Oluşturulma Tarihi: Kasım 04, 2006 00:00
Sıtma paraziti nasıl saklanıyor?
Avustralyalı bilim adamları, sıtma parazitinin insan bedenindeki hücrelerde ne şekilde hayatta kalabildiklerini buldular. Gelişme, hastalığın daha iyi tedavi edilmesine izin verecek. Avustralya Ulusal Üniversitesi (ANU) bilim adamları, sıtma parazitinin (Plasmodium falciparum) akyuvarlardaki tuz oranını çoğalttığını buldular. Sıtma paraziti bedene girdikten sonra, bağışıklık sistemine yakalanmamak için alyuvarlara saklanıyor diye açıklıyor Kevin Saliba.
Bilim adamları aslında bir süredir, alyuvarlara giren parazitin, konakçı hücredeki iyon dengesini değiştirerek tuz oranını çoğalttığını biliyorlardı. Ama bu sürecin parazit açısından önemli olup olmadığı kesin olarak açıklanamamıştı.
ANU bilim adamları şimdi yüksek tuz oranının, parazitin önemli besleyici maddelerini aldığı süreç içinde önemli bir rol oynadığını kanıtladılar. İncelemeler sırasında saptanan bir protein, alyuvarlardaki tuzu, daha fazla fosfat alımı için kullanmakta. Bu fosfatlar ise parazitin hayatta kalmasını sağlayan bazı biyokimyasal süreçler için gerekli.
Bilim adamlarının saptamış olduğu protein, konakçının kan hücresinde fosfat ve tuzu birleştirerek, parazite iletiyor. Bu süreç durdurulabilirse, parazitler aç bırakılabilecek. Araştırmacılar son sonuçların, yeni sıtma ilaçlarının geliştirilmesine yararlı olmasını umuyorlar.
En uzun Japon kadınları yaşıyor
Almanya’da gerçekleştirilen ve endüstri ülkelerindeki insanların yaşam beklentisiyle ilgili araştırmaya göre, 2005 yılında doğan bir Japon kadını 99 yıl yaşacak.
Köln Üniversite bilim adamlarınca gerçekleştirilen araştırmaya göre en uzun Japon kadınları yaşıyor. 2005 yılında doğan Japon kadınları 99 yıl yaşayacaklar diyor araştırmayı yöneten bilim adamı Eckart Bomsdorf.
Araştırma çerçevesinde endüstri ülkelerinde 2005 yılında doğan insanların yaşam beklentisi araştırılmakta. Sonuçlar Japon erkeklerinin de 90,8 yıllık yaşam beklentisiyle listenin başında yer aldıklarını göstermekte. Endüstri ülkelerindeki en düşük yaşam beklentisi Amerikalılarda.
Amerikalı kadının ortalama ömrü 86,9. Erkeklerdeki ortalama yaşam süresinin 79,5 yıl olduğu Belçika ve Hollanda ise liste sonlarında yer almakta. Araştırmadaki tahminler Kohort ölüm çizelgelerine dayanmakta.
Bu çizelgelerde hangi yılda kaç insanın kaç yaşında öldüğü yer almakta. Bu çizelgeye göre yapılan tahminlerden birisi de 2015 yılında doğan Japon kadınlarının 100 yıldan fazla yaşayacağına dayanıyor.
Çölleşmeyle savaşım için bilgi ağı
Birçok Avrupa ülkesinden bilim adamı, dünya genelinde hızla yayılan çölleşmeyle savaşabilmek için aynı çatı altında çalışacak. Bu amaçta "European DesertNet" bilgi ağı kuruldu. Bilgi ağında araştırmalar dışında etkili savaşım için gerekli bilgiler de bir araya toplanacak.
Projenin hedeflerinden biri de en iyi yöntemlerin geliştirilmesine dayanan bilgi alışverişinin iyileştirilmesi. Çölleşmeyle savaşımda, dar alanlarda olduğu kadar bölgesel sınırların dışında uygulanabilecek yöntemlerin de geliştirilmesi önem taşımakta.
Ancak bilgi ağının sözcüsü, insanların topraklardan uygun olmayan biçimlerde yararlanması yüzünden eskiden kullanılabilir olan alanların %10-20’si erozyona uğradı diye konuştu.
Uluslararası araştırmalara göre dünya genelinde çölleşme yaygınlaşmakta. Ve bu olumsuz gelişme tür çeşitliliğinde, toprakta ve su rezervlerinde onarılması mümkün olmayan zararlara yol açacak. Erozyonun uzun vadeli sonuçlarından biri de yoksulluk ve göçtür diyor uzmanlar.
Mısır’da yeni bir kuş gribi vakası
Eylül ayında Mısır’daki kümeslerde yeni vakalar ortaya çıkmıştı. Yetkililer kısa bir süre önce bir kişinin hastalandığını bildirdiler. Mısırda 39 yaşında bir kadın kuş gribi virüsüne yakalandı. Dünya Sağlık Organizasyonu’ndan yapılan açıklamaya göre bu 2006 yılında Mısır’da yaşanan ilk vaka. 30 Eylül’de ilk belirtiler görüldükten sonra hasta 4 Ekim’de hastaneye kaldırılmış. Bir müddet sonra akciğer enfeksiyonu geliştiyse de kadının durumu henüz kötüleşmemiş.
Hasta, ilk belirtilerin çıkmasından kısa bir süre önce kazları kesmiş ve tüylerini yolmuştu. Bu tür doğrudan temaslarda H5N1 virüsü hayvandan insana bulaşabilmekte. Kazların kesildiği tarihte kazların bir kısmı hastalanmış bir kısmı da ölmüştü.
Böylece son vakayla birlikte Mısır’da 15 kişi hastalanmış oldu. Kuş gribi nedenle ölenlerin sayısı ise altı. Dünya Sağlık Organizasyonu’na göre virüs 2003 yılından bu yana dünya genelinde 253 kişiye bulaştı ve bunlardan 148’i yaşamını yitirdi.
Doping maddesiyle şizofreni tedavisi
Sporcular tarafından kullanılan EPO (Erythropoietin) doping maddesiyle şizofreni hastalığının tedavi edilebileceği bildirildi. Sonuç, Almanya’daki Max-Planck Deneysel Tıp Enstitüsü ve DFG Moleküler Fizyoloji Araştırma Merkezi bilim adamlarına ait.
Araştırmaların açıklamasına göre düzenli olarak alınan EPO maddesi, şizofreni hastalarının zihinsel yetilerini güçlendirmekte. Nitekim EPO alyuvar üretimini uyarmanın ötesinde sinir hücrelerini de korumakta deniyor Molecular Psychiatry dergisinde.
Üç ay süreyle haftada bir kez EPO alan hastaların bilişsel yetilerinde önemli ölçüde bir iyileşme gözlenmiş. Dünya genelindeki nüfusun yaklaşık olarak %1’inde görülen şizofreni, hastalarda takip edilme hissi yarattığı gibi halüsinasyonlara da neden olmakta. Toplumdan uzaklaşan hastalarda ayrıca bilişsel yetiler de zayıflıyor.
Konsantrasyon bozukluğu yaşayan şizofreni hastalarında bellek sorunları ortaya çıkıyor, dolayısıyla da gündelik yaşamda bocalıyorlar. Bilim adamları bu yeti kaybının, şizofreni hastalığının sinir hücrelerini öldürdüğüne dair bir işaret olduğunu söylüyorlar.
Nöro dejenerasyon olarak bilinen bu tür kayıplara karşı etkili olan EPO maddesi, şizofreni için tipik olan diğer semptomlarda etkili olmadı diyor uzmanlar.
Çayın rahatlatıcı etkisi var
Londra College Üniversitesi bilim adamları, (siyah) çayın insan bedenini rahatlattığını kanıtladılar. Çay kortizol adıyla bilinen stres hormonunun daha az salgılanmasını sağlıyor.
Araştırma çerçevesinde deneklerin bir kısmı üç hafta süreyle siyah çay, diğer bir kısmı tadı siyah çaya benzeyen ama farklı içeriklere sahip bir içecek içmişler.
Stres altında bulunan kişilerde normalde nabız, kan basıncı ve kortizol oranı yükselir. Fakat araştırma sırasında siyah içen denekler psikolojik baskı altına bile olduklarında, kortizol oranı neredeyse %50 oranında azalmış. Diğer deneklerde en fazla %27 oranında arttığı için bilim adamları siyah çayın strese karşı iyi geldiğine inanıyorlar.
Rusya, yüzen atom santralı kurmaya hazırlanıyor
Rusya, bir gemi üzerine yeni bir atom santralı kurmak istiyor. Rosenergoatam şirketi "yalnızca 200.000 Dolara" mal olacak santralin, rahatlıkla 200.000 kişinin elektrik ihtiyacını karşılayabileceğini söylüyor. Firma, kuzey bölgelerine de elektrik verileceği için atom santral gemisinin gayet uygun olduğunu düşünüyor. Çünkü o bölgede kötü hava koşulları yüzünden petrol ve kömür nakliyatında zorluklar yaşanmakta deniyor Popular Science dergisinde.
Fakat çevre kuruluşları, planlanmakta olan atom santralinin yüzen bir Çernobil’e dönüşmesinden endişeliler. Reaktör gemisinin üzerinde, bir futbol sahasını kaplayacak büyüklükte iki reaktör yer alacak. Gemi böylece limandan limana giderek bölgelerin elektrik ağına bağlanabilecek.
Atıklar on ila on iki yıl boyu gemide depolanabilecek. Yüzen atom reaktörü fikri aslında yeni değildir. Westinghouse Electric kuruluşu da 1970’li yıllarda böyle bir santral planlamıştı. Fakat proje petrol krizi ve bunu takip eden enerji tasarruf programından sonra (1973) rafa kaldırıldı. Reaktöre karşı çıkan uzmanlar şu tehlikeler konusunda uyarıyorlar:
Reaktör gemisi diğer gemilerle çarpışabilir
Fırtına sırasında santral onarılmaz hasarlara neden olabilir.
Acil durum jeneratörleri bozulduğu taktirde ikinci bir Çernobil felaketi meydana gelebilir
En kötü durumda ise atom, geminin zeminini eriterek suya karışabilir ki bu Çernobil’dekinden çok daha büyük bir felaket demek.
Kolomb’un kökeni yine belirsiz kaldı
Kolomb’un kökenini bulmak için gerçekleştirilen geniş kapsamlı bir gen analizi sonuç vermedi. Araştırmacılar bu amaçta Kolomb’un akrabası olabilecek kişilerden yüzlerce gen örneği almışlardı
Bilim adamlarının hedefi, Kristof Kolomb’un kökenini alışılmamış bir şekilde açıklamaya çalışmaktı. Bunun için ünlü kaşifin akrabası olabilecek ve soyadları Colombo, Colon, Colom veya Coulomb olan 500 İspanyol, Fransız ve İtalyan’dan DNA örnekleri alındı.
Bu örnekler daha sonra Kolomb’un kemik kalıntılarıyla karşılaştırıldı. Ne var ki bilim insanları bir sonuca ulaşamadılar. Kısa bir süre önce Granada Üniversitesi’nden Jos Antonio Lorente’nin yaptığı açıklamaya göre gen analizleri Kolomb’un doğum yerinin açıklanması için yararlı olmamış.
Tarihçilerin birçoğu ünlü kaşifin 500 yıl önce Genua’da doğmuş olduğu konusunda hemfikirler. Ama Kolomb’un İspanyol mu, Portekiz mi yoksa Fransız kökenli mi olduğu bilinmemekte. Lorente bu konuda kesin sonuçların elde edilebilmesi için yeni analiz yöntemlerinin geliştirilmesini gerektiğini söyledi.