Mısır’da Tutankamun’un da dahil birçok firavunun hazinesinin bulunduğu Kahire Müzesi’nde geçen ocak ayında yeni bir mumya salonu açıldı. Fakat müzede hálá hummalı bir çalışma sürüyor. Bodrum katındaki 3000 metrekarelik bodrumda bozulmaya yüz tutmuş mumyaları restore ettiren müzenin ilk kadın müdürü Wafaa el Saddik, şimdi de içinde envanterleri bile yapılmamış on binlerce buluntunun saklandığı depoyu baştan başa elden geçirip yenilemek için kolları sıvadı.
Müzeye ilgi büyük. Başta National Geographic olmak üzere birçok televizyon kanalı müzedeki etkinlikleri ve çalışmaları yakından takip ediyor.
Merakın odağı
Mısır tarihi her zaman insanların ilgi odağı olmuştur. Sonuçta dünyanın ilk devleti tarihöncesi dönemlerden, Roma dönemine kadar 3000 yıllık bir tarih yazmıştır.
Büyük bir sonsuzluk arayışı içinde olan halk, güneşte ve yıldızlarda ölümsüzlüğün sembolünü gördü. Günümüze dek
korunagelen mumyalanmış bedenler, modern mimarının bile aşmaya cesaret edemediği devasa piramitlerde olağanüstü bir uygarlığın canlı tanıkları gibi "yaşamaya" devam ediyorlar.
Piramitler hakkında bugüne kadar yazılanların haddi hesabı yok. Kimi yazarlar bereketli Nil topraklarında yükselen bu yapıları inşa eden eski Mısır halkının çalışmalarını hayranlıkla anlatırken, o dönemde bu kadar gelişkin bir mimarinin varlığına akıl sır erdiremeyenler, insanoğlunun karşı konulmaz hırsını ve açgözlülüğünü de simgeleyen bu görkemli yapıları uzaylılara mal ettiler.
Gizler tam çözülmedi
Piramitlerde yapılan yüzlerce belki de binlerce yasal ve yasadışı araştırmalara rağmen, eski Mısır tanrılarının mezarlarının gizleri hálá çözülmüş değil. Mısır piramitleri çok sayıda hazine avcısının hedefi olmuştur tarih boyunca.
Piramitlerin içindeki karmaşık geçit sistemi ve esrarengiz kapılara rağmen, mezar odaları yağmalanmaktan kurtulamamıştır. Günümüze en sağlam olarak kalan Tutankamun’un mezarıydı.
İngiliz araştırmacı Howard Carter, firavunu tüm ziynetleri ve silahlarıyla birlikte, iç içe konmuş 110 kilo ağırlığında dört lahidin sonuncusunda bulmuştu. Ama mezarında rahatsız edilmeyen ve soyulmayan başka firavunlar da olabilirdi.
Mısır Eski Eserler Dairesi Başkanı Zahi Hawass da böyle düşündüğü için 2002 yılında Keops piramidinde, "Pyramid Rover" olarak adlandırılan uzaktan kumandalı bir araştırma robotuyla bir keşif gezisi yaptı.
Canlı yayımlandı
Başta National Geographic kanalında olmak üzere birçok dünya televizyonunda canlı olarak yayımlanan bu araştırmadan sonra, Spiegel dergisinde yayımlanan yazıya göre, Fransız mimar Gilles Dormion, kısa bir süre önce endoskopi aletleri ve jeoradarıyla (yer radarı) yapmış olduğu araştırma sonucunda ilginç bulgulara ulaştı:
- Keops piramidindeki "kraliçe odasının" zemininde gizli bir geçit var;
- 4. Hanedanın kurucusu firavun Snofru’nun mezar odasında giden koridorun üzerinde bulunan bir dehliz iki gizli odaya açılmakta.
Ayrıca Fransız mimarın ilginç bir hipotezi var. Dünyanın en büyük mezar anıtında döner heykellerden, tuzak şeklinde kapılardan ve engellerden oluşan bir mekanizma bulunmakta.
Hırsızları şaşırtmak için
Peki Mısırlılar, krallarını yağmacılardan korumak için ne gibi taktikler uygulamıştı? Hırsızları şaşırtmak için kaç tane sahte koridor kaç geçit vardı? Devasa yapıların içinde bu tür aldatmaca yollar için bol bol yer var. Dördüncü hanedana ait iç mimari teknikleri hala anlaşılmış değil. Sonsuzluğa giden koridorlar, tuhaf nişler, çift mezar odaları akıl almaz sırlarla dolu.
Özellikle de 143m yüksekliğindeki Kefren piramidinin içi metro gibi.
Araştırmacılar asıl geçitlerin hala bulunamadığına inanıyorlar. Piramitler içinde neredeyse yok denecek kadar oksijen bulunduğu için de araştırılmaları çok zor.
Fakat bilim insanları artık ileri teknolojinin nimetlerinden yararlanmaya başladılar. Mesela yer radarları taş duvarlarının yoğunluğunu elektromanyetik olarak ölçebiliyor ve uzaktan kumandalı robotlar, kıyıda köşede kalmış bölgeleri tek başlarına araştırabiliyor.
Dormion’un ilk çabaları bile müthiş sonuçlar verdi. Parmak kalınlığında bir endoskopi aleti, Medum piramidinin içinde açtığı küçük bir delikten girerek 1,4m yüksekliğinde ve iki gizli odaya açılan bir geçit buldu.
İlk piramidin babası
Arkeolog Hawass burada ilk piramitleri inşa eden kişiyi bulmak istiyor. Kısa bir süre yayımlanacak kitabında arkeolog, piramit alanının kurucusunun hálá lahitinde dinlenmekte olduğunu yazıyor.
Firavunların en büyüğü olan Snofru tüm hırsızları yanılttı, diyen Hawass’ın teorisine göre, ilk gerçek geometrik piramidi inşa eden Keops’un babası Snofru idi.
Snofru’nun piramit kenti Dahşur, pek bilinmez. Doksanlı yıllara kadar askeri bölge olduğu için buraya girmek yasaktı. Snofru’nun burada inşa etmiş olduğu "Kırmızı Piramit" 109m, "Bent piramidi" ise 105m yüksekliğindedir.
İki Alman araştırmacı ayrıntılı incelemeler sonucunda Mısır’daki ilk piramidin aslında bir felaket örneği olduğunu ortaya çıkardılar.
Piramit ustaları ilk önce temelleri çöken yapıda defalarca kurtarma çalışmaları yaparak, piramidin inşasını 15 yılda güç bela tamamlamışlardı. Fakat mühendislik hatasına dayanan bu başarısızlık Mısırlı firavunları yıldırmak şöyle dursun, asıl piramit çağının başlangıcı olmuştu.
Eski Mısır’da ileri teknoloji
Eski Mısır’ın taş ustaları daha dördüncü hanedandan itibaren, diyorit veya granit gibi sert taşları kesebiliyorlardı, ama hiç kimse bunu nasıl başardıklarını bilmiyor.
Snofru’nun döneminde ilk kez bakır heykeller kalıplara dökülmeye başlanmış ve arp bulunmuştu. Halk büyüye ve sihirlere inanıyordu. Snofru’nun sembolleri de bunu açıklıyor aslında: Firavunun kısa eteğinin altından sarkan
aslan kuyruğu onun hayvan kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Elinde tuttuğu ucu kıvrık bir asa ve kamçıdan en büyük büyücü olduğu anlaşılmakta. Gökyüzüyle en iyi şekilde iletişim halinde olan Snofru, Nil nehrini kabartabiliyordu.
Sıradan halk, kralları ve diğer soyluları göremiyordu. Bu nedenle de birçok firavun "Gizlerin bekçisi" olarak anılıyordu.
Snofru, anıtsal mezarı için Memfis’in 50km uzağındaki Fayum vahasının doğu kenarını seçmişti.
Gökyüzüne bir basamak
İlk önce sekiz basamaklı bir piramit planlanmıştı. Ama Snofru daha yükseğini isteyince 85m’lik bir yapı çıkar ortaya. Snofru döneminde eski Mısır mimarisi yeni bir boyut kazanıyor.
Ardılları Keops ve Kefren de onun izinden giderek daha büyük piramitler inşa ettirdiler. Dördüncü hanedanının kralları ölümsüzlüğü simgelemek istiyorlardı. Piramitler aynı zamanda farklı bir görüşü de yansıtmakta.
Daha önceki dönemlerdeki firavunlar yer altında içleri ağızlarına kadar yiyecek ve içecekle dolu olan magazinlere gömülüyordu. Oysa Snofru’nun amacı ışığa ulaşmaktı.
Piramit, ölen hükümdarın gökyüzüne giden yolcuğu için bir basamaktı. Astronomiyle uğraşan rahiplerin gözünde kesin bir hedef vardı. Onlar için kuzey gökyüzünde hiçbir zaman batmayan kutup yıldızları sonsuzluğun zirvesiydi.
Fakat astronomik belgelerde,
boğa takımyıldızında turuncumsu renkte ışıldayan Aldeberan yıldızı da ele alınmakta. Aldeberan yıldızı eski Mısır’da batışın ve gençliğin simgesidir.
Hırsızlık daha gömülmeden!
Ancak bu görkemli piramitler bile öldükten sonra firavunların gücünü koruyamıyordu. Belgelere göre hırsızlık daha gömülme sırasında başlıyordu. Meşalelerle mezar odalarına giren yağmacılar, kralların boyunlarındaki amuletleri hatta altın maskelerini bile söküp alıyorlardı.
İşte piramit ustaları bu nedenle hep daha karmaşık güvenlik sistemleri geliştirmek için tuzaklar ve gizli geçitler eklediler planlarına.
Fakat anlaşıldığı üzere Mısır kralları hırsızları yanıltmak için çok daha farklı taktikler de uygulamıştı. Özellikle de üçüncü hanedanın hükümdarı Sekemket. Mısırlı arkeologlar ellili yıllarda firavunun tamamlanmamış basamaklı piramidini bulmuşlardı.
Girişi hala ilk yapıldığı gibi duruyordu. Büyük bir heyecanla kilidi kıran arkeologlar 30m derilikteki bir dehlize indiklerinde, yerde 21 bilezik, 388 altın boncuk, 420 seramik kürecik ve altın bir asanın kalıntısıyla karşılaştılar. Dehlizin arkasındaki mezar odasına hiç dokunulmamış ve açılmamıştı.
Amerikalı araştırmacı Robert Brier, bu ilginç buluntuların, hırsızları, firavunun mezarından uzaklaştırmak için düşünülen bir hile olduğunu düşünüyor.
Araştırmaya izin yok
Son araştırmalar soyulma tehlikesinin Snofru’nun mühendisleri tarafından da tahmin edildiğini gösteriyor. Medum piramidi adeta kilitli bir zırh gibi. Planlara göre aşağı inen koridorun içi tıpkı Loto makinesinin borusundaki küreler gibi küp şeklinde taşlarla doldurulacaktı.
Mezar odasının önüne büyük nişli bir giriş yapılmış. Anlaşıldığı üzere dev taşlar yığılacaktı. Fakat burada ilginç olan hiçbir zaman bir lahidin bırakılmamış olması. Fransız mimar Dormion’un araştırması bu tür sorulara yanıt getirecek gibi.
Girişteki koridorun hemen üzerinde endoskopla bir delik açan mimar, iki odaya uzanan gizli bir geçit buldu. Kameranın gördüğü kadarıyla bunlar boş. Birçok arkeolog bu noktadan sonra araştırmalara devam etmek istiyor, fakat Hawass, bu mirası koruması gerektiğini savunarak, yabancı arkeologlara izin vermemekte.
Kölelik yok, zorunlu çalışma var
Uzmanlar Dahşur bölgesindeki piramiti yapım sırasında yeni blilgilere ulaşıldı: Eski Mısırda kölelik bilinmiyordu henüz, ama zorunlu çalışma vardı. İşçiler yalınayak çalışıyorlardı ve tonlarca ağırlıktaki taş bloklarını taşırken kemikleri kırılıyordu. Rahip doktorlar yaralı bölgeleri sarıyor ve şişen bölgeleri şifalı bitkilerle tedavi ediyorlardı.
Tüm bunlar yaşanırken, firavun Snofru, çalışmaları oturduğu yerden izleyebiliyordu. Hükümdarlık binası inşaat yerinin hemen kenarındaydı. Mimarları yepyeni bir mezar yapısı keşfetmişlerdi, matematik kitabından çıkmış bir biçimi andırıyordu bu.
Basamaklı piramit kuleleri Tikal, Chichen Itza ve Babil’de bulunmuştu. Ama hiçbir Maya, Çinli veya Sümerli, prizma biçiminde bir ölü tapınağı inşa etmeyi akıl edememişti.
Snofru’nun hükümdarlık yönetiminde öte yandan din de yeni bir boyut kazanmış ve zafer güneş tanrılarının eline geçmişti. Tıpkı doğudan yükselen ve batı çölünde kızararak batan güneş gibi Snofru da sonsuz bir şekilde parlamaya devam eden bir yıldız olacaktı.
Daha önceki dönemlerde nekropoller, kuzey-doğu yönünde kurulurken eksen doğu batı yönüne çevrilmişti. Firavun, ufuktaki günlük gezilerinde kendisine eşlik eden Re’nin oğlu olmuştu.
10 bin işçi çalıştıSnofru müthiş bir taslak hazırlatmıştı. Anıt mezarının kenarı 156,90m uzunluğunda olacaktı ve bunun için de eğim açısının 60 derece olması gerekiyordu.
Tahminlere göre Snofru’nun piramit inşaatında 10.000 işçi, 5000 kadar taş ustası, matematikçi ve sanatkarlar çalışmıştı. Fakat plan beklendiği gibi yürümüyordu, karbonat çamurlarıyla biçimlenen deniz tortullarından oluşan zemin tonlarca ağırlıktaki yapıyı kaldırmıyor, duvarlarda çatlaklar oluşuyordu.
Yoğun kurtarma çalışmalarından sonra eğim açısı 45 dereceye düşürüldü ve yapının üzeri 15,70m kalınlığında kireç taşı kaplama ile örtüldü. Ve yaklaşık 15 yıllık bir mücadeleden sonra piramit hazırdı.
Ölüler kentinde artık 3,6 milyon tonluk taş yığını yükseliyordu. Bu başarısızlık Snofru’yu yıldırmadı tam aksine ölümsüzlük arayışında önemli bir adım oluşturdu sadece. İki büyük piramidi bulunan hükümdar çok daha büyük bir proje için kolları sıvadı. Bu Kırmızı Piramit idi.
Kırmızı piramidin öyküsü
İnşaat yeri sadece 1,9 kilometre uzaklıktaydı ve bu sefer planda kenarı 219m ama eğim açısı sadece 45 derece olan bir yapı vardı. Zeminin sağlamlığı da iyice kontrol edilmişti. Günümüzde alınan hava fotoğraflarından anlaşıldığı üzere batıdan, Kırmızı piramide iki taşıma rampasının uzanıyordu.
Ve hükümdar buradaki işi sanki başından aşmazmış gibi ilk eseri olan basamaklı piramidini de düzgün ve soyut bir yapıya dönüştürmeleri için sanatkarlarının bir kısmını Medum’a yolladı.
Taş ustaları parçalanmış ellerinden küre biçimindeki açkı taşlarını bıraktıklarında Snofru 75 yaşına gelmişti ve mezarının tamamlanmasıyla aynı zamanda öldü.
Rahipler ölünün etlerini çıkardıktan sonra kemiklerini keten bezlere sardılar. Natronla yapılan gerçek mumyalama o zamanlar daha bilinmiyordu. Ancak hükümdar gömülmeye hazır haline gelince kafalar karıştı.
Acaba orada mı?
Spiegel’den derlediğimiz yazıda şöyle deniyor: Snofru hangi piramide gömülecekti? Hawass’ın son teorisine göre hükümdar herkesle alay edercesine, kendisini Medum’daki eski anıt mezarına gömdürmüştü. Böylece potansiyel hırsızlara hiçbir olanak tanımamıştı.
Hükümdar belki de hala görkemli lahidinde yatıyor diyor Hawass. Dört milyon taşla çevrili, 14,70m yüksekliğindeki kubbemsi tavanı altında durmuş olanlar Snofru’nun nasıl bir titan olduğunu hissedebilirler.
Peki ama hükümdar gerçekten de burada mı yatıyor? Medum’da hálá bilinmeyen zikzak biçiminde geçitler, tüneller veyahut da "en kutsal bölgeye" giden yolu kapatan, önleri örülü koridorlar mı var?
İngiliz araştırmacı John Shae Perring, 1840 yılında, piramidin içine girip her yeri aramasına rağmen hiçbir şey bulamamıştı. 1950’li yıllarda Mısırlı bir ekip de eli boş döndü.
Hawass şimdi ileri teknolojik araçlar ve National Geographic’ten aldığı destekle piramitlerin gizlerini çözmeye hazırlanıyor. Bekleyelim bakalım, insanoğlunun yüzyıllardır merak ettiği firavunlar dünyasının giz perdesi nasıl açılacak.