Araştırma Dünyasından

Güncelleme Tarihi:

Araştırma Dünyasından
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 15, 2006 00:00

Anti-proton kütlesi belirlendi

Uluslararası bir araştırma ekibi, anti-protonların kütlesini en doğru bir şekilde belirledi. Fizikçiler herhangi bir sürprizle karşılaşmadıklarını, parçacıkların teoriyle uyumlu olduklarını söylüyorlar. Bugüne kadar temel parçacıkların standart modeline alternatif deneyler bulunmuyordu. Konuyla ilgili deney, Avrupa’nın Cern araştırma merkezinde gerçekleştirildi.

Bilim adamları maddenin ve anti maddenin tümüyle aynı şekilde davrandığını kabul ederler. Yani bir proton, anti-protonla aynı kütleye sahiptir. Fakat bu tahmine kuşkuyla yaklaşan bilim adamları da var. Bu araştırmacılar, madde ve anti- madde tümüyle aynı olsaydı, ilk patlamadan hemen sonra birbirlerini söndürürlerdi ve dünyamız hiçbir zaman gelişmezdi diyorlar.

Artık maddenin yapısıyla ilgili az çok yeni alternatif teoriler mevcut. Standart modelin sınırları aşılarak yeni bir fizik bulmaya çalışılmakta diyor Michael Cargnelli. Olasılıklardan biri madde ve anti madde arasındaki farkı (çok düşük bile olsa) saptayabilmek. Anti-maddenin zorlu ölçümü için araştırmacılar bir taktikten yararlanarak, helyum atomundaki iki elektrondan birini anti-protonla değiştirmişler.

Anti-proton da tıpkı elektron gibi negatif yüklü olduğu için, helyum atomu kısa bir süre için sağlam kalıyor. Bir saliselik süre de lazer spektroskopuyla yapılan ölçüm için yeterli oluyor. Bu ölçüme göre anti-proton, elektrondan 1.836,153674 kez (son virgülde beş hata toleransıyla) daha ağır. Bu hata dahilinde, değer protonun kütlesiyle eşit.

Tarım ilaçları Parkinson riskini yükseltmekte

Amerika’da gerçekleştirilen son bir araştırmaya göre tarım ilaçlarıyla devamlı temas halinde olan çiftçiler ve bahçe işleriyle uğraşan kişilerin, Parkinson hastalığına yakalanma olasılıkları daha yüksek.

Harvard Halk Sağlığı Okulu’nda Alberto Ascherio ile çalışan bilim adamları, kanser ve beslenme üzerine yapılan bir araştırmanın verilerini yeniden değerlendirdiler. Söz konusu araştırmaya katılan 143.000 kişiden, 413’ü, 1990’lı yıllarda Parkinson hastalığına yakalanmış. Tarım ilaçlarıyla çalıştıklarını söyleyen 8000 kişi arasında Parkinson hastalığına yakalanma riski %70 daha yüksek diyor araştırmacılar Annals of Neurology dergisinde.

Tarım ilaçları ve Parkinson arasındaki ilişki, daha önceki araştırmalarla da kanıtlanmıştı. Parkinson hastalığına yakalanan 413 kişiden 43’ü tarım ilaçlarıyla çalışmış. Anlaşıldığı üzere çiftçiler diğer meslek sahibi kişilere kıyasla daha büyük tehdit altında. Bununla birlikte kanser ve beslenme araştırmasında, tarım ilacının türü hiçbir zaman sorulmamış.

Kadın libidosunun beyindeki yeri saptandı

Kadındaki cinsel arzudan sorumlu olduğu sanılan beyin bölgesi, farelerle yapılan araştırmalar sonucunda saptandı. Tsukuba Üniversitesi’nden Sonoko Ogawa’nın ekibi, uyarım için önemli olan östrojen hormonunun, sadece hipotalamusun ventromedial çekirdeğinde salgılandığını söylüyor Proceedings of the National Academy of Sciences (www.pnas.org) dergisinde.

Sonuç, östrojen reseptörü alfanın üretimini bloke etmek için yaratılan genetik malzemenin küçük parçaları ve RNA’lar sayesinde elde edilmiş. Burada söz konusu olan, östrojene, ventromedial çekirdeğin hücrelerine ve bedenin diğer bölgelerine yapışan molekül. Ekip, RNA’ları özellikle de ventromedial çekirdeğe taşımak için kullandığı zararsız bir virüsle, bedenin bu bölgesinde bloke edilmesini sağlamış.

Bu şekilde ortaya çıkan etki gerçekten de dramatikti diyor bilim adamları. Dişi fareler çiftleşmekten kaçarak, erkek farelere ısırmaya ve tekmelemeye başlamışlar. Ogawa, hayvanlardaki normal çiftleşme davranışını önlemek için bu bölgenin bloke edilmesi yeterli diyor.

Embriyoya genetik ayıklama

İngiliz bilim adamları, embriyodaki kromozom hatalarını gösteren yeni bir gen testi geliştirdiler. Bu sayede hastalığa eğilimli embriyolara müdahale edilebilecek.

Araştırmacıların açıklamasına göre yapay döllenmeyle çocuk sahibi olmak isteyen çiftler, genetik testle, kullanılan embriyo sayısını düşürmeden, bebeklerindeki kalıtsal hastalıkları ayıklattırabilecekler. Prag’da gerçekleştirilen European Society of Human Reproduction konferansında, yeni tekniğin embriyodaki genetik özelliklerin incelenmesinde önemli bir atılım olduğu bildirildi. Halihazırdaki imkanlara göre sadece bilinen bir mutasyon gösteren genlerdeki bozukluklar saptanabiliyor.

Sadece erkeklerde görülen hastalıklarda ise erkek embriyolar imha edilmekte ve bu durumda çiftlerin elinde sadece yarı yarıya embriyo kalıyor. Yeni yöntemde embriyodan bir hücre alındıktan sonra bir milyon kez büyütülmekte.

Bu şekilde aşağı yukarı bir düzine hastalık belirtileri ayrıntılı bir şekilde incelenebildiği gibi hücrenin iki kromozom kopyası taşıyıp taşımadığı da kontrol edilebilmekte.

Üç aydır uygulanmakta olan yeni yöntem sayesinde beş çift sağlıklı bebek bekliyor. Yeni genetik testle saptanabilen hastalıklara, mukovisidoz ve Prader-Willi Sendromu da dahil.

Diyabet 2 hastalığına karşı kahve?

Menopoz dönemini atlatan yaklaşın 29.000 kadınla gerçekleştirilen uzun vadeli bir araştırma sonucunda, kahvenin, diyabet 2, yani yaşlılıkta ortaya çıkan şeker hastalığından koruduğu anlaşıldı. Minnesota Üniversitesi bilim adamları on bir yıl boyu kadınların yaşam biçimlerini incelemişler.

Buna göre günde en az altı fincan kahve içenlerin diyabet 2 hastalığına yakalanma riskleri %33 daha düşük. Kafeinsiz kahve içenlerde bu oran %22 civarında. Pozitif etkiden hangi içeriğin sorumlu olduğu, henüz bir tartışma konusu. Anlaşıldığı kadarıyla olumlu etki, kafeinle ilişkili değil. Konuyla ilgili araştırma yazısı, Archives of Internal Medicine dergisinde yayımlandı.

"Keşke yaşasaydım" pişmanlığı bilimsel olarak da kanıtlandı

İnsanoğlu yaşlandıkça, hayatta kaçırdıkları için daha fazla pişman oluyor. Columbia Üniversitesi psikologları, çalışmaya daha fazla zaman ayıranların, zamanla yaşamadıkları eğlenceler için üzüldüklerini saptadı. Yaş ilerledikçe pişmanlıklar artıyor ama işlenen "günahlarla" ilgili suçluluk duygusu silinmekte diyor bilim adamları.

Gerçi hayatı çok az ciddiye almak da insana zarar vermekte ama çok fazla kontrol ve geleceği çok fazla düşünerek yaşamak da uzun vadede negatif sonuçlar doğurabilmekte diyor Ran Kivetz ve Anat Keinan. Araştırma, insanların "ahlaksız davranışlar" için önceleri üzüldüklerini ancak yaşın ilerlemesiyle bu durumun değiştiğini ve insanların "keşke yapsaydım" pişmanlığı yaşadıklarını göstermekte. Ayrıca sürekli ilerisini düşünerek yaşamak, insanları eğlenceli etkinliklerden uzaklaştırmakta.

Bu da insanların yaşlılıkta üzülmelerine yol açıyor diyor bilim adamları. Konuyla ilgili araştırma yazısı, "Repenting Hyperopia: An Analysis of Self-Control Regrets" başlığı altında Eylül 2006 tarihinde "Journal of Consumer Research" dergisinde yayımlanacak.

Yeni bir Maya kenti daha

Meksika’nın Yucatan yarımadasında yeni bir Maya kenti daha bulundu. Meksika’daki Antropoloji ve Tarih Enstitüsü’nden yapılan açıklamaya göre yeni bulunan Maya kenti İ.Ö.900 ila 600 yıllarında kurulmuş. Arkeolog Concepcion Hernandez, kentin üç kilometreden daha büyük bir çapa sahip olduğunu söylüyor. Buluntu yeri Yucatan’ın baş kenti Merida’nın çok yakınında yer almakta. Daha önceleri de Meksika’nın güneyinde, Honduras ve Guatemala’da çok sayıda Maya kentleri bulunmuştu. En ünlü Maya kentleri Meksika’daki Chichen Itza ve Palenque ve Guatemala’daki Tikal’dir.

Beyindeki ses mozaiği görüntülendi

Beynimiz işitilenleri süzüyor. Max-Planck Enstitüsü bilim adamları şimdi ton frekanslarının ne şekilde işlendiğini buldular.

Max-Planck Biyolojik Sibernetik Enstitüsü bilim adamları, belli başlı frekanstaki tonların hangi beyin bölgelerinde işlendiğini görüntülediler. Tonların mozaiğiyle, insanların, diğer kişilerin seslerini gürültülü bir ortamda ne şekilde duyabildiklerinin aydınlanması bekleniyor. Sesli bilgilerin işlendiği bölge, işitsel korteks (auditorial cortex) olarak tanımlanmakta. Christopher Petkov yönetiminde çalışan araştırmacılar, şebeklere farklı frekanslarda tonlar dinletirken, görüntüleme tekniğiyle işitsel kortekste hangi alanların etkinleştiğini izlemişler.

Böylece bu verileri insanın beyin etkinlikleriyle karşılaştırarak, maymun ve insanın ses merkezleri arasındaki farklılıkları inceleme olanağını elde etmişler. Plos Biology dergisinde yayımlanan araştırma yazısına göre deney hayvanlarının işitsel korteksinde farklı alanlar da saptanmış. Bu sayede en çok etkinleşen alanlar için frekans haritası çıkarmışlar. Bu haritalar, belli başlı frekansların hangi alanda işlendiğini göstermekte.

Araştırmacılar beynin yüzeyinde mozaiğe benzer bir şekilde yer alan toplam on bir işitsel korteks alanı tespit etmişler. Enstitüden yapılan açıklamaya göre bir alandan işlenerek çıkan frekans yükseliyor veya düşüyor.

Bunun bitişiğindeki alanda ise frekans tam tersi bir şekilde gelişiyor. Yani işitsel korteksten yüksek ve düşük ton seviyeleri çıkmakta ve bu durumdan da sinir hücreleri sorumlu. Her frekans her işitsel korteks alanında tekrarlanıyor.

Belki de her alanın farklı bir görevi vardır ama farklılıkların ne olduğunu bilmiyoruz henüz diyor Petkov. İşitsel korteks alanlarındaki ton seviyesi motiflerini kaba bulan araştırmacılar, görüntüler sayesinde sadece birbirinden dört oktav uzaklıktaki tonları net bir şekilde ayırt edebilmişler.

Bu her şeyden önce deneysel koşullarla ilgili. Maymunlara, doğal yaşam alanlarında da duydukları yüksek tonlar dinletilirken, işitsel kortekste hep daha büyük alanlar etkinleşmiş.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!