil ama Fenerbahçe'nin özel durumundan dolayı belki birkaç puan fazla olduğu söylenebilir. Yine de bu bizim baş etmemiz gereken bir durum.
- Şu açıdan sordum; bir maçta, bir mağlubiyette her şey bitmiş gibi karsamsar hava yerleşiyor ve ister istemez takıma sirayet ediyordur diye düşünüyorum. Bu açıdan soruyorum.
GELGİTLİ RUH HALİMİZ VAR
- Aynen öyle. Bu genel olarak bizim toplumsal yapımız. O coşkulu, başarının yakalandığı anlarda, Şampiyonlar Ligi'nde, Avrupa Ligi'nde 2-3 maç arka arkaya kazanıldığında "Biz final oynayacağız, kupayı kazanacağız" diye bir anda oraya doğru gidiyoruz. Tam aksine beklentilerin biraz altına düşüldünde de "Bizden hiçbir şey olmaz" şeklinde gelgitli bir ruh halimiz var. Bu 3 Temmuz'un da etkisiyle birkaç puan fazla oldu diyebilirim. Tekrar tekrar söylüyorum, bunları mazeret olarak değil, doğru bir tespit olarak söylüyorum. Oyuncu grubumuzla birlikte üstesinden gelmek için çaba sarf ettiğimiz bir durum.
- O baskılara transfer döneminde transfer baskısı da ekleniyor. Takıma takviye yapılmasını gerektiğini zaten söylüyorsunuz ama takımın başına geldiğiniz zamandan beri hem kulübün mali yapısı ortada hem başka isimlerin gelmesi için bazı yabancıların ayrılması gerekiyor. Bu tarz zorluklar da var...
- Ufak bir düzeltme ile konuya gireyim... Bahsettiğim mali durum, sadece bizim nazarımızda değil, hemen hemen diğer takımlarında içerisinde olduğu bir durum. Ülke olarak kulüplerimiz feci durumda. Fenerbahçe'yi de bu durumdan ayrı koymanın bir anlamı yok. Bizim de mali anlamda sıkıntılarımız var. Bu bir gerçek. Bir takım mazeretlerin arkasına gizlenmenin bir anlamı yok o zaman zaten yenilgi de kaçınılmaz oluyor. Asıl neler yapmamız gerek onları düşünmemiz lazım. Buradan hareketle şunu söylemek lazım, transfere bağlamak için söylüyorum; Ligin ikinci yarısı, ilk yarıdaki fikstürümüzü konuşurken şimdi bitti ilk yarı ve ikinci yarı başlarken yine ilk yarıdaki o konuştuğumuz yere doğru geldik.
RAKİPLERİMİZLE DEPLASMANDA OYNAYACAĞIZ
Bu sefer zorluk dereceleri açısından aynı yerdeyiz. Neden aynı yerdeyiz? Ligin ilk altı haftasında, Vardar maçının yarattığı sıkıntıların da etkisiyle hazır değildik. İçinde en azından kağıt üzerinde görünen şampiyonluk favorisi diyebileceğimiz Trabzonspor, Medipol Başakşehir ve Beşiktaş bulunduğu ilk altı haftalık bir dönemden geçtik. Bizim hazır olma safhamızda bu takımlar ile sahamızda oynamamız avantaj-dezavantaj olarak bakıldığı zaman, bu takımlar ile ilk haftalarda oynamanın zorluğunu, iç sahada oynamanın nispeten bir derece avantajı ile eşleştirmeye çalıştık. Şimdi ise tam tersi. Biz daha hazırız ama bu sefer de rakiplerimiz ile deplasmanda oynayacağız. Bu kolay değil. Özetle; zorluk derecelerine baktığımızda sezon başı ile aynı. Buraya doğru giderken, Ocak'ın altısında antrenmanlara başladık. Yaklaşık sekiz gün Antalya'da kalacağız. Yoğun bir antrenman programı uygulayacağız. 16 Ocak'ta İstanbulspor ile rövanş maçı oynayacağız. Ardından Göztepe ile, biraz evvel söylediğim, o zorluk derecesi yüksek, üç tane deplasmanı barındıran, iç sahada da çok değerli rakipler ile oynayacağımız altı haftalık bir periyoda giriyoruz.
KATKI SAĞLAYACAK HER OYUNCUYA KAPIMIZ AÇIK
Birincisi ara transfer dönemi zaten zor. İkincisi ise transfer yapmak istediğiniz yerlerdeki oyunculardan daha üst seviyede olanı buldunuz. Şu anki maliyetler ortada, çok yüksek meblağlar. Bunu herkes görüyor. Yani sizin talip olduğunuz, size fayda sağlayacağına inandığınız ki transfer listemiz var, o konuda bir derdiğimiz yok. Ancak buralara gittiğiniz andan itibaren, birincisi kulüpleri iyi futbolcularını bırakmak istemiyor. İkincisi maliyetler gerçekten çok yüksek. Varsayalım kulüp bu yükün altına girdi, transfer gerçekleşti. İkinci yarının altıncı haftasında Beşiktaş ile oynayacağız. Baktığınızda ikinci yarının ilk altı haftalık dönemi çok yoğun. Oyuncuyu aldınız, bugün geldiğini varsayarsak adaptasyon dönemi, hangi seviyede olduğu, takıma uyum sağladı mı sağlamadı mı? Bu ve buna benzer bir sürü bilinmezin ortasında olmaya başlayacak. Diğer taraftan kulübün mali çerçevesi. Transfer ister miydim? Elbette isterdim. Esas amacımız oyun ve oyuncu kalitemizi bir adım daha ileri götürebilmek. Ama öbür taraftan var olan gerçekler var. Şu andaki durumumuz, şu andaki kadromuz, bence şampiyonluk için yeterli. Bu benim görüşüm. Herkesin de fikrine saygı duyuyorum. Dolayısıyla kendi iç dünyamdan, oyuncu grubumuz ile yapabileceklerimizi düşündüğüm zaman, nereye gelebileceğimizi düşündüğüm zaman, futbolun doğrularını düşündüğüm zaman, gelebileceğimiz seviyeyi hayal edince şampiyonluk için her şeyin var olduğunu görüyorum. Saha içi için söylüyorum bunu. Bu oyuncu grubu bunu başarabilecek seviyede. Sonuç olarak; olabilirse, mümkünse bize katkı sağlayacak her oyuncuya kapımız açık ama var olan oyuncularımız şu anda benim için dünyanın en iyi oyuncuları.
- Şu anda van Persie kontenjan dışında kalacak gibi görünüyor. Bu durumda 14. yabancı oyunlu olarak Eljif Elmas'ı kullanmayı düşünüyor musunuz yoksa tecrübe kazanması için kiralık gönderilmesi gibi bir durum söz konusu mu?
- Biraz evvelki gerekçelerin arasına sokamadığımız konu buydu. Hatırlatman da iyi oldu bu bakımdan. Aslında en önemli konulardan bir tanesi... Şu anda listeye yazacağımız 14 tane yabancı oyuncumuz var. Eljif de bu listede yer alacak. Yerli transferi kolay değil. Hem oyuncu seçiminden dolayı, aynı zamanda seçtiğiniz oyuncuyu alabilmek de kolay değil. Bir taraftan da bir oyuncuyu listeden çıkarmanız lazım. Bu da işin sıkıntı yaratabilecek başka bir tarafı.
CENK TOSUN PREMIER LİG'E GİDEBİLİYORSA...
- Daha önce konuğumuz olduğunuzda ki o dönemde yabancı futbolcu sayısı altıydı. "Ben neden altı olduğunu bilmiyorum" diye bir ifade kullanmıştınız. Şu anda yabancı sayısı 14. Size göre durum nasıl? Bu rakam yeterli mi? Çok speküle ediliyor; milli takımın başarısızlığının altında yabancı kontenjanının olduğu aranıyor ama bugün Cenk Tosun gibi bir Türk futbolcu da Premier League'e transfer olabiliyor sonuçta.
- Ama çok az. Ender oluyor bu tür transferler. Bunun üzerinden yorum yaparsak yine yanılgıya düşmüş oluruz. Bu sayılar üzerinden vurgu yaparken anlatmak istediğim şuydu; Alınan bu kararlarda bir nedenler silsilesi olması lazım diye düşünüyorum. Nedenlerden sonuca gitmek daha doğru olur. O günkü yayında, yabancı sayılarını oluşturan bu faktörlerin ne olduğunu bilmediğim için o vurguyu yaptım. Ben de 35 yıldır futbol dünyasındaki aktörlerden biriyim. Neredeyse 20 yıla yaklaşan bir antrenörlük deneyimim var. Mesela bu rakamlar oluşurken bir kişi gelip de bana "Bu sayı doğru mudur, nedeni şudur" diye fikrimi sormadı. Bahsettiğiniz o günkü yayında da bunun vurgulamak istedim. Söylemeye çalıştığım şu; bu rakam birden 14 oldu! Ne oldu da bu karar verildi? Bu kararı alan kişinin o an aklına ne geldi? Nasıl bir gerekçelendirme oldu? Yani altıydı, 6+2'ydi, beşti, dörttü, üçtü? Buralarda ne gördü de birden 14'e çıktı! Yani bu kararı veren kişi bunu biliyor mu, bilmiyor mu hiçbir fikrim yok. En azından bize aktarılan bir şey yok. Ama şu anda var olan gerçek bu.
YARIN 20 YABANCI DENSE...
Benim aklım şuna çalışıyor; "Yaptım, oldu mu? oldu". Şu andan itibaren 14 yabancının yaratacağı sorunlar ne, getireceği faydalar ne. Mevcut kontenjanın doğruları, yanlışları görmek adına devam etmesi lazım. Bir sonuca ulaşalım, bu sonucu değerlendirelim "Bu bize faydalı oldu, devam edelim". Güzel..."O gün kafasından öyle bir şey uydurdu yapan kişi" diye düşünelim. Yaptı, ve baktık ki faydalı oldu. O zaman "Olabilir" diyelim, devam edelim. Ama faydaları ne? Zararları ne? Bir oturup bunun üzerine konuşalım. Madem bu karar verildi, birkaç sene devam etmesi gerektiğini düşünüyorum ki sonuçlarını alalım. Sonuçlarına göre futbolumuzda neler olduğuna dair bir analiz çıkaralım. Bu çıkarımlara göre de devam etmesi mi gerekiyor yoksa bir miktar azaltılması mı gerekiyor buralara doğru gidelim. Bu konu ile ilgili kişisel düşüncem şu: Futbol için söylüyorum, biz ülke olarak üretici bir ülke değiliz, tamamen tüketici bir ülkeyiz. Zihinler tamamen tüketmeye yönelik çalışıyor. Hep ucuzcu, kolaycı tarafa giden yönümüz çok daha fazla. Dolayısıyla bu tip durumlarda, mesela yarın 20 yabancı dense inanın bana takımlara 20 yabancı doldurulacaktır! Yaptığımız eylemler ile beraberinde çıkacak sonuçlar arasında, düşünmüyoruz demeyeyim düşünüyoruz ama onun sonuçlarını uygulamak ile konuşmak ve düşünmek ağır geliyor. İşin hemen kolaycı tarafına geçiyoruz. Konunun özü şu; tüketici bir sektör olduğumuz için bana göre zararı biraz fazla olacak.
ŞAMPİYONLUK İÇİN GEREKEN PUAN...
- Peki karar verilmeden görüşünüzü sorsalar siz bir kriter mi koyarsınız, nasıl bakarsınız yabancı kuralına?
- Bu konuda detaylıca düşünmeden bir fikir belirtmek doğru olmaz ama futbol toplumu olarak zorlamadan bir şeyi yapamıyoruz. Maalesef durum bu. Küçük bir yüzdemizin dışında geriye kalan büyük yüzdemiz zorlamadan hiçbir şey yapmıyor. Yabancı konusundaki açılımla beraber aynı zamanda kulüplere yetiştiricilikle ilgili yaptırımlar da, Futbol Federasyonu'nun o gücü varsa bulunması, sanki birbirini doğru yöne itekler gibi gözüküyor. Kulüplerimizin yönetim şemalarında hiçbir şekilde üretmenin yeri yok! Diğer taraftan da bir anda 14 yabancı kararı veriliyor. Bu durumunun sonucunu görmek için büyük analizler yapmayı gerektirmiyor aslında.
- İkinci yarı öncesi rakiplerinizi durumunu nasıl görüyorsunuz? Çok takımlı bir zirve yarışı var. Bu da puan barajını aşağı indirdi gibi görünüyor. İkinci yarıyı nasıl öngörüyorsunuz?
- Nasıl ki biz bir adım daha iyi olmak istiyorsak, bütün takımlar da aynı şeyi düşünüyordur. Şu anda yedi tane takım birbirine çok yakın bir şekilde zirve hesabı yapıyor. Bununla birlikte mevcut yabancı kuralının ligimize getirmiş olduğu rekabet ortamı aşikar ve takımların güç dengesi birbirine çok yakın. Bütün bunları yan yana getirdiğimiz zaman, bu yedi takımın birbirleriyle oynayacakları ve diğer güçlü takımlarla oynayacakları maçlar neticesinde puan ortalamasının geçen yıllara oranla biraz daha aşağıya gelme ihtimali yüksek. Bu sezon şampiyonluk 70 ile 75 arası puan toplamak yeterli olacak gibi görünüyor.
- Sezon sonuna kadar hedeflediğiniz bir puan var mı?
- Az önce de söyledim. 70-75 arası puan şampiyonu belli eder. Fenerbahçe özelinden gidersek, şu anda 33 puandayız. 40 puan alırsak 73 puan eder. Bu tablo da şunu gösteriyor; 9 ila 13 puan arasında kabul edilebilir bir puan kaybı olarak gözüküyor. Bu sebeple o bahsettiğim zorlu deplasman maçlarında avantajı rakiplere vermemeliyiz.