Güncelleme Tarihi:
Fenerbahçe’nin efsaneleri arasında yer alan sarı lacivertlilerin eski teknik direktörü Aykut Kocaman, 360 televizyon kanalında yayınlanan Kültür Fizik programında şu açıklamaları yaptı.
"KOŞU MESAFESİ... CEHALETTEN..."
Koşu mesafesi konusunda zamanında FB TV’de de söylemiştim. İnsanlar anlamadıkları, bilmedikleri konularda bence cehaletten dolayı da ağızlarını büzerek konuştular. Bu çok yanlıştı. Bu adam ne demek istiyor diye düşünmeden konuştular ve bu kavramın içini boşaltmaya çalıştılar. Ama aslında öyle değil. Birazda beni itibarsızlaştırmaya çalıştıkları içinde böyle yaptılar. Ama çok önemli değil. Hep söylüyorum gerçekler bir gün ortaya çıkıyor.
Söylemeye çalıştığım şuydu; futbol koşmak değildir. Ama futbolu, fizik kalitenin üzerine inşa edebilirsiniz. O zaman tekniği taktiği daha anlamlı ve doğru yaparsınız. Rıdvan Dilmen’in programına katıldığımda bir örnek vermiştim. İki sene öceki Şampiyonlar Ligi finaline bakıyorsunuz. İki Alman takımı, Münih ve Dortmund; ikisinin de 120 kilometreye yaklaşan mesafeleri vardı. Kaleciyi çıkardığınız zaman ortalama 11.5 kilometre civarındaydı. İki kenar oyuncusunun 1500 metre sprint mesafesi vardı. Atletico Madrid buna çok iyi bir örnek. Atletico’nun çeyrek ve yarı final maçlarını izleme şansı buldum. Arda takımda olduğu zaman takım daha akıllı oynuyor. Mesela Chelsea maçında Arda oyuna girince oyunu bir anda takımı adına lehine çevirdi. Ama Arda yokken de topun olduğu bölgede çok kolay bir şekilde birikebiliyorlar. Bu tabi hiç bir zaman gol yemeyecekleri, mağlup olmayacakları anlamına gelmiyor. Ancak ihtimal zincirinde size bir çok avantaj sağlanmış oluyor. Bütün bu oyunun amacı ihtimalleri lehinize çevirmeye çalışmak.
ARDA TURAN...
Arda, milli takıma geldiği zaman her şey bekleniyor. Avrupa’da bir çok önemli kupayı kazanmış ve burada sihirbazlık yapacak. Alacak topu ayağına gol atacak. Oysa öyle değil. Arda çok önemli bir takımın, çok önemli bir parçasıdır. Biz de Atletico Madrid gibi önce çok rahat bir şekilde koşabilen, doğru yerde durabilen, kademeyi doğru yapan takımlar haline gelebilirsek... Arda buraya geldiği zaman katkısı azalmak yerine artacaktır.
"ÜLKEMİZDE HER ŞEY TERSTEN GİDİYOR"
Futbolda çok iyi tekniğimiz olduğu da söylenemez. Henüz büyük takımların seviyesine çıkarmaya çalışıyoruz. Bence daha yol almamız gerekiyor. Bir de fizik kalitemizi çok daha yukarıya çıkarmamız gerekiyor. Çok mümkün değil...
İstanbulspor çok özel bir örnekti. Bu yapı kurulabilir mi herhangi bir takımda? Çok zor. Bunu altyapıdan itibaren yaptırmazlar zaten. Bizim ülkemizde her şey tersten gidiyor. Üstten aşağıya doğru gidiyor. Bu yüzden de olmuyor. Alttan inşa etmeye başlamamız gerekiyor. Altyapı da yukarıda istenen bir şey var. İstenen şey, direkt sonuç. Bu sonuca doğru yürümek zorundasın. Türkiye’ye bir futbol aklı gerekiyor. Bu gelir mi? Gelmez. Çünkü bugünkü yönetimlerde ve inşa edilmiş olan düzende, futbolun aklına ihtiyaç yok. Bunu antrenör de yapamaz. Antrenör üst düzeyde kendi sorunlarıyla baş etmeye çalışırken, aşağıyı da dizayn etmeye çalışması gerçekten çok zordur. Antrenörlerin de sağlıklı bir ömürleri yok.
"KARAMSAR OLMAK İSTEMİYORUM... AMA DEĞİŞMEYECEK"
Federasyonun bir şeyleri değiştirme çabalarına saygı duyuyorum. Ama bu yöntemlerle değişmez. Çünkü buna inanmıyoruz. Bunu yukarıdan yapmaya çalışıyoruz. Karamsar olmak istemiyorum. Ama değişmeyecek. Başka insanlar gelecek ve bu olmamış deyip değiştirecek. Üretmediğimiz sürece bunların hepsi anlık, geçici çözüm arayışları oluyor. Böyle 50 tane proje yapsan 2 tanesi tutuyor. Gelişmemizde bu şekilde ilerliyor.
Burada tek mesele çap meselesi. 3 büyük kulüple diğer takımların tek farkı çapı. Yoksa futbola bakışları, düşünceleri arasında hiç bir fark yok. Biz millet olarak nedenlerden bahsetmiyoruz. Sonuçlardan bahsediyoruz. Sonuçlardan konuşunca bu tip çözümleri buluyoruz. Büyük kulüplerle küçük kulüplerin temelleri aynıdır. Nedenleri düşünmezsek 5-6 sene sonra yine aynı şeyleri tartışacağız.
"REKABET ARTIK DAHA SERT"
Bizim futbola başladığımız dönemlerde, yerli oyuncu sayısı fazlaydı. Oyuncuların yer bulma şansı sayısal olarak daha fazlaydı. Bu avantajdı. Şimdikilerin avantajı ise, daha eğitimliler. Teknik, fiziksel ve zihinsel olarak bizden daha iyi durumdalar. En büyük dezavantajları yer konusunda oluyor. Genç oyuncular arasındaki, takıma girebilme rekabeti daha sertleşti. Yabancı oyuncular olunca bizim oyuncumuza 5 oyunculuk yer kalıyor.
O zamanda topu başkasına vermiyorsunuz. Doğru bir metod olmadığı için her şeyin ucunu kaçırıyoruz. Oyuncular da burada bocalıyor olabilir. Esas olarak bence artık kanallar tıkalı. Yani rekabet daha sert, alttan yetişmek daha zor.
Bence doğru bir hamle olacak. Ülkemiz fiziki ve ekonomik açıdan rezerv takımlara uymuyor. Ben PAF ligini daha doğru buluyordum. Çünkü bir ciddiyeti oluyordu. Bu hale getirilirse sulandırılmış bir lig olacağını düşünüyordum. Ama İngiltere gibi düzenli ülkelerde yapıldığı gibi rezerv ligin daha faydalı olduğunu düşünüyorum.
"GÖREVİM İRADEM DIŞINDA BİRAZ KISA BİTTİ"
Sportif direktörlük, ülkemizdeki kulüplere futbol aklının sokulmaya çalışılmış hali gibidir. Ancak benim yapmaya çalıştığım şuydu. Öncelikli olarak 5-6 aylık süreçte neler oluyor, nasıl oluyor bunları nasıl değiştirebilirim bunları çözmeye çalıştım. Çünkü bu kültürün içinde sportif direktörlük yok. Dışarıdan gelen yöneticilerin parayı da bularak futbolu yönettiğini görüyoruz. Bunlarda taraftara hesap vermek zorunda oldukları için her şeyi kendileri yapmaya karar veriyorlardı. Fenerbahçe benimle birlikte bir dönem bunları yıkmaya çalıştı. Bana önce üstten güven duyulmasına ve sonra sportif direktörlüğü yavaş yavaş kulüpte yerleştirmeye çalıştım. Kulüplerde aldığınız kararlar ne kadar doğru olursa daha fazla karar almaya başlıyorsun. Böylece gerçek sportif direktörlüğün daha fazla yerleşmesini sağlıyorsun. Benim görevim, iradem dışımda biraz kısa bitti.
"KÜLTÜR FARKI YAŞIYORLAR"
Buraya gelen yabancı teknik direktörler muazzam bir kültür farkı yaşıyorlar. Burayı anlamak gerçekten uzun bir zaman alıyor. Rıjkaard, Aragones, Schuster bunlar bu işi bilmeyen insanlar değildi. Tam tersi biz onlara bakıyoruz, bir şeyler almaya çalışıyoruz. Onları taklit etmeye çalışıyoruz. Bizim onlardan avantajımız bu kültürü bildiğmiz içinde onlardan daha iyi yerlere gelebiliyoruz. Yabancı hocaların buraya adapte olması baya uzun sürüyor.
Antrenör pek çok şeyi berbat edebilir. Antrenörün kime ne katacağı çok soyut bir kavram. Ne önü belli ne sonu belli çok bulanık. Bazen %100’dür. Örneğin, Fatih Terim 1996’dan 2000’e kadar başarılı bir şekilde yürüdü ve UEFA kupasına kadar uzandı. Burada ki yüzdeyi belirlemek zordur. Oyuncunun da katkısı vardır, antrenöründe katkısı vardır. Bunun bir ölçümü yoktur.
"FUTBOLCULUK ATOMU PARÇALAMAK DEĞİL"
Bana yapılmamasını istediğim şeyleri başkalarına da yapmadım. Futbolculuk önemli. Dolayısıyla futbolcularınn egolarının olmasını anlıyorum. Güzel bir oyun ama atomu parçalamak değil. Güzel bir oyunun güzel bir parçasıyız ve bundan çok şeyler elde ediyoruz. Bu elde ettiklerimiz bizi şişirmemeli.
Altınordu’yu da katkım olsum diye ziyaret ettim. Altınordu çok değerli bir iş yapıyor. Alttan yukarıya doğru giden bir sistemleri var. Türkiye’deki genel bakışın aksine farklı bir sistemleri var. Bunu umarım sonuna kadar sürdürebilirler. Bunun olmasını çok arzu ediyorum.
Kendimi hep işimle tarif etmeye çalıştım. Biz şuyuz, biz buyuz, gülen adamlarız demenin anlamsız olduğunu düşünüyorum. Benim doğal halim bu. Benim eşofmanım üzerinden, beni vurmak kadar çapsızlık olamaz. Eşofman giyiyyordum çünkü takımla beraberiz onu anlatmak istiyordum. Eğer beraberseniz bunları bir takım şeylerle sembolize etmeniz gerekiyor. Fenerbahçe’de bunu özellikle giyiyordum. Çünkü Fenerium ürünleri giyiyordum. Çok şükür giyinmeyi de biliyoruz. Gülmüyor diyenler oldu. Bunlar cahilce alttan vurmalardır.