Ozon tabakasında yeni rekor bozulmaBilim adamlarının hesaplarına göre Antarktik üzerindeki ozon deliği 2050’ye kadar kapanacaktı. Ama ne var ki bugüne kadar neredeyse hiçbir olumlu gelişme yok.
Güney Kutbu atmosferinde bu yıl içinde yaklaşık olarak 40 milyon ton ozon zarar gördü. Gerçi ozon deliği artık daha küçük ama uydu ölçümleri, 2000 yılındaki rekor yılına göre çok daha derin olduğunu gösteriyor. Avrupa Uzay Ajansı’ndan (ESA) yapılan açıklamaya göre stratosferdeki ozon tabakasının aşağı yukarı 28 milyon kilometrekaresi tamamen bozulmuş. NASA, 2000 yılındaki bozulmayı 29,5 milyon kilometrekare olarak açıklamıştı. Fakat bu yıl geriye kalan ozon tabakasının derişimi 100 Dobson birimine kadar düştü. Genişleme ve derinlik birlikte ele alındığında şimdiye kadar ölçülen en büyük ozon kaybı çıkıyor ortaya. 2000 yılındaki ozon kaybı 39 milyon ton kadardı.
Bu yılki büyük kayıp, 1979 yılından bu yana en düşük sıcaklıkların yaşanmasına bağlanmakta. Düşük sıcaklıklar ozon deliğinin oluşumunda etkili oluyor çünkü. İlkbaharda daha fazla güneş ışığı alan stratosferde,oksijen bileşimleri yeryüzünden yaklaşık 25km yükseklikte parçalanmakta.
Bunun nedeni ise insanların etkinlikleriyle atmosfere ulaşan flüor hidrokarbür gazıdır. 1987 Montreal Protokolünün yürürlüğe girmesinden bu yana flüor hidrokarbürün endüstride kullanılması yasaklanmıştır. Fakat ozona zararlı maddeler, atmosferde uzun bir süre kalıcı olabiliyorlar. NASA araştırmacıları son bilgisayar simülasyonlarına dayanarak, dünya atmosferinin şimdiye dek beklendiği gibi 2050 değil 2068 yılında yenileneceğini bildirdiler.
Antik Kudüs’te gümüş bolluğuAntik kentteki gümüş bolluğunun izleri, günümüzde ortaya çıkarılan çanak çömlek üzerinde bile görülmekte.
İsrail’deki 38 kazı yerindeki, İ.Ö.1yy’dan İ.S.70 yılı arasına tarihlenen 1200 çanak çömleği inceleyen bilim adamları, gümüşün yer altı sularıyla toprağa ve dolayısıyla da çanak çömleğe bulaştığını saptadılar. Araştırma çerçevesinde Kudüs ve çevredeki kırsal bölgeler ve antik Yuda kentlerindeki çanak çömlekler karşılaştırılırken, katı örneklerdeki elementleri saptamaya yarayan nötron etkinleştirme analizinden yararlanılmış.
Bu incelemeye göre, kentte bulanan çanak çömlekler daha fazla gümüş içermekte. Gümüş miktarındaki bölgesel farkı doğal nedenlere bağlayan bilim adamları, gümüşün yer altı sularıyla toprağa, dolayısıyla da çanak çömleğe bulaştığını tahmin ediyorlar. Geçiş döneminde, Yahudi halkının ulusal ve dinsel merkezi olan Kudüs bu nedenle gelişmiştir.
Roma döneminde de binlerce kişi kutsal kente akın ediyor ve adaklarıyla tapınak hazinesini zenginleştiriyordu. İ.S.70 yılında kenti ele geçiren Romalılar tapınağı yıkarak tüm zenginlikleri ve tapınak hazinesini yağmalamışlardır.
Müziğin ağrılar üzerindeki etkisi Birçok insan müzik olmadan iş yapamaz. Hatta kimi öğrenciler ders çalışırken müzik dinlediklerinde daha verimli olduklarını söylüyorlar. Bunlar henüz bilimsel olarak kanıtlanmadı ama bilim adamları müziğin, kronik ağrıları olan insanların yaşamını kolaylaştırdığını gördüler.
Amerika’daki Cleveland Kliniği araştırmacılarının sonuçlarına göre günde bir saat müzik dinlemek bile kronik eklem veya bel ağrıları üzerinde iyileştirici bir etki yapmakta. Ağrıdaki şiddetin ortalama olarak %20 oranında azaldığını söyleyen bilim adamlarına göre deneklerin en sevdikleri müziği ya da özel rahatlatıcı müzik dinleyip dinlemedikleri önem taşımamakta.
Japonya, uyduyla Güneş’i araştıracak
Japonların fırlattıkları yeni araştırma uydusu her şeyden önce Güneşin atmosferindeki patlamaları inceleyecek. Araştırma uydusu geçen Cumartesi (30.9.06) bir Japon roketi iyle Dünyamızın yörüngesine yerleştirildi. M-V tipi roket, planlandığı gibi Uchinoura uzay istasyonundan fırlatıldı. Uchunoura, Tokyo’nun yaklaşık olarak 1000km güneydoğusunda bulunuyor. 900 kilo ağırlığındaki Solar B uydusu, Kasım ayında işlemeye başlayacak. Söz konusu uyduyu Japonlar, ABD ve İngiltere’yle birlikte geliştirdi. Yeni uydu 1991 ila 2001 yılları arasında çalışan Solar-A’nın yeni versiyonu, astronomlar Solar B ile özellikle de Güneşin manyetik alanını incelemek istiyorlar.
Beslenme bozukluğu ve uyuşturucu bağımlılığı Aşırı
yemek yeme hissi ve uyuşturucu bağımlılığı beyinde benzer bir şekilde işleniyor. Amerikalı bilim adamları her iki durumda da aynı beyin bölgelerinin etkinleştiğini buldular. Proceedings dergisinde yayımlanan sonuçlara göre yemek yeme davranışının kontrolünde özellikle de hipokampüs önemli bir rol oynamakta.
Mount Sinai Tıp Okulu’nda Joanna Fowler ile birlikte çalışan araştırmacılar, daha kolay zayıflayabilmeleri için bir iki yıl kadar önce midelerine "gastrostimülatör" olarak adlandırılan bir implant yerleştirilen yedi aşırı kilolu kişiyi incelemişler.
Mide pili olarak da adlandırılan alet, beyne tokluk hissini uyandıran sinyaller gönderen siniri uyarmakta. Araştırmacılar, stimülatörün çalışması sırasında hipokampüsteki metabolizma etkinliğinin arttığını görmüşler.
Bellek içeriklerinin oluşturulduğu bu beyin bölgesinde uyuşturucu bağımlılığı da kaydedilmekte. Ayrıca hipokampüs dışında daha önceleri de uyuşturucu bağımlılığıyla ilişkilendirilen ve limbik sistemde bulunan diğer bölgeler de etkinleşmekte diyor bilim adamları.
Tembellik de genlerde "kayıtlı"!Kimi insanlar tembel tembel oturarak vakit geçirmekten rahatsız olmazlar. Minnesota Üniversitesi bilim adamları, şimdi tembelliğin de genlere uzandığını buldular. "Tembellik geni" bazı insanlarda Orexin A geninin üretimini düşürmekte. Oysa bu madde hareket etmemizi tetikler. Bedenlerinde yeterli miktarda Orexin A maddesine sahip olmayanlar sürekli yorgun oluyorlar, hatta bazı ciddi durumlarda gün içinde uyuya kalabiliyorlar.
Bilim adamları kalıtımlarındaki bir gen yüzünden tembel olan insanlar için henüz bir tedavi bulamadılar. Ama gelecekte insanları tembellikten uzaklaştıracak ilaçların geliştirilebileceği sanılmakta.
Neandertal adamının soyu sanılandan daha uzun sürmüşNature dergisindeki bir habere göre Cebelitarık’ta Neandertal adamının son sığınağı yer almakta. Clive Finlayson yönetiminde çalışan ekibin Gorham mağarasında bulduğu kemik ve aletlerin, Neandertal adamına ait en yeni buluntular olduğu tahmin edilmekte. Bilim adamları Neandertal insanlarının İber Yarımadası’nın güney zirvesinde yaklaşık olarak 28.000 yıl öncesine kadar yaşamış olabileceklerini, hatta son Neandertal’in 24.000 yıl önce tükendiğini düşünüyorlar.
Mağaradaki çalışmalar sırasında yaklaşık olarak 30 m’lik bir alanı kazan bilim adamları, buluntuları tabaka tabaka inceleyerek özellikle Neandertal adamına özgü aletler ve çok sayıda hayvan kemikleri çıkarmışlar. Anlaşıldığı üzere hayvanlar mağara dışından getirildikten sonra burada parçalanmış.
Nature dergisindeki yazıda, mağaradaki buluntular Neandertal adamının İber Yarımadası’nda Homo sapiens’le bir araya geldiğini gösteriyor diyor araştırmacılar. Cebelitarık’ta Neandertallere ait ilk buluntular 1848 yılında bulunmuştu.
Eğer son Neandertal insanının 24.000 yıl önce yaşamış olduğu doğrulanırsa, bulgu Lagar Velho olarak bilinen çocuk iskeletine de yeni bir açıklama getirebilir. Portekiz’de bulunan bu çocuk iskeletinin yaşı 24.500 olarak tahmin edilmekte. Bilim adamları bu yüzden iki türün (Neandertal ve Homo sapiens) melezi olduğunu düşünüyorlar.
Nezle virüsü eşyalardan da bulaşıyorOtel konukları araştırma için bir gece otelde kaldıktan sonra bilim adamlarına odada hangi eşyalara dokunduklarını söylemişler. Bu eşyalar üzerinde daha sonra genetik yöntemlerle soğuk algınlığı virüsleri aranmış. Bu inceleme sonucunda eşyaların %35’inde gerçekten de virüs saptanmış.
En çok virüs taşıyanlar kapı kolu, uzaktan kumanda ve elektrik düğmeleri diyor araştırmacılar. Ancak virüslerin bir insana bulaşması için önce parmak uçlarına buradan da gözlere veya buruna bulaşması gerekir. Virüslerin, eşyalardan parmak uçlarına bulaşıp bulaşmadıkları ikinci bir deneyde kontrol edilmiş. Bu amaçta hasta deneklerin burun salgıları fırçayla elektrik düğmelerine ve telefonlara sürülmüş.
Aynı denekler bir saat ve bir gün sonra bu elektrik düğmelerini ve telefonları kullanmışlar. Sonuç: Bir saat sonra deneklerin parmak uçlarında %60, eşyaları bir gün sonra kullanan deneklerin parmak uçlarında ise %33 oranda virüs saptanmış.
Bugüne kadar hasta insanla temas eden kişilere soğuk algınlığı bulaştığı zaten biliniyordu, fakat son araştırma virüslerin dolaylı yoldan da yani eşyalar üzerinden de bulaştığını göstermesi açısından önem taşımakta. Ayrıca eşyaları düzenli olarak temizlemenin ne kadar önemli olduğunu da göstermekte.