Oluşturulma Tarihi: Eylül 30, 2006 00:00
Işın terapisi kanserli çocuklara yaşama şansı veriyor
Amerikalı bilim adamları ışın terapisinin, en çok beyin tümörüne sahip çocuklara yaradığını gördüler.
Memphis St.Jude Çocuk Hastanesi’nde Amar Gajjar ile çalışan uzmanlar, ışın dozunu tıp dilinde "Medulloblastom" olarak bilinen tümörün büyüklüğüne ve metastaz durumuna göre ayarlayarak, kemoterapinin süresini kısaltmışlar.
The Lancet Oncology dergisindeki araştırma yazısında, bu şekilde tedavi edilen 119 çocuktan %85’inin beş yıl daha yaşadığı belirtiliyor. Oysa standart terapide bu oran %60-70 arasında değişmekte. Işın terapisinden en çok da tümörleri ameliyattan sonra da hala büyük olan veya yayılmış olan hastalar yararlanmış.
Bu gruptaki beş yıllık yaşama şansı %30-40’tan %70’e çıkmış. Medduloblastom, çocuklarda görülen kötü huylu beyin tümörlerinin %20’sini oluşturmakta. Tümör daha çok yedi ila on iki yaş arası erkek çocuklarında görülmekte.
"Buz adam" acı çekmeden ölmüş
National Geographic dergisinin Almanya sayısındaki bir habere göre 5000 yıllık buz mumyası Ötzi’nin ölüm nedeni çözülmüş olabilir. Patolog Eduard Egarter-Vigl’e göre buz adam arkadan bir okla vurulduktan sonra bulunduğu yerde yaşamını yitirmiş. "Ok ucu sol kürek kemiğini geçerek kolu besleyen ana atar damara saplanmış" diye açıklıyor uzman. Hiç kimse böyle bir yarayla bir adım bile ilerleyemez. Birkaç dakika içinde kanamadan ölür.
Güney Tirol Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Ötzi, Eylül 1991 tarihinde Ötztaler Alplerinde yürüyüş yapanlar tarafından bulunmuştu. Birkaç yıl önce mumyanın sol omzundaki çakmaktaşı ok ucu fark edilince buz adamın ok ucu yarasıyla ölüp ölmediği araştırılmaya başlandı. Bilim adamları kesin ölüm nedenini şimdi çok tabakalı bilgisayar tomografisiyle öğrendiler. Yeni teknik incelenen beden bölgelerinin 0,75mm ince tabakalar halinde canlandırılmasına izin veriyor. Uzmanların dediklerine göre yöntem otopsiden bile daha kesin sonuç vermekte. Buzun içinde bulunan Ötzi dünyanın en eski mumyası olarak bilinmekte.
Geleceğin giysileri tavuk tüyünden
Tavukları sıcak tutan tüylerin pekala insanları da ısıtacağını düşünen bilim adamları, şimdi tavuk tüyünden son derece hafif ve esnek kumaşlar üzerinde çalışıyorlar.
Bilim adamlarının açıklamalarına göre tavuk tüyünden üretilen kumaşlar yünlü kumaşa veya ketene benzeyecek. Yün gibi keratinden oluşan tavuk tüyü, yünden farklı olarak minik hava deliklerinden meydana gelen petek biçiminde bir yapıya sahip. Bu özellik tavuk tüyünü hafif, elastik ve ısıtıcı kılmakta.
Bilim adamları şimdi bu olumlu özellikleri dokuma ipliklerine taşımak istiyorlar. Bilim adamları tavuk tüyü dışında, pirinç samanından da iplik elde etmek istiyorlar. Ve buna uygun bir yöntem geliştirdiler bile.
Açıklamalara göre bu tür ipliklerin, tekstil endüstrisindeki bildik makinelerle de işlenmesi mümkün olacak. Tavuk tüyü ve pirinç samanı bol ve ucuz bulunan hammaddeler ve petrole karşı iyi bir alternatif oluşturuyorlar diyor bilim adamları.
Kaldı ki tarımsal hammaddelerle üretilen iplikler biyolojik olarak indirgenebiliyor da. Araştırmasıyla ilgili sonuçlarını San Francisco’da gerçekleştirilen Amerikan Kimya Birliği’nin toplantısında sunan Yiqi Yang (Nebraska Üniversitesi), tavuk tüyü ipliğinin, halı, otomobil koltuğu veya yapı malzemelerinde de kullanılabileceğini söyledi.
Bazı antidepresanlar erken boşalmayı önlüyor
Belli başlı antidepresanların, orgazmdan önceki süreyi dört misli uzattıkları tespit edildi.
Konuyla ilgili araştırma sonuçları The Lancet dergisinde yayımlandı. Araştırmacılara göre erken boşalma tüm dünyada beş erkekten birinin sorunu. Araştırma çerçevesinde, cinsel ilişki sırasında bir dakikadan önce boşalan 2600 erkekten on iki hafta boyu (ilişkiden bir ila üç saat kadar önce) seçici serotonin gerialım önleyicisi (selektive serotonin reuptake inhibitor) içeren haplar almaları istenmiş.
En yüksek dozda ilaç alan erkeklerin orgazm öncesi birleşme süresi 3,5 dakikaya çıkmış. Daha düşük dozda bu süre 3 dakikaya kadar yükselmiş. Araştırmayı yöneten Minnesota Üniversitesi bilim adamı Jon Pryor, ilaç sayesinde erkeklerin kendilerini daha iyi hissettiklerini ve ilişkiden memnun kaldıklarını söylüyor. Bununla birlikte antidepresanlar tamamen risksiz değil. Olası yan etkiler arasında psişik bozukluklar, kilo durumunda değişiklik ve cinsel isteksizlik de var.
Karbondioksitten hidrokarbon üretimi
İtalyan araştırmacılar güneş enerjisiyle karbondioksiti yeniden hidrokarbona dönüştürmek için çalışmalar yapıyorlar. Bu bileşimin daha sonra benzin veya dizel gibi yakıtlar olarak işlenebileceği düşünülmekte. Bilim adamları, suyu, oksijen, hidrojen iyonları ve elektronlar şeklinde parçalayabilmek için güneş enerjisinden yararlanıyorlar.
Daha sonra ise iyonlarla karbondioksit moleküllerinin tepkimesi sağlanıyor. Bu şekilde hidrokarbon oluşumu yeni geliştirilmiş bir katalizörle mümkün olmakta. Yeni yöntem gerçi küresel ısınmayla mücadelede yararlı olabilir fakat Messina Üniversitesi araştırmacısı Gabriele Centi, tekniğin henüz gelişim aşamasında olduğunu ve hidrokarbon üretiminin henüz yeterli gelmediğini söylüyor.
Plüton’un adı da gitti
Bu yıl Plüton’un başına gelmeyen kalmadı. Geçen ay gezegen statüsünden çıkarılan gökcismi, şimdi de adını kaybetti. Uluslararası Astronomi Birliği Plüton’un bundan sonra 134340 sıra numarası ile anılacağını bildirdi. Eski gezegenin uydularına da numaralar verildi.
Uluslararası Astronomi Birliği geçen Çarşamba (13.9.06) Plüton’un isimsiz gökcisimlerine dahil edilerek 134340 numarası aldığını bildirdi. Plüton’un uyduları Charon, Nix ve Hydra da bundan sonra 134340 I, 134340 II ve 134340 III olarak anılacak. Uluslararası Astronomi Birliği Plüton’u 24 Ağustos’ta cüce gezegenler sınıfına dahil edince, adını da kaybedeceği belli olmuştu.
Plüton’un gezegen statüsünden çıkarılmasından sonra güneş sistemimiz dokuz değil sekiz gezegenli oldu. Bununla birlikte Plüton’un gezegen statüsünden çıkarılmasına çok sayıda bilim adamının itirazı var. Uluslararası Astronomi Birliği’nin kararını tanımayan 300’ü aşkın Amerikalı bilim adamı, Plüton’un yeniden dokuzuncu gezegen olması için çalışıyor.
Antikorlu mendille bakteri uyarısı
Amerikalı bilim adamları antikorlu kumaş üretmek istiyorlar. Yüzeyler bu kumaşla silinerek, üzerlerinden hangi hastalık etkenlerinin, virüslerin ya da kimyasal maddelerin bulunduğu anlaşılacak. Yeni malzemeyle kağıt mendil ve veya kulak temizleme çubuğu üretildiği taktirde bu gelişmeden herkesin ucuz bir şekilde yararlanabileceği sanılmakta.
Temizlik mendilinin temeli, 0,1mm ila milimetrenin iki binde birlik çap ölçüsüyle insan saçının çapından 40 misli ince olan doku liflerine dayanıyor. Bu doku belli başlı etkenlere ve sağlığı tehdit eden maddelere karşı antikor üretiyor ve Cornell Üniversitesi’nden Margaret Frey’e göre tıpkı bir sünger gibi işlemekte. Bir sıvıya tutulduğunda ya da bir yüzeyin üzerinde gezdirildiğinde, belli başlı bakterilere, virüslere ve tehlikeli maddelere karşı antikor üretiyor. Bilim adamları antikorlu mendilin satışa sunulabilmesi için biraz daha geliştirilmesi gerektiğini bildirdiler.
Aşırı şişmanlıktan genler sorumlu değilmiş
Alman bilim adamları şişmanlık genini akladılar. Adipositas geni, beden ağırlığının sadece iki kilosundan sorumlu. Buna göre aşırı şişmanlar hatalı besleniyorlar.
Alman Tıp Bilişimi, Biyometri ve Epidemiyoloji Birliği’nin bir konferansında Erich Wichmann, Adipositas geni en fazla iki kiloluk bir fark yaratmakta diye konuştu. Aşırı kiloların nedenini genlerde değil şişmanların yaşam biçiminde aramak gerekir. Şişmanlığın baş sorumlusu yüksek kalorili beslenme ve yetersiz hareket diyor bilim adamı. Wichmann, ekibiyle birlikte metabolizma süreçlerinin işlemesinden sorumlu rs 7566605 genini buldu.
Fazla erkek nüfus, sosyal dengeyi bozabilir
Afrika ve Asya’nın büyük bir kesiminde daha çok erkek bebekler tercih edilmekte. Cinsiyete dayalı doğum kontrolü ve kadınların sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamaması yüzünden evlenecek yaşta erkek sayısı arttı. Londra College Üniversitesi’nden Therese Hesketh ve Zhejiang Normal Üniversitesi’nden (Çin) Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde şimdi erkek nüfusundaki artışın sosyal dengeyi bozabileceği konusunda uyarıyorlar. Bu dengesizlik asosyal davranışlara ve daha fazla şiddete yol açarak ülkelerdeki istikrarı bozabilir diyor bilim adamları.
2001 yılında erkek oranı %50,4 civarındaydı. Normalde 100 kız çocuk dünyaya gelirken 105-107 erkek bebek doğuyor. Bu dengesizlikte ailenin büyüklüğü, ebeveylerin yaşı, hormon tedavisi, hastalık veya stres gibi faktörler etkili olabiliyor.
Mesela İkinci Dünya savaşından sonra erkeklerde hafif bir artış yaşanmıştı. Bu durum biyolojik ve evrimsel nedenlerle açıklanmaya çalışılır. Bir olasılıkla stres, sperma kalitesini etkilemiş ya da artış değişen yaş yapısına bağlı olarak yaşanmış olabilir diyor bilim adamları. Özellikle Asya ve Afrika ülkelerinde erkek çocuklar tercih edilmekte.
Cinsiyete göre kürtaj ve kadınların sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamaması nedeniyle denge son yirmi yıl içinde bozulmuş. İki sebep de kadınlardaki ölüm oranını yükseltmekte. Bu gelişme sadece Çin ve Hindistan’da seksen milyon kadının "eksilmesine" yol açmış.
Bilim adamları bu gelişme yüzünden erkeklerin yalnız kalacağını ve aile kuramayacaklarını düşünüyorlar. Mesela Çin’de yaşları 28-29 arasında değişen bekarların %94’ü erkek. Erkek nüfusundaki artışla birlikte asosyal davranışlar ve şiddetin artacağını düşünen bilim adamları ayrıca seks endüstrisinin de büyüyebileceğine inanıyorlar. Çin’de böyle bir gelişme daha şimdiden söz konusu.