Oluşturulma Tarihi: Nisan 01, 2006 00:00
Alzheimer plakları masummuş
Fareler üzerinde deneyler yapan Amerikalı bilim adamları, bellek kaybının bu plakların oluşmasından çok önce meydana gelen minik protein bileşimleriyle geliştiğini saptadılar. Bu bileşimin ana içeriği, plakların da başlıca içeriği olan Abeta-Peptit varyantı. Alzheimer ve bu hastalık yüzünden beyinde meydana gelen değişimler yıllardan beri bilinmesine rağmen, bellek kaybının tam olarak ne şekilde oluştuğu kesin olarak bilinmiyordu.
Bilim adamları unutkanlıktan mikroskop altında belirgin bir şekilde görülen protein plaklarıını ve hücrelerin içindeki lifli protein demeklerini sorumlu tutuyorlardı.
Ancak son araştırma bu teoriyi çürütecek gibi. Minnesota Üniversitesi’nden Karen Ashe ile çalışan araştırmacılar geçen yılın Temmuz ayında protein liflerinin bellek bozukluğundan sorumlu olduğunu gösteren belirgin kanıtlar bulamadılar. Genetik değişimden geçirilen farelerde, örneğin bellek kaybı beyindeki tipik protein topakları görünmeden önce önemli ölçüde ilerlemekte. Anlaşıldığı üzere çözülmeyen topaklar halindeki Abeta protein parçaları, bellek kaybında anahtar rolü oynamakta.
Ashe, bunların beyin hücreleri dışında küçük gruplar halinde biriken Abeta Peptitlerinin çözünebilir türü olduğunu söylüyor. Abeta bileşimlerinin oranı tam olarak bellek kaybı süreciyle örtüşmekte. Bundan sonraki araştırmalarda benzer bileşimlerin insanlarda da bulunup bulunmadığı kontrol edilecek. Bileşimlerin varlığı kanıtlandığı taktirde, hastalığın bilemişlerin çözülmesinden önce önlenebileceği tahmin edilmekte.
Fakat bunun için proteinlerin beyin işlevlerini ne şekilde etkilediklerinin öğrenilmesi gerekiyor.
Altı bacaklı kuzu ameliyat edilecek
Belçika’nın Limburg bölgesinde altı bacaklı bir kuzu dünyaya geldi. Sahibi doğum sırasında aynı anda dört bacağı görünce, koyunun ikiz doğurduğunu zannederek veterinerden yardım istemiş, fakat beklenilen aksine altı bacaklı bir kuzu doğmuş. Kuzu, fazladan ayaklarıyla rahat yürüyemediği için sürekli topallıyor ve kendi kendine annesinin yanına gidemediği için sahibi onu biberonla besliyor. Kuzu bir haftadan fazla hayatta kalabilirse, veteriner ilave bacakların ameliyatla alınıp alınmayacağını kontrol edecek.
Domatesin nesi sağlıklı?
Alman bilim adamları domatesin sağlık üzerinde etkisinden hangi DNA sekansının sorumlu olduğunu araştırdılar.
Domatesin yararları saymakla bitmez. Mesela bağışıklık kuvvetini güçlendiriyor ve kalp/dolaşım bozukluklarını önlemekte. Almanya’daki Max-Planck Moleküler Bitki Fizyolojisi Enstitüsü bilim adamları, İsrailli araştırmacılarla birlikte, domatesin insan sağlığı üzerindeki etkisi ve lezzet veren önemli maddelerin barındığı DNA sekanslarını araştırdılar. Bu amaçta yabani ve kültüre alınmış domatesler melezleştirilerek, içerdikleri maddeler ve melez kalıtım incelenmiş.
Araştırma sonuçları kültür domateslerindeki özelliklerin iyileştirilmesinde yararlı olabilecek. Domates beslenmemizde önemli yer tutmakta. 2004 yılında dünya genelinde 120.000 ton domates toplandı ve ekim alanları günden güne genişlemekte. Tıbbi araştırmalarla daha önceleri de domatese kırmızı rengini veren lisopenin kalp hastalıklarından koruduğu ortaya çıkmıştı. Domates bol miktarda C ve E vitamini de içermekte.
Bilim adamları son araştırmaları sırasında melezleştirme sonucunda içeriklerde 880 üzerinde değişimin meydana geldiğini gördüler. Mesela aminoasit ve vitamin oranı yükselirken, çeşitli şeker ve organik asitlerin bileşimi değişmiş.
Ve tam da bu içerikler domatese lezzet vermekte. Moleküler biyolojideki yöntemlerle şimdi domates kalıtımında bu biyokimyasal değişimden sorumlu bölgeler saptanmış. Bu bilgi sayesinde yabani domates içindeki sağlığa yararlı özellikler, kültür domatesine aktarılabilecek.
Lazer, suyu dezenfekte ediyor
Almanya’daki Ferdinand-Braun Yüksek Frekans Tekniği (FBH) Enstitüsü bilim adamları, morötesi ışınla suyu dezenfekte edecek yarıiletken diyotlar üzerinde çalışıyorlar. Son derece kısa dalgalı ve yoğun enerji yüklü ışın, cilt hücrelerini tümörlere dönüştürme özelliği dışında mikropları ve hastalık etkenlerini de öldürebilme yetisine sahip.
Doktorlar ve araştırmacılar aletleri veya suyu dezenfekte etmek için morötesi ışın üreten cıva buharlı lambalar kullanıyorlar. Fakat bu lambalar çok zehirli olduğu gibi kullanım süreleri de çok kısadır. FBH enstitüsü müdürü Günther Tr?nkle ise, ışıklı diyotların zehirsiz ve cıva buharlı lambalardan on misli uzun ömürlü olduğunu söylüyor.
Ayrıca lazer diyotlarıyla belli bir renkte ışık üretilebilirken, cıva buharlı lambalarda geniş bir renk tayfı oluşmakta. Musluk suyunun temizlenmesi için örneğin musluğun iç kısmına 0,1 vatlık yüz ışıklı diyot daire biçiminde yerleştirildiğinde, musluktan akan su ışınlanarak dezenfekte olur diye açıklıyor uzman.
Kahve kısa vadeli bellek üzerinde olumlu etki yapıyor
Avusturyalı bilim adamları kafeinin insanı canlandırmanın ötesinde, kısa vadeli bellek ağında, dikkat ve konsantrasyon yetisinden sorumlu beyin bölgesindeki etkinliği de arttırdığını buldular. Innsbruck Üniversitesi’nden Florian Koppelst?tter yönetiminde çalışan araştırmacılar, fonksiyonel manyetik rezonans tomografisiyle beyinde önemli değişimler saptadıklarını söylüyorlar.
Araştırma sırasında manyetik rezonans taramasından 20 dakika önce 100mg kafein (iki fincan kahveye eşit) alan kişilerin reaksiyon süreleri önemli ölçüde hızlanmış. Kafein, ön loplardaki etkinliği arttırmakta. Bu bölge kısa vadeli bellek ağı içinde dikkat ve konsantrasyon yetisinden sorumlu bölgedir.
Ancak bu etkinlik artışının ne kadar kalıcı olduğu ve alınan kafein dozuyla ilgili olup olmadığı henüz kontrol edilmemiş. Araştırmacılar bundan sonra kahve dışında alkol ve çeşitli ilaçlarla benzer deneyler yapacaklar.
Gelişmekte olan ülkeler için ileri teknoloji odun ocağı
Philips, enerji tasarrufu yapan bir odun sobası tasarladı. %80 daha az odunla yanan soba ayrıca duman ve zehirli emisyonlar da salmıyor. Dünyanın en yoksul ülkelerinde yılda yaklaşık olarak 1,6 milyon insan zehirli gazlar yüzünden yaşamını yitirmekte.
Yeni odun sobasıyla, kapalı mekanlarındaki hava kirliliği %90 oranında düşürülebilmekte. Hatta organik emisyonlar bile %99 azalmakta. Odun ocağı bu özelliğini, ocağı havayla besleyen elektronik bir vantilatöre borçlu.
İleri teknoloji odun ocağı ayrıca daha hızlı pişirdiği için daha az odun tüketiyor. Vantilatör için gerekli elektrik enerjisi, yanan odunun sıcaklığıyla çalışan termoelektrik bir jeneratörle üretiliyor. Yeni odun ocağı henüz deneme safhasında.
Ocak Hindistan’daki köylerde de denendi ama insanlar ocağı daha sonra geri verdiler. İleri teknoloji odun sobasının yoksul insanlara nasıl ulaşacağı ve nasıl finanse edileceği henüz bilinmemekte.
2007 Uluslararası Kutup Yılı
Önümüzdeki yıl yaklaşık olarak 50.000 bilim adamı "Dünyamızdaki Kutup Bölgeleri"yle ilgili konular üzerinde çalışacak. İlk Uluslararası Jeofizik Yılı’ndan elli yıl sonra bilim adamları dünyadaki iklim değişimiyle ilgili soruların yanıtlarını arıyorlar. British Antarctic Survey (BAS) bilim adamları, kutup yılının en az 1969 yılında insanoğlunun Aya ayak basışı kadar ilgi çekmesini umuyorlar. Araştırmacıların 1957 yılındaki jeofizik yılında elde ettikleri veriler önemlerini hala koruyor. 1957 yılında, uzaya gönderilen ilk uydu Sputnik ile ilk kez Kuzey Kutbundaki buz örtüsü ölçülmüş ve "Antarktik Sözleşmesine" adım atılmıştı.
Bu sözleşmeyle kıta sektörlere bölünmüş ve "Barışın ve Bilimin Bölgesi" olarak kabul edilmişti. Mart 2007 yılında 60 devletten 50.000’i aşkın bilim adamı bu projede çalışmaya başlayacak. Araştırma konularının başında dünyanın iklimsel geçmişi var. Bu amaçta yeni buz karot örnekleri incelenecek.
Ayrıca Kuzey ve Güney Kutuplarındaki flora ve fauna da mercek altına yatırılacak. Araştırmalara kutup bölgelerinde yaşayan insanlar da dahil, çünkü bu insanlar iklimdeki değişimleri ilk önce fark ediyorlar diyor uzmanlar. Aslında Mart 2009 tarihine kadar sürmesi beklenen kutup yılı yaklaşık olarak 2,5 Ğ 3 milyar Avroya mal olacak.
Zoraki gülümseme hasta ediyor
Mesleki görevleri nedeniyle her zaman gülmek zorunda kalan insanların depresyona yakalanma riskleri daha fazla. Hostes, satıcı ve çağrı merkezlerinde çalışanları inceleyen Frankfurt Üniversitesi bilim adamlarına göre en büyük tehdit altında olanlar, kendilerinden her zaman güler yüzlü olmaları ve duygularını saklamaları beklenen grup.
Gerçek duyguları bastırmak, sağlık üzerinde olumsuz etki yapıyor diyor araştırmacılar. Araştırma sırasında üniversite öğrencilerini işlek bir çağrı merkezine oturtmuşlar. Birinci gruba kendilerini azarlayanlara aynı şekilde yanıt vermelerine izin verilirken, ikinci grup ne olursa olsun güler yüzlü ve sempatik kalmak zorundaydı.
Böylece diledikleri gibi cevap veren öğrencilerin kalp atışlarındaki hızlanma, güler yüzlü kalmak zorundakilerin aksine kısa bir süre içinde normale dönmüş.
Oysa diğerlerinde bu durum müşteriyle konuşma bittikten sonra bile devam etmiş. Araştırmadan elde ettikleri verileri değerlendiren bilim adamlarına göre sürekli sempatik görünme çabası insanlarda stres yaratmakta.
4000 çalışanı inceleyen araştırmacılar, "müşteri her zaman haklıdır" yerine "çalışanlara biraz daha hoşgörü" sözünün benimsenmesini öneriyorlar.