Araştırma Dünyasından

Güncelleme Tarihi:

Araştırma Dünyasından
Oluşturulma Tarihi: Mart 11, 2006 00:00

Chikungunya virüsü 157.000 kişiye bulaştı

Fransa sağlık bakanı Xavier Bertrand’ın açıklamasına göre Fransa’nın La Reunion adasında görülen Chikungunya virüsü, tatilini Hint Okyanusu’nda geçiren bir Fransız tarafından ilk kez Avrupa topraklarına da taşındı.

Betrand, geçtiğimiz günlerde yaptığı konuşma sırasında henüz sivrisinek bulunmaması nedeniyle, virüsün Avrupa’da yayılmayacağını söylemişti. Chikungunya virüsü Asya’da yaşayan Aedes albopictus sineği tarafından bulaştırılmakta. Hastalık insandan insana bulaşmıyorsa da son yıllarda başta Fransa ve İtalya gibi Avrupa ülkelerinde görülüyor.

Chikungunya virüsünü kapanlarda, haftalarca, hatta aylarca yüksek ateş ve eklem ağrıları görülmekte. Ateşin eskiden öldürücü olmadığı sanılıyordu. Ancak Paris şimdi 77 ölüm vakasının "doğrudan" ve "dolaylı" olarak ilişki olduğunu açıkladı. Chikungunya hastalığını tedavi eden herhangi bir ilaç bulunmamakta. La Reunion adasındaki ilk vaka bir yıl önce ortaya çıkmıştı, virüs o zamandan bu yana 157.000 kişiye bulaştı. Bu ada halkının beşte biri demek. La Re_nion adasının nüfusu yaklaşık olarak 775.000. Ayrıca Fransa’nın Mayotte adasında, Madagaskar’da, Mauritius ve Seyşel adalarında da vakalar ortaya çıktı.

Vitamin, alkole bağlı bozuklukları önleyebiliyor

Annenin hamilelik dönemindeki alkol içimine bağlı olarak gelişen bozukluklar B3 vitaminin özel bir biçimiyle önlenebilmekte. Amerikalı bilim adamları yeni doğan fare yavrularına alkol içirdikten bir süre sonra nikotinamid aşılayınca, fare beyninin alkole rağmen normal bir şekilde geliştiğini görmüşler.

Nikotinamid aşılanan fareler büyüdükten sonra da normal davrandılar diyor bilim adamları. Hamilelik sırasında içki içen kadınların çocuklarında genelde büyüme bozukluğu görülmekte ve bu bozukluk daha çok zihin gelişimi üzerinde etkili olmakta. Avrupa’da çok sayıda kadın hamilelik sırasında bile alkolden uzak duramadığı için Avrupa ülkelerinde kalıtsal olmayan zihin bozukluğu olan fetal alkol sendromu (FAS) oldukça yaygındır.

Cornell Üniversitesi Tıp Koleji’nden Alessandro Ieraci ve Daniel Herrera, son araştırmalarında FAS sendromuna sahip fareleri etkili bir şekilde tedavi edilmesine izin veren bir yöntem geliştirdiler. Araştırmacılar deneyin insanlarla karşılaştırılabilmesi için, farelere aşılanacak alkol miktarını, bebeğine zarar veren bir kadının aldığı alkol oranına göre ayarlamışlar. İki saat sonra ise B3 vitaminin özel bir biçimi olan nikotinamid aşılanmış. Yiyeceklerle de alınan bu vitamin, klinik testlerde diyabete karşı da kullanılmakta. Nikotinamid ayrıca sinir hücrelerini de korur.

İşte bu etki şimdi alkol aşılanmış farelerde saptandı. Nikotinamid aşılanan farelerin beyinlerinde kontrol grubundakilere kıyasla çok daha az nöron öldü diyor araştırmacılar. Labirentte yapılan testlerle de vitamin aşılanan farelerin gayet normal davrandıkları görülmüş. Bundan sonraki araştırmalarda nikotinamidin insan bedeni üzerindeki etkisi kontrol edilecek.

Erken doğum, kişilik üzerinde etkili

Cok erken dünyaya gelen bebeğin kişiliği yetişkinlik dönemine kadar etkilenebilmekte. Sonuç erken dünyaya gelen 18-19 genci, aynı yaştaki diğer gençlerle karşılaştıran İngiliz Psikiyatr Enstitüsü araştırmacılarına ait. Buna göre erken doğan kızlar ürkek ve içe kapanık bir kişilik sergilemekte ve depresyona girmeye daha eğimliler. Konuyla ilgili sonuçlar Pediatrics dergisinde yayımlandı. Erken doğanlarda genelde kendilerine olan güvensizlikleri yüzünden

çevreyle kaynaşma sorunu görülüyor. Bu çalışma çerçevesinde erken doğumun kişilik üzerinde neden etkili olduğu araştırılmadı ama bilim adamlarının tahminlerine göre erken doğumun kişilik üzerindeki etkisi, beyinde enfeksiyona bağlı hasarlarla ilişki olabilir. İkinci olası bir ilişki olarak da kuvözde büyüme nedeniyle anne ve bebek arasındaki bağın iyi gelişmediği açıklandı. Bundan sonraki araştırmalarda erken doğum ve kişilik arasındaki ilişkiler ayrıntılı bir şekilde açıklanmaya çalışılacak.

Shakespeare’in gerçek yüzü

Ünlü şair William Shakespeare’in gerçek görünümü üzerinde neredeyse 400 yıldan bu yana tartışılmakta. Bir Alman profesör şimdi üçboyutlu bir modelle şairin gerçek yüzünü bulduğunu kanıtladı.

Mainz Üniversitesi İngiliz Dili ve Kültür Bilimleri bölümü profesörü Hildegard Hammerschmidt, şairin gerçek görüntüsünün Londra’daki bir klüpte bulunan bir büstündeki gibi olduğunu söyledi. Şairin ölümünden (1616) kısa bir süre önce biçimlendirilen kil büst, şairin en doğal halini yansıtmakta. Ancak büstü bulan kişi sanat eserini hangi yollardan elde ettiğini gizlediği için heykelin gerçek olmadığı düşünülüyordu. Ancak Hammerschmidt, heykeli bulan William Clift’in günlüğündeki yazılardan eserin kaynağını saptamaya başardı.

Hammerschmidt, büstün, Shakespeare’ın gerçek yüzünü yansıttığını, farklı disiplinlerin uzmanlarıyla birlikte şairin diğer görüntülerini karşılaştırarak saptadığını söylüyor. Davenant büstü olarak adlandırılan büst ile Darmstadt Shakepeare ölü maskesi, Chandos ve Flower portreleri ve mezarındaki tasviri örtüşmekte. Şairin yüzündeki hastalık izlerini saptayan tıp uzmanları önemli sonuçlara vardılar.

Buna göre tüm tasvirlerde, sol göz kapağında deformasyon, sol gözün kenarında şişme ve alında kabarık bir bölge söz konusu. Son izler "sistemik sarkoidoz" hastalığına ait. Bu tür estetik detayların gösterilmesiRönesans döneminde yaygın bir gelenekti. Hammerschmidt böylece Davenant heykelinin, şairin gerçek yüzünü yansıttığını kanıtlamış oldular.

Kan kanseri için yeni tedavi olanakları

Viyana Üniversitesi Onkoloji Bölümü Araştırmacıları, multiple miyelom (MM) tedavisi için farklı risk kategorilerini ayırt etmeyi öğrendiler. İkinci sıklıkta rastlanan kan kanseri biçimi olan MM, kemik iliği hücrelerinde gelişiyor. Avrupa’da 31.000’in üzerinde MM hastası bulunmakta, hastaların çoğu altmış yaşın üzerinde, sadece %3’ü 40 yaşından genç.

Tedavisi olmayan bu hastalıkla yaşama şansı ortalama olarak üç ila dört yıl. Ancak son zamanlarda keşfedilen yeni tedavi olanakları sayesinde hastaların yaşam kalitesi iyileşebilecek ve daha uzun yaşayabilecekler diyor bilim adamları. Kromozomdaki değişikliklerin saptandığı sitogenetik yöntemlerle bilim adamları multiple miyelom hastalarını farklı risk gruplarına göre sınıflandırdılar.

Bu sınıflandırma sayesinde hastalığın süreci öncelenebiliyor. Diğer kliniklerde şimdi bu tedavi sonucunun özellikle yüksek risk grubundakiler için daha iyi hale getirilebilirliği üzerinde araştırılıyor. MM tedavisi yaşa göre değişmekte. 65 yaştan genç hastalar yüksek dozda kemoterapinin ardından kök hücre nakli ile tedavi edilirken, 65 yaş üzeri hastalar kemoterapi ve kortizon ilaçlarıyla iyileştirilmeye çalışılmakta.

Bu yöntemler komplikasyon riski taşıdığı gibi hastalar için de boyun bölgesindeki bir damara takılan sonda nedeniyle rahatsız edicidir. Bundan sonra Thalidomid ile yapılacak kemoterapiyle MM hastalarının ilk tedavisi daha başarılı olacak. Doğrudan doğruya kötü huylu hücreleri hedef alan bu ilacın etkisi rastlantısal bir biçimde fark edildikten sonra detaylı bir araştırmanın ardından MM tedavisi için kullanılmaya başlandı. Diğer yeni bir ilaç da Bortezomib. Bu madde, standart terapilere yanıt vermeyen hastalarda kullanılmakta ve etkisi araştırmalarla kanıtlandı. Fakat iki ilacın da yan etkisi var. bilim adamları MM tedavisi için şu sıralar henüz test aşamasında olan Lenalidomid ilacının daha iyi olduğunu tahmin ediyorlar. MM tedavilerinde asıl hedef, tümörün biyolojik ve genetik profiliyle uyumlu kişiye özel terapi yöntemi. Bu konudaki ilk adımı Avusturyalı bilim adamları hastaları farklı risk gruplarına göre ayırarak atmış oldular.

Gladyatör dövüşlerinde katı kurallar

Son bir araştırmaya göre antik dönemdeki gladyatör dövüşlerinde katı kurallar söz konusuydu. Mesela Efes’teki amfi tiyatroda dövüşen köleler belli başlı kurallara uymak zorundaydılar ve her saldırı için tek bir silah tipini seçebiliyorlardı sadece.

Viyana Üniversitesi’nden Karl Gro_schmidt ve Avusturya Arkeoloji Enstitüsü’nden Fabian Kanz, 1993 yılında çıkarılan İ.S. 2 yy’a ait 67 gladyatör iskeletini bilgisayar tomografisi ve mikroskopik analizlerle inceleyince, yaraların bedenlerinde değil genelde kafatasında bulunduğunu gördüler. Araştırmacılar ayrıca eski bir tahmini kanıtlayan izlere de ulaşmışlar.

Seyircilerin, başparmaklarını çevirerek ölümlerini istedikleri gladyatörler arenadan sürüklenir ve kafalarına vurulan bir çekiç darbesiyle öldürülürdü. Kafatasındaki dörtgenimsi deliğin çekice ait olduğunu söylüyor araştırmacılar.

Pakistan’daki kaya resimlerinde iki yeni Buda tasviri

Alman bilim adamları, Nanga Parbat (Kuzey Pakistan) dağlarında iki Buda tasviri buldular.

Kaya resimleri,bu tür tasvirlerin daha önce sadece Güney Asya’da görülmüş olması nedeniyle önem taşımakta. Heidelberg Bilimler Akademisi arkeologu Harald Hauptmann bu tür betimlemelerin daha önce Tibet, Çin ve Japonya’da da bulunduğunu ancak Hindistan’da bugüne kadar bu tür resimlere rastlanmayışının sebebini, orta Asya etkisinin Hindistan’dan daha güçlü olmasına bağlamakta. Son olarak bulunan kaya parçası iki metre uzunluğunda ve bir buçuk metre yüksekliğinde.

Kaya resimlerinin yedinci ile sekizinci yüzyıla ait olduğu tahmin edilmekte. Hauptmann’ın düşüncesine göre Nanga Parbat yakınında dünyanın en önemlileri sayılabilecek bir kaya topluluğu yer almakta. Bölgede 50.000 kaya resmi, 50.000 kadar da eski Hint ve Çin yazıtları bulunmuş. Bunların en eskileri 6000 yıl öncesine en yenileri ise aşağı yukarı 14.yy’a ait. Bölgeyi kültür tarihi açısından eşsiz kılan,farklı halklara ve dönemlere ait izler.

Bu galeriler geçmişe açılan bir tünel gibi. İpek yolunun bir yan yolu buradan geçtiğinden birbirine düşman hükümdarlar. Tüccarlar, Budist rahipleri, çiftçiler ve avcılara ait izler kalmış diye açıklıyor Hauptmann. 8125m yüksekliğindeki Nanga Parbat dünyanın en yüksek on dağından biridir ve aynı zamanda da bölgenin en iyi araştırılmış kısmıdır.

Mağara adamı da sarışın severmiş

İngiltere’de iki ayrı üniversitede yapılan araştırmalar, mağara adamlarının bile sarışın kadınlardan hoşlandıklarını gösterdi.

St. Andrews ve Central Lancashire üniversiteleri araştırmacılarının sonuçlarına göre erkeklerin sarışın kadın seçiminden evrim sorumlu. Altın sarısı saçlar ve mavi gözler buz devrinin sonunda besin ve erkek kıtlığına karşı bir reaksiyon olarak ortaya çıkmış. Kuzey Avrupa’da yaşanan buz devrinde önemli bir besin kıtlığı yaşandığı için erkekler büyük hayvanları avlamaya zorlanıyordu ki bu da erkeklerin ölümüne neden oluyordu diye açıklıyor bilim insanları.

Böylece kadınların sayıca fazla hale gelmelerine bağlı olarak seksüel ayıklanma gelişmişti ve bunun ilk olası sonucu olarak da alışılmışın dışında saç rengi ortaya çıkmıştı. Central Lancashire Üniversitesi’nden John Manning’e göre bu tez, Avrupa’daki kadın tiplerinin neden daha çeşitli olduğunu açıklamakta.

Times gazetesindeki habere göre bu tez Kuzey Avrupalı genleri inceleyen üç Japon Üniversitesi’nin araştırmalarıyla kanıtlanmakta. Japon araştırmacılar, Kuzey Avrupa’da sarışınlığı doğuran genetik mutasyonun yaklaşık olarak 11.000 yıl önce başladığı sonucuna varmışlar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!