Kaynak: Scientific American
Oluşturulma Tarihi: Nisan 15, 2004 21:37
Sherlock adı verilen erkek babun (ağzı köpeğinkine benziyen kısa kuyruklu bir maymun türü) kayanın üzerinde otururken gözleri ile Cybelle adlı dişi maymunu izliyordu. Cybelle’in yakınından ne zaman yetişkin bir erkek maymun geçse, Sherlock geriliyor, her hali ile sinirlendiğini belli ediyordu.
Sonunda Cybelle gözlerini yukarı kaldırınca Sherlock ile göz göze geldi. Anında Sherlock’un kulakları yassıldı, gözleri kısıldı. Babun uzmanlarına göre bu bir ‘yanıma gel’ mesajıydı. Mesaj yerine ulaştı; birkaç saniye içinde Cybelle erkeğinin yanında oturuyor ve büyük bir keyifle Sherlock’un pirelerini ayıklıyordu.
Babun uzmanlarına göre maymunlar da insanlar gibi karşı cinsten birine karşı yoğun duygular besleyebiliyor. Babun heteroseksüel çiftleşme şekli bizimki ile büyük benzerlikler taşıyor. Ancak bazı önemli konularda bizden ayrılıyor. Sözgelimi babunlar aynı anda birden fazla maymuna aşık olabiliyor. Antropolog Helen Fisher’a göre insanların pek çoğunda böyle bir yetenek söz konusu değil.
Aşkın mekanizması
Fisher son kitabı ‘Aşık Beyin’de, aşık olmanın altında yatan mekanizmayı irdeliyor. Pek çok insan romantik aşkı bir duygu olarak ele alır. Oysa Fisher bunu bir dürtü olarak tanımlıyor. Ve bu dürtü o kadar güçlüdür ki açlık ve susuzluğun bile önüne geçebilir. En onurlu insanı bile yerlerde süründürebilir, en çekingen kadını ‘seks ilahesi’ haline dönüştürebilir.
Bu varsayım aşkın sinirkimyası ile uyumludur. Çok sayıda beyin salgısı bu gibi durumlarda birbiriyle etkileşim içine girerse de başrolü dopamin oynar. Bu nörotransmiter, hayvanları seks ve yiyecek gibi ödüller peşinde koşması yönünde uyarırken, bu dürtülerin tatmin edilmesi durumunda ortaya çıkan zevki de yaşamalarına zemin hazırlar. Fisher’a göre dopamin, hem romantik tutkunun keyfini (dopaminin yüksek olması) hem de terk edilmenin acısını (dopaminin düşük olması) açıklayabilir.
Fisher, insanlar ve hayvanlar üzerinde yürüttüğü çalışmalardan elde ettiği sonuçlara dayanarak romantik aşk ile madde bağımlılığı arasında davranış, duygu ve salgılanan kimyasal maddeler açısından çok büyük bir paralellik olduğunu ileri sürüyor. İçkiye karşı dayanılmaz bir istek duyan alkolik gibi, tutkularının esiri olan bir aşık da sevdiği olmadan yaşayamayacağını düşünür.
Evrimin ağır yükü
Fisher bu aşamada evrimin insanlara bu kadar ağır bir yükü niçin yüklediğini soruyor. Yaşayan primatlar, paleontoloji ve farkılı kültürler üzerinde araştırmalar yapan Fisher, büyük beyinli, çaresiz insan yavrusunun sağlıklı bir şekilde büyütülmesi açısından evrimin erkek ve kadın arasında büyük bir işbirliğini zorunluluk haline getirdiğini ileri sürüyor.
Romantik aşk cinsel ilişkiden önce kadın ve erkeği biraraya getirirken, çocuğun doğumundan sütten kesilinceye kadar geçen dönemde de (yaklaşık 4 yıl) tümüyle farklı salgılara dayanan bağlılığın kadın ve erkeği birarada tuttuğuna dikkat çekiyor. Bilimsel verilere göre çiftler arasında birbirine bağlılık duygusu gelişirken, tutku yavaş yavaş azalır.
Dolayısıyla çiftleri biraraya getiren duygular, bir süre sonra birbirlerinden kopmalarına yol açar. Çünkü kadın ve ve erkek başkalarına aşık olmuşlardır. Bu senaryoya göre kırık kalpler ve tutkunun diğer yıkıcı etkileri, üremeyi kolaylaştıran biyolojik sistemin yan ürünlerinden başka bir şey değildir.
Aşığa destek
Fisher’ın insanların nasıl çift oluşturduklarına ilişkin bu öngörüsü, bugün tartışılan çok sayıda varsayımdan yalnızca biridir. Ne var ki kimse Fisher’ın aşkın kimyası ile evrim arasında kurduğu bu ilişkiyi yadırgamıyor, çünkü tartışılan diğer varsayımlarda da romantik aşk yine evrimsel açıdan ele alınıyor.
Fisher, söz konusu kitabında ayrıca aşk konusunda yaşanan sorunlara karşı insanın kendi kendine nasıl destek çıkabileceğine ilişkin bilimsel kökenli önerilerde bulunuyor.
Tutkuyu canlı tutmak veya reddedilme acısını azaltmak için beynin nasıl kandırabileceğini öğretiyor: ‘Birinin sizin beyninizi ele geçirdiğini farz edin. Özgürlüğünüzü kazanmanız için bu kişiyi beyninizden kovmanız gerekiyor. Ayrılık durumlarında dopamin salgısını artıran faaliyetlere ağırlık verin. Unutmayın ki zevkin yegane kaynağı aşk değildir.’