Şişmanlık beyinde başlıyorBilim adamları tembelliğe eğimli farelerin beyinlerde, Orexin uyarı maddesi için daha az reseptör bulunduğunu saptadılar.
Anlaşıldığı üzere zayıf insanların beyindeki uyarımlar, daha fazla enerji sarfiyatını tetikliyorlar. Minnesota Üniversitesi bilim adamları, zayıf farelerin beyinlerinde Orexin uyarı maddesi için daha fazla reseptörün bulunduğunu saptadılar ve benzer bir ilkenin insan beyninde de işlediğini tahmin ediyorlar. Araştırmacılar deneyler sırasında zayıf ve şişman fareleri karşılaştırırken, hayvanların hareketlerini izlemişler.
İki grubu da eşit yemle besleyen bilim adamları zayıf farelerin kendilerini daha fazla temizlediklerini ve etrafta daha çok dolaştıklarını görmüşler.
Orexin maddesinin uyarıcı etsini kontrol etmek için de iki gruptaki farelerin beyinlerine bu uyarı maddesini aşılamışlar. Ve ilginç bir şekilde zayıf fareler eskisinden daha hareketli hale gelirken, aynı uyarı maddesi şişmanlığa eğimli farelerde etkili olmamış. Bu da şişmanlığa yatkın farelerde yeterli reseptörün bulunmamasına bağlanmakta.
Kilitler yeterli olmayınca fazladan anahtar da işe yaramıyor diye açıklıyorlar bu durumu bilim adamları. Bilim adamları sonuçların insanlar için de geçerli olması halinde hareketin diyetten daha etkili olabileceğini düşünüyorlar.
Ve elde edilecek yeni sonuçlar sayesinde, insanları hareket etmeye teşvik edecek stratejilerin ya da ilaçların geliştirilebileceği sanılmakta.
Ultrason, sinir hücrelerini şaşırtıyor
Yale Üniversitesi’nde Pasko Rakic yönetiminde çalışan bilim adamları farelerle gerçekleştirdikleri deneyler sırasında, büyük beyin kabuğunun alt tabakalarından birisine gitmesi gereken sinir hücrelerinin üst tabakaya gittiğini görmüşler.
Bundan sonraki araştırmalarda insansı maymunların da ultrasona böylesine duyarlı reaksiyon gösterip göstermediği kontrol edilecek. Bilim adamları fötal evredeki kemirgenleri tekrar tekrar (30 dakika süreliğine) ultrason dalgalarının etkisinde bırakmışlar.
Ultrasonun beyin üzerindeki etkisi farelerin otopsisi sırasında anlaşılmış. Yollarını şaşıran sinir hücresi sayısının düşük olmasına karşın, ultrasonun beynin işlevi üzerinde etkili olduğunu sanan bilim adamları, yollarını şaşıran sinir hücrelerinin ultrason süresinin ve frekansının artmasına bağlı olarak çoğaldığını da saptamışlar.
Bugüne kadar çok fazla ve uzun süre ultrason ışınlarının etkisinde kalan bebeklerin daha düşük kilolu doğdukları biliniyordu sadece.
Son araştırmalarla çok fazla ultrason ışınlarının etkisinde kalan farelerde ve primatlarda (insan dışındaki) farklı davranış biçimleri de izlenmiş.
Alerji ve Parkinson arasındaki ilişki196 Parkinson hastası ve bir kontrol grubuyla araştırma yapan Amerikalı bilim adamları, kronik alerjik nezlenin Parkinson hastalığı riskini yükselttiğini saptadılar. Bilim adamları iki hastalık arasındaki ilişkinin, alerjik reaksiyondan kaynaklanan iltihaplar ve beyindeki kimyasal dengede meydana gelen değişimlerle ortaya çıktığını tahmin ediyorlar.
Daha önceki araştırmalarla da aslında iltihap reaksiyonları ve Parkinson riski arasında bir ilişkinin olduğu anlaşılmıştı. Mesela Ibuprofen gibi iltihap önleyici ilaçların düzenli olarak alınması Parkinson hastalığı riskini düşürebilir diyor uzmanlar. Bu ilişkiyi daha yakından incelemek isteyen James Bower ve çalışma arkadaşları, Parkinson hastalarını sağlıklı yaşıtlarıyla karşılaştırmışlar.
Sonuçlara göre alerjik nezleye sahip kişilerin Parkinson hastalığına yakalanma olasılığı alerjisi olmayanlara kıyasla üç misli fazla. Alerjik reaksiyon ne kadar uzun vadeli ise bağışıklık yanıtının beyni etkileme olasılığı o denli büyümekte. Bu süreç iltihaplanma ve beyindeki belli başlı uyarı maddelerinin üretilmesine yol açar ki bu da beyin hücrelerinin hasar görmesini kolaylaştırmakta.
Bununla birlikte sonuçlar, doğrudan doğruya alerjik nezlenin Parkinson hastalığına sebep olduğunu göstermiyor diye açıklıyor Bower. Gerçi alerjik nezle birçok risk faktörlerinden biri olarak kabul edilebilir ama ilişki kalp enfarktüsüne benzemekte.
Kalp enfarktüsünde de yüksek kan basıncı, yüksek kolesterol değeri veya sigara içimi gibi faktörler hastalığı doğuran sebeplerin sadece bir parçası ve tek başların çok ender olarak enfarktüse neden oluyorlar diyor uzmanlar.
Casus uydu görüntüleriyle arkeoloji araştırmaları
Avustralyalı arkeologlar Suriye’deki araştırmaları için Amerikan gizli servisinin çalışmalarından yararlanmışlar. Arkeologlar 60’lı yıllarda ordunun çok gizli tutulan casus uydu görüntülerinden yararlandıklarını söylüyorlar. Corona olarak adlandırılan bir program çerçevesinde alınan görüntüler 90’lı yıllarda kamuya açılmıştı.
Bu görüntüler sayesinde erken İslam dönemi çömlekçiliğinden, 130.000 yıllık eski taş mezarlara kadar birçok kalıntıyı bulmak mümkündü. Fotoğraflar, Suriye’nin tarımsal gelişiminden önceki halini gösteriyorlar. Avustralya Ulusal Üniversitesi’nden Mandy Mottram’ın açıklamasına göre uydu görüntüleriyle yapılan analizler sonucunda küçük bir araştırma ekibi Fırat vadisine gitmişti. Görüntüler gerçekten de çok işimize yaramıştı diyen arkeolog, buluntu yerlerini %95’lik doğruluk payıyla saptayabildik diye konuştu. Fotoğraflar şu sıralarda yeniden incelenmekte ve ikinci bir araştırma ekibi, önümüzdeki Nisan ayında Suriye’ye gidecek.
Hawking çocuk kitabı yazıyor
Bilimin çocuklar için de heyecan verici olduğuna inanan İngiliz fizikçi Stephan Hawking, kızı Lucy ile birlikte çocuklara yönelik astrofizik kitabı yazıyor.
Hawking kitaplarında, görelilik ve kozmoloji hakkındaki vizyonları ve fikirleri öykü biçiminde anlatarak çocukların ilgisini bilime çekmeye hedefliyor.
Birinci cildin adı "George ve Evrenin Gizli Anahtarı" (George and his secret key to the universe). Kitabın 2007 sonbaharında Amerika ile eş zamanlı olarak İngiltere, İspanya, İtalya ve Almanya’da satışa sunulacağı bildirildi.
Çocuklara yönelik
astroloji kitabının biraz Haryy Potter romanlarına benzeyeceğini belirten Hawking, tabii ki içinde büyüyle ilgili hiçbir şey bulunmayacak diye konuştu. Ünlü fizikçinin ilk kez 1988 yılında yayımlanan "Zamanın Kısa Tarihi" adlı kitabı 2002 yılına dek dokuz milyon satarak en çok satanlar listesine girmişti.
Dijital tablo devri
Sihirli ayna devri kapandı, Amerikalı ve İngiliz bilim adamları şimdi izleyicinin ruh haline uyum sağlayan dijital tablo geliştirdiler. Bir yazılım programıyla dijital tablolar izleyicinin ruh haline göre değişiyor. Sistem şöyle işliyor: Bir kamera izleyicinin yüz ifadesini analiz ederek, tablonun rengini, arka planını ve fırça darbelerini değiştirmekte. Mesela öfkeli bir yüz ifadesi dijital tabloda koyu renkler ve sert fırça darbeleriyle yansımakta. Mutlu insanlar ise buna karşın dinamik ve iç içe geçen gölgelemelerle karşı karşıya kalacaklar diye açıklıyor bilim adamları.
Kuantum mekaniği metali geçirgen kılıyorKuantum mekaniğindeki tünel etkisinin optik versiyonuyla ışık bir gümüş tabakadan geçebiliyor.
Geçirgen olmayan bir metal
film iki geçirgen izolatör arasında yerleştirildiğinde, ışınlar belli başlı koşullarda tümüyle geçebiliyorlar. İngiliz bilim adamları tünel etkisinin bu yeni varyantının iki cam prizmayla basit bir deneyde keşfettiler. Kuantum mekaniğindeki tünel etkisine göre bir parçacık, bir engelin zirvesine ulaşacak enerjiye sahip olmasa da engelin diğer tarafına geçebilir. Mesela bir tepeyi aşacak bir küre düşünün, kürenin tepenin öbür tarafa geçebilmesi için tepenin zirvesine çıkabilecek hareket enerjisine sahip olması gerekiyor. Ama kuantum dünyasında küre tepeyi aşmadan tünel açarak geçer tepenin diğer tarafına.
Bu tünel etkisi radyoaktif parçacıkların alfa parçalanmasına dayanır ve bilgisayar işlemcilerinin transistorlarında da kullanılır. Son araştırma bu ilkenin optik alanda da geçerli olduğunu gösterdi. Mesela cam prizmanın içinden yansıyan bir ışın, sınır tabakada, havada doğru açıyla tümüyle yansıtıldığında, yansıtıcı ayırıcı tabakanın çok yakınındaki bir cam blokla prizmadan çıkarılabiliyor. Bu durum, tam yansımada da her zaman elektromanyetik alanının bir kısmının, prizmadan enerji çıkarmayan, azalmakta olan bir dalga biçiminde havaya sızması ile ilgili.
Ancak bu alanın ikinci bir cam bloğa denk gelmesi halinde, bunun içinde genişleyen bir dalgaya dönüştürülmekte ve ışıktaki fotonlar böylece iki cam gövde arasındaki hava tabakasından geçebilmekte. Bildik tünel etkisi hiçbir zaman ilk yansımayı sıfıra düşüremez.
Exeter Üniversitesi’nde Roy Sambles ila çalışan bilim adamları şimdi iki prizma arasındaki çok sayıda filmden oluşan bir ara tabakanın, teorik olarak tünel etkisinin gücünü belli başlı dalga boyları için %100 arttırabildiğini ve basit yoldan düşen ışık yansımasının tamamen devre dışı bırakılabileceğini keşfettiler. Araştırmacılar deneyler sırasında üzeri ince ve sert olan saydam bir izolatörün bir tabakasıyla kaplı iki prizmadan yararlanmışlar.
Prizmalar 40 nanometre kalınlığında bir gümüş filmle birbirine yapıştırılmış. Bir ışın, prizma içindeki tabaka dizisine yerleştirildiğinde her ne kadar gümüş, kullanılan dalga boyundaki ışığı geçirmez olsa da ışık yoğunluğunun %35 kadarı ikinci prizmada yakalanabilmiş. Bilim adamları tüm ışının teorik olarak ara tabakayı tünelden geçer gibi geçebileceğinden eminler.
Bu, ışının cam-izolatör-gümüş-izolatör-cam- çoklu tabaka yüzeylerindeki çoklu yansımayla mümkün. Bilim adamları tünel etkisinin güçlendirilmesi halinde mikroelektronik alanda yararlı olabileceğini düşünüyorlar.
2500 yıllık yeni buz adam Alman bilim adamları Moğolistan’da 2500 yıllık bir insan fosili buldular. Kalıntının 1991 yılında bulunan buz adam Ötzi ile karşılaştırılabileceği sanılmakta.
Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü bilim adamlarının Moğolistan’daki bir mezar odasından çıkardıkları fosil bir İskit savaşçısına ait. Açıklamaya göre buzda korunagelen ve mumyaya dönüşen fosilin üzerinde bir kürk manto ve altın bir saç süsü de bulunmakta.
Tahminlere göre İskit savaşçısına ait alıntı, buz adam Ötzi (1991) ve Sibirya’daki buz prensesi (1993) ile karşılaştırılabilir. Herman Parzinger başkanlığında Altay dağlarında sürdürülen kazılar sırasında bulunan fosilin yüzü de çok iyi korunagelmiş. Buluntuyla ilgili ayrıntılı bilgiler Ağustos ayının sonunda gerçekleştirilecek bir basın konferansında açıklanacak.